14 Eylül 2015 Pazartesi

KÜRT BİLİNEN ÜNLÜ ERMENİLER



KÜRT BİLİNEN ÜNLÜ ERMENİLER






PKK 35 bin kişinin kanını ellerinde taşıyan PKK lideri Artin Agopyan (APO) ermenidir.

“Parmaksız Zeki” kod adlı Şemdin Sakık, Ermeni’dir. Nenesinin Ermeni olduğunu kendisi açıklamıştır.

Bölücü Kürt partisi milletvekili Sırrı Sakık Ermeni’dir.

Bölücü Kürt partisi sözde “eş başkanı” Emine Ayna, katıksız bir Ermeni’dir.
PKK’nın önderlik ettiği, şimdi pek adı duyulmayan “sürgünde Kürdistan hükümeti” delegesi, 1959-Silvan doğumlu Semra Bakır, Ermeni’dir. Semra’nın kardeşi Orhan Bakır’ın asıl adı Armenak’tır. Ermeni terör örgütü TİKKO mensubu idi, Örgütün merkez komitesine kadar yükselen Orhan Bakır, güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada Bingol’de öldürülmüştür.

1977-Silvan doğumlu Bülent Bakır Ermeni’dir.

“Sürgündeki hükümet” delegesi Meryem Tabaş Ermeni’dir. Dedesi Hokar, nenesi Haykanuş’tur.

“Zazan Bertin” kod adlı 1980-Silvan doğumlu Ruşen Tapancı Ermeni’dir. Dedesinin adı Ohannis’tir. “Mavi Çarşı”nın yakılması eylemine katılmıştır.
1975 doğumlu Yusuf Cihangir Ermeni’dir. Dedesinin adı Vartan’dır.
1965-Karakaçan doğumlu Adnan Dizin Ermeni’dir. Dedesinin adı Kirkor’dur.
1970-Siirt doğumlu Nihat Türksoy, hiç de TÜRK soylu değildir, Ermeni’ dir. Dedesinin adı Serkis, nenesinin adı Zerdo’dur.
1977-Bozova doğumlu Mehmet Güzel Ermeni’dir. Dedesinin adı Mıgırdıç, nenesinin adı İlsevik’tir.
“Cihan” kod adlı, 1974-Pertek doğumlu Akif Yadigâroğulları Ermeni’dir. Büyük dedesi Apkar, nenesi Maryam’dır.
1973-Ömerli doğumlu Metin Gümüş Ermeni’dir. Büyük dedesi Artin, ninesi Dihram’dır.
1948-Palu doğumlu Zülküf Demirtaş Ermeni’dir. Bu hıristiyan herif, “HADEP İmamlar Birliği” üyesi olmuştur!..
1978-Silvan doğumlu Sidar Şimşek Ermeni’dir. DEHAP ilçe teşkilatında görev yapmıştır. Büyük dedesi Bedros, nenesi Luşin’dir.
1977-Diyarbakır doğumlu Mehmet Sami Geniş Ermeni’dir.
Uyuşturucu madde kaçakçısıdır. Yakalanıp, 11.12.2002 tarihindeİstanbul; 6.DGM mahkemesinde CK/405 ve CK/403: Uyuşturucu madde ticaretinden yargılanarak 6 yıl 8 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır. Büyük dedesi Serkis, nenesi Şuşi’dir.
1975-Afşin doğumlu Özgür Erbil Ermeni’dir. Sahte belgeler ile yurtdışına çıkmıştır. Almanya’da, uyuşturucu tâciridir. Büyük dedesi Akup (agop), nenesi Lüsye’dir.
1977-Silvan doğumlu Orhan Olsen Ermeni’dir. Büyük dedesinin adı İliyo, nenesinin adı Mari’dir. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.
1968-Muş doğumlu Kutbettin Akşula Ermeni’dir. 1992 yılında Muş ilinde PKK terör örgütüne maddî yönden destek sağlamak amacıyla silah kaçakçılığı yapmaktan tutuklanmıştır Büyük dedesi Vartan, nenesi Zelha’dır. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.
1979-Yurtbeyi doğumlu Barış Başak Ermeni’dir. Büyük nenesinin adı Kotine’dir. DTP kurucu üyesidir.
1953-İdil doğumlu Abdülaziz Özdemir Ermeni’dir. Dedesi Yusuf, ninesi Kazo’dur. 21.2.1991 günkü çatışmada ölü ele geçirilmiştir.
1972-Siverek doğumlu Levent Kayadağ Ermeni’dir. Dedesi Migdat, ninesi Havuş adındadır. 16.10.1993 günü çatışmada ölü ele geçirilmiştir.
1954-Beştüşşebap doğumlu Mehmet Öztunç Ermeni’dir. Dedesinin adı Musa, nenesinin adı Miran’dır. PKK’ya yardım ve yataklıktan tutuklanmış, daha sonra HADEP Antalya İl Kurulu’na seçilmiştir.
1977-Karayazı doğumlu İdris Sefil Ermeni’dir. Terörden hapis yatmış, sonra bir ara Konya HADEP Gençlik Komitesi üyeliği yapmıştır. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.
İdris’in akrabası Ersin Sefil de Ermeni’dir. Kuzey ırak’ta çatışmada öldürülmüştür.
1974-Hazro doğumlu Haci İçer’in hacılıkla hocalıkla alâkası yoktur, Ermeni’dir. Dedesi Ali, nenesi Gule’dir. HADEP Hazro İlçe Yönetim Kurulu üyesi idi. O da sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.
1973-Yaylayanı doğumlu Dilâver Öncü Ermeni’dir. HADEP Konak Şubesi Yönetim Kurulu üyesi idi. Izmir’de misyonerlik faaliyetinde bulunmuş, kilisede vaaz vererek hıristiyanlık propogandası yapmıştır.
1965-Firke doğumlu Edip Yıldız Ermeni’dir. Büyük dedesi Gaço, nenesi Rihan’dır. HADEP Parti Meclisi üyesi idi. PKK’lı suçluların avukatlığını yapmaktadır. Nevşehir E tipi cezaevinde yatan PKK terör örgütü mensubu Nimet Can’ın avukatlığını yapmıştır.
1964-Benek doğumlu Haşim Benek Ermeni’dir. Büyük dedesinin adı Şiho, nenesinin adı Kitro’dur. 16.03.1985 günü Şırnak ilçesi Dereler Köyü civarında, Eşek Mağaraları mevkiinde güvenlik kuvvetleri ile teröristler arasında çıkan çatışmada sağ olarak ele geçirilmiş ve Diyarbakır mahkemesinde CK/ 1 68 : yasa dışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanmıştır. Hapis yatmış, sonra DEP Antalya-Muratpaşa Belediye Encümeni adayı olmuştur.
1954-Kamberşeyh doğumlu Mahmut Hakkı Eşiyok Ermeni’dir. Büyük dedesinin adı Hokar, nenesinin adı Haykanuş’tur. HADEP İstanbul il teşkilatı sekreterliği yapmıştır.
1959-Urfa doğumlu İzzettin Kalaycı Ermeni’dir. 11.7.1986 tarihinde Diyarbakır 1. As. mahkemesinde CK/168 : Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanmış 8 yıl 8 ay hapis yatmış, sonra Şanlıurfa HADEP il teşkilatında görev almıştır. 23.06. 1 996 tarihinde Ankara’daki HADEP 2. olağan kongresinde Türk bayrağının indirilerek PKK bayrağı asılması olayına karışmıştır.
1948-Kölük doğumlu Mehmet Cantekin Ermeni’dir. Büyük dedesi Bedros, nenesi Meryem’dir. Diyarbakır merkez Kayapınar Belediye başkanlığı yapan Mehmet Cantekin, 1995 tarihli milletvekili seçimlerinde Diyarbakır HADEP Milletvekili adayı olmuştur. Mehmet Cantekin Kulp Karpuzlu da köy koruyucularını yönlendirerek terör örgütü PKK’ya lojistik destek sağlamaktadır. 2003 yılında PKK’nın 1978′de kurulduğu Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde DEHAP ve Göç-Der yöneticileri ile birlikte ‘barış ağacı’ adı altında ağaç dikmek töreni düzenlemiştir. Törende bölücü başı Öcalan’ı övücü sloganlar atılmıştır.
1953-Siirt doğumlu Maruf Altın Ermeni’dir. Büyük dedesi Ohanis, ninesi Pori’dir. Ama babasının dönme adı Hüseyin, anasının dönme adı Nafiye’dir. Böylece pek çok kişinin yaptığı gibi Ermeni olduklarını gizlemişlerdir. DEP İzmir-Konak ilçe teşkilatı üyesi idi. 23 Eylül 1998 tarihinde TCK 1 68 : Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan 1 2 yıl 6 ay ağır hapis cezasına mahkûm olmuştur.
1973-Urfa doğumlu Mehmet Sait Yalçın Ermeni’dir. Dedesi Girbuş, ninesi Varti’dir. Ancak babasının dönme adı Mehmet Kerim, anasının dönme adı Mevlude’dir. 1997′deki Bodrum bombalı saldırısının sorumlusudur. Müebbet hapse mahkûm olmuştur.
1975-Hazro doğumlu Zanamazak Yezidî’dir.
1973-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Şaşmaz Yezidî’dir.
1971-Nusaybin doğumlu Abdullah Şaşmaz, kendini hiç de ALLAH’ın kulu saymaz, Yezidî’dir.
1975-Hazro doğumlu Nevzat Tedik Yezidî’dir. Halit-Revzete’ den olma Nevzat Tedik’in nenesi Hüsna Tedik Diyarbakır il teşkilatı HADEP üyesi de olan PKK’nın gençlik örgütlenmesi içinde yer alan Nevzat Tedik, 11 Ekim 2001 tarihinde TCK 1 68: Yasa dışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan 12 yıl 6 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır.
PKK’nın Avrupa’daki kasası Nuriye Kesbir Yezidî’dir. Aynı zamanda Kongra-Gel PKK’nın cephe örgütü Avrupa Kürt Demokratik Toplum Koordinasyonu (CDK) sözde meclis üyesidir. Eylül 200 1 ‘de Hollanda’ya yasadışı yollardan girmek isterken yakalanmıştır.
1980-Midyat doğumlu Şevkiye Atalan Yezidî’dir.
1966-Midyat doğumlu Fahrettin Şahin Yezidî’dir.
Adana’da yakalanan PKK’lı canlı bomba Hatice Arat Yezidî’dir. Dedesi Hasso, nenesi Meryem de Yezidî’dir.
1955-Beşin doğumlu Osman Ergin Yezidî’dir. DTP Merkez Yönetim Kurulu üyesidir.
Batılılar’ın aleyhimize kullanmak için sözüm ona “Türkler” arasından seçtirdiği, Avrupa Parlamentosu üyesi Feleknaz Uca, Yezidî’dir.
Feleknaz’ın babası Abdullah Uca, “Yezidî Kürdistan Birliği” başkanıdır, Elbette o da Yezidî’dir. Televizyonlarda boy gösteren Metin Uca nedir, size kalmış… Çünkü bu bölücü-militanların yumuşak uzantısı tüm medya, bürokrasi, parlamento ve hatta asker içindedir.
1971 -Midyat doğumlu Seyithan Alpar Süryânî’dir, yani SEYYİT Peygamber torunu) falan değil, düpedüz Hıristiyan’dır.
1976-Midyat doğumlu Metin Kesenci Süryânî’dir. “Beth Nehrin” adlı Süryânî ve Asurî örgütünün kurucusudur.
1975-Midyat doğumlu Adnan Kesenci Süryânî’dir.
1983-Nusaybin doğumlu Bilal Yürek Süryânî’dir.
1980-Pervari doğumlu Salih Boğdu Süryânî’dir.
1937-Ceylanpınar doğumlu Şemsi Emen Süryânî’dir. HADEP üyesi idi.
1969-Kurtalan doğumlu İhsan Kaya Süryânî’dir. Romanya’da PKK insan, silah, ve uyuşturucu kaçakçılığı yapmaktayken sahte pasaport ve kimlikle yakalanmıştır. Büyük dedesi Görgis, nenesi Şemuni’dir.
1962-Siirt doğumlu Basri Kaysi Süryânî’dir. Büyük dedesi Gorgis, ninesi Şemuni’dir. İHD Siirt Şubesi üyesi, ve DEHAP Siirt il teşkilatı delegesi idi.
1980-Siirt doğumlu Ayhan Kaysi Süryâni’dir. Büyük dedesi Gorgis, ninesi Şemuni’dir. Pek çok olaya karışmış, 1997′de teslim olmuştur.
Itirafçı olmuş, 1999′da tahliye edilmiştir.
1952-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Kanşiray Süryânî’dir. Büyük dedesi Zeytun, ninesi Meryem’dir. İzmir Köy Hizmetleri soygununa katılmıştır. 16.7.1990 günü Bornova Tarım ve Orman Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü Personeli maaşlarının silah zoruyla gasp edilmesi olayında tutuklanmıştır. Hapis yatmış, sonra HADEP Gaziemir İlçesi Yönetim Kurulu üyesi olmuştur.
1968-Derik doğumlu Fethi Oktay Süryânî’dir. Dedesi Turnas, nenesi Mennuş’tur. 1 997′de yakalanmış, müebbed hapse mahkûm olmuştur.
1948-Palu doğumlu Zülküf Demirtaş Ermeni’dir. Büyük dedesi Kinkos, ninesi Nazlı’dır. Ikisi de Ermeni idi.
Hala bu ermenilerin peşinden giden kürtlere şaşarım…..
Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU


Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu









Adana Kozan ilçesinde, 10 Mayıs 1949 tarihinde doğdu. 1967'de liseyi, 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yeniçağ Tarihi Kürsüsünden Fırka-i İslâhiye ve Kozan isimli lisans tezini hazırlayarak mezun oldu. 1974 yılında, mezunu olduğu İstanbul Üniversitesi'nde Yeniçağ Tarihi Kürsüsü asistanı oldu. 1978 yılında XVIII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda İskân Siyaseti adlı doktora tezi ile doktor oldu. 1982'de yardımcı doçentliğe, Nisan 1983'te ise Osmanlı İmparatorluğu'nda Menzil Teşkilâtı ve Yol Sistemi isimli doçentlik tezini hazırlayarak doçentliğe yükseldi. 1983-84 öğretim döneminde bir yıl süreyle 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 41. maddesi uyarınca Elâzığ'da Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde görev yaptı. 1986 yılında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümüne geçti. 20 Mart 1989'da XVI. Yüzyılda Sosyal, Ekonomik ve Demografik Bakımdan Balkanlar'da Bazı Osmanlı Şehirleri konulu takdim tezi ile profesörlüğe yükseldi.[1] Aynı tarihlerde Türk Tarih Kurumu asıl üyesi seçildi. 1989 yılında Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığına tayin edildi, 17 Aralık 1990'da ise genel müdür yardımcılığına getirildi. Bu sırada, Osmanlı Arşivi'nin otomasyonunu başlattı. Bu görevinden 2 Mart 1992'de istifa etti ve Marmara Üniversitesi'ndeki görevine döndü. 26 Ağustos 1992 tarihinde rektör yardımcısı oldu. 23 Ekim 1992'de rektör vekili ve Kasım 1992'de tekrar rektör yardımcılığında bulundu. Bu görevini sürdürürken 21 Eylül 1993'te Türk Tarih Kurumu Başkanlığına getirildi. 23 Temmuz 2008'de, hâlen sürdürdüğü Gazi Üniversitesi'ndeki asli görevine iade edilmek üzere görevden alındı. 28 Ocak 2011'de Milliyetçi Hareket Partisi'ne katıldı.Kayseri'den 1. sıra milletvekili adayı oldu ve 2011 Türkiye genel seçimleri sonrasında milletvekili seçildi. Öte yandan Halaçoğlu, Türkiye-Kırgızistan Parlamentolararası Dostluk Grubu saymanı ve Türkiye-İran Parlamentolararası Dostluk Grubu üyesidir.


http://hocalihaber.com/kurt-bilinen-unlu-ermeniler/

..

