16 Ekim 2015 Cuma

Yalnız Ermenileri Değil Aldo Moro'yu da Biz Öldürdük!



Yalnız Ermenileri Değil Aldo Moro'yu da Biz Öldürdük!


 Ali Tartanoğlu




Kim günahsızsa taşı ilk atsın!

21.04.2015 0:00   


Türk’ün garip başının yüz yıllık belası… Veya belalarından biri…

Sanki Türkler dünyanın en lanetli ulusu… Biraz daha dursalar Kızılderilileri de, Afrikalıları da, Hintleri de Türkler kestiydi diyecekler…

Libya’yı da Türkler işgal etti, Irak’ı da Türkler işgal edip bir buçuk milyon insanı Türkler öldürdü; Hindistan’ı, Afrika’yı yüzyıllarca Türkler sömürüp, 200 milyon Afrikalıyı Türkler öldürdü; Amerika’da zencileri Türkler katletti, Kunta Kinteleri Türkler yarattı. Amerika’da köleliğin kaldırılmasına itiraz eden Güney Amerikalılar da Türk’tü, dört yıl boyunca bu yüzden savaştıkları Kuzey Amerikalılar da Türk’tü. Hatta polisimiz hala, parkta, bahçede, benzincide, evinin önünde arabasını yıkarken nerde zenci görse takır takır vuran polisler de aslında Gezi Parkından Amerika’ya tayin edilmiş Türk polisleri.  İkinci Dünya Savaşında ülkedeki Japonları da Türkler toplama kamplarına tıkmıştı. Hindistan’da Gandileri Türkler hacamat etti…

Ve kendileri sanki pir-ü pak… Zemzemlerde yunmuş… Sütten çıkmış ak kaşık…

Son söyleyeceğimizi ön söyleyelim: Ermeni soykırımı diye bir şey yoktur. Bu, dört başı mamur bir emperyalist alçaklıktır. Birinci Dünya Savaşını Osmanlı çıkarmadı. Osmanlı istemeye istemeye, adeta mecburen katıldı. Savaşı çıkaranlar, Osmanlı’nın “düveli muazzama” dediği, o günlerin büyük alçaklarıydı.
 
Bu savaşın bir başka adı da “Birinci Paylaşım Savaşı”dır. Kavga bu büyük alçaklar arasındaki sömürge paylaşımı kavgasıdır. Ama o günlerin en büyük lokması da Osmanlı topraklarıydı. Dolayısıyla, geneli itibariyle bir dünyayı paylaşma savaşı olan Birinci Dünya Savaşı, özeli itibariyle bir “Osmanlıyı Parçalama ve Paylaşma” savaşı haline gelmiştir.
 
Böyle büyük ve son derece kanlı bir hengame elbette sadece topla, tüfekle, kılıçla cereyan etmez. Edemezdi çünkü. İçine elbette büyük diplomatik alçaklıklar, kalleşlikler, namussuzluklar da girmelidir, girmiştir.
 
 
 
 
      

(Hindistan'da Amristar Katliamı anıtı, 14 Nisan 1919'da resmi rakamlara göre 379 Hintli öldürüldü ve yaklaşık 1200 Hintli yaralandı.)
 
Emperyalist Batı namussuzluğu “size bağımsız devlet veririz” gerekçesiyle kandırma yöntemini önce Yunan, Bulgar, Sırp, Karadağlı vb. gibi Avrupa’nın ortasında yaşayan Hıristiyan Balkan unsurları için kullanmış ve başarılı olmuştur. Ermenilerin aynı yöntemle kışkırtılmaya başlanmaları aşağı yukarı bu Balkan unsurlarını takip etmiş; en önce Yunanistan, sonra Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ koparılmış, bu denemenin başarısı üzerine hemen Ermeniler üzerinde çalışmaya başlamışlardır.
 
Osmanlı, Birinci Dünya Savaşında Batı’da, Doğu’da, Güney’de, her cephede savaşmaktadır. Bu arada bir Balkan Savaşı da yaşanmış, 40 gün içinde neredeyse bütün Balkanlar kaybedilmiş, milyonlarca Türk Anadolu’ya doğru göçe zorlanmış, yani bir anlamda düpedüz tehcir edilmiş; Emperyalist Batı namussuzluğu asla sözünü etmese de, bunlardan bir milyon kadarı da ölmüştür. Ermeniler işte tam bu dağınıklık, açlık, yoksulluk, perişanlık, kan, ölüm cehenneminin ortasında Anadolu’yu Doğu’dan işgal edip, Erzurum’a kadar ilerleyen Rusların yanı başında devreye girer. Bağımsız devlet sahibi olacaklardır ya…

Tehcir, bir kere bu düşman yardakçılığının bir sonucudur. Tehcir sırasında açlıktan, hastalıktan çok sayıda ölen olmuştur. Ama bunun dışında devletten tamamen bağımsız, devlet görevlilerinin densizliklerinden kaynaklanan ölümler olduğu gibi, sivil Ermeni, sivil Türk de birbirine kıymıştır. Daha önemlisi Rusların, Fransızların vb. silahlandırdığı yarı resmi Ermeni milisleri de pek çok Türk’ü öldürmüştür.
 
Ama Ermenilerin bilinçli, planlı bir şekilde öldürülmeleri için bir devlet kararı kesinlikle yoktur. Bu, halt etmenin Emperyalistçesidir. Ermenicesi demeye gerek yok. Ermenice, Emperyalist alfabenin olsa olsa saf-salak bir harfinden ibarettir. Zaten Emperyalist alfabenin böyle kandırılmış işbirlikçi ulusal, etnik o kadar çok harfi vardır ki… Dünkü Gürcistan’ın, Şimdiki Ukrayna’nın, Libya’nın, Mısır’ın, Suriye’nin, Irak’ın, Pakistan’ın, Afganistan’ın haline bakın yeter. Yugoslavya’nın, Çekoslovakya’nın, hatta Sovyetler Birliği’nin… Ve nihayet Türkiye’nin…

Hindistan’ı kim böldü Pakistan, Hindistan, Bengaldeş diye?.. 1839-42 arasında İngiltere, sonra 1856-60 arasında İngiltere ile birlikte Fransa niye Çin’e savaş açtı, bu savaşların adı niye Afyon Savaşları?..
 
1870-1898 arasında İngiltere, imparatorluğuna 4 milyon mil kare toprak, 88 milyon nüfus; Fransa yine 4 milyon metrekare toprak 40 milyon nüfus; Almanya 1 milyon mil kare toprak ve 16 milyon nüfus; Belçika 900 bin mil kare toprak, 30 milyon nüfus; Portekiz 800 bin mil kare toprak 9 milyon nüfus katmış. Nasıl?.. Gül buketleri sunarak, serenatlar yaparak, aryalar okuyarak, ilan-ı aşk ederek mi?..(*)
 
Hollandalı yerleşimciler Afrika’daki Transvaal ülkesinde kendi bağımsız devletlerini 1836’da kurmuşlar. Bu ülke geniş, güneşli ve hayat dolu olduğu kadar, görünürdekinden çok fazla zenginliklere sahip... 1869’da elmas, 1885’de altın madeni keşfedilmiş. Başlangıçta hayli yavaş olan yerleşmeler, birkaç yıl içinde, spekülatörlerin çılgın hücumuna dönüşmüş. Bu kapış kapış ortamında demiryolu ve sanayi projeleriyle bir İngiliz çıkmış sahneye: Cecil RHODES… İngilizler Transvaal’e bir saldırı düzenlemiş. Hollandalılara karşı!..  Ve Boer Savaşı başlamış.
 
“Dün Londra’nın doğu ucundaydım, işsizlikle ilgili bir toplantıya katıldım. Ekmek.!.. Ekmek!.. Ekmek… haykırışlarından ibaret çılgın konuşmalar dinledim. … Toplumsal sorunların çözümü için şöyle bir fikrim var: Örneğin, İngiltere’nin 40 milyonluk nüfusunu kanlı bir iç savaştan korumak için biz sömürge yöneticilerinin fazla nüfusu yerleştirecek, onların fabrika ve madenlerde ürettiği mallar için yeni pazarlar yaratacak yeni topraklar kazanması gerekir. … imparatorluk, bir yağ ve ekmek sorunudur.”(**)
 
Cecil Rhodes’un sözleridir bunlar. Afrika macerasından önce bir gazeteci tarafından aktarılan… Cecil’in soyadı, 1965-78 arasında Rodezya diye bildiğimiz, bugün üzerinde Zambiya, Zimbabve, Mozambik gibi ülkelerin bulunduğu toprakların ilk adıdır.
 
Cecil Rhodes’un sözlerinin anlamı açık: “İngilizlerin açlıktan birbirini kırma tehlikesi var. Bunu önlemek için biz egemenler fedakarlık yapmayalım. Bunun yerine başka ülkelerin halklarını ülkeleriyle birlikte sömürgeleştirelim…”

Nitekim öyle olmuş, emperyalist ülkelerin egemenleri, başka ülkelerin ve halkların sömürüsüyle elde ettiklerinden verdikleri paylarla susturmuş, sakinleştirmiş, kendileri ile bütünleştirmişlerdir. Ve hem de ne yazık ki “sosyal demokrat partiler” aracılığıyla…

Bir başka boyut ve örnek…

“… Her ne kadar (o dönemde Afrika’da) kölelik düzeninde ticaret ve filiz halinde sınıflar var idiyse de, toprakta özel mülkiyet olmadığı için gerçek anlamda sınıflar ve görünür bir sınıf çatışması yoktu. Bu durumda toplumun değerleri, zenginlikleri iyi karşılamayan, varlıklı insanlara saldıran, ekonomik dengesizlikleri önlemeye çalışan değerler oldu.
 
Fakat Avrupalıların gelip, Afrika’nın önemli bir ihraç malı olan esir zenciye ilgi duymaları üzerine, bu düzen içinde canlı bir ticaret başladı. Kuzey ve Güney Amerika’daki tarım işletmelerinden gelen talep, Arap’ından İngiliz’ine çeşitli uluslardan esir tüccarlarının milyonlarca Afrikalı zenciyi köle olarak götürüp Amerika’da satmaları sonucunu doğurdu. Bu yeni ticaret, Afrika’da bir tür ekonomik hareketlilik yarattı yaratmasına… Kendi soydaşlarını yakalayıp beyaz esir tüccarına getiren Afrikalılar, Afrika koşullarında bir tür orta sınıf haline geldiler gelmesine… Ancak bu olay Kara Kıta için korkunç bir darbe oldu. Ailelerinden ve vatanlarından koparılan milyonlarca insanın dramı bir yana, en genç, en sağlam insanlarını alıp götürerek insan gücünden yoksun bıraktı. … (Öte yandan) bu işi başlangıçta tekel şeklinde yürüten Africa Company, köle alımının sürekliliği için yerlilerle iyi geçinmek zorundaydı; dolayısıyla av yapar gibi kabilelerden insan kaçırmak yoktu. Ne zaman ki bu insan ticaretine kendi başına iş yapan maceraperestler girdi, insan avı da başladı. Bir de aralarında rekabet çıkınca, bu tip bireysel eşkıyalar, işi esir satın alabilmek için kabileler arasında savaş çıkarmaya kadar götürdü. … İnsani kanama (hemorragie humaine) adı verilen esir ticaretinin Afrika’ya verdiği zarar konusunda rakamlar farklıdır. Örneğin bir Amerikan kaynağı, Amerika’ya ulaşabilen zenci esirlerin sayısının 15-20 milyon civarında olduğundan hareketle 3-4 milyon insanın seyahat sırasında veya daha yakalanırken ölmüş olabileceğini, toplam rakamı ise 40 milyon olarak tahmin etmektedir. Bir Sovyet uzmanının verdiği rakam 100 milyondur. Senegal Başkanı Senghor’un, Afrika Sosyalizmi konusunda yapılan 1962 Dakar Kollokyumunda verdiği rakam ise çok daha yüksek… Senghor da Amerika’ya ulaşan esir sayısının 20 milyon olduğunda hemfikir. Fakat her bir Afrikalının esir alınışında 9 Afrikalı av sırasında veya yolculuk sırasında gemi ambarında öldüğü için toplam rakam 200 milyondur.”(*)
 
Evet… 40 ila 200 milyon insan… Amerika’ya karşı isyan etmiş değil, Amerika savaş halinde iken, onun düşmanıyla işbirliği halinde Amerikalıları öldürmüş değil. Amerikalı kimdir, nedir, Amerika neredir bilmeyen garibanlar… Sırf ücretsiz tarım işçisi yapmak üzere öldürülmüş… 1’ini yakalamak için 9’u öldürülmüş. Yolda gemi ambarında ölenler hariç…

İngiltere’nin, Portekiz’in, Fransa’nın (Cezayir’de bir buçuk milyon insan), Belçika’nın vb. döktüğü kan bu hesabın dışında. İngiltere’nin ayrıca Hindistan’da, İspanya’nın Güney Amerika’da (Aztek, İnka, Maya uygarlıklarını yok ederken) katlettikleri de…

Kim soykırımcı?!..
 
Batı’nın bize vereceği insanlık dersi olamaz!.. Onlar önce kendi vicdanlarını ve ellerini temizlesin.
 
Aynı şekilde, dünya üzerinde milliyetçi akımlar da, Kürtçülük veya Ermenicilik de önce Osmanlı toplumu içinde değil, Avrupa da başlamıştır. Taa 1760’larda… Daha o tarihlerde Papalığın (Vatikan) görevlendirmesiyle Osmanlı’nın Kürt bölgesine gelen İtalyan misyoner Maurizio Garzoni, Diyarbakır’da tam 18 yıl yaşayarak farklı lehçeleriyle Kürtçe öğrenmiş, ülkesine dönünce de tarihin ilk Kürtçe sözlüğünü yazmıştır. “Kürtçülüğün Babası” olarak anılır bu nedenle. Evet Kürtçülüğün Babası, Babanzadeler, Bedirhaniler, Şeyh Ubeydullah, Baytar Nuri, Şeyh Sait, Öcalan değil, Papalık memuru bir İtalyan misyonerdir.(**)
 
Çünkü hiçbir ülkenin insanları tek bir milletten, tek bir etnik gruptan oluşamaz. Bu mümkün değildir, eşyanın tabiatına aykırıdır. Ve doğaldır. Siz ananızdan Türk doğarsınız, bir başkası Laz doğar, öbürü Çerkez doğar. Bunlar aynı ülkenin insanlarıdır, aynı devletin yurttaşlarıdır. Üç tane saf masum bebek… Ne bilsin kini, düşmanlığı… Bunlar öğrenilir, öğretilir… Türklük, Lazlık, Çerkezlik, Kürtlük de öğrenilir ve öğretilir. Birileri öğretmeden, kışkırtmadan Kürt Türk’e düşman olmaz. Ermeni de olmaz… Türk de ötekilere… Kürtlerle dört yüz yıl hiç çıt çıkarmadan birlikte yaşayan Türk, neden birden bire Kürt’e düşman olsun? Ermenilerle 500 yıl kavim kardaş birlikte yaşayan Türk neden birden bire, durduk yerde Ermeni kesmeye başlasın? Sırf Ermeni olduğu için, sırf Kürt olduğu için düşman olsaydı, daha Anadolu’ya girer girmez yapardı bunu.
 
