30 Mayıs 2017 Salı

Birinci Dünya Savaşı bitmedi, Bitmeyecek


Birinci Dünya Savaşı bitmedi, Bitmeyecek


Prof. Dr. İbrahim Ethem Atnur: “ Birinci Dünya Savaşı bitmedi, Bitmeyecek ” 
Celil Güngör 

Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi ve Türk Tarih Kurumu Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ethem Atnur ile I. Dünya Savaşı’na giden yolu, savaşın taraflarını, ilişkileri ile dolaylı ve doğrudan sonuçları üzerine bir konuşma yaptık. 

1.Dünya Savaşı’nın yüzüncü yılındayız. Savaşa “Birinci Dünya” veya “Birinci Cihan” savaşı diyoruz. Sanki bundan önceki savaşları çok fazla savaştan saymıyoruz gibi. Bu savaşın “birinci” olarak nitelenmesinin dünya tarihindeki farklılığı, yeri, önemi nereden kaynaklanmaktadır? İsterseniz bu soru ile başlayalım. 

Savaş niye genel bir savaş oldu. Ondan önceki savaşlar önemsiz mi? Hayır tarih boyunca çok büyük savaşlar, çok kanın ve gözyaşının döküldüğü savaşlar, 
çok acıların yaşandığı savaşlar var ama bu dünya tarihinde en genel ilk savaş. Yani dünyada büyük devlet olarak düşündüğümüzün hepsinin savaşın içinde yeri var. İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, Avusturya, Macaristan, Osmanlı devleti sonra Amerika, İtalya ve son dönemde Japonya. Bir de bunları sömürenlerin sömürgelerini katarsak dünyada başka devlet kalmaz. Bu saydığımız Osmanlı dâhil beş altı devlet dünyanın zaten tamamı demek. Bir de bunların sömürgeleri var. Osmanlının sömürgesi yok ama İngiltere zaten dünyanın dörtte birine sahip, diğer bir kısmına Fransa, bir kısmına Amerika, bir kısmına İspanya sahip. Ama İspanya girmiyor savaşa, zaten o dönemlerde büyük çaplı bir devlet değil. Dolayısıyla 

1. Dünya Savaşı dünyanın en büyük emperyalist devletlerinin sebep olduğu bir savaş ve bu yapısı gereği bir genel savaşa dönüşmüş. Bir de bu savaşta cephe kavramı değişmiş bir cephe yok, bir anda çok cephe var.Sadece Osmanlı için değil bütün ülkeler için birçok cephe söz konusu… 

Tabii, yani İngiltere ve Almanya savaşıyorlar. Almanya bir taraftan Rusya’yla savaşıyor. Bir taraftan Fransa’yla savaşıyor. Sonra bir taraftan Amerika ile 
savaşıyor. Sonra bakıyorsunuz Osmanlı Devleti bir taraftan Rusya’yla savaşıyor Kafkas cephesinde, bir taraftan Basra civarında Arabistan’da, Yemen civarında İngilizlerle savaşıyor. Geliyoruz Çanakkale’ye, Çanakkale’de yine İngilizlerle Fransızlarla savaşıyoruz. Galiçya’da yine müttefikleriyle savaşıyor yani bir anda bütün bağlaşıklarıyla Osmanlı karşı karşıya savaşıyor. Bunu İngiltere için de sayabiliriz Fransa için de. Burada cephe kavramı yok, 

Ne gibi bir zorunluluk oldu da savaş çıktı? 1914’te birden mi ortaya çıktı ya da bu yüzlerce yılın ya da onlarca yılın alttan alta bir takım sorunların birden patlaması mıydı? Nasıl bu kadar büyük güçler ve devletler bir anda bir savaşın içinde buldular kendilerini? 

Biliyorsunuz demin bir şey söyledim “patlama”, patlamanın olması için bir enerjinin birikmesi lazım. Ve savaşı da patlama olarak değerlendirirsek 
bu da bir enerji birikiminin sonucu oldu tabii. İşte ta 1880’lerden itibaren Almanya milli birliğini tamamlamış ama sömürgesi yok. Silahı var, ham-
madde üretiyor, güçlü bir sanayi kurmuş, satacak yeri yok. Diğer devletlerin kendi aralarında sömürgecilik anlamında emperyalizm anlamında bir 
mücadelesi var. Bu rekabet bir enerji birikimi sağlıyor. 

Temel motivasyon sömürgecilik mi? 

Tabiî temel saik sömürgecilik. Sömürgeye dayalı ve ekonomik açıdan istismara dayalı bir sistem. Siyasî açıdan istismara dayalı bir sistemin büyük devletler, emperyal devletler arsında yarattığı enerji birikimidir bu. Osmanlı aktör müdür? Değildir. Osmanlı zaten Balkan Savaşlarında yenilmiş. Kendini toparlayamamış. Balkan Savaşları Trablusgarp onu belini bükmüş.1. Dünya savaşı yaklaşırken bir aktör değil, diğerlerinin arasında kalmış. Bir de toprakları bu biriken enerjinin yutmak istediği en önemli alan. 

Bir de Petrol meselesi… 

Tabii ki. Yani o tarihlerde petrol biliniyor. Özellikle Ortadoğu petrolleri de İngiltere’nin, Amerika’nın, Almanya’nın, Rusya’nın hepsinin birden iştahını çekiyor. 

Yani Osmanlı iştah cezbedici bir coğrafyaya sahip. 
Bu hem iktisadi açıdan hem de coğrafi açıdan önemli. Hindistan’a giden yol İngiltere için öyle. Ruslar için Akdeniz’e giden bir yol. Yani hammadde satılacak, sömürülecek bir coğrafya. Fransa da petrol ve stratejik açıdan düşünüyor. 
Osmanlı devleti -belki sorunuzun dışına çıkacak ama- savaşa girmeli miydi girmemeli miydi? 

Girmeyebilir miydi? 

- Hiç şansı yok, sıfır şans, böyle bir şey yok. Çünkü paylaşma anlaşmaları zaten bu coğrafya üzerine yapılmış. Yani Rusya’yı savaşa çekmek için Ruslarla İngilizler ta 1912’de anlaşmışlar. Bakın şimdi I. Dünya Savaşı’nın tarihini yazmak zor. 

Yani dünya tarihi yazmak gibi bir şey… 

-Evet, çünkü her yere bakmak zorundasınız. Siz Rus Dışişleri Bakanlığı’nın faaliyetlerini bilmeden Rus Genel Kurmaylığının faaliyetlerini bilmeden 
bu soruya evet girmeyebilirdi diyebilirsiniz. Ama bugün Rus arşivleri açıktır. Meslektaşlarımız bu arşivlerden epeyce yararlanmaya başladı 90lı yıllardan 
sonra. Artık biliyoruz ki Rus Dışişlerinin savaşa girişinin en önemli sebebi İstanbul, Boğazlar ve Anadolu. Ve İngilizler de bunu bildikleri için 
burayı onlara sunmuşlar. Rusların savaştaki en büyük hedefi bu. 

Savaşa giren her büyük devletin motivasyonu farklı farklı galiba değil mi? 

Hedefleri farklı bunların zaten. Ruslar Akdeniz’e inmeyi ve Boğazlar’ı, İngilizler Ortadoğu’yu istiyor. 

Almanya ne istiyor, sömürgeleri çoğaltmak?... 

Almanlar bir taraftan Osmanlı coğrafyasına tam olarak hakim olmak istiyor, bir sömürge haline getirmek… Ama daha fazlası Osmanlı coğrafyası o kadar stratejik ki Osmanlı coğrafyası İngiltere’nin ve Fransa’nın sömürgelerinin boğazını sıkacak bir coğrafya. Onların sömürgelerini ellerinden alacak bir coğrafya. Avrupa içinde bir hesaplaşmanın da ucu. Tabii ki rekabetin alanı burası. Onun için Osmanlı aktör değil. 

Fransa’nın ve İtalya’nın hareket saiki nedir? 

Fransa Almanya’dan 1871 de darbeyi yemiş, Alsas Loren’i kaptırmış. Almanya müthiş bir enerji birikimi sağlamış, yani iktisadi açıdan, siyasi açıdan, askerî açıdan müthiş bir birikim sağlamış ve Fransa’nın tepesinde duruyor. Onun için Almanya’nın aleyhine kim varsa Fransa onlarla müttefik. Rusya dahil. İngilizleri sonra dâhil ediyor bu sisteme. Bir de tabii Almanya’yı rekabette saf dışı bırakmak istiyor Fransa. Bu savaşın sonunda bıraktı da zaten. Alsas Loren’i, Fransa’nın ekonomik açıdan en büyük, stratejik açıdan önemli coğrafyasını ele geçirdi. Fransa Almanya’yı iktisaden çökertmek istiyor bir de Ortadoğu var, Fransa Ortadoğu da yer almak istiyor. Hatta Fransa coğrafyası nereden başlıyor biliyor musunuz - yani Fransa’ya vaat edilen 1. Dünya savaşında anlaşmalar içerisinde - bugünkü İran’ın Batı Azerbaycan dediğimiz bölgeden yani doğu Anadolu’nun hemen doğusundan başlayıp Akdeniz’e iniyor. Oradan Musul Kerkük’ü içerisine katarak Akdeniz’e inen bir coğrafya. Suriye’yi de işin içine katıyor. Sonra Musul çevresini ve Irak’ı İngiltere aldı savaş sonunda 1919 anlaşmasıyla. Büyük bir coğrafya burası. Fransa da burayı istiyor 

İtalyanlar başta kararsızdılar ama onlar da sonra özellikle Kuzey Afrika diyeceğimiz coğrafyayı ve Anadolu’nun güneyini, Roma’yı ihya etmek istiyor. 
Tabii Osmanlı devleti de arada kalmış, kimse fikrini sormuyor. 