7 Eylül 2015 Pazartesi

Perinçek ve Ermeni Soykırım davası - Isviçre ve BİLİNMEYEN ARKA YÜZÜ BÖLÜM 2





Perinçek ve Ermeni Soykırım davası - Isviçre   ve 

BİLİNMEYEN ARKA YÜZÜ  


BÖLÜM 2




İŞÇİ PARTİSİNE ÜYE ULUSALCILIK MASKELİLERİN LİSTESİ

ADI SOYADI         KONUMU               KÖKENİ                   AÇIKLAMASI
CEMİLE MUSLU
(1944-GAZİANTEP) İŞÇİ PARTİSİ ÜYESİ ERMENİ ASILLI DEDESİ MANUK VE NİNESİ EFRAZİ
AHMET EREN
(1938-HAKİS) İŞÇİ PARTİSİ ÜYESİ ERMENİ ASILLI DEDESİ MANUK VE NİNESİ EFRAZİ
AYDIN GÜNDOĞDU
(1959-ADIYAMAN) İŞÇİ PARTİSİ GENÇLİK KOLLARI MERKEZ YÖNETİM KURULU ÜYESİ ERMENİ ASILLI DEDESİ HASAN VE NİNESİ GAYAL
BÜLENT BOYER
(1952-ADIYAMAN) TÜRKİYE İHTİLALCİ İŞÇİ KÖYLÜ PARTİSİ ASKERİ KOMİTEÜYESİ RUM ASILLI KARISININ DEDESİ İSTANVEL VE NİNESİ EMİLYA PİRES
HANRİ KANDİTAN
(1974-İSLAHİYE) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL - KADİKÖY İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ YAHUDİ ASILLI DEDESİ NESİM VE NİNESİ RAŞEL
ERKİN ETİKE
(1973-BAYABAT) İŞÇİ PARTİSİ ANKARA - MERKEZ İL YÖN. KUR. ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ KALOST VE NİNESİ TAKUHİ
SUNA KALYONCUOĞLU
(1972-ADIYAMAN) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL - ÜSKÜDAR YEDEK ÜYE ERMENİ ASILLI KOCASININ BÜYÜK DEDESİ KİRKÖR VE NİNESİ ELMAS
NİZAMETTİN ÖZBEN
(1956-ŞARKIŞLA) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL - ÜSKÜDAR İLÇE BAŞKANI ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ KİRKÖR VE NİNESİ ELMAS
KİRKOR GÜRSES
(1965-ANKARA) İŞÇİ PARTİSİ ÜYESİ ERMENİ ASILLI DEDESİ SERKİZ VE NİNESİ HANAZANT
HÜSEYİN ADNAN ÇOKŞEN
(1951-İSTANBUL) İŞÇİ PARTİSİ ÜYESİ YAHUDİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ MORDAHAY VE NİNESİ DUDU
İLYAS KABİL
(1970-TAŞKÖPRÜ) İŞÇİ PARTİSİ SARIYER İLÇESİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ YAHUDİ ASILLI KARISININ DEDESİ İSRAİL VE NİNESİ VİDA
İSMAİL ÜNER
(1977-ADIYAMAN) İŞÇİ PARTİSİ TEKİRDAĞ KURUCU ÜYELERİNDEN RUM ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ TODORİ VE NİNESİ KİRYAKİ
VAHAN MURATYAN
(1955-KAYADİBİ) İŞÇİ PARTİSİ EMİNÖNÜ İLÇE TEŞKİLATI ÜYESİ ERMENİ ASILLI DEDESİ VAHAM VE NİNESİ ZARUK
ALİM AS
(1938-AKÇADAĞ) İŞÇİ PARTİSİ BURDUR YEŞİLOVA İLÇE TEŞKİLATI YÖNETİM KURULU ÜYESİ RUM ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ YANAKO VE NİNESİ KOSTİ
ELİF ASLANOĞLU
(1940-ORTAKÖY) İŞÇİ PARTİSİ ADANA - YÜREĞİR BELDE ÜYESİ ERMENİ ASILLI DEDESİ KAZAR VE NİNESİ HATUN
ÖCAL OKAY
(1977-KAHRAMANMARAŞ) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL ŞUBESİ ÜYESİ RUS ASILLI KARISINN DEDESİ ANDİRİYA VE NİNESİ MARİKA
NUMAN KAMAZOĞLU
(1967-VİŞNELİ) İŞÇİ PARTİSİ SAMSUN - MERKEZ İL YÖN. KUR. ÜYESİ RUM ASILLI DEDESİ ADNAN VE HARBİKLİYE
CEYHUN İLSEVER
(1955-İSTANBUL) İŞÇİ PARTİSİ MERKEZ İLÇE BAŞKANI RUM ASILLI BÜYÜK DEDESİ HIFZİ VE NİNESİ RASİME
LEYLA VEKİLLİ
(1969-İZMİR) İŞÇİ PARTİSİ ÜYESİ YAHUDİ ASILLI DEDESİ GİRİGOR VE NİNESİ LİZA
FAHRİ ERGİN
(1968-ERZURUM) İŞÇİ PARTİSİ GAZİOSMANPAŞA GENÇLİK KOLU ÜYESİ YAHUDİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ YOMTOF VE NİNESİ TUTU
HAMDİ UTKU
(1969-İSKENDERUN) İŞÇİ PARTİSİ TRABZON YÖNETİM KUR. ÜYESİ RUS ASILLI DEDESİ İVAN VE NİNESİ AKULİNA
AYDA AREL
(1942-ANTALYA) İŞÇİ PARTİSİ ÜYESİ YAHUDİ ASILLI DEDESİ YOZEF VE NİNESİ KİRESPİN
TAMER ERYILMAZ
(1961-ANKARA) İŞÇİ PARTİSİ ELAZIĞ MERKEZ İLÇE TEŞKİLATI YÖNETİM KURULU ÜYESİ ERMENİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ APET VE NİNESİ ELMAS
GÜLBAHAR KARAKUŞ
(1964-SİVRİHİSAR) İŞÇİ PARTİSİ ADANA - YÜREĞİR İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ ERMENİ ASILLI KOCASININ BÜYÜK DEDESİ KAZAR VE NİNESİ HATUN
HASAN EROL ASLANOĞLU
(1921-AKÇADAĞ) İŞÇİ PARTİSİ ADANA - KARATAŞ İLÇE BAŞKANI ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ KAZAR VE NİNESİ HATUN
VELİ ASLANOĞLU
(1962-MERSİN) İŞÇİ PARTİSİ MALATYA-AKÇADAĞ-ÖREN BELDE TEŞKİLATI KURUCULARINDAN ERMENİ ASILLI KARISININ DEDESİ KAZAR VE NİNESİ HATUN
ERDOĞAN ÇAKAR
(1950-TRABZON) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL - PENDİK İLÇE BAŞKANI ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ KARABİT VE NİNESİ İVA
HASAN ALİ KARŞILAYAN
(1944-MERSİN) İŞÇİ PARTİSİ ANKARA - MERKEZ MKYK ÜYESİ YAHUDİ ASILLI KARISININ DEDESİ LAZER VE NİNESİ RAŞEL
ABDULLAH SITTIK ÖZKUL
(1955-İSTANBUL) İŞÇİ PARTİSİ İÇEL İL TEŞKİLATI ÜYESİ RUM ASILLI KARISININ DEDESİ YANKA VE NİNESİ MARİKA
FEHMİ SÖZLÜ
(1960-BALIKESİR) İŞÇİ PARTİSİ İZMİT MERKEZ İLÇE TEŞKİLATI ÜYESİ SÜRYANİ ASILLI DEDESİ HANNA VE NİNESİ VERDİ
DURSUN KAPLAN
(1955-ANKARA) İŞÇİ PARTİSİ TEKİRDAĞ - ÇORLU İLÇE BAŞKANI ERMENİ ASILLI KARISININ BABASI GRANT VE ANNESİ ROUSANA
NUBAR AGOPYAN
(1942-ÇANAKKALE) İŞÇİ PARTİSİ EMİNÖNÜ İLÇE TEŞ. ÜYESİ ERMENİ ASILLI BABASI BAĞDASAR VE ANNESİ SURPİK
HÜSEYİN KARANLIK