Yavuz ve Kanuni toprak ağalığı, beylik, mirlik, şıhlık verirken, Türkmen Alevileri  Kürtlere kestirirken iyiydi, bir İdrisi Bitlisi peydah olurken iyiydi, okumaz yazmaz Kürt ağasına “paşalık” unvanı verirken iyiydi de, neden birden bire Türkler kötü oldu? 1806’da Babanzadeler, 1847’de Bedirhanlar, 1876’da Şeyh Ubeydullah Osmanlı’ya isyan ederken Atatürk mü vardı, cumhuriyet mi vardı, İstiklal Mahkemeleri mi vardı, tekçilik mi vardı, ne vardı? 1921’de bir yanda Sakarya’da, Dumlupınar’da Yunanla savaşırken Cumhuriyet mi vardı, tekçilik, ayrımcılık, eşitsizlik mi vardı da Koçgiri isyanı çıkmıştı?
 
Kürtçülük ve Kürdoloji konusunda en uzman ikinci ülke yine taa I. Katerina döneminden itibaren Çarlık Rusya’sı ve Sovyet Rusya’dır. Fransa ve İngiltere de geri kalmamıştır. En gelişmiş Kürt enstitüleri, en zengin Kürdoloji kütüphaneleri bu ülkelerdedir, iki yüz elli yıl öncesinden beri… En ünlü, en önemli Kürdoloji uzmanları bu ülkelerden çıkmıştır.
 
Aynı gerçekler, birebir Ermenicilik Ermenoloji konusunda da geçerlidir.
 
Ermeniler 1895’te Osmanlı Bankasını basıp, Osmanlı Padişahını öldürülmeye kalkışırken Ermeni soykırımı mı vardı? Osmanlı Padişahı bu saldırıların sanıklarını bile affetmişken neden Ermeniler Birinci Dünya Savaşında, Rize’yi, Trabzon’u, Kars’ı, Van’ı, Erzurum’u işgal etmiş Ruslarla birlik olup kendi yurdunu arkadan vurdu? Ruslarla Birlik olup yaptıkları, karınlarını deştikleri hamile kadınlar, kafalarını kestikleri kundak bebeleri, camilere doldurup yakarak öldürdükleri insanlar hangi zulmün, hangi soykırımın karşılığıydı?
 
Tam da o günlerde Osmanlı hükümetinde iki Ermeni bakanın, Osmanlı Meclisinde bir sürü Ermeni milletvekilinin bulunmasının, Osmanlı toplumunun içindeki onca farklı unsura rağmen Ermenilerin “milleti sadıka” (sadık millet) olarak ayrı bir yere konmasının karşılığı mı?..
 
Arşivlerin açılmasına, arşivlerin incelenmesine, konuşu önce tarihçilerin belirlemesine bu kadar yan çizilmesinin nedeni bu olmasın?
 
Türk sanat müziğinin, klasik Türk müziğinin unutulmaz isimleri Yorgo Bacanoslar, Aleko Bacanoslar, Bimen Şenler, Artaki Candanlar, Udi Hırantlar, Tatyos Efendiler, hala bizim de “değerlilerimiz”, unutamadıklarımız oldukları, şarkıları, besteleri hala dilimizden, yüreğimizden düşmediği için mi?
 
Hayır! Ermenilerin, kendilerinin de ülkesi olan toprakları işgal etmiş, Osmanlı askeriyle savaşan Ruslarla birlik olup Türk kesmelerinin, “düveli muazzama” denilen namussuzların iğvasına gelmek dışında hiçbir haklı, ikna edici izahı yoktur. Türkler için bu bir “sırtından hançerlenme”den başka şey değildir, olamaz. Çünkü Türkler, nasıl 400-500 yıl yönettikleri ülkeleri “vatan” belleyip, Batılı Emperyalistlerin Afrika’da, Hindistan’da, Güney Amerika’da yaptığı emperyalistliği yapmamışsa, hele Anadolu’nun Rum’unu, Ermeni’sini, Bağdat’ın, Şam’ın, Gazze’nin, Kahire’nin Arap’ını da kardeş bellemiştir.
 
Ama her isyan, her başkaldırı, biz onaylayalım onaylamayalım, ancak “kazanırsa” başarılıdır. Kazanamazsa her isyanın, biz onaylayalım onaylamayım, bedeli olur ve ödenir.
 
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları da, üstelik hiçbir isyan görüntüsü vermedikleri halde, “Padişahımız” demeye devam ettikleri halde, Osmanlı, Mustafa Kemal’i bizzat padişah fermanıyla Üçüncü Ordu müfettişi olarak ve ayrıca “Padişah Yaveri” unvanıyla Samsun’a gönderdikten bir ay sonra, sırf Rumları kayırmak üzere Türk kesmediği için idama mahkum etmiştir. Atatürk başarmıştır, kazanmıştır. Aksi olsaydı Atatürk ve arkadaşları da Osmanlı tarafından da, Şeyh Sait kazansaydı onun tarafından da idam edilmeyecek miydi?
 
 
Yine de…

Ermeniciliği Osmanlı Ermenilerine ve diğer Ermenicilere, Kürtçülüğü Osmanlı Kürtlerine ve diğer Kürtçülere öğreten Avrupa’dır. Avrupa’ya sonradan Amerika eklenmiştir.
 
Rusya, Kafkaslar üzerinden Ortadoğu’ya dolayısıyla Akdeniz’e, Basra üzerinden Hint Okyanusu’na inmek amacındadır. İngiltere, başlangıçta Rusya’nın bu yönelişini engellemek için Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü savunmuş ise de, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşından sonra, yine aynı amaçla, yani Rusya’nın yayılmasını önlemek için bu kez Osmanlı toprakları üzerinde küçük küçük zinde ulus-devletler kurmaya, yani Osmanlı’yı parçalamaya yönelir.
 
Ve 1875-1911 arasındaki bütün baskılarında Kürtlerin Turan kökenli, Turani bir kavim olduğunu belirten ünlü İngiliz Encyclopedia Britanica’nın, 1911’den sonra birden bire Kürtleri İran kökenli saymaya başlaması bu politika değişimiyle paraleldir.
 
1774 Küçükkaynarca Antlaşmasıyla Osmanlı topraklarındaki Hıristiyanların koruyuculuğuna soyunan ve bu sayede Rumeli’nin Osmanlı’dan kopmasını sağlayan, sonra da Doğu Anadolu’daki Ermenilere el atan Rusya’yı, öteki Avrupa ülkeleri izlemekte gecikmemiştir.
 
Türk Tarih Kurumu Basımevinde 1987’de basılan Nutuk’un 2’inci baskısında (sayfa 1022-23) Gazi Mustafa Kemal Atatürk, özetle, Kürtçülüğü (ve Ermeniciliği) “Türk milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanan bir suikast” olarak nitelemektedir.
Lütfen dikkat: Osmanlı Devleti Aleyhine değil “Türk milleti aleyhine suikast…”

Değerli büyükelçi, tarihçi Bilal Şimşir bu noktayı şöyle açar: “Osmanlı Devleti aleyhine hazırlanmış olsaydı, Osmanlı yıkıldıktan sonra bu suikast girişiminin de ortadan kalkmış olması gerekirdi. Kürtçülük devam ettiğine göre, demek, suikastten de hala vazgeçilmemiştir…”

Buraya kadarını bir toparlayalım. Avrupa budur, Avrupa’sıyla Amerika’sıyla Batı budur. Ağına düşürmek istediği her ulusa karşı böyle kalleş, alçak, içinden pazarlıklı, ikiyüzlüdür. Şeriatçıların tabiriyle “münafık”tır, arabozucudur. Hele Türklere karşı…

Ermenilere gelince… Ermeniler aslında yetenekli, keyif ehli, kültürlü, zanaat ve sanat ehli, kafası çalışan ama gariban bir doğulu halktır. Büyük Ermenistan diye nostaljisini yaptıkları son devlet sekiz yüz yıl önce ortadan kalkmış ve o krallığın toprakları çok farklı başka hükümranlıklar yaşamıştır. Mesela Persler (veya İranlılar), Ruslar, kısmen Araplar… Romalılar, Bizanslılar… Ermenistan, tıpkı mesela Filistin gibi, Doğu-Batı diye bölünmeden önceki Büyük Roma İmparatorluğunun bir eyaleti de olmuştur.(*)
 
Hadi Persler, Romalılar, Bizanslılar çok eskide kaldı diyelim… Ama Ermeniler kendilerini yöneten Araplara ve Ruslara da tık çıkarmaz. Varsa yoksa Türkler…

Oysa Türkler Anadolu’ya, Malazgirt’e Ermeni ülkesi, Kürt ülkesi olarak değil düpedüz Bizans diye gelmişlerdir. Karşılarındaki ordu resmen Bizans Ordusudur, Ermeni veya Kürt ordusu değil… Karşılarındaki ordunun komutanı mesela Ahmedi Hani veya Sarkis Paçacıyan değil, Romen Diyojen’dir.
 
Birinci Dünya Savaşı sırasındaki hadiseler ise yine düpedüz, Büyük savaşın (eskilerin tabiriyle “Harb-i Umumi”nin) kendisi gibi o günün büyük devletlerinin kışkırtmasıyla oluşan korkunç kaos ortamında yaşanan karşılıklı boğazlaşmalardır. Bir.
 
İkincisi “karşılıklılık” son derece önemlidir. Yani Ermeniler de az Türk kesmemiştir.
 
Üçüncüsü ve en önemlisi yabancıların kışkırtması ve kandırmasıyla vatandaşı oldukları ülkeye karşı silaha sarılıp isyan etmekle, aynı pasaportu ve yurdu paylaştıkları Türkleri öldürmekle kalmamışlar, bunu yurttaşı oldukları Osmanlı’nın o sırada fiilen savaş halinde olduğu düşman Ruslar’ın yanında yer alarak onlarla işbirliği halinde, Osmanlı’nın fiilen savaş halinde olduğu Fransızların yanında olarak, onlarla işbirliği halinde yapmışlardır.
 
Yani geleneksel olarak da, evrensel olarak da, ahlaki olarak da, iç ve dış hukuk açısından da sadece “asi” değil aynı zamanda “hain” konumundadırlar ne yazık ki! Çünkü Osmanlı, onların da devletidir. Türklerle yurttaştırlar..
Osmanlı için başarıncaya kadar Atatürk nasıl idama layık isyancı idiyse, Kurtuluş Savaşı döneminin devleti demek olan ve başında Atatürk’ün bulunduğu TBMM hükümeti için Çerkes Anzavur, Yozgatlı TÜRK Çapanoğlu, Çerkes Ethem veya Konyalı TÜRK Delibaş Mehmet ne ise, Ermeniler de odur.
 
Kaldı ki Çerkes Ethem de kaçıp yabancı düşmana sığınmıştır. Çerkes Anzavur, Yozgatlı Türk Çapanoğlu, Konyalı Delibaş Mehmet idam edilmiştir.
 
Ama isyan ve vatana ihanet suçundan idama mahkum edilen ve hele bu cezası infaz edilen bir tek Ermeni yoktur. Olsa olsa bireysel suçlardan ceza görenler vardır.
 
O günkü Osmanlı hükümetinin bırakın bilinçli, planlı bir soykırımı, bir katliamı bile, uygulamak bir yana, düşünmediğinin en önemli göstergesi budur.
 
Ermenilerin bu mağdur zırıldamasını bırakması gerekir. Bu mağdur zırıldaması bugün evrensel bir moda… Şeriatçı faşist AKP, onun şeriatçı faşist ortağı Cemaat, Kürtçüler, Ermeniciler vesaire vesaire, herkes ağlaşıyor…

Kendi yaptıkları, kendi zalimlikleri, kendi vahşetleri hiç önemli değil. Öyle ya… Arkalarında zalimlikte kimsenin kendileriyle yarışamayacağı emperyalist ağa-babalar var.
 
Hayır. Türkler aptal değildir. En az… Tekrar: En az AKP, Cemaat, Ermeniciler, Kürtçüler, ileride muhtemelen Lazcılar, Çerkezciler kadar zekidir, akıllıdır. Türkler de çok acı çekmiştir. Ama her şeye zırıl zırıl mağdur ağlaşmasını bilmez. Şımarık değildir.
 
Evet Ermeniler bu lüzumsuz, şımarık, çirkin, bayağı, basit mağdur ağlaşmasını bırakacak; kendi yedikleri naneleri de “evet biz de az Türk kesmedik. Biz de asi olmanın ötesinde vatanımıza ihanet etmiştik” diye kabul edecek. Boyuna bacağına bakmadan Azerbaycan’da işgal ettiği TÜRK topraklarını efendi efendi bırakacak. Bütün dünyada şımarık şımarık soy kırım kararı diplomasisinden vaz geçecek.
 
Sonra sınır da açılır, elçiler de gönderilir, ticaret de başlar. Zaten halen Türkiye’de kaç kaçak Ermeni işçi çalışıyormuş?!... Duyamadım?!..
 
Amma… Bu demek değildir ki kendilerinden özür dilenecek, üstüne bir de tazminat, onun da üstüne bir de toprak verilecek…

Yok öyle şey!.. Gidin ağa babalarınıza ağlayın.
 