Şunu sormak istiyorum: Girmeyebilir miydi sorusuna öyle bir şansı yoktu diyoruz ya, o dönem girmeme şansımızın olmadığını biliyor muyduk? 

Şimdi Osmanlı devletinin bir hafızası var. Bir devlet var ortada. Osmanlı’yı öyle büyük aktör görmüyoruz ama yine de yıkılırken dünyanın altıncı ya da yedinci devletiydi. Yani o kadar büyük o kadar da muazzam, altıncı ya da yedinci devlet. Bir istihbaratı var. Enver Paşanın yani devletin istihbaratı var. Bunu kişilere indirgemememiz gerekir. O dönem evet liderlerden biri o. Ama devletin bir istihbaratı var. Bunlar ne döndüğünü ne olup bittiğini biliyorlar. 

Onun için de ilk askeri ittifakı İngiltere’ye teklif etmişler. Bugün artık bunlar biliniyor. Yani maalesef bir deli bir kuyuya taş atıyor, tarihte bunu çıkartamıyoruz. Ondan sonra kırk akıllı geliyor çıkartamıyor. Bu bilimsel bir söylem değil. İşte Enver Paşa Alman hayranıydı, götürdü Osmanlı yönetimini Almanların kucağına attı, yaktı, yıktı deniliyor, yok böyle bir şey. Yani hiç bilimsel bir şey değil. Bu Enver Paşayı sevmekle ya da sevmemekle ilgili bir şey değil. Bu dönemin Türk Alman, İngiliz, Fransız savaş kayıtlarıyla hiç örtüşmüyor çünkü. İlk askeri ittifak İngiltere’ye teklif ediliyor, İngiltere kabul etmemiş tabii, niye etsin. Çünkü hesabı kitabı var, Osmanlı devletinde Tanzimat’tan sonra özellikle devlet adamlarının bir kısmı Rus taraftarı, bir kısmı İngiliz taraftarıdır. Mesela Abdülhamit’in de ara ara kullandığı devlet adamları vardır. İşte Nedimov gibi. 

İsimleri o şekilde alalım değil mi? 

Tabi tabiî. Kimin ne olduğu, hangi devlete yakın olduğu mesela Kamil Paşa İngiliz taraftarıdır, Cemal Paşa Fransızlardan yana tavır koyan bu üçlünün 
paşasıdır. Rahmi bey -İzmir valisi ittihatçıların önemli adamlarından biri o da Fransızlardan yana tavır koyar. Yani demek istediğim şey şu: Bu askeri ittifak teklifini onlara iletenler de bu Osmanlı bürokrasisi içerisindeki güçlü asker ya da sivil o ülkeyle ilişkileri iyi olanlardır. Savaşa girme konusunda çok heveskâr olmadığını söyleyebilir miyiz Osmanlı’nın? 

-Kesinlikle. Yani Balkan Savaşları’ndan yeni çıkmışlar. İttihatçılar, yani o zamanki mevcut iktidar askeri yapıyı - bu balkan savaşlarından çok acı 
dersler çıkarmışlar- yeniden organize ediyorlar; orduyu ekonomiyi milli ekonomiyi. Yeni ordu, disiplinli orduyu falan yeni bir düzene koyuyorlar 
derken daha tam koyamadan savaş çıkıyor. Sonra da Almanlardan yardım alıyoruz. 

İngiltere reddetti ittifakı, Fransa reddetti sonunda bu üçlünün en güçlü adamı, en güçlü adamlarından biri diyorum. 

Talat Paşa nereye gitti? 

Yalta’ya - yani bugün Kırım diye bildiğimiz coğrafyanın önemli şehirlerinden bir tanesi-. Rus çarları yazın Yalta’ya giderlerdi. Talat Paşa da Yalta’ya gitti. Askerî ittifak teklif etti, onu da reddettiler. Şimdi ne yapsın Osmanlı Devleti? Şöyle denebilir tarafsız kalsın. Öyle bir şey yok. İran I. Dünya savaşında tarafsız kaldı ne oldu? İran perişan oldu. Türkler girdi, Ruslar girdi her üç devletin savaş alanı oldu. Bir de biz bir devletiz. Ülkemizi savaşmadan savaş alanı haline nasıl getiririz? Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Onun için Almanya var. En son Almanya’nın teklifini işte 2 Ağustos 1914 de kabul ettiler. 2 milyar mark kadar bir para aldılar. Asker yedi aydır maaş alamamış. Para yok hemen subaylara maaş verdiler. Zaten İngilizler mesela artık Goben ve Breslav’ı özellikle batırmıyorlar. Bir İngiliz tarihçi bununla ilgili çok güzel bir kitap çıkardı. Goben ve Breslav’ı bir İngiliz gölü olan -bir dönem Türk gölü olan Akdeniz’de artık biliyorsunuz 19. yy da özellikle bir İngiliz gölü oldu.- bu İngiliz gölünde bayrak sallaya sallaya geliyor. Gelip Çanakkale boğazından giriyor. Yani İngiltere istiyor. 

Bunun farkında yani. 

İngilizler zaten donanmalarına emir vermişler batırmadan takip edin. Çünkü biliyorlar bunlar gidecek Osmanlı’ya sığınacak. Osmanlı’dan bunu isteyecekler. Savaş sebebi için bahane üretiyorlar. İngiliz donanmasına emir veriliyor. Takip edin ama batırmayın. Yoksa İngiliz donanması elinden kaçıracak Goben ve Bireslav’ı. Mümkün değil. Çünkü Kıbrıs İngiltere’nin elinde. Girit civarında çok büyük bir donanmaları var. Malta İngiltere’nin elinde ve büyük bir donanma üssü var. 

Böyle küçük bahanelere gerçekten ihtiyaç duyuluyor mu? Yoksa bunlar sonradan bakarak tertiplenmiş gerçekler mi? 

Yok, şimdi böyle bir şey, mesela bu odada gazı açıyoruz, dolduruyoruz dolduruyoruz. Bir şey yok ama bir küçük kibrit ihtiyaç oluyor, artık küçük bir 
kibrite çaktığınız zaman bina yanıyor, binayı da boşverin bazen koskoca şehirler yanıyor. Ama küçük bir kıvılcım bu. Fakat kıvılcımı şimdi çaksam bir anlamı var mı? Ama burası gazla dolu olursa o Avusturya veliahdının ölümü de böyle bir kıvılcım. Artık dünyayı o kara bulutlar, o gaz yüklü bulutlar kaplamış savaş çıktı çıkacak, sadece bahane arıyorlar. 

Peki, 1918’de savaş bittiğinde herkesin gazı inmiş miydi? Yani dünyada dengeler bir şekilde tamam artık dört yıl büyük bir yıkım oldu ama birtakım şeylerde oturdu denildi mi? Yoksa bir ara mı oldu? 

Hayır, günümüze kadar devam eden sorunlar ortaya çıktı. Çünkü galipler o Mehmet Âkif’in dediği gibi o “Tek dişi kalmış canavar”, öyle haksızca 
bölüşümler, öyle hukuksuzsa bölüşümler yaptı ki, günümüze kadar Arap dünyası kendine gelemedi mesela. 

Onun için mesele II. Dünya Savaşı’nın çıkış nedeni de I. Dünya Savaşı’dır biliyorsunuz. Bu sefer de I. Dünya Savaşının biriktirdiği gazı -şimdi 
Türkler bir şekilde o gazı boşalttılar. Nasıl? Kurtuluş Savaşı ile. Çünkü I.Dünya Savaşından sonra Türklere bir gömlek giydirilmek istendi. 

Sevr Antlaşmasını dayattılar. 

Türkler Sevr’i attı. Belki daha çok Türklerle meskûn bir alanda Anadolu’da bir cumhuriyet kurdular.Dolayısıyla o gazı boşalttılar.- Almanlar atamadılar. Bulgarlar bunu yapamadı. İtalyanlar galip olmalarına rağmen sonunda istedikleri hiçbir şeyi elde edemediler. 

Dolayısıyla ne oldu? Biriktirdikleri gazı 1939’da çıkardılar. 
Yani Hitler I. Dünya Savaşının ürünüdür. 
Mussolini I.Dünya Savaşı sonrasını hak ettiklerini alamayan o birikimin ürünüdür. 
II.Dünya Savaşı bunu sonlandırdı mı? Hayır, halen devam ediyor. 


O zaman I.Dünya Savaşı hiç bitmedi herhalde. 

Bitmedi bakın işte Orta doğuda yaşananlara. Bitmedi bitmeyecek… İngilizler gelmiş bölgeye bir nizam vermiş Fransızlarla birlikte. Bütün temel dengeleri bozmuş, her kuyunun başına bir devlet koymuş. Suriye gibi bir devlet çıkmış. Bakıyorsunuz mantıken düşünüyorsunuz bütün Türkler bir araya gelir mi? Gelemez, çünkü Türkiye Cumhuriyeti nere Kırgızistan işte Doğu Türkistan nere yani Kazakistan nere fakat Arapların bir arada yaşamamaları için hiç bir sebep yok. Öyle değil mi? Araplar bir arada yaşayabilir. Ama bunu hangi el engellemiş, bunların arasına bu tefrikaları kim koymuş? Bunları yapay çizgilerle kim böyle paramparça etmiş? Osmanlı döneminde burada böyle bir huzur varken, bugün Lübnan kaynıyor, ya da İsrail’i getirdi. Osmanlılardan sonra oraya yerleştirildiler. Bakın orada bir çıban gibi etrafını ciddi anlamda rahatsız ediyor, parçalıyor, kana gözyaşına boğuyor. I. Dünya Savaşı sonuçları itibariyle halen bitmedi, devam ediyor bu coğrafyada özellikle. Dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin savaşa girmemesi gibi bir şansının olmadığı görülüyor. Bir tarafı Balkanlar, bir tarafı Kafkaslar, bir tarafı Ortadoğu. Yani dünyanın sacayağı, en stratejik bölgesi 
ve bütün kan gözyaşı hepsi bu civarda olmuş. 