(1948-ÇORUM) İŞÇİ PARTİSİ AFYONKARAHİSAR - AFYONKARAHİSAR ASİL ÜYE RUS ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ VASİL VE NİNESİ ALEKSANDRA
UĞRAŞ ERBİS
(1980-BURSA) İŞÇİ PARTİSİ DİYARBAKIR ŞUBESİ DİSİPLİN KURULU YEDEK ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ ARAKİL VE NİNESİ BAHAR
HASAN ALİ KIZILIRMAK
(1958-DIŞKAPI) İŞÇİ PARTİSİ EDİRNE İL ÖRGÜTÜ DELEGESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ İBRAHİM VE NİNESİ TURVANDA
CELAL KIZILIRMAK
(1955-SELİM) İŞÇİ PARTİSİ İZMİR - MENEMEN İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ ERMENİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ İBRAHİM VE NİNESİ TURVANDA
ALİ KÖSTEKÇİ
(1942-ŞARABİ) İŞÇİ PARTİSİ BURSA YÖN.KUR.ÜYESİ ERMENİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ ARTIN VE NİNESİ FİLOR
UMUT BEZİRGANOĞLU
(1957-BANDIRMA) İŞÇİ PARTİSİ ÜYESİ KİLDANİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ ÇELO VE NİNESİ MEYMİ
ENGİN ÇIKIŞ
(1954-MANİSA) İŞÇİ PARTİSİ BALIKESİR - BANDIRMA İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ RUM ASILLI BÜYÜK DEDESİ KOSTANTİ LAZ HORİ VE NİNESİ TEOSESİ
VEFİK FEHMİ TÜMERALP
(1959-MAÇKA) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL - SARIYER İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ RUM ASILLI BÜYÜK DEDESİ HIRİSTO VE NİNESİ EFTİMİYA
AZİZ UZUN
(1968-DOĞANŞEHİR) İŞÇİ PARTİSİ BOLU - BOLU İL YÖN. KUR. ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK NİNESİ ANİCA
ÖMER FARUK ERSÖZ
(1958-MAZGİRT) İŞÇİ PARTİSİ YOZGAT İL DELEGESİ ERMENİ ASILLI KARISININ BÜYÜK NİNESİ MARYAM
İMAM GİRİŞ
(1956-MAZGİRT) İŞÇİ PARTİSİ İZMİR İLİ MENEMEN İLÇESİ ULUKENT BELDE YÖNETİM KURULU ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ VARTOV VE NİNESİ İĞSA
HAYDAR GİRİŞ
(1969-KAĞIZMAN) İŞÇİ PARTİSİ İZMİR - MENEMEN İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ VARTOV VE NİNESİ İĞSA
CELAL AKAR
(1952-MERSİN) İŞÇİ PARTİSİ ERZİNCAN İL TEŞKİLATI ÜYESİ ERMENİ ASILLI KARISININ DEDESİ DİLO VE NİNESİ ANİ
DİLER KOLTAŞ
(1967-DİYARBAKIR) İŞÇİ PARTİSİ GÜNGÖREN İLÇE YÖNETİM KURULU ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ TAKFUN VE NİNESİ HAYKANUŞ
YÜKSEL YILMAZ
(1961-İZMİR) İŞÇİ PARTİSİ ANKARA - ALTINDAĞ İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ OHANNİS VE NİNESİ GARİB NAZAR
ÖMER FARUK ÇAPCI
(1957-KIZILCA) İŞÇİ PARTİSİ ÜYESİ ERMENİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ MARDROS VE NİNESİ BEŞİK
SAVAŞ ÇELİK
(1976-KİLİS) İŞÇİ PARTİSİ YOZGAT ÇAYIRALAN İLÇE YÖNETİM KURULU ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK NİNESİ MARTA
YALÇIN ŞENOCAK
(1960-MALATYA) İŞÇİ PARTİSİ İÇEL İL TEŞKİLATI ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK NİNESİ ARUS
SEVİM KONUKMAN
(1958-İSKENDERUN) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL - ÜSKÜDAR İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ ERMENİ ASILLI KOCASININ BÜYÜK DEDESİ OHAN
ŞENAY FET KARAŞAHİNOĞLU
(1938-SAMSUN) İŞÇİ PARTİSİ MERSİN - MERKEZ İL YÖN. KUR. ÜYESİ ERMENİ ASILLI KOCASININ BÜYÜK DEDESİ KAZAR VE NİNESİ HATUN
HASAN HAYRİ ÇAKTI
(1954-MALATYA) İŞÇİ PARTİSİ TEKİRDAĞ - MERKEZ İL YÖN. KUR. ÜYESİ ERMENİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ HAÇATUR VE NİNESİ ANNA
HÜSAMETTİN KURULTAY
(1981-ELAZIĞ) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL MALTEPE KURUCU ÜYESİ ERMENİ ASILLI NİNESİ AZLET
İRFAN TUNA
(1965-KAHRAMANMARAŞ) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL - BAHÇELİEVLER ASİL ÜYE ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ SERKİZ VE NİNESİ VATIR
HURŞUT SARAL
(1959-KAĞIZMAN) İŞÇİ PARTİSİ ANKARA - KEÇİÖREN İLÇE YÖN. KUR.ÜYESİ RUS ASILLI BÜYÜK DEDESİ PETRA VE NİNESİ BASİLİNA
DURAN KILIÇ
(1949-MADEN) İŞÇİ PARTİSİ KAYSERİ MİLLET VEKİLİ ADAYI OLDUĞU RUS ASILLI KARISININ BABASI SUFYANOVA VE ANNESİ RİMMA
ALEV YAZAR
(1954-TARSUS) İŞÇİ PARTİSİ BALÇOVA İLÇE TEŞKİLATI YÖNETİM KURULU ÜYESİ RUM ASILLI KOCASININ BÜYÜK DEDESİ SİMON VE NİNESİ LAMBİRİ
ÖZER OLGUN
(1946-MARDİN) İŞÇİ PARTİSİ MİLLETVEKİLİ ADAYI RUM ASILLI KARISININ DEDESİ ALEKO VE NİNESİ FEVRANYA
METİN KUZUGÜDENLİOĞLU
(1960-İZMİR) İŞÇİ PARTİSİ İZMİR - İZMİR İL YÖN. KUR. ÜYESİ ERMENİ ASILLI BÜYÜK DEDESİ HARABET VE NİNESİ DESTEGÜL
PERİHAN UÇGUN
(1950-İSTANBUL) İŞÇİ PARTİSİ İSTANBUL - KADIKÖY İLÇE TEŞKİLATI YÖNETİM KUR. ÜYESİ RUM ASILLI ANNESİ PARASKEULA
REFİK CEYLAN
(1980-SİLOPİ) İŞÇİ PARTİSİ ZONGULDAK - MERKEZ İL YÖN. KUR. ÜYESİ RUM ASILLI ANNEANNESİ DESPİNA
SEZGİN DOMANİÇ
(1957-DEĞİRMENDERE) İŞÇİ PARTİSİ MANİSA ŞUBESİ ÜYESİ ERMENİ ASILLI KARISININ BÜYÜK DEDESİ APKAR VE NİNESİ YETER
ABDÜLMECİT AKGÜL
(1957-SALİHLİ) İŞÇİ PARTİSİ ANTALYA - ALANYA İLÇE BAŞKANI YEZİDİ ASILLI KARISININ DEDESİ HAYDER VE NİNESİ FATIM
EMRE KORKMAZ
(1959-TRABZON) İŞÇİ PARTİSİ EDİRNE İL ÖRGÜTÜ DELEGESİ ERMENİ ASILLI BBÜYÜK NİNESİ HARİKSE