Ya da bizim içimizdeki işbirlikçilere!.. Ne Batılı Emperyalistler, ne kendileri de az Türk kesmemiş Ermeniler değil… Zurnanın zırt dediği yer işte burası… İçimizdeki kurt… İçimizdeki aşağılık kompleksi abideleri…

Sizin, daha dün “1915’te ölen Ermenilere rahmet” dileyen başbakan-cumhurbaşkanınız varsa, daha dün dünyanın bütün emperyalist namussuzları huzurunda Ermenistan’la barış protokolü imzalayan ama devlet adamlığı ve bilhassa Türkiye cahili “sıfırcı profesör” dışişleri bakanı-başbakanınız varsa…

Erivan’a gidip maç seyretmeyi marifet sayıp “güzel şeyler olacak” diyen bir eski başbakan-dışişleri bakanı-cumhurbaşkanınız varsa…

Sizin daha 15 gün önce “Türkler soykırımcıdır. CHP ve Atatürk Dersim soykırımcısıdır. Ergenekonda yargılananlar en ağır cezalara çarptırılmalıdır. Soykırımın yüzüncü yılında aday gösterilmemin büyük bir sembolik anlamı vardır” diyen, ama adaylığından ancak üç gün önce CHP’ye üye olmuş çığırtkan, militan, küstah, şımarık bir avukat bozuntusunu, bütün bunlara rağmen sırf Ermeni diye 7 Haziran seçimleri için İstanbul’da 1’inci sıradan aday gösteren, bu konudaki eleştirilere de “kim ne yorum yaparsa yapsın” diye karşılık verebilen bir ana muhalefet partisi lideriniz varsa…

Bütün dönek solcu aydınlarınız, adını Atatürk’ün verdiği Cumhuriyet dahil hemen bütün ulusal gazeteleriniz, televizyonlarınız Ermeniciliği, Kürtçülüğü, Lazcılığı, Çerkezciliği marifet, demokratlık, insan hakları savunuculuğu, hatta ilericilik, solculuk, hatta sosyalistlik; Türklüğü ise utanılacak bir vasıf sayıyorsa…

“Türklük de Türkiye’deki (önce 24, sonra 36, en son) 44 etnik gruptan sadece biridir” diyebilen bir adam, sizin ülkenizde 13 yıl başbakanlık yapmışsa…

Yaklaşan genel seçimler için ilan ettiği seçim bildirgesinde vaadleri olan yeni anayasada “herhangi bir etnik kimliğe atıf yapmayan eşit vatandaşlık tanımını esas alacaklarını” belirten, dilinin altındaki bakla olarak, Türk ve Türklük kavramını anayasadan çıkaracaklarını itiraf eden bir iktidar partiniz varsa…

Partileriniz Ermeni, Kürt, Roman vb. aday gösterme yarışına girmişse…

Amerika’ya, Fransa’ya, Almanya’ya, İsviçre’ye, Belçika’ya, Uganda’ya, Papua Yeni Gine’ye, elbette Ermenilere ve nihayet Papa’ya ve Avrupa Parlamentosuna söyleyecek sözünüz olabilir mi?
 
Kendi düşen ağlamaz…  Sev yarini sevsin eller, döv yarini dövsün eller…

Tam da böyle durumlar için ne güzel söylemiş atalar…

Önce bu iğrenç kendinden utanma pisliğinden kurtulmak gerek.
 
Sonra bütün dünyaya, “Soykırım moy kırım yoktur. Bütün dünyada ve bütün zamanlarda savaş ortamlarında yaşananlar yaşanmıştır. Osmanlı Devletinin, hükümetinin hiçbir resmi, kasti tutumu yoktur. Biz Türkler, başka hiçbir ulusu küçümsemiyor, aşağılamıyor, hor görmüyoruz, görmedik, görmeyiz. Ama başkalarının da bizi uydurma gerekçelerle küçümsemesine, aşağılamasına, hor görmesine, hele cezalandırmaya, ders vermeye kalkışmasına asla izin vermeyiz.
 
Ermenilerden özür dilenmesi, hele tazminat, hele hele toprak verilmesi kesinlikle mümkün değildir, söz konusu olamaz. Ancak Ermenilerin ve onların destekleyen tüm çevrelerin, Ermenilerin de savaş ortasında vatandaşı olduğu devletin savaşmakta olduğu düşman ülke ile birlikte kendi devletine isyan ettiğini, o düşman ülkelerin askeri üniformalarıyla sayısız Türkü hem de vahşice öldürdüğünü açıkça olmasa bile kabul ederek bu temelsiz iddia ve taleplerinden vazgeçmeleri, anayasalarını dostluğa uygun şekilde değiştirmeleri koşuluyla; ayrıca kendilerini destekleyen ülke ve devletlerin de 100 yıl önceki art niyetli kışkırtıcılıklarını bugün de sürdürmekten vazgeçmeleri halinde Türkiye Ermenistan sınırı açılabilir, ticari ve ekonomik ilişkiler tesis edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti olarak son sözümüz budur.
 
Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı’nın ‘Soykırımı bugünkü Türk hükümeti yapmadı ya…’ dedikten sonra soykırımı tanımasını, özür dilemesini bugünkü Türklerden istemesi ise tutarsızlığın, art niyetin de ötesinde bir yavuz hırsız saçmalaması harikası olmaktan öte bir değeri yoktur. Kendisi günaha, suça batmış olan başkalarını, hele günahsızları taşlayamaz.
 
Ermeni destekçisi ülkelerin cesaret edebilecekleri her türlü yaptırıma hazırız. Buyurun!..” şeklinde bir bildiri yayınlanmalıdır.
 
Ve artık o öyle ezik büzük, adeta yalvaran çabalardan, tartışmalardan, sözüm ona lobi çalışmalarından, “vallahi biz suçsuzuz… Bakın arşivlerimizi de açtık… buyurun bakın…” zevzekliklerine de kesin bir nokta konmalıdır.
 
N’olur bilmem nere parlamentosundan şöyle veya böyle bir karar çıkarsa?.. Siz ne kadar ezik büzük yalvarırsanız yalvarın, ne kadar ikna etmeye uğraşırsanız uğraşın, adamlar zaten bildikleri gibi düşünmeye devam ediyorlar, edecekler. 50 yıldır anlatmaya, ikna etmeye çalışıyoruz da ne değişti?
 
Merak etmeyin, biz içimizi sağlam tutarsak, işbirlikçi, iktidarda kalmaktan başka şey düşünmeyen, bunun için Batı’ya her türlü tavizi vermeye hazır, her türlü itibarsızlığa razı, “beni deliğe süpürmeyin de nasıl kullanırsanız kullanın, her istediğinizi yaparım” zavallılığındaki hükümetlerden kurtulursak kimse Türkiye’ye yüz yıl önceki bir yalan için savaş açamaz, ambargo uygulayamaz. Vize zaten uyguluyorlar…

Önce bizim kendimize saygı duymamız gerek. Başkası size saygısızlık ederse vurursunuz poposuna tekmeyi biter. Ama kendinize saygı duymuyorsanız, kendi bacağınız kendi poponuza erişmez…

Atatürk dönemini unutmayalım. İlle her an başımızda bir Atatürk olmasını da beklemeyelim. Hepimiz, her birimiz Atatürk onuruna, gururuna, kişiliğine sahip olmadıkça, bize Eskimoları bile kestirtirler…

 

* Robert L. Heilbroner, İktisat Düşünürleri, Büyük İktisat Düşünürlerinin Yaşamları ve Fikirleri, sayfa 168, çev: Ali Tartanoğlu, Dost Kitabevi Yayınları, 3. Baskı, Nisan 2013, Ankara.
** a.g.e. sayfa 171.
* Baskın Oran, Az Gelişmiş Ülke Milliyetçiliği, Kara Afrika Modeli, sayfa 60-61, 1. Baskı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını, 1977 Ankara.
** Bilal Şimşir, Kürtçülük 1787-1923, 1.Cilt, 2. Basım, sayfa 13-20, Bilgi Yayınevi, Ağustos 2007, Ankara.
* Georges de Maleville, 1915 Osmanlı-Rus Ermeni Trajedisi, Çev: Necdet Bakkaloğlu, 1. Baskı, , sayfa 19-27, Toplumsal Dönüşüm Yayınevi, Temmuz 1998, İstanbul.
 
 
Ali Tartanoğlu
Gerçekedebiyat.com




14 Eylül 2015 Pazartesi

KÜRT BİLİNEN ÜNLÜ ERMENİLER



KÜRT BİLİNEN ÜNLÜ ERMENİLER






PKK 35 bin kişinin kanını ellerinde taşıyan PKK lideri Artin Agopyan (APO) ermenidir.

“Parmaksız Zeki” kod adlı Şemdin Sakık, Ermeni’dir. Nenesinin Ermeni olduğunu kendisi açıklamıştır.

Bölücü Kürt partisi milletvekili Sırrı Sakık Ermeni’dir.

Bölücü Kürt partisi sözde “eş başkanı” Emine Ayna, katıksız bir Ermeni’dir.
PKK’nın önderlik ettiği, şimdi pek adı duyulmayan “sürgünde Kürdistan hükümeti” delegesi, 1959-Silvan doğumlu Semra Bakır, Ermeni’dir. Semra’nın kardeşi Orhan Bakır’ın asıl adı Armenak’tır. Ermeni terör örgütü TİKKO mensubu idi, Örgütün merkez komitesine kadar yükselen Orhan Bakır, güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada Bingol’de öldürülmüştür.

1977-Silvan doğumlu Bülent Bakır Ermeni’dir.

“Sürgündeki hükümet” delegesi Meryem Tabaş Ermeni’dir. Dedesi Hokar, nenesi Haykanuş’tur.