Savaşın galipleri ve bu savaşının başlatıcılarının “Buraya nasıl girdik? Bu ateşi fitili nasıl ateşledik” diye pişmanlık duyduklarına ilişkin tarihte bir ize rastladınız mı? Yoksa hep böyle öngördükleri biçimde bir adım yukarıya doğru basamak basamak dünyanın tepesine çıkmaktan mutlu mu oldular? 

-Şimdi burada tabi günümüzde gördüğümüz gibi herkes birbirini suçluyor. İngilizler Almanları suçluyor, Almanlar Fransızları suçluyor, Fransızlar 
Almanları suçluyor. Almanlar Rusları suçluyor, Türkler Fransızları suçluyor. Tabii bir küçük özeleştirileri yok değil. Mesela konunun başına dönersek savaşa girmek zorundaydı Osmanlı Devleti ama savaşa erken girmeyebilirdi. Yani daha geç girebilirdi. Mesela Türk devlet adamları da bu konuyu kendi aralarında tartışmışlar. Bir özeleştiri yapmışlar. Savaşa daha geç girebilirdik, daha az zayiat verebilirdik, biraz daha toparlanabilirdik. Bu savaşın sonucunu değiştirir miydi? Çok zor. Çünkü bir kere 1917’de Amerika gibi, bir dev savaşa girdi. Galiplerin yanında yer aldı. İngiltere’yi içine düştüğü açmazdan, çıkmazdan kurtardı. 

Amerika’nın kendi kıtasının dışında ilk savaşı mıydı? 

Evet, ilk savaşıydı. 

Onun sebebi şöyle izah ediliyor: Almanlar İngiliz gemilerini batırınca Amerikalılar da ölüyor. Sonra da işte Amerika savaşa giriyor. Sonradan böyle güçlü bir şekilde giripte prensipler falan yayınlıyorlar. Nasıl olabiliyor? 

Şimdi: İngiltere’nin savaşın başından itibaren, daha savaş başlamadan yaptığı çok büyük propaganda var.İngiltere Amerika’da 1913’ten itibaren 
özellikle de Savaş döneminde çıkabilecek bir savaşa müdahale etmesi için Amerika’nın önemli yazarlarını satın almış. Önemli gazetelerine milyonlarca dolar para aktarmış. Ermeni meselesi bunun bir sonucu. Mavi Kitap neyin sonucu? Mavi Kitap bunun sonucu. Yalan yanlış bir sürü şeyi 
topluyorlar. Almanlarla ilgili de kitap çıkarıyorlar biliyorsunuz. Amerikan kamuoyunu etkileyip onları savaşa çekmek istiyorlar. Bugün İngilizler artık 
bunu inkâr etmiyor. Çünkü arşivleri dolu. Milyonlarca dolar para aktarmışlar Amerika’da propaganda için. Osmanlı ülkesinde de propaganda var. Ama asıl propagandayı Amerika’da yapıyorlar. Niye? Onu bir an önce savaşa dâhil etmek için. Çünkü biliyor ki bu Amerika bir güç biriktirdi orada. 

Hani deminden beri enerji biriktirdi diyoruz ya, müthiş bir sanayi var, müthiş bir insan gücü var. Ve artık birikmiş, bu gazın boşalması lâzım. 

Onu da kendi lehine kullanıyor. Ve I. Dünya Savaşı’nda bunu kullandı. Savaşın dengelerini alt üst etti. Aynı şeyi II. Dünya Savaşı’nda kullandı. 

Amerika’nın malum bir Monroe Doktrini var. O şu; Avrupa’ya diyor ki, -o zaman işte Avrupa’da büyük devletler var. Bir de Amerika var.- siz benim 
işlerime karışmayacaksınız. Yani Amerika kıtasına karışmayacaksınız. 

İçine çekilme politikası, infiratçılık da deniyor buna. ben de Avrupa’nın işlerine ve dünyanın geri kalanındaki işlerine karışmayacağım. Hiçbir işinize müdahale etmeyeceğim. Siyasi ekonomik hiçbir işe karışmayacağım. Onun için mesela I. Dünya Savaşı bittikten sonra Amerika tekrar kabuğuna çekildi. 

Ne zaman İngiltere çok zora düştü. II. Dünya savaşında, o zaman tekrar geldi savaşın içerisine girdi. O artık bir yola girmiş ve sonunda İngilizler 
hakikaten Churchill siyasi anlamda çok güçlü bir adam. Amerika’yı II. Dünya savaşına çekmeyi başardı. I. Dünya Savaşı’na çektikleri gibi. Bu savaşın 
dengesini değiştirdi tabi. Birinciyi de değiştirdi, ikinciyi de değiştirdi. 

Burada tabi zararlı çıkan Osmanlı devletidir. Koskoca bir coğrafyasını kaybetti. Belki Osmanlı’nın uzun vadede bu coğrafyayı elde tutması zordu. 
Yani Arap coğrafyasını. Çünkü artık Hristiyan coğrafya elinden gitmişti. Özellikle Anadolu kalmıştı. Araplarda da 1900’li yılların başından itibaren milliyetçilik ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu aslında Arap Müslüman bir devleti Hristiyanlarla birlikte yıkmalarından dolayı. Arkadan vurmaları tabii ki bizleri çok rahatsız etti. O açıdan sitem edilebilir. Ama Arapların da kendi devletlerini kurma hakları vardı. Onlar da bir gün kuracaklardı. 

I.Dünya Savaşı olmasaydı da bu bir şekilde olacaktı diyorsunuz… 

Olacaktı herhalde. Arnavutlar kendi devletlerini I.Dünya Savaşı olmadan kurdular ki Arnavutlar Osmanlı’ya en sadık Müslüman topluluğuydu. 
Mesela bizde İslamcılık politikası var. Osmanlının son dönemlerinde Türkçülük İslamcılık Batıcılık Osmanlıcılık falan. İslamcılığı bitiren en önemli öğelerinden biri Arnavutluk’un bağımsızlığını ilan etmesidir. Daha sonra da Arapların isyanlarıdır, yürümüyor. İşte Türkçülük Sarıkamışta çok büyük bir darbe yedi. Karlı dağları aşamadınız. Türkistan’a ulaşamadınız. Yani bu duygular bu siyasî yönelimler böyle darbe yiyor. Siz Bağdat’ta bir Türk çoğunluğu var diyemezsiniz. O dönem için Halep daha bir Türk yoğunluklu bir bölge ama Şam için bunu diyemezsiniz. Mekke için Medine için böyle bir şey söyleyemezsiniz. Ama galiplerin daha sonra Ortadoğuyu dizayn ederken yaptığı en büyük şeylerden bir tanesi İslam dünyasını aleyhine olan işlerden biriFilistin’de bir İsrail devleti kurmalarıydı. Yani ele geçirdikten sonra bu coğrafyaya müthiş bir Yahudi göçü başlattılar. Ondan önce Osmanlı bunu engellemek için her türlü çabayı, özellikle sultan Abdülhamit, ondan öncekiler ondan sonrakiler her türlü çabayı göstermişlerdi. Ama İngilizler kapıları bir açtılar 1917’den sonra Balfour Deklerasyonundan sonra işte bugünkü İsrail vücut buldu. 1948’de bir devlet olarak ortaya çıktı. Tabi o devletin kurulmasında -konuyu değiştirmeyelim ama- Hitlerin Nazileri kesmesi ve bir soykırıma uğratmasında Yahudilere karşı artık bir sempati, bir meşruiyeti kazandırdı. Onun için Ermeniler de II. Dünya Savaşı’nda bu Yahudilerin izlediği yolu takip etmeye başladı. Madem bu soykırımın mağdurları var onlara bir devlet bahşedildi o zaman ilk soykırımı biz yaşamıştık diye II. Dünya Savaşı’ndan sonra müthiş atağa geçiyorlar. 

Ermeniler deyince Amerika’da o dönemde Ermenilerin Türkiye’deki Ermenileri yönlendirdiğine dair görüşler var. 

Şöyle yönlendiriyorlar tabii silah açısından, ekonomik açıdan yönlendiriyorlar. Çünkü Ermenilerin Amerika’da teşkilatları var ve Amerika’nın şöyle bir özelliği var Ermeni teşkilatları açısından. Orada para çok. Amerika zengin bir kıta ve oradan para geliyor. Özellikle mesela misyonerleri var. 
Anadolu’daki Ermenileri kışkırtan büyük sebeplerden biri misyonerler. Biraz önce söylemiştim Amerika Avrupa kıtasıyla ve dünyanın geri kalanıyla 
ilgilenmedi fakat bu sefer misyonerleri vasıtasıyla ilgilendi. Yani diplomatıyla çok gitmedi, askeriyle çok gitmedi 

Amerikan vari bir yöntemle. 

Evet, misyonerini gönderdi. Amerika’da misyoner Amerika’nın hem iktisadî hem dinî açıdan temsilcisi hem de diplomatik açıdan. 

Hemde sivil gücü. 

Tabiî sivil gücü. Daha rahat operasyon yapabiliyorlar. Ermeniler de milliyetçilik duygusunu tadacaklardı. Araplardan Arnavutlardan ya da Sırplardan Yunanlılardan Ermenileri ayıran en büyük özellik neydi? Onlar hiçbir yerde çoğunluk oluşturmuyorlardı. Anadolu’da bir iki kasaba dışında çoğunluk değillerdi. En çok oldukları yer Bitlis yüzde 27 çıkıyor en fazla nüfusları. Yüzde 27’nin en kalabalık olduğu şehir de bile yüzde 77’ye nasıl tahakküm edebilir? 