http://www.gomanweb.com/2008_gomanweb/HABER_YORUM4/Eylul_2008/19Eylul/Ekhaberler/dogu-perincek.htm
.........................................

http://maskeliler.com/ipmaskeli_liste.html




Ermeni Dönmesi Olduğu İdda Edilen Perinçek'e TC'den AİHM'de Destek





Ergenekon Davasında Silvri^de yargılanması devam eden ve Ermeni Dönmesi Olduğu İdda Edilen Perinçek'e İsviçre aleyhine AİHM'de açtığı davada Doğu Perinçek'e destek Türkiye hükümetinden geldi.

Sözde Ermeni soykırımını inkar etmenin suç olduğu İsviçre’de "Ermeni Soykırımı emperyalist bir yalandır. 1915'te soykırım yapmadık vatanımızı savunduk" dediği için yargılanıp para cezasına çarptırılan Doğu Perinçek’in AİHM’e açtığı davada ilginç bir gelişme yaşandı.

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in İsviçre aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne açtığı davada mahkeme Türkiye ‘den de görüş bildirmesini istedi. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti de AİHM’deki davaya Perinçek’in lehine görüş bildirerek katıldı.

Talât Paşa Komitesi’nin duyurduğu habere göre Türkiye’nin Perinçek lehindeki görüşünün AİHM tarafından nasıl değerlendirileceği merak ediliyor.

Doğu Perinçek halen Ergenekon davasında yargılanıyor ve Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunuyor.

( Doğu Perinçek / Dikran Sadıkyan : http://team-aow.discuforum.info/t7383-Dogu-Perincek-Dikran-Sad-kyan.htm )


Yoksa Perinçek Ermeni mi?


Üç aylık periyotlarla yayınlanan bir biyografi dergisi var: adı Chronıcle. Bu dergi son sayısında tanıdık bir ismi kapak yapmış. Bizim Şark Bülbülü Perinçek’i. Perinçek’e 7 sayfasını ayıran dergi, Perinçek’in şeceresini ortaya dökmüş. Hem de Osmanlı dönemi mahkeme kayıtları olan Şeriyye Sicillerine dayanarak. Chronıcle dergisinin iddiası ise daha önce duymadığımız bir iddia değil. Dergi Perinçek’in Ermeni kökenli olduğunu iddia ediyor.

Bu iddia dediğimiz gibi yeni bir iddia değil. Perinçek’le ilgili ortaya atılan ilk iddia da değil. O nedenle görünce pek şaşırmadık. Daha önce de Perinçek’in Ermeni kökenli olduğu üzerine iddialar ortaya atılmıştı. Ancak bildiğiniz gibi kendisi Türklüğün bayrak tutanı önde gideni olduğu için bu iddialara çok kızmış ve bir keresinde de dergisi Aydınlık aracılığıyla, iddialara, şeceresini açıklayarak cevap vermişti.

Chronicle dergisi, Perinçek’in şeceresine ilişkin iddiaları oldukça ayrıntılı ve sağlam kanıtlara dayanarak yayınladı. Dergi, yaptığı araştırmada Perinçek’in dedesinin babasına kadar ulaşabilmiş. Perinçek’in dedesinin babası olan Mehmet Sadık Efendi, 1850 yılında Erzincan-Eğin’e bağlı Apçağa Köyü’nde doğmuş. Apçağa Köyü, o yıllarda Abuçeh diye anılıyor. Daha doğrusu bölgede çoğunluk olan Ermeniler, bu adı kullanıyorlar. Perinçek’in dedesi Mehmet Cemal Perinçek de 1887’de Apçağa’da doğuyor. Özellikle Apçağa, İliç gibi köyler Ermeni nüfusun çok yoğun yaşadığı yerler olarak kayıtlarda yer alıyor. Şeriyye Sicillerine göre Apçağa, içinde çok az Müslüman’ın yaşadığı bir Ermeni köyüdür. Sicillerdeki mahkeme kayıtlarındaki oran oldukça şaşırtıcıdır. Buradaki kayıtlara göre her on başvurudan dokuzu Ermenilere aittir. Keza köy muhtarı ve ihtiyar heyetinin tamamı da Ermenidir. Apçağa’dan mahkemeye başvuran bir Ermeni’nin davasına “muhtar-ı evveli Kozmoz veled Tebimbek” ile muhtar-ı sanisi “Hamtor veled Aleksan; ihtiyar heyetinden ise Kirkor veled Agop, Kirkor veled Artin, Karabet veled Nihayet” katılmışlardı.

Burada hemen Eğin’de yaşayan Ermenilerin bir özelliğini belirtelim. Burada yaşayan Ermenilerin hepsi aile/sülale isimlerine sahipti. Yani her ailenin ayrı bir ismi mevcuttu. İşin şaşırtıcı kısmı bu isimlerin hemen hemen hepsinin Türkçe isimler oluşu. Örneğin, “Muratoğlu, Değirmencioğlu, Tokatlıoğlu, Keçioğlu, Bayındıroğlu, Gülümoğlu, Reisoğlu, Çilingiroğlu, Külükçüoğlu, Narlıoğlu, Sarıoğlu, Dürümoğlu, Ekreklioğlu, Dedeoğlu, Yalancıoğlu, Kasaboğlu, Çobanoğlu, Ayvazoğlu, Eskicioğlu, Hozatoğlu, Çirkinoğlu, Karagözoğlu, Şahenkoğlu, Şahinoğlu, Eskihanoğlu, Canikoğlu” bu aile ya da sülale ünvanlarından bazılarıydı. Dergide yer alan bilgilere göre ayriyeten bir de aidiyet olarak hangi milletten olduğu belli olmayan bazı isimler de var: Perinçoğlu, Kalbetoğlu, Ladifoğlu gibi.

İşte bu milliyeti belli olmayan Perinçoğulları ile ilgili Şeriyye Sicillerinde yazan bilgiler ise oldukça ilginç. Burada adı geçen Perinçoğullarının hepsi Ermeni kökenliymiş. Hatta burada dergi bir örnek de vermekte: “Eğin kazasının nefs-i kasaba mahallelerinden Arpeki sakinlerinden ve teb’a-yı devlet-i aliyyenin Ermeni milletinden Parinçoğlu (Perinçoğulları) Estepan ve Haçador veled Kifork nam kimesneler erkarındaşları Ohannes veled Perinç muvacehesinde görülen dava” bunlardan biri.

Şeriyye Sicillerindeki belgelerden biri ise direkt olarak Perinçek’in büyük dedesi Mehmet Sadık Efendi ile ilgili. Bu kayda göre Eğin doğumlu Mehmet Sadık Efendi “mühtedi”dir. Mühtedi ise, İslam dinini sonradan kabul etmiş, hidayete ermiş demektir. Yine dergideki araştırmaya göre Perinçek kendisinin Kafkas kökenli olduğunu iddia eder ama Eğin ve Apçağa’ya gelen Kafkas kökenlilerden nedense hiçbir yerde bahsedilmiyor.

Konuyu bağlarken şunu söylemeden geçmeyelim. Bizim için bir kimsenin etnik kökeninin hiç ama hiç önemi yoktur. Perinçek ister Ermeni olsun ister Rus, ister de Rum hiç fark etmez. Önemli olan insanın vatana ve millete yaptığı hizmettir ve kişinin kimliğini bu ortaya koyar. Gerçi Perinçek’in vatan ya da millet için yararlı bir hizmeti görülmemiştir ama burada meselemiz kimsenin ırkı, soyu, sopu değil. İddia ilginç bir iddia. Kanıtları da sağlam gibi görünüyor.

Perinçek daha önceki iddialara şeceresiyle cevap vermişti. Ancak bu son iddialarla ilgili Perinçek ve Aydınlık cephesinden şimdiye kadar hiçbir ses-seda çıkmadı. Yoksa gerçekten sükût ikrardan mı geliyor?
............................


hacı ile başlayan soyağaçlarına DACİKLER bile inanamıyor

.................................

Habertürk Gazetesi'nde "En Ermeni Karşıtı Ermeni" başlığı ile bir haber yayınlandı.

İşçi Partisi'nin Ergenekon tutuklusu Genel Başkanı Doğu Perinçek Ermeni mi?

Bir Ermeni haber sitesi, Doğu Perinçek'in Ermeni olduğunu yazdı.

Habertürk'te Kasım Cindemir'in haberine göre, Bir Ermeni haber sitesi İşçi Partisi Başkanı Doğu Perinçek'i "En Ermeni Karşıtı Ermeni" olarak niteledi. Sitenin adının verilmediği habere göre Perinçek'in Ermeni karşıtı söylemleri olduğu ancak kendisinin Ermeni kökenli olduğu iddia edildi.