“Zazan Bertin” kod adlı 1980-Silvan doğumlu Ruşen Tapancı Ermeni’dir. Dedesinin adı Ohannis’tir. “Mavi Çarşı”nın yakılması eylemine katılmıştır.
1975 doğumlu Yusuf Cihangir Ermeni’dir. Dedesinin adı Vartan’dır.
1965-Karakaçan doğumlu Adnan Dizin Ermeni’dir. Dedesinin adı Kirkor’dur.
1970-Siirt doğumlu Nihat Türksoy, hiç de TÜRK soylu değildir, Ermeni’ dir. Dedesinin adı Serkis, nenesinin adı Zerdo’dur.
1977-Bozova doğumlu Mehmet Güzel Ermeni’dir. Dedesinin adı Mıgırdıç, nenesinin adı İlsevik’tir.
“Cihan” kod adlı, 1974-Pertek doğumlu Akif Yadigâroğulları Ermeni’dir. Büyük dedesi Apkar, nenesi Maryam’dır.
1973-Ömerli doğumlu Metin Gümüş Ermeni’dir. Büyük dedesi Artin, ninesi Dihram’dır.
1948-Palu doğumlu Zülküf Demirtaş Ermeni’dir. Bu hıristiyan herif, “HADEP İmamlar Birliği” üyesi olmuştur!..
1978-Silvan doğumlu Sidar Şimşek Ermeni’dir. DEHAP ilçe teşkilatında görev yapmıştır. Büyük dedesi Bedros, nenesi Luşin’dir.
1977-Diyarbakır doğumlu Mehmet Sami Geniş Ermeni’dir.
Uyuşturucu madde kaçakçısıdır. Yakalanıp, 11.12.2002 tarihindeİstanbul; 6.DGM mahkemesinde CK/405 ve CK/403: Uyuşturucu madde ticaretinden yargılanarak 6 yıl 8 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır. Büyük dedesi Serkis, nenesi Şuşi’dir.
1975-Afşin doğumlu Özgür Erbil Ermeni’dir. Sahte belgeler ile yurtdışına çıkmıştır. Almanya’da, uyuşturucu tâciridir. Büyük dedesi Akup (agop), nenesi Lüsye’dir.
1977-Silvan doğumlu Orhan Olsen Ermeni’dir. Büyük dedesinin adı İliyo, nenesinin adı Mari’dir. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.
1968-Muş doğumlu Kutbettin Akşula Ermeni’dir. 1992 yılında Muş ilinde PKK terör örgütüne maddî yönden destek sağlamak amacıyla silah kaçakçılığı yapmaktan tutuklanmıştır Büyük dedesi Vartan, nenesi Zelha’dır. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.
1979-Yurtbeyi doğumlu Barış Başak Ermeni’dir. Büyük nenesinin adı Kotine’dir. DTP kurucu üyesidir.
1953-İdil doğumlu Abdülaziz Özdemir Ermeni’dir. Dedesi Yusuf, ninesi Kazo’dur. 21.2.1991 günkü çatışmada ölü ele geçirilmiştir.
1972-Siverek doğumlu Levent Kayadağ Ermeni’dir. Dedesi Migdat, ninesi Havuş adındadır. 16.10.1993 günü çatışmada ölü ele geçirilmiştir.
1954-Beştüşşebap doğumlu Mehmet Öztunç Ermeni’dir. Dedesinin adı Musa, nenesinin adı Miran’dır. PKK’ya yardım ve yataklıktan tutuklanmış, daha sonra HADEP Antalya İl Kurulu’na seçilmiştir.
1977-Karayazı doğumlu İdris Sefil Ermeni’dir. Terörden hapis yatmış, sonra bir ara Konya HADEP Gençlik Komitesi üyeliği yapmıştır. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.
İdris’in akrabası Ersin Sefil de Ermeni’dir. Kuzey ırak’ta çatışmada öldürülmüştür.
1974-Hazro doğumlu Haci İçer’in hacılıkla hocalıkla alâkası yoktur, Ermeni’dir. Dedesi Ali, nenesi Gule’dir. HADEP Hazro İlçe Yönetim Kurulu üyesi idi. O da sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.
1973-Yaylayanı doğumlu Dilâver Öncü Ermeni’dir. HADEP Konak Şubesi Yönetim Kurulu üyesi idi. Izmir’de misyonerlik faaliyetinde bulunmuş, kilisede vaaz vererek hıristiyanlık propogandası yapmıştır.
1965-Firke doğumlu Edip Yıldız Ermeni’dir. Büyük dedesi Gaço, nenesi Rihan’dır. HADEP Parti Meclisi üyesi idi. PKK’lı suçluların avukatlığını yapmaktadır. Nevşehir E tipi cezaevinde yatan PKK terör örgütü mensubu Nimet Can’ın avukatlığını yapmıştır.
1964-Benek doğumlu Haşim Benek Ermeni’dir. Büyük dedesinin adı Şiho, nenesinin adı Kitro’dur. 16.03.1985 günü Şırnak ilçesi Dereler Köyü civarında, Eşek Mağaraları mevkiinde güvenlik kuvvetleri ile teröristler arasında çıkan çatışmada sağ olarak ele geçirilmiş ve Diyarbakır mahkemesinde CK/ 1 68 : yasa dışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanmıştır. Hapis yatmış, sonra DEP Antalya-Muratpaşa Belediye Encümeni adayı olmuştur.
1954-Kamberşeyh doğumlu Mahmut Hakkı Eşiyok Ermeni’dir. Büyük dedesinin adı Hokar, nenesinin adı Haykanuş’tur. HADEP İstanbul il teşkilatı sekreterliği yapmıştır.
1959-Urfa doğumlu İzzettin Kalaycı Ermeni’dir. 11.7.1986 tarihinde Diyarbakır 1. As. mahkemesinde CK/168 : Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanmış 8 yıl 8 ay hapis yatmış, sonra Şanlıurfa HADEP il teşkilatında görev almıştır. 23.06. 1 996 tarihinde Ankara’daki HADEP 2. olağan kongresinde Türk bayrağının indirilerek PKK bayrağı asılması olayına karışmıştır.
1948-Kölük doğumlu Mehmet Cantekin Ermeni’dir. Büyük dedesi Bedros, nenesi Meryem’dir. Diyarbakır merkez Kayapınar Belediye başkanlığı yapan Mehmet Cantekin, 1995 tarihli milletvekili seçimlerinde Diyarbakır HADEP Milletvekili adayı olmuştur. Mehmet Cantekin Kulp Karpuzlu da köy koruyucularını yönlendirerek terör örgütü PKK’ya lojistik destek sağlamaktadır. 2003 yılında PKK’nın 1978′de kurulduğu Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde DEHAP ve Göç-Der yöneticileri ile birlikte ‘barış ağacı’ adı altında ağaç dikmek töreni düzenlemiştir. Törende bölücü başı Öcalan’ı övücü sloganlar atılmıştır.
1953-Siirt doğumlu Maruf Altın Ermeni’dir. Büyük dedesi Ohanis, ninesi Pori’dir. Ama babasının dönme adı Hüseyin, anasının dönme adı Nafiye’dir. Böylece pek çok kişinin yaptığı gibi Ermeni olduklarını gizlemişlerdir. DEP İzmir-Konak ilçe teşkilatı üyesi idi. 23 Eylül 1998 tarihinde TCK 1 68 : Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan 1 2 yıl 6 ay ağır hapis cezasına mahkûm olmuştur.
1973-Urfa doğumlu Mehmet Sait Yalçın Ermeni’dir. Dedesi Girbuş, ninesi Varti’dir. Ancak babasının dönme adı Mehmet Kerim, anasının dönme adı Mevlude’dir. 1997′deki Bodrum bombalı saldırısının sorumlusudur. Müebbet hapse mahkûm olmuştur.
1975-Hazro doğumlu Zanamazak Yezidî’dir.
1973-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Şaşmaz Yezidî’dir.
1971-Nusaybin doğumlu Abdullah Şaşmaz, kendini hiç de ALLAH’ın kulu saymaz, Yezidî’dir.
1975-Hazro doğumlu Nevzat Tedik Yezidî’dir. Halit-Revzete’ den olma Nevzat Tedik’in nenesi Hüsna Tedik Diyarbakır il teşkilatı HADEP üyesi de olan PKK’nın gençlik örgütlenmesi içinde yer alan Nevzat Tedik, 11 Ekim 2001 tarihinde TCK 1 68: Yasa dışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan 12 yıl 6 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır.
PKK’nın Avrupa’daki kasası Nuriye Kesbir Yezidî’dir. Aynı zamanda Kongra-Gel PKK’nın cephe örgütü Avrupa Kürt Demokratik Toplum Koordinasyonu (CDK) sözde meclis üyesidir. Eylül 200 1 ‘de Hollanda’ya yasadışı yollardan girmek isterken yakalanmıştır.
1980-Midyat doğumlu Şevkiye Atalan Yezidî’dir.
1966-Midyat doğumlu Fahrettin Şahin Yezidî’dir.
Adana’da yakalanan PKK’lı canlı bomba Hatice Arat Yezidî’dir. Dedesi Hasso, nenesi Meryem de Yezidî’dir.
1955-Beşin doğumlu Osman Ergin Yezidî’dir. DTP Merkez Yönetim Kurulu üyesidir.
Batılılar’ın aleyhimize kullanmak için sözüm ona “Türkler” arasından seçtirdiği, Avrupa Parlamentosu üyesi Feleknaz Uca, Yezidî’dir.
Feleknaz’ın babası Abdullah Uca, “Yezidî Kürdistan Birliği” başkanıdır, Elbette o da Yezidî’dir. Televizyonlarda boy gösteren Metin Uca nedir, size kalmış… Çünkü bu bölücü-militanların yumuşak uzantısı tüm medya, bürokrasi, parlamento ve hatta asker içindedir.
1971 -Midyat doğumlu Seyithan Alpar Süryânî’dir, yani SEYYİT Peygamber torunu) falan değil, düpedüz Hıristiyan’dır.
1976-Midyat doğumlu Metin Kesenci Süryânî’dir. “Beth Nehrin” adlı Süryânî ve Asurî örgütünün kurucusudur.
1975-Midyat doğumlu Adnan Kesenci Süryânî’dir.
1983-Nusaybin doğumlu Bilal Yürek Süryânî’dir.
1980-Pervari doğumlu Salih Boğdu Süryânî’dir.
1937-Ceylanpınar doğumlu Şemsi Emen Süryânî’dir. HADEP üyesi idi.
1969-Kurtalan doğumlu İhsan Kaya Süryânî’dir. Romanya’da PKK insan, silah, ve uyuşturucu kaçakçılığı yapmaktayken sahte pasaport ve kimlikle yakalanmıştır. Büyük dedesi Görgis, nenesi Şemuni’dir.
1962-Siirt doğumlu Basri Kaysi Süryânî’dir. Büyük dedesi Gorgis, ninesi Şemuni’dir. İHD Siirt Şubesi üyesi, ve DEHAP Siirt il teşkilatı delegesi idi.
1980-Siirt doğumlu Ayhan Kaysi Süryâni’dir. Büyük dedesi Gorgis, ninesi Şemuni’dir. Pek çok olaya karışmış, 1997′de teslim olmuştur.
Itirafçı olmuş, 1999′da tahliye edilmiştir.
1952-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Kanşiray Süryânî’dir. Büyük dedesi Zeytun, ninesi Meryem’dir. İzmir Köy Hizmetleri soygununa katılmıştır. 16.7.1990 günü Bornova Tarım ve Orman Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü Personeli maaşlarının silah zoruyla gasp edilmesi olayında tutuklanmıştır. Hapis yatmış, sonra HADEP Gaziemir İlçesi Yönetim Kurulu üyesi olmuştur.
1968-Derik doğumlu Fethi Oktay Süryânî’dir. Dedesi Turnas, nenesi Mennuş’tur. 1 997′de yakalanmış, müebbed hapse mahkûm olmuştur.
1948-Palu doğumlu Zülküf Demirtaş Ermeni’dir. Büyük dedesi Kinkos, ninesi Nazlı’dır. Ikisi de Ermeni idi.
Hala bu ermenilerin peşinden giden kürtlere şaşarım…..
Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU


Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu









Adana Kozan ilçesinde, 10 Mayıs 1949 tarihinde doğdu. 1967'de liseyi, 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yeniçağ Tarihi Kürsüsünden Fırka-i İslâhiye ve Kozan isimli lisans tezini hazırlayarak mezun oldu. 1974 yılında, mezunu olduğu İstanbul Üniversitesi'nde Yeniçağ Tarihi Kürsüsü asistanı oldu. 1978 yılında XVIII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda İskân Siyaseti adlı doktora tezi ile doktor oldu. 1982'de yardımcı doçentliğe, Nisan 1983'te ise Osmanlı İmparatorluğu'nda Menzil Teşkilâtı ve Yol Sistemi isimli doçentlik tezini hazırlayarak doçentliğe yükseldi. 1983-84 öğretim döneminde bir yıl süreyle 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 41. maddesi uyarınca Elâzığ'da Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde görev yaptı. 1986 yılında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümüne geçti. 20 Mart 1989'da XVI. Yüzyılda Sosyal, Ekonomik ve Demografik Bakımdan Balkanlar'da Bazı Osmanlı Şehirleri konulu takdim tezi ile profesörlüğe yükseldi.[1] Aynı tarihlerde Türk Tarih Kurumu asıl üyesi seçildi. 1989 yılında Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığına tayin edildi, 17 Aralık 1990'da ise genel müdür yardımcılığına getirildi. Bu sırada, Osmanlı Arşivi'nin otomasyonunu başlattı. Bu görevinden 2 Mart 1992'de istifa etti ve Marmara Üniversitesi'ndeki görevine döndü. 26 Ağustos 1992 tarihinde rektör yardımcısı oldu. 23 Ekim 1992'de rektör vekili ve Kasım 1992'de tekrar rektör yardımcılığında bulundu. Bu görevini sürdürürken 21 Eylül 1993'te Türk Tarih Kurumu Başkanlığına getirildi. 23 Temmuz 2008'de, hâlen sürdürdüğü Gazi Üniversitesi'ndeki asli görevine iade edilmek üzere görevden alındı. 28 Ocak 2011'de Milliyetçi Hareket Partisi'ne katıldı.Kayseri'den 1. sıra milletvekili adayı oldu ve 2011 Türkiye genel seçimleri sonrasında milletvekili seçildi. Öte yandan Halaçoğlu, Türkiye-Kırgızistan Parlamentolararası Dostluk Grubu saymanı ve Türkiye-İran Parlamentolararası Dostluk Grubu üyesidir.


http://hocalihaber.com/kurt-bilinen-unlu-ermeniler/

..