Yani nasıl hâkim olabilir, böyle bir şey yok. Ama misyonerler onları bu havaya soktular bu arada İngiltere soktu Rusya soktu. Bu anlamda Ermenileri Bulgar örneği çok etkiledi. Çünkü Bulgaristan devlet olarak Rusya yardımıyla kurulurken Bulgarlar çoğunlukta değildi Türkler çoğunluktaydı yüzde 60’a yüzde 40’tı.Yeri gelip bazı şehirlerde yüzde 60 Bulgar yüzde 40 Türktü. Yani Rusya zorla orada bir devlet kurdurdu. 77-78 Osmanlı Rus harbinden sonra Türkleri, sürdüler, öldürdüler. Ermeniler bunu hep model almış, ama misyonerler de bu anlamda hem tetiklemişler hem bir takım fanatik duygulara itmişler. Tabiî bugün Ermeniler burada yoksa bunun sebeplerinden biri de Amerika’nın misyonerleridir. 



***

18 Mayıs 2017 Perşembe

ERMENİ TERÖR ÖRGÜTLERİNİN TÜRKİYE DEKİ TERÖR ÖRGÜTLERİ İLE İLİŞKİLERİ BÖLÜM 2


ERMENİ TERÖR ÖRGÜTLERİNİN TÜRKİYE DEKİ TERÖR ÖRGÜTLERİ İLE İLİŞKİLERİ BÖLÜM 2



    1985’te Washington’da yayınlanan Ermenian Struggle Dergisi’nde çıkan bir makalede ASALA-PKK ilişkisi hakkında ASALA yandaşlarının şu ifadeleri önemli ipuçları vermektedir: “Türk askerlerine karşı Kürt kardeşlerimizle omuz omuza verdiğimiz mücadelemizde bir üst düzey militanımızla 22 savaşçımızı yitirdik. Kürt kardeşlerimizle beraber silahlı mücadelemiz sonuna kadar devam edecektir. Şimdilik toparlanmak için daha geri mevzilere çekileceğiz; ancak bir süre sonra Kürt savaşçılarla eylemlerimizi Anadolu’nun içine kadar taşıyacağız. 
Bundan kimsenin şüphesi olmasın”73.

1987 yılında Bölücü terör örgütü PKK ile Ermeniler arasında yapılan anlaşmayla şu hükümler kayıt altına alınmıştır: 

• Ermeniler PKK terör örgütü içinde eğitim faaliyetlerinde bulunacaklar,
• PKK terör örgütüne her yıl militan başına 5.000 dolar ödenecek,
• Ermeniler küçük çaplı eylemlere katılacaklar 74. 

Bu antlaşmadan sonra Ermenilerin örgüt içinde sivrilmeleri üzerine, PKK ile ASALA arasında 18 Nisan 1990 tarihinde yeni bir toplantı yapılmıştır. 
PKK-ASALA ilişkilerinden sorumlu Hermez Samuro uyan’nın başkanlığında yapılan toplantıda şu kararlar alınmıştır:

• PKK ve ASALA terör örgütleri artık ortak yönetilecektir,
• Türkiye’de güvenlik kuvvetlerine yönelik eylemlerde istihbaratı Ermeniler yapacak,
• Muhtemel devrimden sonra elde edilen topraklar eşit olarak bölüşülecek,
• Kamp masraflarının %75’ini Ermeniler karşılayacak,
• Türkiye’deki metropol şehirlerde eylemler yapılacak75.

Ele geçirilen belgeler neticesinde Bekaa ve Zeli kamplarında Ermeni terör örgütü ASALA ile terör örgütü PKK militanlarının birlikte eğitim gördükleri ortaya 
çıkmıştır76. 
PKK’nın Ermeni terör örgütü ASALA’dan patlayıcı maddeler konusunda ders aldığı iddia edilmektedir77. ASALA ile PKK’nın, 1980’li yıllardan itibaren 
uyuşturucu kaçakçılığı alanında işbirliği yaptıkları tespit edilmiştir. Uyuşturucu kaçakçılığından yakalanan bazı kişilerin sorgularında ASALA ile PKK’nın ortak uyuşturucu ticareti yaptığı yönünde ifadeler yer almış ve basına da yansımıştır 78. 

ASALA ve PKK, birbirinden farklı etnik kimlikten hareket etmelerine rağmen Türkiye’yi bölme ve zayıflatma konusunda işbirliğine gitmişlerdir. Türkiye’ye daha fazla zarar vermek ve amaçlarına daha hızlı erişmek için birbirlerine destek vermişlerdir. Türkiye’de tabana sahip olmadığı için Türkiye’de eylem yapamayan ASALA; PKK ile işbirliğine giderek Türkiye’de eylemlerini yoğunlaştırmayı amaçlamıştır. 

ASALA’nın tamamen yok olduğunun düşünülemeyeceğini belirten Reyhan İŞERİ, ASALA uyutularak, PKK terör örgütü canlandırılırken; ASALA militanlarının PKK terör örgütü bünyesinde faaliyetlerine devam ettiği yönündeki iddiaların hala geçerliliğini koruduğunu iddia etmiştir 79.

ASALA ile PKK arasında etnik ayrılık dışında hiçbir farklılık bulunmaması, PKK’nın ASALA’nın devamı olduğu iddialarını arttırmıştır. ASALA’nın eylemleri azalırken, 
PKK’nın sansasyonel eylemlerle adını duyurması ve arkalarındaki dış odakların aynı olması da bu iddiayı desteklemektedir. Marksist-Leninist ideoloji doğrultu sunda Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da federe bir devlet kurmayı ortak amaç edinen iki örgütün de hedef aldığı bölgeler çakışmaktadır. Bu da iki örgütten birinin diğerine taşeronluk yaptığı fikrini güçlendirmektedir80. 

Ermenilerle PKK arasındaki ilişkinin inkâr edilemeyeceğini söyleyen Erhan Başyurt, “İster öç alma ister farklı sebepler olsun, PKK içerisinde yer alan ‘Ermeni Dönmeler’ ve ‘Gizli Ermeniler’ ile örgüt arasında bir bağ olduğu kesin. PKK Başkanlık Konseyi üyesi Nuriye Kesbir, Merkez Komite üyeleri Bekir Bakırcıoğlu ve Musa Haciyav’ın da sözü edilen Ermenilerden olduğu konusunda güçlü deliller var”81 diyerek, PKK’nın ASALA’nın devamı olduğu iddialarını desteklemektedir.

Türk Tarih Kurumu eski başkanı Yusuf Halaçoğlu da, 18 Ağustos 2007’de Kayseri’deki Dadaloğlu Şenlikleri sırasında “ Araştırmalarımızda Kürt diye bildiğimiz insanların aslında yapısal olarak Türkmen asıllı olduğunu, Kürt-Alevi olarak bilinen vatandaşların ise Ermeni kökenli olduğunu gördük. Ülkeyi bölmeye çalışan TİKKO ve PKK terör örgütlerinin içinde yer alan insanların birçoğu Ermeni dönmesi Kürtlerden oluşuyor. TİKKO ve PKK hareketi bizim bildiğimiz gibi Kürt 
hareketi değildir”82 diyerek Ermeni terörünün Türkiye’deki terör örgütleri üzerindeki etkisini vurgulamıştır. 

PKK terör örgütü ise Ermeni terör örgütü ASALA’nın devamı olduğu ve ASALA ile işbirliği yaptığı iddialarını reddetmiştir. 

PKK lideri Abdullah Öcalan, 1988’de gazeteci Mehmet Ali Birand’a “ASALA ile birkaç görüşme oldu. Sivillere yönelik eylemlerinin zararlı olduğunu gördük, dolayısıyla da 1982’lerde olmaz dedik, bıraktık. Öyle fazla bir beraberlik yok. Bir-iki acele toplantı dışında bir ilişki yoktur. İlişki geliştirebileceğimiz bir örgütlenme değildir, aslında ASALA olayı da çok abartıldı Türkiye’de83”… dedikten sonra “Kendisinin karış karış toprak değil, devrim meselesi ile uğraştığını, burasının Ermenistan mı, Kürdistan mı, Türkiye mi olduğunu tartışmanın gerçekçi 
olmadığını” ileri sürerek, kendilerinin halkların eşitlik temelinde özgürce yaşadıkları, dilini, kültürünü ve ekonomisini geliştirebilecekleri mücadeleye isterlerse Ermenilerin de katılabileceklerini söylemiştir 84. 

Her ne kadar PKK lideri Abdullah Öcalan reddetse de daha önce belirttiğimiz ASALA-PKK görüşmeleri, Terörist başı Abdullah Öcalan’ın Ermeni Yazarlar Birliği tarafından büyük Ermenistan hayali fikrine olan katkılarından dolayı onur üyeliğine seçilmesi, Ermeni Halk Hareketi’nin bünyesinde terör örgütü PKK’nın birçok Avrupa ülkesinde yaptırdığı gibi Kürdistan Komitesi oluşturması gibi gelişmeler bu iki terör örgütü arasında sıkı bir ilişki ve işbirliği olduğunu göstermektedir. 