---------------------------------------------http://www.ip.org.tr/lib/pages/haberdetayburo.asp?goster=haberdetay&idhaber=3117

5 Nisan 2011 tarihli Habertürk gazetesinde Cindemir/Washington mahreçli “En
Ermeni karşıtı Ermeni” başlıklı bir haber ile, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek
hakkında yalan bir habere yer verilmiştir. Bu yalan habere ilişkin İşçi Partisi basın
bürosu Fatih Altaylıya bir tekzip metni göndermiştir. Tekzip metni şöyle;

Sayın Fatih Altaylı
Haber Türk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni

Gazetenizin bugünkü nüshasında (5 Nisan 2011, Salı) Kasım Cindemir/Washington
mahreçli “En Ermeni karşıtı Ermeni” başlıklı bir haber ile, İşçi Partisi Genel Başkanı
Doğu Perinçek hakkında yalan bir habere yer verilmiştir.

Haberde “ Bir Ermeni sitesi; Ermeni aleyhtarı tutumu ile bilinen ve İsviçre’de Ermeni
soykırımını inkâr ettiği için hapis cezası alan Doğu Perinçek’in Ermeni asıllı olduğunu
iddia etti” satırlarına yer verilmiştir.

Gazetenizde yer alan haberde de belirtildiği gibi, haberin kaynağı, bir Ermeni
sitesidir.

Bağnaz ve emperyalizmin aleti durumundaki bir Ermeni sitesinin Doğu Perinçek’e
düşmanlık gütmesi anlaşılabilir bir durumdur.

Çünkü Doğu Perinçek, “Ermeni soykırımı yalan” demenin suç olduğu İsviçre’nin Lozan
kentinde, Türkiye’den giden, Avrupa’dan katılan binlerce yurttaşımızı birleştirerek
Ermeni soykırımı söylemlerinin büyük bir yalan olduğunu emperyalistlerin yüzüne
karşı haykırmış bir liderdir.

Çünkü Doğu Perinçek, Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni’nin, 1923
yılında kurucusu olduğu Taşnaksutyun Partisi’nin Bükreş’te yaptığı yurtdışı
konferansı sırasında sunduğu raporun yer aldığı kitabı, Türkiye’deki aydınlarımıza ve
Avrupa’ya göndererek, Ermeni soykırımını yalanını, Ermenistan Başbakanının
ağzından kanıtlamıştır.

Onun için Doğu Perinçek’e emperyalist maşalarca düşmanlık duyulması doğaldır,
diyoruz.

Ancak, Türkiye’de yayımlanan bir gazetenin böyle bir yalanı, hem de araştırma
gereği duymaksızın sayfalarına taşıması çok anlamlıdır.

Doğu Perinçek, bütün Türkiye’nin tanıdığı, hatta dünyaca tanınan bir Parti lideridir.
Perinçek için 4 sütuna yapılan yalan bir haber öncesi ona ya da Partisine ulaşmak,
bu haber konusunda bir açıklama istemek zor olmasa gerek.

Bu haberi, Kasım Cindemir’in Washington’dan yaptığı şahsi bir haber olarak
değerlendirmek de olanaksızdır.

Bir gazetenin 17. sayfasındaki 4 sütuna yapılmış bir haberin genel yayın
yönetmeninin gözünden kaçmış olması varsayılamaz.

Sayın Altaylı,

Sayın Perinçek, geçmişi ile övünen ve bunu her vesile ile dile getiren bir liderdir.

Kaldı ki, Ermeni asıllı olmak, bir insan açısından utanılacak bir durum değildir.
Nitekim, bugün ülkemizde çok sayıda Ermeni asıllı yurttaşımız vardır ve bu
yurttaşlarımızın diğer yurttaşlarımızla bir farkı yoktur. Ama sizin Doğu Perinçek ile
ilgili haberiniz kasıtlıdır, yalandır ve karalama amacı gütmektedir.

Yazımızın ekinde Sayın Doğu Perinçek’in gerek yazılı olarak, gerekse soyağacı şeması
olarak geçmişini açıklıkla ortaya koyan metinleri bilginize sunuyoruz.

Bu yazımızı ekleriyle birlikte gazetenizde aynı sütunlar içerisinde yayımlamak sanırım
sizin de takdir edeceğiniz gibi en önemli gazetecilik gereğidir.
Ayrıca, Sayın Perinçek hakkında yapılan bu yalan haber dolayısıyla en kısa zamanda
yasal girişimlerde bulunacağız.

Bilgilerinize sunarız.

-------------


Mıgo Sadukyan'ın ( Mehmet Perinçek) kitabı belgelerin tahrifidir



Türk yazar Mıgo Sadukyan'ın ( Mehmet Perinçek) ″Rus Devlet Arşivlerinden 120 Belgede Ermeni Sorunu″ tarihi belgelerin bir kez daha tahrifatıdır. Açıklama düzenlenen basın toplantısı esnasında Ermenistan Ulusal Arşivi (EUA) direktörü Amatuni Virabyan’dan geldi.

Virabyan’ın ifadesiyle kitabın yazarı Ermeni Soykırımına ilişkin verileri by-pass ederek, Türk tarafının işine gelen belge pasajlarını kullandı.

EUA Direktörü Virabyan, kitabın Türkiye’den daha ziyde Azerbaycan’da büyük bir coşkuyla karşılandığın, Azerbaycan portallarının Perinçek’e yönelik hayranlıklarını ifade ettiklerini, eserin Türkiye’de daha itidalli karşılandığını belirterek ″Moskova’da istediğiniz kitapçıya girin ve en az 10 Ermeni karşıtı kitap bulursunuz. Kitap tasarımları oldukça iyi ve önemlisi fiyatları elverişli″ dedi ve Ermeni tarafının yanıt olarak herhangi bir teşebbüste bulunmadığını sözlerine ekledi.

....................

http://team-aow.discuforum.info/t7383-Dogu-Perincek-Dikran-Sad-kyan.htm#p36690



http://team-aow.discuforum.info/t198-Interdiction-de-sejour-%C3%A0-n%C3%A9gationniste-Perin%C3%A7ek-en-Suisse.htm


..

Perinçek ve Ermeni Soykırım davası - Isviçre ve BİLİNMEYEN ARKA YÜZÜ BÖLÜM 1




Perinçek ve Ermeni Soykırım davası - Isviçre   ve BİLİNMEYEN ARKA YÜZÜ 



BÖLÜM 1 



Perinçek'e Lozan yasağı!


İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek'in İsviçre'nin Lozan şehrinde toplantı yapması yasaklandı. Sözde Ermeni soykırımına karşı görüşü nedeniyle 6-7 Mart tarihlerinde mahkemeye çıkacağı için Lozan polisi, Perinçek ile kendisine destek verecek Talat Paşa Komitesi üyelerinin toplantı düzenlemelerini ve basına açıklama yapmalarını yasakladı. 


Waad kantonuna bağlı Lozan polisinin, 'toplantılarda suç işleme ihtimalinin yüksek olduğu' gerekçesiyle böyle bir karar aldığı bildirildi. Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkan Yardımcısı ve Türkiye-İsviçre Dostluk Grubu Avrupa sözcüsü Mehmet Bedri Gültekin, Perinçek'in 2005 yılında İsviçre'deki bir basın toplantısında dile getirdiği düşüncelerinden dolayı 6-9 Mart tarihleri arasında yargılanacağını hatırlattı. Gültekin, 'Duruşmayla aynı günlerde Avrupa'daki Türk toplumu ve Türkiye'den gelecek aydınların katılacağı toplantı ve panel düzenleme taleplerine polisin yasak koyduğunu' söyledi. Gültekin, toplantı ve panel düzenlemek üzere anlaşma yaptıkları salonların, polisin baskıları sonucu anlaşmadan vazgeçtiklerini kaydetti. İsviçre'de Perinçek hakkında, 'Ermeni soykırımının emperyalist bir yalan olduğunu' söylediği için soruşturma açılmıştı.



İlginç İdda Doğu Perinçek Aslında Dikran Sadıkyan'MIŞ...

Doğu Perinçek Ermeni mi?


MİT raporları, 28 Şubat süreci ve Ergenekon. Herşeyin içinde o vardı. İşte tüm yönleriyle Doğu Perinçek..