7 Eylül 2015 Pazartesi

Perinçek ve Ermeni Soykırım davası - Isviçre ve BİLİNMEYEN ARKA YÜZÜ BÖLÜM 2





Perinçek ve Ermeni Soykırım davası - Isviçre   ve 

BİLİNMEYEN ARKA YÜZÜ  


BÖLÜM 2




İŞÇİ PARTİSİNE ÜYE ULUSALCILIK MASKELİLERİN LİSTESİ

ADI SOYADI         KONUMU               KÖKENİ                   AÇIKLAMASI
CEMİLE MUSLU
(1944-GAZİANTEP) İŞÇİ PARTİSİ ÜYESİ ERMENİ ASILLI DEDESİ MANUK VE NİNESİ EFRAZİ
AHMET EREN
(1938-HAKİS) İŞÇİ PARTİSİ ÜYESİ ERMENİ ASILLI DEDESİ MANUK VE NİNESİ EFRAZİ
AYDIN GÜNDOĞDU
(1959-ADIYAMAN) İŞÇİ PARTİSİ GENÇLİK KOLLARI MERKEZ YÖNETİM KURULU ÜYESİ ERMENİ ASILLI DEDESİ HASAN VE NİNESİ GAYAL
BÜLENT BOYER
(1952-ADIYAMAN) TÜRKİYE İHTİLALCİ İŞÇİ KÖYLÜ PARTİSİ ASKERİ KOMİTEÜYESİ RUM ASILLI KARISININ DEDESİ İSTANVEL VE NİNESİ EMİLYA PİRES
HANRİ KANDİTAN
(1974-İSLAHİYE) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL - KADİKÖY İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ YAHUDİ ASILLI DEDESİ NESİM VE NİNESİ RAŞEL
ERKİN ETİKE
(1973-BAYABAT) İŞÇİ PARTİSİ ANKARA - MERKEZ İL YÖN. KUR. ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ KALOST VE NİNESİ TAKUHİ
SUNA KALYONCUOĞLU
(1972-ADIYAMAN) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL - ÜSKÜDAR YEDEK ÜYE ERMENİ ASILLI KOCASININ BÜYÜK DEDESİ KİRKÖR VE NİNESİ ELMAS
NİZAMETTİN ÖZBEN
(1956-ŞARKIŞLA) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL - ÜSKÜDAR İLÇE BAŞKANI ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ KİRKÖR VE NİNESİ ELMAS
KİRKOR GÜRSES
(1965-ANKARA) İŞÇİ PARTİSİ ÜYESİ ERMENİ ASILLI DEDESİ SERKİZ VE NİNESİ HANAZANT
HÜSEYİN ADNAN ÇOKŞEN
(1951-İSTANBUL) İŞÇİ PARTİSİ ÜYESİ YAHUDİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ MORDAHAY VE NİNESİ DUDU
İLYAS KABİL
(1970-TAŞKÖPRÜ) İŞÇİ PARTİSİ SARIYER İLÇESİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ YAHUDİ ASILLI KARISININ DEDESİ İSRAİL VE NİNESİ VİDA
İSMAİL ÜNER
(1977-ADIYAMAN) İŞÇİ PARTİSİ TEKİRDAĞ KURUCU ÜYELERİNDEN RUM ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ TODORİ VE NİNESİ KİRYAKİ
VAHAN MURATYAN
(1955-KAYADİBİ) İŞÇİ PARTİSİ EMİNÖNÜ İLÇE TEŞKİLATI ÜYESİ ERMENİ ASILLI DEDESİ VAHAM VE NİNESİ ZARUK
ALİM AS
(1938-AKÇADAĞ) İŞÇİ PARTİSİ BURDUR YEŞİLOVA İLÇE TEŞKİLATI YÖNETİM KURULU ÜYESİ RUM ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ YANAKO VE NİNESİ KOSTİ
ELİF ASLANOĞLU
(1940-ORTAKÖY) İŞÇİ PARTİSİ ADANA - YÜREĞİR BELDE ÜYESİ ERMENİ ASILLI DEDESİ KAZAR VE NİNESİ HATUN
ÖCAL OKAY
(1977-KAHRAMANMARAŞ) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL ŞUBESİ ÜYESİ RUS ASILLI KARISINN DEDESİ ANDİRİYA VE NİNESİ MARİKA
NUMAN KAMAZOĞLU
(1967-VİŞNELİ) İŞÇİ PARTİSİ SAMSUN - MERKEZ İL YÖN. KUR. ÜYESİ RUM ASILLI DEDESİ ADNAN VE HARBİKLİYE
CEYHUN İLSEVER
(1955-İSTANBUL) İŞÇİ PARTİSİ MERKEZ İLÇE BAŞKANI RUM ASILLI BÜYÜK DEDESİ HIFZİ VE NİNESİ RASİME
LEYLA VEKİLLİ
(1969-İZMİR) İŞÇİ PARTİSİ ÜYESİ YAHUDİ ASILLI DEDESİ GİRİGOR VE NİNESİ LİZA
FAHRİ ERGİN
(1968-ERZURUM) İŞÇİ PARTİSİ GAZİOSMANPAŞA GENÇLİK KOLU ÜYESİ YAHUDİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ YOMTOF VE NİNESİ TUTU
HAMDİ UTKU
(1969-İSKENDERUN) İŞÇİ PARTİSİ TRABZON YÖNETİM KUR. ÜYESİ RUS ASILLI DEDESİ İVAN VE NİNESİ AKULİNA
AYDA AREL
(1942-ANTALYA) İŞÇİ PARTİSİ ÜYESİ YAHUDİ ASILLI DEDESİ YOZEF VE NİNESİ KİRESPİN
TAMER ERYILMAZ
(1961-ANKARA) İŞÇİ PARTİSİ ELAZIĞ MERKEZ İLÇE TEŞKİLATI YÖNETİM KURULU ÜYESİ ERMENİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ APET VE NİNESİ ELMAS
GÜLBAHAR KARAKUŞ
(1964-SİVRİHİSAR) İŞÇİ PARTİSİ ADANA - YÜREĞİR İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ ERMENİ ASILLI KOCASININ BÜYÜK DEDESİ KAZAR VE NİNESİ HATUN
HASAN EROL ASLANOĞLU
(1921-AKÇADAĞ) İŞÇİ PARTİSİ ADANA - KARATAŞ İLÇE BAŞKANI ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ KAZAR VE NİNESİ HATUN
VELİ ASLANOĞLU
(1962-MERSİN) İŞÇİ PARTİSİ MALATYA-AKÇADAĞ-ÖREN BELDE TEŞKİLATI KURUCULARINDAN ERMENİ ASILLI KARISININ DEDESİ KAZAR VE NİNESİ HATUN
ERDOĞAN ÇAKAR
(1950-TRABZON) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL - PENDİK İLÇE BAŞKANI ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ KARABİT VE NİNESİ İVA
HASAN ALİ KARŞILAYAN
(1944-MERSİN) İŞÇİ PARTİSİ ANKARA - MERKEZ MKYK ÜYESİ YAHUDİ ASILLI KARISININ DEDESİ LAZER VE NİNESİ RAŞEL
ABDULLAH SITTIK ÖZKUL
(1955-İSTANBUL) İŞÇİ PARTİSİ İÇEL İL TEŞKİLATI ÜYESİ RUM ASILLI KARISININ DEDESİ YANKA VE NİNESİ MARİKA
FEHMİ SÖZLÜ
(1960-BALIKESİR) İŞÇİ PARTİSİ İZMİT MERKEZ İLÇE TEŞKİLATI ÜYESİ SÜRYANİ ASILLI DEDESİ HANNA VE NİNESİ VERDİ
DURSUN KAPLAN
(1955-ANKARA) İŞÇİ PARTİSİ TEKİRDAĞ - ÇORLU İLÇE BAŞKANI ERMENİ ASILLI KARISININ BABASI GRANT VE ANNESİ ROUSANA
NUBAR AGOPYAN
(1942-ÇANAKKALE) İŞÇİ PARTİSİ EMİNÖNÜ İLÇE TEŞ. ÜYESİ ERMENİ ASILLI BABASI BAĞDASAR VE ANNESİ SURPİK
HÜSEYİN KARANLIK
(1948-ÇORUM) İŞÇİ PARTİSİ AFYONKARAHİSAR - AFYONKARAHİSAR ASİL ÜYE RUS ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ VASİL VE NİNESİ ALEKSANDRA
UĞRAŞ ERBİS
(1980-BURSA) İŞÇİ PARTİSİ DİYARBAKIR ŞUBESİ DİSİPLİN KURULU YEDEK ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ ARAKİL VE NİNESİ BAHAR
HASAN ALİ KIZILIRMAK
(1958-DIŞKAPI) İŞÇİ PARTİSİ EDİRNE İL ÖRGÜTÜ DELEGESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ İBRAHİM VE NİNESİ TURVANDA
CELAL KIZILIRMAK
(1955-SELİM) İŞÇİ PARTİSİ İZMİR - MENEMEN İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ ERMENİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ İBRAHİM VE NİNESİ TURVANDA
ALİ KÖSTEKÇİ
(1942-ŞARABİ) İŞÇİ PARTİSİ BURSA YÖN.KUR.ÜYESİ ERMENİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ ARTIN VE NİNESİ FİLOR
UMUT BEZİRGANOĞLU
(1957-BANDIRMA) İŞÇİ PARTİSİ ÜYESİ KİLDANİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ ÇELO VE NİNESİ MEYMİ
ENGİN ÇIKIŞ
(1954-MANİSA) İŞÇİ PARTİSİ BALIKESİR - BANDIRMA İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ RUM ASILLI BÜYÜK DEDESİ KOSTANTİ LAZ HORİ VE NİNESİ TEOSESİ
VEFİK FEHMİ TÜMERALP
(1959-MAÇKA) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL - SARIYER İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ RUM ASILLI BÜYÜK DEDESİ HIRİSTO VE NİNESİ EFTİMİYA
AZİZ UZUN
(1968-DOĞANŞEHİR) İŞÇİ PARTİSİ BOLU - BOLU İL YÖN. KUR. ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK NİNESİ ANİCA
ÖMER FARUK ERSÖZ
(1958-MAZGİRT) İŞÇİ PARTİSİ YOZGAT İL DELEGESİ ERMENİ ASILLI KARISININ BÜYÜK NİNESİ MARYAM
İMAM GİRİŞ
(1956-MAZGİRT) İŞÇİ PARTİSİ İZMİR İLİ MENEMEN İLÇESİ ULUKENT BELDE YÖNETİM KURULU ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ VARTOV VE NİNESİ İĞSA
HAYDAR GİRİŞ
(1969-KAĞIZMAN) İŞÇİ PARTİSİ İZMİR - MENEMEN İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ VARTOV VE NİNESİ İĞSA
CELAL AKAR
(1952-MERSİN) İŞÇİ PARTİSİ ERZİNCAN İL TEŞKİLATI ÜYESİ ERMENİ ASILLI KARISININ DEDESİ DİLO VE NİNESİ ANİ
DİLER KOLTAŞ
(1967-DİYARBAKIR) İŞÇİ PARTİSİ GÜNGÖREN İLÇE YÖNETİM KURULU ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ TAKFUN VE NİNESİ HAYKANUŞ
YÜKSEL YILMAZ
(1961-İZMİR) İŞÇİ PARTİSİ ANKARA - ALTINDAĞ İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ OHANNİS VE NİNESİ GARİB NAZAR
ÖMER FARUK ÇAPCI
(1957-KIZILCA) İŞÇİ PARTİSİ ÜYESİ ERMENİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ MARDROS VE NİNESİ BEŞİK
SAVAŞ ÇELİK
(1976-KİLİS) İŞÇİ PARTİSİ YOZGAT ÇAYIRALAN İLÇE YÖNETİM KURULU ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK NİNESİ MARTA
YALÇIN ŞENOCAK
(1960-MALATYA) İŞÇİ PARTİSİ İÇEL İL TEŞKİLATI ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK NİNESİ ARUS
SEVİM KONUKMAN
(1958-İSKENDERUN) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL - ÜSKÜDAR İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ ERMENİ ASILLI KOCASININ BÜYÜK DEDESİ OHAN
ŞENAY FET KARAŞAHİNOĞLU
(1938-SAMSUN) İŞÇİ PARTİSİ MERSİN - MERKEZ İL YÖN. KUR. ÜYESİ ERMENİ ASILLI KOCASININ BÜYÜK DEDESİ KAZAR VE NİNESİ HATUN
HASAN HAYRİ ÇAKTI
(1954-MALATYA) İŞÇİ PARTİSİ TEKİRDAĞ - MERKEZ İL YÖN. KUR. ÜYESİ ERMENİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ HAÇATUR VE NİNESİ ANNA
HÜSAMETTİN KURULTAY
(1981-ELAZIĞ) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL MALTEPE KURUCU ÜYESİ ERMENİ ASILLI NİNESİ AZLET
İRFAN TUNA
(1965-KAHRAMANMARAŞ) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL - BAHÇELİEVLER ASİL ÜYE ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ SERKİZ VE NİNESİ VATIR
HURŞUT SARAL
(1959-KAĞIZMAN) İŞÇİ PARTİSİ ANKARA - KEÇİÖREN İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ RUS ASILLI BÜYÜK DEDESİ PETRA VE NİNESİ BASİLİNA
DURAN KILIÇ
(1949-MADEN) İŞÇİ PARTİSİ KAYSERİ MİLLET VEKİLİ ADAYI OLDUĞU RUS ASILLI KARISININ BABASI SUFYANOVA VE ANNESİ RİMMA
ALEV YAZAR
(1954-TARSUS) İŞÇİ PARTİSİ BALÇOVA İLÇE TEŞKİLATI YÖNETİM KURULU ÜYESİ RUM ASILLI KOCASININ BÜYÜK DEDESİ SİMON VE NİNESİ LAMBİRİ
ÖZER OLGUN
(1946-MARDİN) İŞÇİ PARTİSİ MİLLETVEKİLİ ADAYI RUM ASILLI KARISININ DEDESİ ALEKO VE NİNESİ FEVRANYA
METİN KUZUGÜDENLİOĞLU
(1960-İZMİR) İŞÇİ PARTİSİ İZMİR - İZMİR İL YÖN. KUR. ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ HARABET VE NİNESİ DESTEGÜL
PERİHAN UÇGUN
(1950-İSTANBUL) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL - KADIKÖY İLÇE TEŞKİLATI YÖNETİM KUR. ÜYESİ RUM ASILLI ANNESİ PARASKEULA
REFİK CEYLAN
(1980-SİLOPİ) İŞÇİ PARTİSİ ZONGULDAK - MERKEZ İL YÖN. KUR. ÜYESİ RUM ASILLI ANNEANNESİ DESPİNA
SEZGİN DOMANİÇ
(1957-DEĞİRMENDERE) İŞÇİ PARTİSİ MANİSA ŞUBESİ ÜYESİ ERMENİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ APKAR VE NİNESİ YETER
ABDÜLMECİT AKGÜL
(1957-SALİHLİ) İŞÇİ PARTİSİ ANTALYA - ALANYA İLÇE BAŞKANI YEZİDİ ASILLI KARISININ DEDESİ HAYDER VE NİNESİ FATIM
EMRE KORKMAZ
(1959-TRABZON) İŞÇİ PARTİSİ EDİRNE İL ÖRGÜTÜ DELEGESİ ERMENİ ASILLI BBÜYÜK NİNESİ HARİKSE




http://www.gomanweb.com/2008_gomanweb/HABER_YORUM4/Eylul_2008/19Eylul/Ekhaberler/dogu-perincek.htm
.........................................

http://maskeliler.com/ipmaskeli_liste.html




Ermeni Dönmesi Olduğu İdda Edilen Perinçek'e TC'den AİHM'de Destek





Ergenekon Davasında Silvri^de yargılanması devam eden ve Ermeni Dönmesi Olduğu İdda Edilen Perinçek'e İsviçre aleyhine AİHM'de açtığı davada Doğu Perinçek'e destek Türkiye hükümetinden geldi.

Sözde Ermeni soykırımını inkar etmenin suç olduğu İsviçre’de "Ermeni Soykırımı emperyalist bir yalandır. 1915'te soykırım yapmadık vatanımızı savunduk" dediği için yargılanıp para cezasına çarptırılan Doğu Perinçek’in AİHM’e açtığı davada ilginç bir gelişme yaşandı.

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in İsviçre aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne açtığı davada mahkeme Türkiye ‘den de görüş bildirmesini istedi. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti de AİHM’deki davaya Perinçek’in lehine görüş bildirerek katıldı.

Talât Paşa Komitesi’nin duyurduğu habere göre Türkiye’nin Perinçek lehindeki görüşünün AİHM tarafından nasıl değerlendirileceği merak ediliyor.

Doğu Perinçek halen Ergenekon davasında yargılanıyor ve Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunuyor.

( Doğu Perinçek / Dikran Sadıkyan : http://team-aow.discuforum.info/t7383-Dogu-Perincek-Dikran-Sad-kyan.htm )


Yoksa Perinçek Ermeni mi?


Üç aylık periyotlarla yayınlanan bir biyografi dergisi var: adı Chronıcle. Bu dergi son sayısında tanıdık bir ismi kapak yapmış. Bizim Şark Bülbülü Perinçek’i. Perinçek’e 7 sayfasını ayıran dergi, Perinçek’in şeceresini ortaya dökmüş. Hem de Osmanlı dönemi mahkeme kayıtları olan Şeriyye Sicillerine dayanarak. Chronıcle dergisinin iddiası ise daha önce duymadığımız bir iddia değil. Dergi Perinçek’in Ermeni kökenli olduğunu iddia ediyor.

Bu iddia dediğimiz gibi yeni bir iddia değil. Perinçek’le ilgili ortaya atılan ilk iddia da değil. O nedenle görünce pek şaşırmadık. Daha önce de Perinçek’in Ermeni kökenli olduğu üzerine iddialar ortaya atılmıştı. Ancak bildiğiniz gibi kendisi Türklüğün bayrak tutanı önde gideni olduğu için bu iddialara çok kızmış ve bir keresinde de dergisi Aydınlık aracılığıyla, iddialara, şeceresini açıklayarak cevap vermişti.

Chronicle dergisi, Perinçek’in şeceresine ilişkin iddiaları oldukça ayrıntılı ve sağlam kanıtlara dayanarak yayınladı. Dergi, yaptığı araştırmada Perinçek’in dedesinin babasına kadar ulaşabilmiş. Perinçek’in dedesinin babası olan Mehmet Sadık Efendi, 1850 yılında Erzincan-Eğin’e bağlı Apçağa Köyü’nde doğmuş. Apçağa Köyü, o yıllarda Abuçeh diye anılıyor. Daha doğrusu bölgede çoğunluk olan Ermeniler, bu adı kullanıyorlar. Perinçek’in dedesi Mehmet Cemal Perinçek de 1887’de Apçağa’da doğuyor. Özellikle Apçağa, İliç gibi köyler Ermeni nüfusun çok yoğun yaşadığı yerler olarak kayıtlarda yer alıyor. Şeriyye Sicillerine göre Apçağa, içinde çok az Müslüman’ın yaşadığı bir Ermeni köyüdür. Sicillerdeki mahkeme kayıtlarındaki oran oldukça şaşırtıcıdır. Buradaki kayıtlara göre her on başvurudan dokuzu Ermenilere aittir. Keza köy muhtarı ve ihtiyar heyetinin tamamı da Ermenidir. Apçağa’dan mahkemeye başvuran bir Ermeni’nin davasına “muhtar-ı evveli Kozmoz veled Tebimbek” ile muhtar-ı sanisi “Hamtor veled Aleksan; ihtiyar heyetinden ise Kirkor veled Agop, Kirkor veled Artin, Karabet veled Nihayet” katılmışlardı.