Ermeni terör örgütleriyle işbirliği yaptığı iddialarını reddeden PKK terör örgütü, 1990’lı yılların başında Dev-Sol, TİKKO, THKP-C gibi aşırı sol terör gruplarıyla işbirliğine gitmiştir. Bu işbirliği sayesinde metropollerde ses getiren eylemlere imza atan PKK, bu işbirliğini her dönem yenileyerek genişletmiştir. İlk zamanlar aşırı sol örgütlerle birlikte hareket eden PKK, ilerleyen yıllarda birtakım aydınların ve sivil toplum örgütlerinin de desteğini almıştır85. TİKKO ve DHKP-C gibi taşeron örgütler vasıtasıyla terörü Türkiye’nin batısına ve büyük metropoller e yaymayı düşünen PKK, amaçlarına tam olarak ulaşamamıştır 86. Karadeniz’de özellikle de Tokat-Amasya bölgelerinde meydana gelen terör olaylarını yasa dışı DHKP-C örgütü ile müşterek üstlenen PKK, taşeron olarak kullandığı Marksist örgütler vasıtasıyla 1996’dan itibaren eylemlerini daha da batıya doğru kaydırmıştır 87.

PKK’nın, Türkiye içinde Türkiye İşçi Partisi(TİP), Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO), Dev-Genç ve Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) gibi sol eğilimli örgütlerle özellikle kuruluş aşamasında işbirliği yaptığı görülmektedir88. 

III.2. ASALA-PMLA (Halk Hareketi) ile PKK İlişkisi

Türkiye’deki terör örgütleriyle ilişkisi tespit edilen bir diğer Ermeni terör örgütü de ASALA-PMLA örgütüdür. ASALA lideri Agop Agopyan’ın 28 Aralık 1988 tarihinde Atina’da öldürülmesi üzerine ASALA’dan ayrılanlar tarafından kurulan ASALA-PMLA Örgütü, PKK ile silahlı eğitim alanında işbirliğine gitmiştir.

ASALA-PMLA’nın Yunanistan’ın Egina adasında bir gizli askeri üssü bulunduğu, burada PKK örgütü mensuplarına da askeri eğitim verildiği ve eğitimi 
Yunanlı General Matafias’ın bizzat verdiği bilinmektedir89. 

III.3. ASALA ile TKP-ML/TİKKO (Türkiye İşçi-Köylü Kurtuluş Ordusu) İlişkisi

TKP-ML(Türkiye Komünist Partisi Marksist Leninist)’nin askeri kanadı olan TİKKO (Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu), 1972’de İbrahim Kaypakkaya tarafından kurulmuştur. İlk eylemlerini, Elazığ ve Tunceli bölgelerinde gerçekleştiren örgüt, lider Kaypakkaya’nın 1973 Mayıs ayında ölmesi üzerine bölünme yaşadı 90. 

Marksist görüşler çerçevesinde ve silahlı eylemlerle yeni bir toplumsal teşkilatlanma ve siyasi sistem kurmayı amaçlayan TİKKO, çok sayıda kanlı eylem gerçekleştirmiştir91.

Ermeni terör örgütleriyle TİKKO arasında ilk işbirliği Lübnan’da eğitim kamplarına gönderilen militanlar aracılığıyla başlamıştır. 

Lübnan’a giden TİKKO mensupları burada ASALA mensuplarıyla birlikte silahlı eğitimden geçirilmişlerdir. Ermenilerden TİKKO’ya mensup olanlar Doğu Anadolu ve bilhassa Maraş olaylarında Türk milletinin birbirini kırmasında önemli rol oynamışlardır92. 

TİKKO’nun teorisyenliğini ve genel sekreterliğini yapan Garbis Altınoğlu adında bir Ermeni idi. Türkiye İşçi-Köylü Kurtuluş Ordusu içinde çok sayıda Ermeni yer almıştır93. TKP-ML/TİKKO örgütünün Ermeni asıllı liderlerinden olan ve 21 Mayıs 1980’de Elazığ’da güvenlik kuvvetleriyle giriştiği silahlı çatışma sonucu öldürülen Orhan Bakır (Ohannes Bakırcıyan)’ın başta ASALA olmak üzere Ermeni terör örgütleriyle ilişkisi olduğu tespit edilmiştir94. 

07 Mayıs 1983 günü Hürriyet gazetesinde yayınlanan “Hainin İtirafı: TİKKO Genel Sekreteri Haydar Akgün Konuştu: “ASALA ile birlikte çalıştık” başlıklı haberde, TİKKO’nun ilkokul öğretmeni olan genel sekreteri Haydar Akgün, “Rusya tarafından kurulan ve Moskova’nın finanse ettiği ASALA ile çalıştıklarını...” itiraf etmiştir95. TİKKO Genel Sekreteri Ali Haydar Akgün şunları anlatıyordu: “Yurt içinde de zaten bunlar bizim örgütümüzde barınırdı. Son olarak Suriye’nin başkenti Şam’daki büyük toplantı yapıldı. Bu toplantıların birincisine bizim örgütümüzün temsilcisi olarak Hüseyin Balkır, ikincisine ise Hasan Aksu katıldı. 

Bunların yanı sıra ASALA’nın lideri, Mihri Belliciler ve PKK diye bilinen Apocular örgütünün lideri Abdullah Öcalan toplantıda bulundu. Toplantının sonunda, 
bu örgütler Ermenilerle iş ve eylem birliği kararını aldı. Yurt dışında öldürülen Türk temsilcilerinin katilleri arasında Ermeniler kadar bu örgütlerin de militanları vardır. Şam yakınlarında kamplarda ASALA, TİKKO, PKK ve Mihri Belli taraftarları birlikte eğitim görmektedirler. 

Eğitimler Sovyet subayları ve KGB ajanları tarafından yapılmaktadır. ASALA, Rusya tarafından kurulmuş olup, Moskova tarafından finanse edilmektedir”96.

Sonuç olarak TİKKO’nun tehcir sırasında büyük ölçüde merkezi devlete karşı çıkarak Ermenileri koruma altına alan Dersim bölgesinde faaliyet göstermesi, lider kadrosunda Garbis Altınoğlu ve Armanek Bakırcıyan (Orhan Bakır) başta olmak üzere çok sayıda Ermeni asıllının olması, ayrıca örgüt elemanları içinde çok sayıda Ermeni asıllı militanın bulunması, TİKKO’nun 1915 Tehciri’ni “Soykırım” olarak tanıması, bu örgütün, Ermeni terör örgütleriyle işbirliği içinde olduğunu gösteren önemli delillerdir. 

III.4. ASALA ile TKP (Türkiye Komünist Partisi) İlişkisi

Türkiye’de faaliyet göstermeye başlayan ilk yasal komünist partisi olan TKP (Türkiye Komünist Partisi), 1920 yılında Mustafa Suphi tarafından kurulmuştur. 12 Eylül 1922’de Ankara Hükümeti tarafından kapatılan TKP, o günden sonra yasadışı olarak faaliyetlerini sürdürmüştür. 

Marksist ve Leninist fikirler savunan TKP, sosyalist ülkeler ve milli kurtuluş hareketleriyle işbirliği yapmıştır. Aşırı sol bir örgüt olan TKP, Leninist ve Marksist terör örgütleriyle işbirliği yaparak Türkiye’de komünist bir düzen kurmaya çalışmıştır. 

ASALA, 1983 yılından sonra başlayan süreçte, Monte Melkonyan’ın belirlediği Türkiye’ye karşı harekete geçmiş diğer güçlerle işbirliğinde bulunmak stratejisine uygun olarak Türkiye içinde terörün uygulanmasına ağırlık vererek, bu stratejiyi doğrudan veya dolaylı şekilde eylemleştirecek imkân ve kabiliyette gördüğü TKP ile de ilişki kurmuştur97.

ASALA’nın girişimiyle 27 Kasım 1981’de Avrupa’daki “Ermeni Öğrenciler Birliği” ile “Kürt Öğrenci Derneği Londra Şubesi” ilk kez ortak bir bildiri yayınlayarak 
Ermeni ve Kürt halkının ortak düşmanlarına (Türkiye ve dostlarına) karşı güç birliği yapmaları gerektiğini vurgulamıştır. ASALA’nın belirtilen işbirliği çağrısına, Rusya’nın güdümündeki “Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve bu partinin Londra Kanadının oluşturduğu “Türkiye Demokratik Haklar Savunma Komitesi (CDDRT) de cevap vermiş, ASALA ile işbirliğine giden TKP, Avrupa’da sürekli Türkiye aleyhtarı bildiriler dağıtmıştır98. Yine 15 Şubat 1985 tarihinde ASALA terör örgütünün TKP ile işbirliği yaptığı açıklanmıştır99.

III.5. ASALA ile DHKP-C/DEV-SOL (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi) İlişkisi

Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi (DHKP/C), 30 Mart-09 Mayıs 1994 tarihleri arasında Suriye’nin başkenti Şam’da kurulmuştur. Türkiye’de hâlihazırda faaliyet yürüten ve potansiyeli en fazla olan sol terör örgütlerinden olan DHKP-C, Türkiye’deki mevcut siyasi sistemi bütünüyle değiştirmeyi amaç edinmiştir100.

Örgüt, gerek kurulduktan sonra “Devrimci Halk Kurtuluş Partisi (DHKP)” ve “Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi (DHKC)” adları altında, gerekse önceki ismi olan “Dev-Sol” adı ile özellikle şehirlerde aralarında üst düzey TSK mensubu, başbakan, bakan, bürokrat, üst düzey emniyet yetkilisi, MİT mensubu, iş adamı ile birçok vatandasın öldürülmesi eylemlerini gerçekleştirmiştir101. 

ASALA’nın Kıbrıs Rum Kesimi’nde Rum ordusu denetimi altında Eyanapa bölgesindeki kamplarda eğitim verdiği; burada ASALA mensubu yaklaşık 60 kişinin bulunduğu, bunların ve sorumlu Harout Ağbachyan’ın PKK ve DEVSOL ile iyi ilişkiler içerisinde olduğu bilinmektedir102. DHKP//C, 1984 yılından bu yana ASALA ve PKK terör örgütleriyle bağlantılı uyuşturucu madde kaçakçılığı 
yapmıştır103.