Siyasette hiçbir zaman varlık gösterecek kadar oy alamadı. TBMM'ne girmeyi başaramadı. Ama her daim etkili oldu ve bir şekilde gündeme oturmayı bildi. Hatta çoğu zaman gündem belirledi. Açıkladığı MİT raporlarıyla, 28 Şubat Dönemi'ndeki aktif tutumuyla yakın tarihimizde silinmez izler bıraktı. Dev-Genç'in genel başkanlığını yapacak kadar iyi sosyalistti. Şimdi ise hafızalarımızda Ulusalcı yani Nasyonalsosyalist olarak yeretti. AKP iktidarının ardından ortaya çıkan Kızılelma Koalisyonu'nun en önemli isimlerindendi. Adı şimdi Ergenekon Terör Örgütü Davası iddianamesinde, örgüt kurucuları arasında geçiyor.

Doğu Perinçek, Erzincan-Eğin'den. Eğin'in de Apçağa köyünden. İddiasına göre soyu Kafkaslara dayanıyor. Eğin ve özellikle Apçağa üzerine yapılan araştırmalarda, buraya Kafkaslardan gelenlere rastlanmıyor. Ermeni, Rum ve Anadolu'da yaşamış diğer halklardan geriye kalanlar yani "yerli sekene" ve biraz da Türkler oluşturuyor Eğin ve Apçağa'nın nüfusunu. Biz isterseniz önce ansiklopedik biyografisinden başlayalım ve sözü daha sonra Apçağa ve dede Mehmet Sadık Efendi'ye getirelim...



DEV-GENÇ'İN BAŞKANIYDI




Doğu Perinçek, 17 Haziran 1942'de babasının askerliği sırasında doğdu. Baba Sadık Perinçek yedeksubaydı ve Gaziantep'te görev yapıyordu. İşte küçük Perinçek gözlerini Gaziantep'te dünyaya açtı. İlk çocukluk yıllarını babasının yedeksubaylık ve yargıçlık görevleri nedeniyle sırasıyla Gaziantep, Antakya ve Diyarbakır'da geçirdi. Beş yaşından sonra Ankara'da büyüdü. Ankara Sarar İlkokulu, Atatürk Lisesi ve Bahçelievler Deneme Lisesi'nde ilk ve orta öğrenim gördü.

Üniversite yıllarında, 1962 ve 1963'te toplam on ay Almanya'da işçilik yaptı ve Almanca öğrendi. Haziran 1964'te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Kamu Hukuku (Devlet Teorisi ve Kamu Hürriyetleri) kürsüsüne asistan olarak girdi. 1967 yılında Dönüşüm dergisi yazı kurulu üyesi ve başyazarı idi. Almanya'da Türk Toplumcular Ocağı kurucusu ve ilk genel başkanı olmuştu. Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesiydi. TİP'in Bilim Kurulu'nda görev aldı ve Güvenlik Komitesi başkanlığı görevlerini yürüttü. TİP içindeki "Devrimci Muhalefet" hareketinin önderlerindendi.

Perinçek 1968'de hukuk doktoru oldu. Doktora tezinin konusu ve ilk kitabı, Türkiye'de Siyasi Partilerin İç Düzeni ve Yasaklanması Rejimi'ydi. Aynı yıl daha sonra Dev-Genç adını alacak olan Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) genel başkanı olmuştu. Yine aynı yılın Kasım ayında, arkadaşlarıyla birlikte Aydınlık dergisini yayınlamaya başladı. Aydınlık'ın başlangıçtaki kurucuları Şahin Alpay, Cengiz Çandar, Gün Zileli, Erdoğan Güçbilmez, Vahap Erdoğdu, Atıl Ant, Münir Ramazan Aktolga ve Doğu Perinçek'ti.



1969 Temmuz'unda İşçi Köylü gazetesini kurdu ve başyazarı oldu. 12 Mart Muhtırası'nın ardından başlayan tutuklama dalgasından Doğu Perinçek de nasibini almıştı. Tutuklanmış ve yapılan yargılama sonucunda yirmi yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Cezasını çekerken 1974 Affı imdadına yetişti ve Doğu Perinçek serbest bırakıldı. Siyasi hayatına kaldığı yerden başlayacaktı. Bu arada hayatına bir kadın, Sırma Ersanlı girecekti. 1974 yılında evlenen Doğu Perinçek'in evliliği ancak iki yıl sürebilmişti. Bu evlilikten Zeynep Perinçek doğmuştu.

28 Ocak 1978'de Aydınlık Davası'nın aklanmayla sonuçlanması üzerine Türkiye İşçi Köylü Partisi'nin kuruluşuna önderlik etti ve ilk genel başkanı oldu. Türkiye bu yıllarda sağ-sol çatışmaları içinde kıvranıyordu. Terör şehirleri teslim almıştı. Silahlı çatışmalar alınan tüm önlemlere rağmen engellenemiyordu. İşte tam bu ortamda 12 Eylül 1980'de Türkiye'de askeri darbe oldu. Bu Perinçek'in kişisel tarihi için de çok önemliydi. Perinçek tutuklandı ve 1985 yılına kadar, tam beş sene tutuklu kaldı. Serbest bırakıldıktan iki yıl sonra, Ocak 1987'de haftalık "2000'e Doğru" dergisini yayınlamaya başladı. Bu dergide de genel yayın yönetmeni ve başyazarlık görevlerinde bulundu.

Bu defa da neredeyse iç savaş görüntüsü veren etnik çatışma yüzünden başı derde girdi. Güneydoğu Anadolu bölgesinde muhalif aydınları "te'dib" etmeye yönelik çıkartılan "Sansür Sürgün Kararnamesi"nin kurbanı oldu. 1990 yılında, Diyarbakır Cezaevi'nde üç ay tutuklu kaldı. 1991 yılında Türk Ceza Kanunu'nun 141. maddesinin kaldırılmasıyla, yeniden siyasi haklarına kavuştu ve aynı yılın Temmuz ayında Sosyalist Parti'nin İkinci Büyük Kongresi'nde genel başkanlığa seçildi. Bir yıl sonra Sosyalist Parti'nin Anayasa Mahkemesi'nce kapatılması üzerine kurulan İşçi Partisi'nin genel başkanı oldu. Ancak Perinçek hakkında 1991 seçimlerinde TRT'de yapılan Liderler Açık Oturumu'nda yaptığı konuşma nedeniyle kendisine Terörle Mücadele Yasası'nın sekizinci maddesine dayanılarak on dört ay hapis cezası verildi. Bu ceza bittiğinde tarihler 8 Ağustos 1999'u gösteriyordu. On ay, on gün Haymana Cezaevi'nde kalmıştı. Basın suçlarını erteleyen yasayla yeniden siyasal haklarına kavuştu. 19 Ekim 1999'da toplanan İşçi Partisi Olağanüstü Kongresi'nde yeniden genel başkan seçildi. Halen Şule Perinçek'le evli olan Doğu Perinçek'in bu evlilikten üç çocuğu oldu: Kiraz, Mehmet ve Can Perinçek.







ERMENİ NÜFUS TÜRKLERE YAKLAŞMIŞTI

Türk siyasi hayatının belki de en tartışmalı isminin hayatından satır başları böyle. Ama biz biraz geriye, Erzincan-Eğin'e, oradan da Apçağa köyüne uzanmak istiyoruz. Dedesinin babası Mehmet Sadık Efendi, 1850 tarihinde Apçağa köyünde doğdu. Apçağa, o tarihlerde Abuçeh diye anılıyordu. Özellikle yöredeki Ermeniler, Abuçeh adını kullanıyordu. Babasının adı Hacı Mehmet, anne adı ise Ayşe'ydi. Mehmet Sadık Efendi, Eğin'de (Kemaliye) belediye katipliği yaptı. Daha sonraları muhtelif yerlerde posta müdürlüğü görevlerinde bulundu. En son 1915 yılında Mekke'nin posta müdürlüğü görevini yürütmüştü. Aynı tarihte ailenin bir başka yakın akrabası da Cidde posta müdürü idi. Bu akraba, Cumhuriyet'in ilanı ve sonrasında yaşanan devrimlerin ardından "Çitlioğlu" soyadını almıştı. Yani ailenin bir kısmı bugün Çitlioğlu soyadını kullanmakta.