Burada hemen Eğin’de yaşayan Ermenilerin bir özelliğini belirtelim. Burada yaşayan Ermenilerin hepsi aile/sülale isimlerine sahipti. Yani her ailenin ayrı bir ismi mevcuttu. İşin şaşırtıcı kısmı bu isimlerin hemen hemen hepsinin Türkçe isimler oluşu. Örneğin, “Muratoğlu, Değirmencioğlu, Tokatlıoğlu, Keçioğlu, Bayındıroğlu, Gülümoğlu, Reisoğlu, Çilingiroğlu, Külükçüoğlu, Narlıoğlu, Sarıoğlu, Dürümoğlu, Ekreklioğlu, Dedeoğlu, Yalancıoğlu, Kasaboğlu, Çobanoğlu, Ayvazoğlu, Eskicioğlu, Hozatoğlu, Çirkinoğlu, Karagözoğlu, Şahenkoğlu, Şahinoğlu, Eskihanoğlu, Canikoğlu” bu aile ya da sülale ünvanlarından bazılarıydı. Dergide yer alan bilgilere göre ayriyeten bir de aidiyet olarak hangi milletten olduğu belli olmayan bazı isimler de var: Perinçoğlu, Kalbetoğlu, Ladifoğlu gibi.

İşte bu milliyeti belli olmayan Perinçoğulları ile ilgili Şeriyye Sicillerinde yazan bilgiler ise oldukça ilginç. Burada adı geçen Perinçoğullarının hepsi Ermeni kökenliymiş. Hatta burada dergi bir örnek de vermekte: “Eğin kazasının nefs-i kasaba mahallelerinden Arpeki sakinlerinden ve teb’a-yı devlet-i aliyyenin Ermeni milletinden Parinçoğlu (Perinçoğulları) Estepan ve Haçador veled Kifork nam kimesneler erkarındaşları Ohannes veled Perinç muvacehesinde görülen dava” bunlardan biri.

Şeriyye Sicillerindeki belgelerden biri ise direkt olarak Perinçek’in büyük dedesi Mehmet Sadık Efendi ile ilgili. Bu kayda göre Eğin doğumlu Mehmet Sadık Efendi “mühtedi”dir. Mühtedi ise, İslam dinini sonradan kabul etmiş, hidayete ermiş demektir. Yine dergideki araştırmaya göre Perinçek kendisinin Kafkas kökenli olduğunu iddia eder ama Eğin ve Apçağa’ya gelen Kafkas kökenlilerden nedense hiçbir yerde bahsedilmiyor.

Konuyu bağlarken şunu söylemeden geçmeyelim. Bizim için bir kimsenin etnik kökeninin hiç ama hiç önemi yoktur. Perinçek ister Ermeni olsun ister Rus, ister de Rum hiç fark etmez. Önemli olan insanın vatana ve millete yaptığı hizmettir ve kişinin kimliğini bu ortaya koyar. Gerçi Perinçek’in vatan ya da millet için yararlı bir hizmeti görülmemiştir ama burada meselemiz kimsenin ırkı, soyu, sopu değil. İddia ilginç bir iddia. Kanıtları da sağlam gibi görünüyor.

Perinçek daha önceki iddialara şeceresiyle cevap vermişti. Ancak bu son iddialarla ilgili Perinçek ve Aydınlık cephesinden şimdiye kadar hiçbir ses-seda çıkmadı. Yoksa gerçekten sükût ikrardan mı geliyor?
............................


hacı ile başlayan soyağaçlarına DACİKLER bile inanamıyor

.................................

Habertürk Gazetesi'nde "En Ermeni Karşıtı Ermeni" başlığı ile bir haber yayınlandı.

İşçi Partisi'nin Ergenekon tutuklusu Genel Başkanı Doğu Perinçek Ermeni mi?

Bir Ermeni haber sitesi, Doğu Perinçek'in Ermeni olduğunu yazdı.

Habertürk'te Kasım Cindemir'in haberine göre, Bir Ermeni haber sitesi İşçi Partisi Başkanı Doğu Perinçek'i "En Ermeni Karşıtı Ermeni" olarak niteledi. Sitenin adının verilmediği habere göre Perinçek'in Ermeni karşıtı söylemleri olduğu ancak kendisinin Ermeni kökenli olduğu iddia edildi.

---------------------------------------------http://www.ip.org.tr/lib/pages/haberdetayburo.asp?goster=haberdetay&idhaber=3117

5 Nisan 2011 tarihli Habertürk gazetesinde Cindemir/Washington mahreçli “En
Ermeni karşıtı Ermeni” başlıklı bir haber ile, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek
hakkında yalan bir habere yer verilmiştir. Bu yalan habere ilişkin İşçi Partisi basın
bürosu Fatih Altaylıya bir tekzip metni göndermiştir. Tekzip metni şöyle;

Sayın Fatih Altaylı
Haber Türk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni

Gazetenizin bugünkü nüshasında (5 Nisan 2011, Salı) Kasım Cindemir/Washington
mahreçli “En Ermeni karşıtı Ermeni” başlıklı bir haber ile, İşçi Partisi Genel Başkanı
Doğu Perinçek hakkında yalan bir habere yer verilmiştir.

Haberde “ Bir Ermeni sitesi; Ermeni aleyhtarı tutumu ile bilinen ve İsviçre’de Ermeni
soykırımını inkâr ettiği için hapis cezası alan Doğu Perinçek’in Ermeni asıllı olduğunu
iddia etti” satırlarına yer verilmiştir.

Gazetenizde yer alan haberde de belirtildiği gibi, haberin kaynağı, bir Ermeni
sitesidir.

Bağnaz ve emperyalizmin aleti durumundaki bir Ermeni sitesinin Doğu Perinçek’e
düşmanlık gütmesi anlaşılabilir bir durumdur.

Çünkü Doğu Perinçek, “Ermeni soykırımı yalan” demenin suç olduğu İsviçre’nin Lozan
kentinde, Türkiye’den giden, Avrupa’dan katılan binlerce yurttaşımızı birleştirerek
Ermeni soykırımı söylemlerinin büyük bir yalan olduğunu emperyalistlerin yüzüne
karşı haykırmış bir liderdir.

Çünkü Doğu Perinçek, Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni’nin, 1923
yılında kurucusu olduğu Taşnaksutyun Partisi’nin Bükreş’te yaptığı yurtdışı
konferansı sırasında sunduğu raporun yer aldığı kitabı, Türkiye’deki aydınlarımıza ve
Avrupa’ya göndererek, Ermeni soykırımını yalanını, Ermenistan Başbakanının
ağzından kanıtlamıştır.

Onun için Doğu Perinçek’e emperyalist maşalarca düşmanlık duyulması doğaldır,
diyoruz.

Ancak, Türkiye’de yayımlanan bir gazetenin böyle bir yalanı, hem de araştırma
gereği duymaksızın sayfalarına taşıması çok anlamlıdır.

Doğu Perinçek, bütün Türkiye’nin tanıdığı, hatta dünyaca tanınan bir Parti lideridir.
Perinçek için 4 sütuna yapılan yalan bir haber öncesi ona ya da Partisine ulaşmak,
bu haber konusunda bir açıklama istemek zor olmasa gerek.

Bu haberi, Kasım Cindemir’in Washington’dan yaptığı şahsi bir haber olarak
değerlendirmek de olanaksızdır.

Bir gazetenin 17. sayfasındaki 4 sütuna yapılmış bir haberin genel yayın
yönetmeninin gözünden kaçmış olması varsayılamaz.

Sayın Altaylı,

Sayın Perinçek, geçmişi ile övünen ve bunu her vesile ile dile getiren bir liderdir.

Kaldı ki, Ermeni asıllı olmak, bir insan açısından utanılacak bir durum değildir.
Nitekim, bugün ülkemizde çok sayıda Ermeni asıllı yurttaşımız vardır ve bu
yurttaşlarımızın diğer yurttaşlarımızla bir farkı yoktur. Ama sizin Doğu Perinçek ile
ilgili haberiniz kasıtlıdır, yalandır ve karalama amacı gütmektedir.

Yazımızın ekinde Sayın Doğu Perinçek’in gerek yazılı olarak, gerekse soyağacı şeması
olarak geçmişini açıklıkla ortaya koyan metinleri bilginize sunuyoruz.

Bu yazımızı ekleriyle birlikte gazetenizde aynı sütunlar içerisinde yayımlamak sanırım
sizin de takdir edeceğiniz gibi en önemli gazetecilik gereğidir.
Ayrıca, Sayın Perinçek hakkında yapılan bu yalan haber dolayısıyla en kısa zamanda
yasal girişimlerde bulunacağız.

Bilgilerinize sunarız.

-------------


Mıgo Sadukyan'ın ( Mehmet Perinçek) kitabı belgelerin tahrifidir



Türk yazar Mıgo Sadukyan'ın ( Mehmet Perinçek) ″Rus Devlet Arşivlerinden 120 Belgede Ermeni Sorunu″ tarihi belgelerin bir kez daha tahrifatıdır. Açıklama düzenlenen basın toplantısı esnasında Ermenistan Ulusal Arşivi (EUA) direktörü Amatuni Virabyan’dan geldi.

Virabyan’ın ifadesiyle kitabın yazarı Ermeni Soykırımına ilişkin verileri by-pass ederek, Türk tarafının işine gelen belge pasajlarını kullandı.

EUA Direktörü Virabyan, kitabın Türkiye’den daha ziyde Azerbaycan’da büyük bir coşkuyla karşılandığın, Azerbaycan portallarının Perinçek’e yönelik hayranlıklarını ifade ettiklerini, eserin Türkiye’de daha itidalli karşılandığını belirterek ″Moskova’da istediğiniz kitapçıya girin ve en az 10 Ermeni karşıtı kitap bulursunuz. Kitap tasarımları oldukça iyi ve önemlisi fiyatları elverişli″ dedi ve Ermeni tarafının yanıt olarak herhangi bir teşebbüste bulunmadığını sözlerine ekledi.

....................

http://team-aow.discuforum.info/t7383-Dogu-Perincek-Dikran-Sad-kyan.htm#p36690



http://team-aow.discuforum.info/t198-Interdiction-de-sejour-%C3%A0-n%C3%A9gationniste-Perin%C3%A7ek-en-Suisse.htm


..

Perinçek ve Ermeni Soykırım davası - Isviçre ve BİLİNMEYEN ARKA YÜZÜ BÖLÜM 1




Perinçek ve Ermeni Soykırım davası - Isviçre   ve BİLİNMEYEN ARKA YÜZÜ 



BÖLÜM 1 



Perinçek'e Lozan yasağı!


İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek'in İsviçre'nin Lozan şehrinde toplantı yapması yasaklandı. Sözde Ermeni soykırımına karşı görüşü nedeniyle 6-7 Mart tarihlerinde mahkemeye çıkacağı için Lozan polisi, Perinçek ile kendisine destek verecek Talat Paşa Komitesi üyelerinin toplantı düzenlemelerini ve basına açıklama yapmalarını yasakladı. 


Waad kantonuna bağlı Lozan polisinin, 'toplantılarda suç işleme ihtimalinin yüksek olduğu' gerekçesiyle böyle bir karar aldığı bildirildi. Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkan Yardımcısı ve Türkiye-İsviçre Dostluk Grubu Avrupa sözcüsü Mehmet Bedri Gültekin, Perinçek'in 2005 yılında İsviçre'deki bir basın toplantısında dile getirdiği düşüncelerinden dolayı 6-9 Mart tarihleri arasında yargılanacağını hatırlattı. Gültekin, 'Duruşmayla aynı günlerde Avrupa'daki Türk toplumu ve Türkiye'den gelecek aydınların katılacağı toplantı ve panel düzenleme taleplerine polisin yasak koyduğunu' söyledi. Gültekin, toplantı ve panel düzenlemek üzere anlaşma yaptıkları salonların, polisin baskıları sonucu anlaşmadan vazgeçtiklerini kaydetti. İsviçre'de Perinçek hakkında, 'Ermeni soykırımının emperyalist bir yalan olduğunu' söylediği için soruşturma açılmıştı.



İlginç İdda Doğu Perinçek Aslında Dikran Sadıkyan'MIŞ...

Doğu Perinçek Ermeni mi?


MİT raporları, 28 Şubat süreci ve Ergenekon. Herşeyin içinde o vardı. İşte tüm yönleriyle Doğu Perinçek..





Siyasette hiçbir zaman varlık gösterecek kadar oy alamadı. TBMM'ne girmeyi başaramadı. Ama her daim etkili oldu ve bir şekilde gündeme oturmayı bildi. Hatta çoğu zaman gündem belirledi. Açıkladığı MİT raporlarıyla, 28 Şubat Dönemi'ndeki aktif tutumuyla yakın tarihimizde silinmez izler bıraktı. Dev-Genç'in genel başkanlığını yapacak kadar iyi sosyalistti. Şimdi ise hafızalarımızda Ulusalcı yani Nasyonalsosyalist olarak yeretti. AKP iktidarının ardından ortaya çıkan Kızılelma Koalisyonu'nun en önemli isimlerindendi. Adı şimdi Ergenekon Terör Örgütü Davası iddianamesinde, örgüt kurucuları arasında geçiyor.

Doğu Perinçek, Erzincan-Eğin'den. Eğin'in de Apçağa köyünden. İddiasına göre soyu Kafkaslara dayanıyor. Eğin ve özellikle Apçağa üzerine yapılan araştırmalarda, buraya Kafkaslardan gelenlere rastlanmıyor. Ermeni, Rum ve Anadolu'da yaşamış diğer halklardan geriye kalanlar yani "yerli sekene" ve biraz da Türkler oluşturuyor Eğin ve Apçağa'nın nüfusunu. Biz isterseniz önce ansiklopedik biyografisinden başlayalım ve sözü daha sonra Apçağa ve dede Mehmet Sadık Efendi'ye getirelim...



DEV-GENÇ'İN BAŞKANIYDI




Doğu Perinçek, 17 Haziran 1942'de babasının askerliği sırasında doğdu. Baba Sadık Perinçek yedeksubaydı ve Gaziantep'te görev yapıyordu. İşte küçük Perinçek gözlerini Gaziantep'te dünyaya açtı. İlk çocukluk yıllarını babasının yedeksubaylık ve yargıçlık görevleri nedeniyle sırasıyla Gaziantep, Antakya ve Diyarbakır'da geçirdi. Beş yaşından sonra Ankara'da büyüdü. Ankara Sarar İlkokulu, Atatürk Lisesi ve Bahçelievler Deneme Lisesi'nde ilk ve orta öğrenim gördü.

Üniversite yıllarında, 1962 ve 1963'te toplam on ay Almanya'da işçilik yaptı ve Almanca öğrendi. Haziran 1964'te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Kamu Hukuku (Devlet Teorisi ve Kamu Hürriyetleri) kürsüsüne asistan olarak girdi. 1967 yılında Dönüşüm dergisi yazı kurulu üyesi ve başyazarı idi. Almanya'da Türk Toplumcular Ocağı kurucusu ve ilk genel başkanı olmuştu. Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesiydi. TİP'in Bilim Kurulu'nda görev aldı ve Güvenlik Komitesi başkanlığı görevlerini yürüttü. TİP içindeki "Devrimci Muhalefet" hareketinin önderlerindendi.