Türkiye’de faaliyet gösteren diğer Marksist-Leninist örgütler gibi DHKP-C terör örgütü de amacına ulaşmak için Ermeni terör örgütleriyle işbirliği yapmıştır. ASALA, DHKP-C militanlarına silahlı eğitim vererek onları kendi amaçları doğrultusunda kullanmıştır. İki örgüt uyuşturucu kaçakçılığı alanında da işbirliği yapmıştır. 

III.6. ASALA ile DDKO/DDKD (Devrimci Doğu Kültür Ocakları) İlişkisi

Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO), 1969 Yılında Dev-Genç’den ayrılan Kürtçüler tarafından siyasi Kürtçülük ve Kürt milliyetçiliği fikirlerinin doğu kökenli üniversite öğrencilerine benimsetilmesi amacıyla Ankara’da kurulmuştur. Diyarbakır-Ergani-Silvan-Batman-Kozluk ve İstanbul’da şubeler açmış olan DDKO, 1971 yılında kapatılmıştır104.

DDKO’ların taktik ve stratejilerini şöyle sıralamak mümkündür: “Üniversitelerde devrimci eylemlere katılım sağlanacak ve eylemler Kürtçülüğe yöneltilecek, Üyeler silahlandırılacak, Her bölgede yoğun bir biçimde yayın ve propaganda faaliyetleri yapılacak, Devrimci gruplar ile sıkı ilişkiler sürdürülecek, Irak’ın kuzeyine gönderilen gençler silahlı gerilla eğitimine tabi olacaklar, sabotajcı 
gruplar tesis edilecek, Kürtçülük faaliyeti Türkiye dışında özellikle Batı Avrupa ülkelerinde de duyurulacak ve bu amaçla oralara üyelerden bazıları gönderilecektir.105”

ASALA’nın girişimiyle 27 Kasım 1981’de Avrupa’daki “Ermeni Öğrenciler Birliği” ile “Kürt Öğrenci Derneği Londra Şubesi” ilk kez ortak bir bildiri yayınlayarak Ermeni ve Kürt halkının ortak düşmanlarına (Türkiye ve dostlarına) karşı güç birliği yapmaları gerektiğini vurgulamıştır. ASALA’nın belirtilen işbirliği çağrısına, bölücü DDKD örgütü de olumlu cevap vermiştir. ASALA; bölücü DDKD örgütüyle işbirliği yaparak Avrupa’da sürekli Türkiye aleyhtarı bildiriler dağıtmıştır106. 

III.7. ASALA ile HİZBULLAH İlişkisi

Dinî motifli bir terör örgütü olan Hizbullah, Türkiye’nin çoğunluğu Sünni Kürt olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ortaya çıkmıştır. 
Türkiye’de, bugünkü Hizbullah Örgütü’nün çekirdeğini, 1970’li yılların sonunda Batman’da “İkra”, Diyarbakır’da ise “Menzil” kitapevleri çevresinde sohbet halkaları şeklinde oluşan dini gruplar meydana getirmiştir. Daha sonra İlim ve Menzil olmak üzere iki gruba bölünen Hizbullah hareketi, kısa süre sonra bölgede başlayan çatışmaların etkisiyle silahlanmaya başlamıştır107. 

Hizbullah’ın önde gelen ismi Hüseyin Velioğlu, örgütün kuruluş aşamasında sık sık İran’a giderek dinî ve askeri eğitim almıştır. 
İstanbul Beykoz’daki villaya düzenlenen baskında Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesinin ardından lider arayışına giren Hizbullah’ın yönetimini 23 Ocak 2000’de Ermeni kökenli Sülhattin Ürküt devralmıştır108.

IV. Sonuç

Tarih boyunca batılı devletler tarafından kullanılan ve kışkırtılan Ermeniler, emperyalist devletlerin emellerine kurban gitmişler ve bir tetikçi zihniyetiyle dünyanın değişik bölgelerinde Türkleri ve Türkiye’nin çıkarlarını hedef alan terörist eylemlerde bulunmuşlardır. Ermeniler, dün olduğu gibi bugün de Batılı devletlerin tetikçiliğini yapmaktan kurtulamamışlardır. 

Ermeni terör örgütlerinin genel olarak bakıldığında 1880’li yıllarda kurulmaya başladığı ve uygun zemin bulduğu Birinci Dünya Savaşı yıllarında eylem aşamasına geçtiği görülmüştür. Ermeni terörü, Lozan’da ve sonrasında isteklerine ulaşamayınca 1920’lerden itibaren uykuya dalmıştır. Değişen şartlara göre emperyalist güçleri de arkasına alarak yeniden örgütlenen Ermeni terör örgütleri, 1970’lerde hortlamıştır. 

Ermeni terör örgütlerinden en etkili olan ASALA’nın, uluslararası tepkiler üzerine 1980’lerde yerini PKK’ya bırakarak, Sovyetler’in dağılma sürecine girdiği 1990’lı yıllarda Karabağ ve çevresindeki Azerbaycan topraklarını işgal ederek son darbesini vuran bir süreklilik izlediği anlaşılmıştır. 

1880’lerden 1980’lere kadar yüzyılı aşkın bir süre Türkleri hedef alan Ermeni terör hareketinin süreklilik göstermesiyle birçok terör hareketinden ayrıldığını görüyoruz. Ermeni terörünün devamlılık göstermesinde emperyalist güçlerin desteğini arkasına alması, aynı ideolojik temellerden beslendiği ve aynı amacı güttüğü terör örgütleriyle işbirliği yapması etkili olmuştur. Yine Türkiye’nin 
ekonomik ve siyasi olarak güçsüz olması, Ermeni terörünün devam etmesinde etkili olmuş önemli faktörlerdendir. 

Ermeni terörünün Türkiye’yi bölmeye çalışan tüm etnik-bölücü örgütlerle işbirliği yaptığı sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda özellikle ASALA ve uzantılarının, PKK, TİKKO, DHKP-C, TKP ve DDKD ile Türkiye’yi bölmek amacıyla işbirliğine giriştikleri anlaşılmıştır. Ermeni terör örgütlerinin, özellikle silahlı eylem, silahlı eğitim, uyuşturucu kaçakçılığı, silah kaçakçılığı, adam kaçırma, Kara Para aklama gibi alanlarda işbirliği yaptıkları tespit edilmiştir. 

Sonuç olarak tüm cinayet, terör ve katliamlarına rağmen Ermeni terör örgütleri hedeflerine ulaşamamışlardır. Ermeniler, giriştikleri maceradan umdukları sonucu elde edemezken, yüzlerce yıldır yaşadıkları toprakları da kaybetmişlerdir. “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olan” Ermeniler, kin ve nefretle teröre sarılmışlar ve Türkiye üzerindeki amaçlarına ulaşmak için terörü bir araç olarak kullanmışlardır. Hiçbir zaman Türkiye üzerindeki emellerinden vazgeçmeyen Ermeniler, günümüzde de Türkler ve Türkiye aleyhinde çalışmalarını sürdürmektedirler.


DİPNOTLAR;

(1) 29 maddeden oluşan 3 Mart 1978 tarihli Ayastefanos Antlaşması’nın 16. Maddesiyle Anadolu’nun doğusunda Ermenilerle meskûn yerlerde ıslahat yapılması ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı himaye edilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştı. Bkz. Barçın Kodaman, “Sevr ve Lozan’da Ermeni Sorunu”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2002, s.3-4.

(2) Rifat Uçarol, Siyasi Tarih, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1985, s.311.

(3) Rifat Uçarol, a.g.e., s.312.

(4) 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması’yla Ayastefanos Antlaşması’nın 16. Maddesi, fazla bir değişikliğe uğramadan Berlin 
Antlaşması’nın 61. Maddesi olarak şu şekilde düzenlenmiştir: “Babıâli, ahalisi Ermeni bulunan vilayetlerde millî ihtiyaçların icap ettirdiği ıslahatı vakit geçirmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Çerkez ve Kürtlere karşı huzur ve emniyetlerini, temin etmeyi taahhüt eder. Ve arasına bu babda alacağı tedbirleri devletlere tebliğ edeceğinden, bu devletler zikr olunan tedbirlerin yapılmasına nezaret eyleyecektir” Bkz. Hasan Babacan, Mehmed Talât Paşa 1874-1921, Altınpost Yayıncılık, Ankara, 2002, s.130; Barçın Kodaman, a.g.t., s.4.

(5) II. Abdülhamid’in Ermeni siyaseti hakkında bkz. Mehmet Bicik, Bilinmeyen Yönleriyle II. Abdülhamid, Akis Kitap, İstanbul, 2008, 111-113 ss.

(6) Hasan Babacan, a.g.e., s.130; Vahdettin Engin, “Terörün Tahta Uzandığı Gün”, Tarih ve Medeniyet Dergisi, Sayı 5,Temmuz 1994, s. 10-11.

(7) Cevdet Küçük, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 1878-1897, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul, 1986, s.99.

(8) Rifat Uçarol, a.g.e., s.132.

(9) Cevdet Küçük, a.g.e., s.100.

(10) Zeynep Karaş, “Ermeni Terör Örgütü: Asala”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, s.28

(11) Cevdet Küçük, a.g.e., s.100-101.

(12) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html, Erişim tarihi:02.05.2014.

(13) Cevdet Küçük, a.g.e., s.101.

(14) Cevdet Küçük, a.g.e., s.102.

(15) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html,    Erişim tarihi:02.05.2014

(16) Zeynep Karaş, a.g.t., s.30.

(17) Cevdet Küçük, a.g.e., s.101.