Perinçek 1968'de hukuk doktoru oldu. Doktora tezinin konusu ve ilk kitabı, Türkiye'de Siyasi Partilerin İç Düzeni ve Yasaklanması Rejimi'ydi. Aynı yıl daha sonra Dev-Genç adını alacak olan Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) genel başkanı olmuştu. Yine aynı yılın Kasım ayında, arkadaşlarıyla birlikte Aydınlık dergisini yayınlamaya başladı. Aydınlık'ın başlangıçtaki kurucuları Şahin Alpay, Cengiz Çandar, Gün Zileli, Erdoğan Güçbilmez, Vahap Erdoğdu, Atıl Ant, Münir Ramazan Aktolga ve Doğu Perinçek'ti.



1969 Temmuz'unda İşçi Köylü gazetesini kurdu ve başyazarı oldu. 12 Mart Muhtırası'nın ardından başlayan tutuklama dalgasından Doğu Perinçek de nasibini almıştı. Tutuklanmış ve yapılan yargılama sonucunda yirmi yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Cezasını çekerken 1974 Affı imdadına yetişti ve Doğu Perinçek serbest bırakıldı. Siyasi hayatına kaldığı yerden başlayacaktı. Bu arada hayatına bir kadın, Sırma Ersanlı girecekti. 1974 yılında evlenen Doğu Perinçek'in evliliği ancak iki yıl sürebilmişti. Bu evlilikten Zeynep Perinçek doğmuştu.

28 Ocak 1978'de Aydınlık Davası'nın aklanmayla sonuçlanması üzerine Türkiye İşçi Köylü Partisi'nin kuruluşuna önderlik etti ve ilk genel başkanı oldu. Türkiye bu yıllarda sağ-sol çatışmaları içinde kıvranıyordu. Terör şehirleri teslim almıştı. Silahlı çatışmalar alınan tüm önlemlere rağmen engellenemiyordu. İşte tam bu ortamda 12 Eylül 1980'de Türkiye'de askeri darbe oldu. Bu Perinçek'in kişisel tarihi için de çok önemliydi. Perinçek tutuklandı ve 1985 yılına kadar, tam beş sene tutuklu kaldı. Serbest bırakıldıktan iki yıl sonra, Ocak 1987'de haftalık "2000'e Doğru" dergisini yayınlamaya başladı. Bu dergide de genel yayın yönetmeni ve başyazarlık görevlerinde bulundu.

Bu defa da neredeyse iç savaş görüntüsü veren etnik çatışma yüzünden başı derde girdi. Güneydoğu Anadolu bölgesinde muhalif aydınları "te'dib" etmeye yönelik çıkartılan "Sansür Sürgün Kararnamesi"nin kurbanı oldu. 1990 yılında, Diyarbakır Cezaevi'nde üç ay tutuklu kaldı. 1991 yılında Türk Ceza Kanunu'nun 141. maddesinin kaldırılmasıyla, yeniden siyasi haklarına kavuştu ve aynı yılın Temmuz ayında Sosyalist Parti'nin İkinci Büyük Kongresi'nde genel başkanlığa seçildi. Bir yıl sonra Sosyalist Parti'nin Anayasa Mahkemesi'nce kapatılması üzerine kurulan İşçi Partisi'nin genel başkanı oldu. Ancak Perinçek hakkında 1991 seçimlerinde TRT'de yapılan Liderler Açık Oturumu'nda yaptığı konuşma nedeniyle kendisine Terörle Mücadele Yasası'nın sekizinci maddesine dayanılarak on dört ay hapis cezası verildi. Bu ceza bittiğinde tarihler 8 Ağustos 1999'u gösteriyordu. On ay, on gün Haymana Cezaevi'nde kalmıştı. Basın suçlarını erteleyen yasayla yeniden siyasal haklarına kavuştu. 19 Ekim 1999'da toplanan İşçi Partisi Olağanüstü Kongresi'nde yeniden genel başkan seçildi. Halen Şule Perinçek'le evli olan Doğu Perinçek'in bu evlilikten üç çocuğu oldu: Kiraz, Mehmet ve Can Perinçek.







ERMENİ NÜFUS TÜRKLERE YAKLAŞMIŞTI

Türk siyasi hayatının belki de en tartışmalı isminin hayatından satır başları böyle. Ama biz biraz geriye, Erzincan-Eğin'e, oradan da Apçağa köyüne uzanmak istiyoruz. Dedesinin babası Mehmet Sadık Efendi, 1850 tarihinde Apçağa köyünde doğdu. Apçağa, o tarihlerde Abuçeh diye anılıyordu. Özellikle yöredeki Ermeniler, Abuçeh adını kullanıyordu. Babasının adı Hacı Mehmet, anne adı ise Ayşe'ydi. Mehmet Sadık Efendi, Eğin'de (Kemaliye) belediye katipliği yaptı. Daha sonraları muhtelif yerlerde posta müdürlüğü görevlerinde bulundu. En son 1915 yılında Mekke'nin posta müdürlüğü görevini yürütmüştü. Aynı tarihte ailenin bir başka yakın akrabası da Cidde posta müdürü idi. Bu akraba, Cumhuriyet'in ilanı ve sonrasında yaşanan devrimlerin ardından "Çitlioğlu" soyadını almıştı. Yani ailenin bir kısmı bugün Çitlioğlu soyadını kullanmakta.

Doğu Perinçek'in dedesi Mehmet Cemal Perinçek de, 1887'de Apçağa'da doğdu. Önce Sıbyan mektebine, ardından da Eğin Rüştiyesi'ne gitti. Buradan şehadetname (diploma) alan Mehmet Cemal Efendi, Türkçe ve Fransızca okuyup yazabilmekteydi. 1906 senesinde Ankara'da Telgraf ve Posta Müdürlüğü'nde muhabere memuru olarak işe başlamıştı. Bir süre sonra Yozgat Posta ve Telgraf Müdürlüğü'nde muhabere görevine tayin edildi. İlerleyen yıllarda ise Refahiye'de Telgraf Müdürlüğü yaptı.

Burada hem Mehmet Sadık Efendi, hem de Apçağa üzerinde durmakta fayda var. Bölgeyi anlamak, demografik yapısı hakkında bilgi almak için bakılacak en iyi yer Şeriyye Sicilleri yani Mahkeme Kayıtları'dır. Osmanlı mahkeme kayıtları olan Şeriyye Sicilleri, bize bir bölgenin sosyal, iktisadi, dini vb. hakkında ortaya çıkan sorunları ve çözüm yollarını sunmaktadır. Daha doğru bir ifadeyle oradaki halk arasında meydana gelen anlaşmazlıklar hakkında mahkeme üyelerinin, şahitlerin ve iddia sahiplerinin ifadeleri, görülen davada kayda geçirilir. Daha sonra bu kayıtlar mahkeme tarafından saklanır. Mahkeme kayıtlarında davacının da, davalının da davaya geçmeden önce adres tespitleri yapılır. Daha sonra her iki tarafın isimleri, baba ve dede isimleri, varsa aile-sülale ünvanları kayıt altına alınırdı. Bu bilgiler bütün mahkeme kayıtlarında mevcuttu.

Bu kayıtlara bakıldığında Ondokuzuncu yüzyılın sonu ile yirminci yüzyılın başlangıcında bölgede ciddi bir Ermeni nüfus vardı. Bunların önemli bir kısmı zanaatkâr ve esnaftı. Ermeniler, daha çok Eğin kasabasında yerleşmişlerdi. Özellikle kasaba içerisindeki mahallelerde pek çok Ermeni'nin ikâmet ettiği, bugüne kadar gelen belgelerden anlaşılmaktadır. Kasabada Dörtyol Ağzı Mahallesi ile Süfela Mahallesi, Ermenilerin yoğun bulunduğu mahalleler arasındaydı. Eğin'e bağlı köylerde de Ermenilerin yoğun bir surette yaşadıkları çok rahatlıkla anlaşılabilmektedir. Özellikle Gemer-gab (Kemer-gab), Apçağa ve İliç bu köylerin en iyi örnekleridir. Şeriyye Sicilleri'ne göre Eğin de az da olsa Rumlar da yaşamaktadır. Rumlar özellikle Vanik köyü ve çevresinde bulunmaktaydı.

Apçağa, içinde çok az Müslüman'ın yaşadığı bir Ermeni köyüydü. Şeriyye Sicillerin'de Apçağa ile ilgili on mahkeme kaydından sadece bir tanesi Müslümanlara aitti. Mahkeme kayıtlarının onda dokuzu Ermenilere aitti. Kısaca köyün önemli bir kısmı Ermeni'ydi; ancak az da olsa Müslüman nüfusun yaşadığı kaynaklardan anlaşılmaktadır. Aynı zamanda Apçağa köyü muhtarlarının ve köy ihtiyar heyetinin tamamı Ermenilerden meydana geliyordu. Nitekim Apçağa'dan mahkemeye başvuran bir Ermeni'nin davasına köyün "muhtar-ı evveli Kozmoz veled Tebimbek" ile muhtar-ı sanisi "Hamtor veled Aleksan; ihtiyar heyetinden ise Kirkor veled Agop, Kirkor veled Artin, Karabet veled Nihayet" katılmışlardı.

Eğin'in bir başka köyü, İliç de Şeriyye Sicili'ne göre Ermeni köyü olarak gözükmektedir. İliç'ten mahkemeye başvuran tek bir Müslüman'a rastlamak mümkün değildir. Köyde yaşayanların tamamı Ermeni'dir. Mahkeme kayıtlarına göre köy muhtarının adı Kirkor veled Relham'dı. Bölgede az da olsa bir Rum nüfusu yaşamaktaydı. Eğin'in sadece Vanik köyünde yaşayan Rumların arasında başka millet ve dinden insan yoktu. Köyden mahkemeye Rumlar dışında tek bir başvuru olmamıştı.



MUHTESİP MEHMET SADIK

Eğin'de yaşayan Ermenilerin ortak özelliklerinden birisi de aile/sülale ünvanlarına sahip olmalarıydı. Daha şaşırtıcı olan ise bu ünvanların büyük kısmınınTürkçe isimlerden oluşmasıydı. Muratoğlu, Değirmencioğlu, Tokatlıoğlu, Keçioğlu, Bayındıroğlu, Gülümoğlu, Reisoğlu, Çilingiroğlu, Külükçüoğlu, Narlıoğlu, Sarıoğlu, Dürümoğlu, Ekreklioğlu, Dedeoğlu, Yalancıoğlu, Kasaboğlu, Çobanoğlu, Ayvazoğlu, Eskicioğlu, Hozatoğlu, Çirkinoğlu, Karagözoğlu, Şahenkoğlu, Şahinoğlu, Eskihanoğlu, Canikoğlu bu aile ya da sülale ünvanlarından bazılarıydı. Ayrıca aidiyet olarak hangi milletten olduğu anlaşılamayan isimler de vardı; Perinçoğlu, Kalbetoğlu, Ladifoğlu vb. Ayrıca mahkeme kayıtlarına göre bazı Ermeni kadınlarının Türkçe isimler taşıdığı anlaşılmaktaydı; Sultan, Nazlı, Dudu, Zümrüt, Elmas, Meryem gibi. Ancak bunlar istisnadır. Ermeni kadınlarının büyük çoğunluğu kendi dillerinde, Ermenice isimler taşımaktaydı. Ermeni erkeklerinin ise tamamı kendi milletlerine ait isimleri kullanmaktaydı.



Perinçoğlu ünvanının kökenini anlamak için yine Şeriyye Sicilleri'ne bakmakta fayda var. Burada adı geçen Perinçoğullarının hepsi Ermeni kökenlidir. Örneğin, "Eğin kazasının nefs-i kasaba mahallelerinden Arpeki sakinlerinden ve teb'a-yı devlet-i aliyyenin Ermeni milletinden Parinçoğlu (Perinçoğulları) Estepan ve Haçador veled Kifork nam kimesneler erkarındaşları Ohannes veled Perinç muvacehesinde görülen dava" bunlardan birisidir. Bir başka kayıtta ise Perinçoğlu Estepan'ın kaydı görülmekte; "Mamüretü'l-aziz Vilayeti'nde Eğin kazasının merkez kasabası mahallelerinden Eriği Çori Kaldırımı Mahallesi ahalisinden ve Osmanlı Devleti teb'asından ve Ermeni milletinden Perinçoğlu Estepan'ın hanesine varıp vesikada da isimleri yazılı olan kimselerin huzurunda ve meclis-i şer'-i şerifte görülen davaya dair."

Şeriyye Sicilleri'nde bulunan bir başka belge ise Doğu Perinçek'in büyük dedesi Mehmet Sadık Efendi ile ilgili soru işaretleri oluşturdu. Çünkü Eğin doğumlu Mehmet Sadık, Şeriyye Sicilleri'ne göre "mühtedi" idi. Yani sonradan İslam dinini kabul etmiş, "hidayete ermiş" bir isimdi. Eğinli Mühtedi Mehmet Sadık'ın görevi muhtesiplikti.

Doğu Perinçek'in uzak geçmişinden biraz daha yakına gelelim. Burada karşımıza çıkan isim baba Mehmet Sadık Perinçek olacak. Sadık Perinçek, Mehmet Cemal Perinçek'in yedi çocuğundan birisiydi. Annesi de aynı köyden Rahime Behiye Hanımdı. Erzincan'ın Eğin (Kemaliye) ilçesinde, 1915 yılında dünyaya geldi. İlkokulu Erzincan'ın Refahiye ilçesinde, ortaokulun iki yılını ise Giresun'da okudu. Üçüncü ve son sınıfı Malatya'da tamamladı. 1933 yılında Sivas Lisesi'ni bitirdi. 1939-1940 eğitim-öğretim yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.






DARBEYİ GEREKLİ GÖRDÜ

Yedeksubay olarak askerlik yaptı. Hatay'da hakimlik stajına başladı. 1943 yılında ise Diyarbakır'a hakim olarak gönderildi. 1945-1954 yılları arasında Ankara'da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı görevinde bulundu. 1954'te görevinden ayrılarak Erzincan'dan Demokrat Parti milletvekili seçildi. 1957'den 1961'e kadar avukatlık yaptı. 1961'de genel başkanlığını Ekrem Alican'ın yaptığı Yeni Türkiye Partisi'nden Erzincan milletvekili seçilerek Kurucu Meclis'e girdi. Daha sonra Adalet Partisi'ne katıldı. Aynı yıl yapılan seçimde tekrar Erzincan milletvekili seçildi. 1965 ve 1969 seçimlerinde de milletvekili oldu. Mehmet Sadık Perinçek, 1965 yılında Adalet Partisi genel başkan yardımcılığı görevine seçildi. Oğlu Doğu Perinçek'in adının şiddet olaylarına karışması siyasi kariyerini etkiledi. Bu yüzden parti genel başkan yardımcılığı görevinden ayrılmak zorunda kaldı.
M. Sadık Perinçek, siyasete Demokrat Parti'den milletvekili seçilerek girse de, parti ile her konuda aynı çizgide durmamıştı. O yüzden 1957'de ikinci defa milletvekili olamamıştı. 27 Mayıs Darbesi'ni ise son derece olumlu karşılamış, "Çok iyi oldu, başka çaresi yoktu" demişti. DP'de Adnan Menderes'ten daha çok Savunma Bakanı Ethem Menderes çizgisine yakındı. Yassıada'da yargılanan devrik başbakan Adnan Menderes'in avukatlığını yapması istendiğinde, bu isteği hiç düşünmeden geri çevirmişti. Sonradan AP'ye girmişti ama Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idam kararının oylamasına katılmayarak, parti grubu dışında hareket etmişti. M. Sadık Perinçek, milletvekilliğinden sonra uzun yıllar avukatlık yaptı.



Türk Ceza Kanunu ve Buna Ait Seçilmiş Temyiz Mahkemesi Kararları, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve İlgili Temyiz Mahkemesi Kararları, Hususi Kanun ve Nizamnameler (arkadaşlarıyla birlikte) hazırlayıp yayınlanan, hukuk alandaki yapıtlarıdır. Ayrıca, Atatürk'ün ‘Eskişehir-İzmit Konuşmaları', Yusuf Akçura'nın ‘Türkçülüğün Tarihi, Türk Tarihinin Ana Hatları', Erzincan Valisi Ali Kemalî'nin ‘Erzincan Tarihi', Ruşenî'nin ‘Din Yok Milliyet Var', Jean Meslier'in ‘Sağduyu', Caetano'nun ‘İslam Tarihi-I', İbrahim Olcaytu'nun ‘Hayatım ve Şiirlerim, Folklor Defterleri-I ve II' adlı kitaplarını bugünkü dile çevirdi. Bunlar Kaynak ve Kalan Yayınları'nca yayımlandı. ‘Atatürk'ün Bütün Eserleri'nin Danışma Kurulu Üyeliği'nde bulundu. 13 Eylül 2000'de öldü. Ankara'da Cebeci'deki Asrî Mezarlık'ta toprağa verildi. Doğu Perinçek'in annesi ise Malatya, Darende'dendi. Balaban (Gerimter) köyünden, Hacıoğulları ailesinden öğretmen İbrahim Olcaytu'nun kızı Lebibe Perinçek'ti. Dayısı ise daha sonra tümgeneralliğe yükselecek olan Turhan Olcaytu'ydu.

Doğu Perinçek'in hayatında birbirinden ilginç bağlantılar vardı. Dayısı Em. Tümg. Turhan Olcaytu, 12 Mart Muhtırası öncesinde etkin isimlerden birisiydi. Adı kurulmuş olan cuntaya verilen Em. Tümg. Cemal Madanoğlu, Perinçek'in ilk eşi Sırma Ersanlı'nın eniştesiydi. Yine Doğu Perinçek'in teyze oğlu, yani kuzeni Gürbüz Tüfekçi'nin arası TSK mensuplarıyla çok iyiydi. Çevresi Tüfekçi'yi MİT mensubu olarak biliyordu.



Doğu Perinçek'in sınıf arkadaşları da oldukça önemli isimlerden oluşuyordu. 1964'te mezun olduğu Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden dönem arkadaşları Mikdat Alpay ve Uğur Mumcu'ydu. Alpay daha sonraki yıllarda MİT Müsteşar Yardımcılığı görevine kadar yükseldi. 28 Şubat Dönemi'nde adından en fazla bahsedilen MİT görevlisi herhalde Mikdat Alpay'dı. Hukuk Fakültesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) ile yanyana olduğundan, Perinçek'in etkinlik alanı bu okula da sıçramıştı. SBF, o günlerde siyasi çalkantıların tam odağındaydı. Şahin Alpay, Cengiz Çandar, Nuri Çolakoğlu, Ömer Madra, Cüneyt Akalın, Halil Berktay gibi o dönemin geleceği parlak SBF ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi asistanları, Perinçek'in etrafında toplandı. Perinçek, 1968'de devrimci gençliğin en üst kuruluşu olan Fikir Kulüpleri Federasyonu (Dev-Genç) başkanlığına seçildiğinde Ankara Hukuk Fakültesi'nde asistandı.



Sosyalistlikten ulusalcılığa, ateizmden Müslümanlığa savrulan bir hayatın ortasında Doğu Perinçek, Ergenekon Davası'nın en önemli zanlıları arasında...


http://team-aow.discuforum.info/t198-Interdiction-de-sejour-%C3%A0-n%C3%A9gationniste-Perin%C3%A7ek-en-Suisse.htm

..

Bana Milli Mutabakatın Fotoğrafını Çekebilir misin?




Bana Milli Mutabakatın Fotoğrafını Çekebilir misin?


Kıvanç Koçak




 

İşte özlenen fotoğraf! İşte yolsuzluktu tape’lerdi, bakara makaraydı, yatak odası kasetiydi iktidardı, muhalefetti her şeyi geride bıraktıran fotoğraf! İşte memleketimizin ihtiyaç duyduğu -Ahmet İnsel’in yerinde adlandırmasıyla- “milli mutabakat”!Üstelik fotoğraftakiler sadece buz dağının görünen kısmı. Zira yine haberlerden, fotoğraflardan öğreniyoruz, salonun dışında 500 kadar Türk, 50 kadar Ermeni’ye karşı Türk bayrağını dalgalandırırken Süheyl Batum’dan Yaşar Okuyan’a, Masum Türker’den Zekeriya Beyaz’a, Nasuh Mahruki’den Mustafa Mutlu’ya, Canan Arıtman’a kadar birçok ünlü Türk büyüğü(!) de oradaymış.

***
19 Ocak’ta internet sitelerine, gazetelerin sitelerine bir haber düştü; dikkat çekmeyecek gibi değildi ama, memleket gündemi malum, şöyle bir konuşulup geçildi. Çok değil on gün kadar sonra, 28 Ocak’ta internet sitelerine, gazetelerin sitelerine başka bir haberle birlikte muhtelif fotoğraflar düştü; özellikle fotoğraflar dikkat çekmeyecek gibi değildi, nispeten biraz daha fazla konuşuldu üzerine. Hak ediyordu; hakkını vermeyi deneyelim.

19 Ocak tarihli haberle başlayalım: Ergenekon davası nedeniyle hakkında yurt dışına çıkış yasağı bulunan Doğu Perinçek’in yasağın kaldırılması için yaptığı başvuruyu inceleyen mahkemenin, hem de oybirliğiyle, Perinçek’i haklı bularak yasağı kaldırdığıydı haber. Böylece Doğu Bey, 28 Ocak’ta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) görülecek duruşmasında bizzat yer alabilecekti. Mahkemenin gerekçesi de zaten Strazburg’da görülecek bu davaydı: “Sanığın AİHM'deki duruşmaya katılması şahsi bir durumdan ziyade, Türkiye Cumhuriyeti'nin Ermeni olayı hakkındaki tez ve savunmalarını da yakından ilgilendiren bir husustur...”

Peki bu dava neydi? Perinçek, 2005 yılında İsviçre’de çıkarılan "Ermeni soykırımının inkâr edilmesini yasaklayan" yasanın yürürlüğe girmesinin ardından bu ülkeye gitmiş, verdiği muhtelif konferanslarda, yaptığı konuşmalarda Ermeni iddialarını reddeden konuşmalar yapmıştı. Bunun üzerine hakkında dava açılmış, yargılanarak İsviçre tarafından 90 gün hapse mahkûm edilmişti. Perinçek konuyu AİHM’ye taşıdı; AİHM’de bu sefer İsviçre’ye mahkûmiyet kararı çıktı. Bu karara karşı İsviçre boş durmadı tabii, temyiz başvurusunda bulundu. Temyiz başvurusunu kabul eden mahkeme, davanın Büyük Daire tarafından görülmesini kararlaştırdı. 28 Ocak’taki, "Perinçek’in şahsi durumundan ziyade Türkiye’yi yakından ilgilendiren duruşma", bu duruşmaydı.

28 Ocak’ın haberi işte buydu ama fotoğrafı şüphesiz Egemen Bağış, Deniz Baykal ve başka milletvekillerinin de bulunduğu Türkiye’den bir heyetin topluca aynı karede gözüktüğü, gülümsedikleri fotoğraf...

Egemen Bagis- Deniz Baykal


İşte özlenen fotoğraf! İşte yolsuzluktu tape’lerdi, bakara makaraydı, yatak odası kasetiydi iktidardı, muhalefetti her şeyi geride bıraktıran fotoğraf! İşte memleketimizin ihtiyaç duyduğu -Ahmet İnsel’in yerinde adlandırmasıyla- “milli mutabakat”!

Üstelik fotoğraftakiler sadece buz dağının görünen kısmı. Zira yine haberlerden, fotoğraflardan öğreniyoruz, salonun dışında 500 kadar Türk, 50 kadar Ermeni’ye karşı Türk bayrağını dalgalandırırken Süheyl Batum’dan Yaşar Okuyan’a, Masum Türker’den Zekeriya Beyaz’a, Nasuh Mahruki’den Mustafa Mutlu’ya, Canan Arıtman’a kadar birçok ünlü Türk büyüğü(!) de oradaymış.

Facebook’ta gazeteci Mustafa Mutlu’nun okurları tarafından açılan, kendisinin de "izleyip okurlarıyla buluştuğu" bir grupta, Mutlu’nun Strazburg notları var. Diyor ki, "Egemen Bağış’ın Baykal’ın sağından ayrılmaması, ikilinin zaman, zaman içtenlikle sohbet etmesi de ilginç görüntüler arasındaydı". Hatta yine Mutlu’nun yazdığına göre AKP heyetinden Bağış, CHP heyetinden Haluk Koç’la duruşmaya verilen arada sohbet ederken, "Doğu Perinçek, burada Charlie Hebdo" demiş! (link)

Milletvekillerinin, heyetlerin, bayrakçı Türklerin Strazburg’da bulunma sebebi ağırlıkla "100 yıllık yalanı bitirmek için" olarak tarif edildiğine göre buradaki esas meselenin Perinçek’in ifade özgürlüğü hakkını savunmak olmadığı, en azından bunun ikinci planda kaldığı ortada. Nitekim Yeni Akit, Perinçek’in genel başkanı olduğu İşçi Partisi’nin genel başkan yardımcısının görüşlerini tam da bu bağlamda yayımlıyor (Şaşırmayın! Evet, Yeni Akit! "Milli mutabakat" dedik ya):

"‘Soykırım Yalanı Fransa’da Tarih Oldu’ - … Mustafa Güleç, ‘Sayın Doğu Perinçek ve avukatlarının güçlü delilleri ve savunmaları karşısında emperyalist bloğun söyleyeceği bir şey kalmadı. Dolayısıyla 100 yıllık Ermeni soykırımı yalanı Fransa’da ayaklar altına alındı, çiğnendi, tarihe karıştı’ diye konuştu. Güleç, ülkenin bağımsızlığından yana olan tüm milli güçlerin bu milli davada tek vücut olduğunu ifade etti." (link)

Fotoğrafın üzerine uzun uzun bir şeyler yazmak gereksiz değil mi? Perinçek’in ifade özgürlüğünü savunmak, inkâr yasalarına karşı olmak "tek vücut" olmakla o kadar iç içe geçiyor ki, insan en hafif tabiriyle nerede duracağını şaşırıyor. Bir ulusa devlet gücüyle yaşatılan acılar, tehcir, insanların yerinden yurdundan olması, katledilmesi "milli dava" karşısında o kadar görünmez oluyor ki, insan en hafif tabiriyle üzülüyor. "Solcuyum" diyeninden "sağcıyım" diyenine öyle bir "mutabakat" sağlanıyor ki, en hafif tabiriyle "Bu kadar da olmasın" diyorsun, "kafalar bu kadar da karışık olmasın."

Şaşırıyorsun, üzülüyorsun, "bu kadar olmasın diyorsun" da sonra çok değil yine 10-15 gün öncesini hatırlıyorsun. Misal, CHP, Agos gazetesinin bulunduğu Ergenekon Caddesi’nin adının Hrant Dink Caddesi olarak değiştirilmesi yönünde kanun teklifi veriyor (link). "Ne güzel" demeye kalmadan, CHP Beyoğlu İlçe Başkan Yardımcısı, CHP’li milletvekillerinin Hrant Dink anmasına “Yüzleşin Hrant’la, Soykırımla!” pankartının arkasında katılmasına tepki göstererek disipline gönderilmeleri için dilekçe veriyor (link). "Haydaaa" derken, CHP İlçe Başkanı, "O başvuru bireyseldir, biz kendisiyle aynı görüşleri paylaşmıyoruz" diyor (link)... Sağı zaten bir yana koyalım, sadece CHP’de değil, sol olduğu iddiasındaki başka bir sürü insanda da, partide de, harekette de, başka bir sürü konuda da bu tahterevalli böyle inip inip kalkıyor. Çünkü hadi sağ neyse de, aslında bir türlü "yeter yahu" denilip, silkelenip atılamayan bir "zihniyete", bir "bakış açısına" kilitli kalmış durumda sol olduğu iddiasını taşıyanlar da. 
Fotoğrafın üzerine uzun uzun bir şeyler yazmak gereksiz. O kare bir devletin zihniyetidir, anlayışıdır! Yüce devlet geleneğimizi, şanlı ecdadımızı sergilemek üzere merdivene dizilen 16 eski Türk devletinin askerleri yerine o karedekileri de dizebilirsiniz mesela, sırıtır mı? Zira sol da olsa, sağ da olsa üzerinde "milli mutabakata" varılan; bir türlü yüzleşilemeyen, belki de yüzleşilmek istenmeyen; oysa çok bile değil biraz silkelense epeyce ferahlayacağımız, Türkiye toplumunun yakasına yapışıp kalmış, inatçı izlerin resmidir o kare. Ne yazık ki... Türkiye’de oyuncu George Clooney üzerinden konuşulan, çeşit çeşit "galeriler" açılan avukat Amal Clooney’nin fotoğraflarından çok daha önemlidir. Ne yazık ki...

http://www.birikimdergisi.com/


http://www.birikimdergisi.com/haftalik/bana-milli-mutabakatin-fotografini-cekebilir-misin


..