(18) Tarih boyunca Ermeni terörü, üç aşamalı bir seyir izlemiştir. İlk aşamada amaç, terörle Ermenileri, Ermeni topluluklarını kazanmak ve Ermeni birliğini sağlamaktır. İkinci olarak dünya kamuoyuna gücünü ve boyutlarını kabul ettirmek, ilgi çekmek amaçlanmıştır. Son aşamada ise küresel politik gelişmelere ve uluslararası çıkar çatışmalarına yön verecek uyduruk haberlerle bilgi kirliliği 
yaratmak amaçlanmıştır. Samir Quliyev, “Ermenistan’ın Devlet Destekli Terörizmi ve Onunla Mücadele Yolları”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası Avrasya Strateji Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, s.123-144. 

(19) Mustafa Sıtkı Bilgin, “Lozan Konferansı’nda Ermeni Meselesi: İtilaf Devletlerinin Diplomatik Manevraları ve Türkiye’nin Karşı Siyaseti”, Belleten, 
Cilt LXIX, Sayı 254, s. 1-14.

(20) Tehcir Meselesi ve Dâhiliye Nâzırı Talât Bey hakkında daha geniş bilgi için bkz. Hasan Babacan, a.g.e., s.136 vd.

(21) Barçın Kodaman, a.g.t., s.6-7.

(22) Nemesis: Eski Yunan mitolojisinde adaleti sağlamak için intikam almayı savunan merhametsiz bir tanrıçadır. Nemesis, aşırı gurur ve bencilliğe düşenleri 
cezalandırır. Nemesis (mitoloji),  http://tr.wikipedia.org/wiki/Nemesis_(mitoloji), Erişim tarihi:02.04.2014.

(23) Talât Paşa hakkında daha geniş bilgi için bkz. Hasan Babacan, Mehmed Talât Paşa 1874-1921, Altınpost Yayıncılık, Ankara, 2002.

(24) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html,    Erişim tarihi:02.05.2014.

(25) Zeynep Karaş, a.g.t., s.31.

(26) Mim Kemal Öke, Ermeni Meselesi, Fatih Yayınevi Matbaası, İstanbul, 1986, s.296.

(27) Barçın Kodaman, a.g.t.,s.6.

(28) 1906-1922 yılları arasında Anadolu’da ve Kafkaslar’da Ermeniler tarafından Türklere uygulanan soykırımda öldürülenlerin toplam sayısı, 517.955’i Anadolu’da olmak üzere toplam 1.100.000 kişidir. Reha Yılmaz Uluslararası Terörizm Ve Ermeni Terörünün Analizi, 
http://strateji.cukurova.edu.tr/ERMENI/reha_yilmaz_uluslararasi_terorizm_ermeni_terorunun_analizi.pdf Erişim:27.04.2014.

(29) Temuçin F. Ertan, “Lozan Konferansında Ermeni Sorunu”, KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 2, Sayı 2 (Güz 2000), s. 209-225.

(30) Mim Kemal Öke, a.g.e., s.297. 

(31) Mim Kemal Öke, a.g.e., s.298. 

(32) Mim Kemal Öke, a.g.e., s.298. 

(33) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html, Erişim tarihi:02.05.2014.

(34) Hasan Selçuk Köni, “Uluslararası Terörizmin Bir Boyutu Olarak 1974’ler Sonrası Ermeni Terörü”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeniler ile İlişkileri Sempozyumu, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Ankara, 1985, s. 203.

(35) Ermenilerin Büyük Ermenistan rüyasını gerçekleştirmek için uygulamaya koydukları “Dört T” şeklinde adlandırılabilecek olan plan şu dört kavrama dayanmaktadır: “Tanıtım, Tanınma, Tazminat ve Toprak… buna göre, sözde Ermeni sorunu tüm dünyada terör yoluyla “Tanıtılacak”, sözde iddialar dünya kamuoyunca kabul edilip Türkiye tarafından “tanınacak”, sözde soykırımdan 
dolayı Türkiye’den “tazminat” alınacak ve “Büyük Ermenistan” sınırları içerisinde yer aldığı iddia edilen “toprak” parçası Türkiye’den koparılacaktır!... Meltem Uluada, “Geçmişten Günümüze Ermeni Meselesi ve Sözde Soykırımın Uluslararası Kriterler Açısından Değerlendirilmesi”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006. 
acikarsiv.atilim.edu.tr/browse/167/179.pdf, Erişim tarihi: 02.05.2014.

(36) Reyhan İşeri, “Türkiye’de Etnik Terör: Asala ve PKK Örneği”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008, s. 56. 

(37) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html, Erişim tarihi:02.05.2014; Reyhan İşeri, a.g.t., 
s.46. Ali Güler ve Suat Akgül’e göre ise ASALA’nın 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası Yunan gizli servislerinin organize ve teşviki ile kurulduğu tahmin edilmektedir. Bkz. Ali Güler- Suat Akgül, Sorun Olan Ermeniler, Berikan Yay., Ankara, 2003, s.366.

(38) Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 1987, s.CC.

(39) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html, Erişim tarihi:02.05.2014.

(40) Reyhan İşeri, a.g.t., s.48.

(41) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.361.

(42) Cemal Anadol-Nazile Abbaslı, 100 Soruda Ermeni Meselesi, Kuvayi Milliye Yayınları, İstanbul, 2000, s.170.

(43) Reyhan İşeri, a.g.t., s.48.

(44) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html, Erişim tarihi:02.05.2014; Reyhan İşeri, a.g.t., s.50-51.

(45) 15 Temmuz 1983’de Asala mensubu teröristlerin Paris’te Orly Havalimanı’na ve THY’nin Orly Havalimanı Bürosu’na düzenledikleri 
bombalı saldırıda ikisi Türk, ikisi Fransız, biri de Amerikan uyruklu olmak üzere 5 kişi öldü, 60 kişi yaralandı. Bkz. 
http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html

(46) Zeynep Karaş, a.g.t., s.34.

(47) Reyhan İşeri, a.g.t., s.58 ; Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.366.

(48) Reyhan İşeri, a.g.t., s.57.

(49) Zeynep Karaş, a.g.t., s.33.

(50) Zeynep Karaş, a.g.t., s.33.

(51) Zeynep Karaş, a.g.t., s.35.

(52) http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html, Erişim tarihi:01.04.2014.

(53) Zeynep Karaş, a.g.t., s.35.

(54) Abdulkadir Baharçiçek, “Etnik Terör ve Etnik Terörle Mücadele Sorunu”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 10, Sayı 1, Elazığ, 2000, s.23.

(55) A. Alper Gazigiray, Ermeni Tarihinin Kaynakları, Gözen Kitabevi, İstanbul, 1982, s.645.

(56) A. Alper Gazigiray, a.g.e., s.634.

(57) A. Alper Gazigiray, a.g.e., s.634-635.

(58) Aybek Keskin, “Türkiye’de Terör Sorunu ve Sosyal Politika Stratejileri Açısından Çözümleri”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Haziran, 2007, s.109.

(59) Milli Savunma Bakanlığı’nın hazırladığı verilere dayanan rakamlara göre 1984 yılında ilk PKK eylemlerinin başlamasından 2009 tarihine kadar geçen zamanda 4.828 sivil, 7.946 güvenlik görevlisi ve 28.000 dolayında PKK’lı terörist hayatını kaybetmiştir. Bu rakamların açıklanmayanlarla birlikte 50.000 kişiyi bulduğunu söylemek mümkündür. Birol Ertan, “Türkiye’de Terör”, Uluslararası 
Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi Raporu:2, Ankara, 2012, s.7.

(60) Reyhan İşeri, a.g.t., s.88.

(61) Reyhan İşeri, a.g.t., s.88.

(62) Cemal Anadol-Nazile Abbaslı, a.g.e., s.170.

(63) Reyhan İşeri, a.g.t., s.88-89.

(64) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.363.

(65) Reyhan İşeri, a.g.e., s.89.

(66) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.370.

(67) Merve Seren, “Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri ve Terör”, Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, s.114.

(68) Merve Seren, a.g.t., s.113.

(69) Cenker Korhan Demir, “Öğrenen Örgütler ve Terör Örgütleri Bağlamında PKK”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 5, Sayı 19, (Güz 2008), s.66-67.

(70) Reyhan İşeri, a.g.t., s.90.

(71) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.359.

(72) Reyhan İşeri, a.g.t., s.90.

(73) Gamze Polat, “Terör Örgütlerindeki ‘Kripro Ermeniler’”, Aksiyon, 13 Şubat 2006, 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-12677-34-teror-orgutlerindeki-kripto-ermeniler.html, Erişim: 27.04.2014.

(74) Reyhan İşeri, a.g.t., s.90; Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.372. Zeynep Karaş, a.g.t., s.71.

(75) Reyhan İşeri, a.g.t., 2008, s.90-91; Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.372; Zeynep Karaş, a.g.t., s.71.

(76) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.371.

(77) Cenker Korhan Demir, a.g.m., s.69.

(78) Reyhan İşeri, a.g.t., s.53. 

(79) Reyhan İşeri, a.g.t., s.56. 

(80) Zeynep Karaş, a.g.t., s.68. 

(81) Gamze Polat, “Terör Örgütlerindeki ‘Kripro Ermeniler’”, Aksiyon, 13 Şubat 2006 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-12677-34-teror-orgutlerindeki-kripto-ermeniler.html   Erişim:27.04.2014.

(82) Ayşe Hür, Bir Zamanlar Asala ve PKK, http://www.taraf.com.tr/yazilar/ayse-hur/bir-zamanlar-asala-ve-pkk/13392/ Erişim tarihi:.25.04.2014.

(83) Ayşe Hür, Bir Zamanlar Asala ve PKK, http://www.taraf.com.tr/yazilar/ayse-hur/bir-zamanlar-asala-ve-pkk/13392/ Erişim tarihi:.25.04.2014.

(84) Zeynep Karaş, a.g.t., s.74.

(85) Batuhan Çolak, Bölücü terör (PKK), http://strateşik istihbarat.files.wordpress.coom/, Erişim tarihi:.25.04.2014.

(86) İbrahim Üney, “Organize Suç ve Terörizm İlişkisi: PKK Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, 
http://www.politikadergisi.com/sites/default/files/kutuphane/organize_suc_ve_terorizm_iliskisi_pkk_ornegi.pdf, Erişim tarihi:.25.04.2014.

(87) Mehmet Telli Bulut, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Türkiye-Suriye İlişkileri ve Su Sorunu”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler 
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir, 2008, s.35.

(88) Cenker Korhan Demir, a.g.m., s.68.

(89) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.365.

(90) Türkiye’de ve Dünyada Terör, 
http://www.terororgutleri.com/tkpml-tikko-turkiye-isci-koylu-kurtulus-ordusu/, Erişim tarihi:.25.04.2014.

(91) Kamil Şahin-Mimar Türkkahraman,, Türkiye’de Toplumun Radikal Hareketlere Bakış Açısı, 
http://utsam.org/images/upload/attachment/%C5%9Eahin_T%C3%BCrkkahraman_Radikal%20Hareketlere%20Bak%C4%B1%C5%9F.pdf,   
Erişim tarihi:.25.04.2014.

(92) A. Alper Gazigiray, a.g.e., s.645.

(93) Gamze Polat, “Terör Örgütlerindeki ‘Kripro Ermeniler’”, Aksiyon, 13 Şubat 2006, 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-12677-34-teror-orgutlerindeki-kripto-ermeniler.html,   Erişim:27.04.2014.

(94) Türkiye’de ve Dünyada Terör, 
http://www.terororgutleri.com/tkpml-tikko-turkiye-isci-koylu-kurtulus-ordusu/,    Erişim tarihi:25.04.2014.

(95) Cemal Anadol-Nazile Abbaslı, a.g.e., s.170.

(96) Halil İbrahim Yıldırım, Ermeni Olayları Kronolojisi, 
http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html,    Erişim tarihi:01.05.2014.

(97) Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 1987, s.CCIII-CCIV.

(98) Zeynep Karaş, a.g.t., s.76-77.

(99) Halil İbrahim Yıldırım, Ermeni Olayları Kronolojisi, 
http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html, Erişim Tarihi:01.05.2014

(100) Abdulkadir Baharçiçek, a.g.m., s.15.

(101) Aybek Keskin, a.g.t., s.139.

(102) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.365.

(103) Aybek Keskin, a.g.t., s.139.

(104) Türkmen Töreli, Pkk Terör Örgütü (Tarihsel Ve Siyasal Gelişim Süreci Bakımından İncelenmesi) 1978-1998, Süleyman Demirel 
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Isparta, 2002, s.32.

(105) Kamil Şahin-Mimar Türkkahraman, Türkiye’de Toplumun Radikal Hareketlere Bakış Açısı, s. 192-193, 
http://utsam.org/images/upload/attachment/%C5%9Eahin_T%C3%BCrkkahraman_Radikal%20Hareketlere%20Bak%C4%B1%C5%9F.pdf, 
Erişim tarihi:  25.04.2014.

(106) Zeynep Karaş, a.g.t., s.75-76.

(107) Aybek Keskin, a.g.t., s.146-147.

(108) Halil İbrahim Yıldırım, Ermeni Olayları Kronolojisi, 
http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html, Erişim Tarihi:01.05.2014.


KAYNAKLAR;

Bibliyografya; 

1. ANADOL, Cemal-Nazile Abbaslı, 100 Soruda Ermeni Meselesi, Kuvayi Milliye Yayınları, İstanbul, 2000.

2. BABACAN, Hasan, Mehmed Talât Paşa 1874-1921, Altınpost Yayıncılık, Ankara, 2002.

3. BAHARÇİÇEK, Abdulkadir, “Etnik Terör ve Etnik Terörle Mücadele Sorunu”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 10, Sayı 1, Elazığ, 2000.

4. BİCİK, Mehmet, Bilinmeyen Yönleriyle II. Abdülhamid, Akis Kitap, İstanbul, 2008.

5. BİLGİN, Mustafa Sıtkı, “Lozan Konferansı’nda Ermeni Meselesi: İtilaf Devletlerinin Diplomatik Manevraları ve Türkiye’nin Karşı Siyaseti”, 
Belleten, Cilt LXIX, Sayı 254, s. 1-14.

6. BULUT, Mehmet Telli, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Türkiye-Suriye İlişkileri ve Su Sorunu”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 
Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir, 2008.

7. ÇOLAK, Batuhan, Bölücü terör (PKK), http://strateşik istihbarat.files.wordpress.com/, Erişim tarihi:25.04.2014.

8. DEMİR, Cenker Korhan, “Öğrenen Örgütler ve Terör Örgütleri Bağlamında PKK”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 5, Sayı 19, (Güz 2008).

9. ENGİN, Vahdettin, “Terörün Tahta Uzandığı Gün”, Tarih ve Medeniyet Dergisi, Sayı 5,Temmuz 1994.

10. ERTAN, Birol, “Türkiye’de Terör”, Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi Raporu:2, Ankara, 2012.

11. ERTAN, Temuçin F., “Lozan Konferansında Ermeni Sorunu”, KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 2, Sayı 2 (Güz 2000), s. 209-225.

12. GÜLER, Ali-Suat Akgül, Sorun Olan Ermeniler, Berikan Yay., Ankara, 2003.

13. HÜR, Ayşe, Bir Zamanlar Asala ve PKK, http://www.taraf.com.tr/yazilar/ayse-hur/bir-zamanlar-asala-ve-pkk/13392/  Erişim tarihi:.25.04.2014.

14. İŞERİ, Reyhan, “Türkiye’de Etnik Terör: Asala ve PKK Örneği”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008.

15. KARAŞ, Zeynep, “Ermeni Terör Örgütü: Asala”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007.

16. KESKİN, Aybek, “Türkiye’de Terör Sorunu ve Sosyal Politika Stratejileri Açısından Çözümleri”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler 
Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Haziran, 2007.

17. KODAMAN, Barçın, “Sevr ve Lozan’da Ermeni Sorunu”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek 
Lisans Tezi, Isparta, 2002.

18. KÖNİ, Hasan Selçuk, “Uluslararası Terörizmin Bir Boyutu Olarak 1974’ler Sonrası Ermeni Terörü”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeniler 
ile İlişkileri Sempozyumu, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Ankara, 1985.

19. KÜÇÜK, Cevdet, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 1878-1897, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul, 1986.

20. LAÇİNER, Sedat, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html,    Erişim tarihi:02.05.2014. Nemesis (mitoloji), 
http://tr.wikipedia.org/wiki/Nemesis_(mitoloji),  Erişim tarihi:02.04.2014.

21. ÖKE, Mim Kemal, Ermeni Meselesi, 
Fatih Yayınevi Matbaası, İstanbul, 1986.

22. POLAT, Gamze, “Terör Örgütlerindeki ‘Kripro Ermeniler’”, Aksiyon, 13 Şubat 2006, 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-12677-34-teror-orgutlerindeki-kripto-ermeniler.html,   Erişim:27.04.2014.

23. QULİYEV, Samir, “Ermenistan’ın Devlet Destekli Terörizmi ve Onunla Mücadele Yolları”, Çankırı Karatekin Üniversitesi 
Uluslararası Avrasya Strateji Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, s.123-144.

24. SEREN, Merve, “Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri ve Terör”, Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 
Ankara, 2007.

25. ŞAHİN, Kamil-Mimar Türkkahraman,, Türkiye’de Toplumun Radikal Hareketlere Bakış Açısı, 
http://utsam.org/images/upload/attachment/%C5%9Eahin_T%C3%BCrkkahraman_Radikal%20Hareketlere%20Bak%C4%B1%C5%9F.pdf, 
Erişim tarihi:.25.04.2014.

26. TÖRELİ, Türkmen, Pkk Terör Örgütü (Tarihsel Ve Siyasal Gelişim Süreci Bakımından İncelenmesi) 1978-1998, Süleyman Demirel Üniversitesi 
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Isparta, 2002, S.32

27. Türkiye’de ve Dünyada Terör, 
http://www.terororgutleri.com/tkpml-tikko-turkiye-isci-koylu-kurtulus-ordusu/, Erişim tarihi:.25.04.2014.

28.UÇAROL, Rifat, Siyasi Tarih, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1985.

29. ULUADA, Meltem, “Geçmişten Günümüze Ermeni Meselesi ve Sözde Soykırımın Uluslararası Kriterler Açısından Değerlendirilmesi”, 
Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006. acikarsiv.atilim.edu.tr/browse/167/179.pdf, Erişim tarihi:  02.05.2014.

30. URAS, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 1987.

31. ÜNEY, İbrahim, “Organize Suç ve Terörizm İlişkisi: PKK Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, 
http://www.politikadergisi.com/sites/default/files/kutuphane/organize_suc_ve_terorizm_iliskisi_pkk_ornegi.pdf, Erişim tarihi:25.04.2014.

32. YILDIRIM, Halil İbrahim, Ermeni Olayları Kronolojisi, 
http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html, Erişim tarihi:01.05.2014.

33. YILMAZ, Reha, Uluslararası Terörizm Ve Ermeni Terörünün Analizi, 
http://strateji.cukurova.edu.tr/ERMENI/reha_yilmaz_uluslararasi_terorizm_ermeni_terorunun_analizi.pdf    Erişim tarihi:27.04.2014.

34. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/ozet/index.html, Erişim tarihi:27.04.2014.



***