Doğu Perinçek'in dedesi Mehmet Cemal Perinçek de, 1887'de Apçağa'da doğdu. Önce Sıbyan mektebine, ardından da Eğin Rüştiyesi'ne gitti. Buradan şehadetname (diploma) alan Mehmet Cemal Efendi, Türkçe ve Fransızca okuyup yazabilmekteydi. 1906 senesinde Ankara'da Telgraf ve Posta Müdürlüğü'nde muhabere memuru olarak işe başlamıştı. Bir süre sonra Yozgat Posta ve Telgraf Müdürlüğü'nde muhabere görevine tayin edildi. İlerleyen yıllarda ise Refahiye'de Telgraf Müdürlüğü yaptı.

Burada hem Mehmet Sadık Efendi, hem de Apçağa üzerinde durmakta fayda var. Bölgeyi anlamak, demografik yapısı hakkında bilgi almak için bakılacak en iyi yer Şeriyye Sicilleri yani Mahkeme Kayıtları'dır. Osmanlı mahkeme kayıtları olan Şeriyye Sicilleri, bize bir bölgenin sosyal, iktisadi, dini vb. hakkında ortaya çıkan sorunları ve çözüm yollarını sunmaktadır. Daha doğru bir ifadeyle oradaki halk arasında meydana gelen anlaşmazlıklar hakkında mahkeme üyelerinin, şahitlerin ve iddia sahiplerinin ifadeleri, görülen davada kayda geçirilir. Daha sonra bu kayıtlar mahkeme tarafından saklanır. Mahkeme kayıtlarında davacının da, davalının da davaya geçmeden önce adres tespitleri yapılır. Daha sonra her iki tarafın isimleri, baba ve dede isimleri, varsa aile-sülale ünvanları kayıt altına alınırdı. Bu bilgiler bütün mahkeme kayıtlarında mevcuttu.

Bu kayıtlara bakıldığında Ondokuzuncu yüzyılın sonu ile yirminci yüzyılın başlangıcında bölgede ciddi bir Ermeni nüfus vardı. Bunların önemli bir kısmı zanaatkâr ve esnaftı. Ermeniler, daha çok Eğin kasabasında yerleşmişlerdi. Özellikle kasaba içerisindeki mahallelerde pek çok Ermeni'nin ikâmet ettiği, bugüne kadar gelen belgelerden anlaşılmaktadır. Kasabada Dörtyol Ağzı Mahallesi ile Süfela Mahallesi, Ermenilerin yoğun bulunduğu mahalleler arasındaydı. Eğin'e bağlı köylerde de Ermenilerin yoğun bir surette yaşadıkları çok rahatlıkla anlaşılabilmektedir. Özellikle Gemer-gab (Kemer-gab), Apçağa ve İliç bu köylerin en iyi örnekleridir. Şeriyye Sicilleri'ne göre Eğin de az da olsa Rumlar da yaşamaktadır. Rumlar özellikle Vanik köyü ve çevresinde bulunmaktaydı.

Apçağa, içinde çok az Müslüman'ın yaşadığı bir Ermeni köyüydü. Şeriyye Sicillerin'de Apçağa ile ilgili on mahkeme kaydından sadece bir tanesi Müslümanlara aitti. Mahkeme kayıtlarının onda dokuzu Ermenilere aitti. Kısaca köyün önemli bir kısmı Ermeni'ydi; ancak az da olsa Müslüman nüfusun yaşadığı kaynaklardan anlaşılmaktadır. Aynı zamanda Apçağa köyü muhtarlarının ve köy ihtiyar heyetinin tamamı Ermenilerden meydana geliyordu. Nitekim Apçağa'dan mahkemeye başvuran bir Ermeni'nin davasına köyün "muhtar-ı evveli Kozmoz veled Tebimbek" ile muhtar-ı sanisi "Hamtor veled Aleksan; ihtiyar heyetinden ise Kirkor veled Agop, Kirkor veled Artin, Karabet veled Nihayet" katılmışlardı.

Eğin'in bir başka köyü, İliç de Şeriyye Sicili'ne göre Ermeni köyü olarak gözükmektedir. İliç'ten mahkemeye başvuran tek bir Müslüman'a rastlamak mümkün değildir. Köyde yaşayanların tamamı Ermeni'dir. Mahkeme kayıtlarına göre köy muhtarının adı Kirkor veled Relham'dı. Bölgede az da olsa bir Rum nüfusu yaşamaktaydı. Eğin'in sadece Vanik köyünde yaşayan Rumların arasında başka millet ve dinden insan yoktu. Köyden mahkemeye Rumlar dışında tek bir başvuru olmamıştı.



MUHTESİP MEHMET SADIK

Eğin'de yaşayan Ermenilerin ortak özelliklerinden birisi de aile/sülale ünvanlarına sahip olmalarıydı. Daha şaşırtıcı olan ise bu ünvanların büyük kısmınınTürkçe isimlerden oluşmasıydı. Muratoğlu, Değirmencioğlu, Tokatlıoğlu, Keçioğlu, Bayındıroğlu, Gülümoğlu, Reisoğlu, Çilingiroğlu, Külükçüoğlu, Narlıoğlu, Sarıoğlu, Dürümoğlu, Ekreklioğlu, Dedeoğlu, Yalancıoğlu, Kasaboğlu, Çobanoğlu, Ayvazoğlu, Eskicioğlu, Hozatoğlu, Çirkinoğlu, Karagözoğlu, Şahenkoğlu, Şahinoğlu, Eskihanoğlu, Canikoğlu bu aile ya da sülale ünvanlarından bazılarıydı. Ayrıca aidiyet olarak hangi milletten olduğu anlaşılamayan isimler de vardı; Perinçoğlu, Kalbetoğlu, Ladifoğlu vb. Ayrıca mahkeme kayıtlarına göre bazı Ermeni kadınlarının Türkçe isimler taşıdığı anlaşılmaktaydı; Sultan, Nazlı, Dudu, Zümrüt, Elmas, Meryem gibi. Ancak bunlar istisnadır. Ermeni kadınlarının büyük çoğunluğu kendi dillerinde, Ermenice isimler taşımaktaydı. Ermeni erkeklerinin ise tamamı kendi milletlerine ait isimleri kullanmaktaydı.



Perinçoğlu ünvanının kökenini anlamak için yine Şeriyye Sicilleri'ne bakmakta fayda var. Burada adı geçen Perinçoğullarının hepsi Ermeni kökenlidir. Örneğin, "Eğin kazasının nefs-i kasaba mahallelerinden Arpeki sakinlerinden ve teb'a-yı devlet-i aliyyenin Ermeni milletinden Parinçoğlu (Perinçoğulları) Estepan ve Haçador veled Kifork nam kimesneler erkarındaşları Ohannes veled Perinç muvacehesinde görülen dava" bunlardan birisidir. Bir başka kayıtta ise Perinçoğlu Estepan'ın kaydı görülmekte; "Mamüretü'l-aziz Vilayeti'nde Eğin kazasının merkez kasabası mahallelerinden Eriği Çori Kaldırımı Mahallesi ahalisinden ve Osmanlı Devleti teb'asından ve Ermeni milletinden Perinçoğlu Estepan'ın hanesine varıp vesikada da isimleri yazılı olan kimselerin huzurunda ve meclis-i şer'-i şerifte görülen davaya dair."

Şeriyye Sicilleri'nde bulunan bir başka belge ise Doğu Perinçek'in büyük dedesi Mehmet Sadık Efendi ile ilgili soru işaretleri oluşturdu. Çünkü Eğin doğumlu Mehmet Sadık, Şeriyye Sicilleri'ne göre "mühtedi" idi. Yani sonradan İslam dinini kabul etmiş, "hidayete ermiş" bir isimdi. Eğinli Mühtedi Mehmet Sadık'ın görevi muhtesiplikti.

Doğu Perinçek'in uzak geçmişinden biraz daha yakına gelelim. Burada karşımıza çıkan isim baba Mehmet Sadık Perinçek olacak. Sadık Perinçek, Mehmet Cemal Perinçek'in yedi çocuğundan birisiydi. Annesi de aynı köyden Rahime Behiye Hanımdı. Erzincan'ın Eğin (Kemaliye) ilçesinde, 1915 yılında dünyaya geldi. İlkokulu Erzincan'ın Refahiye ilçesinde, ortaokulun iki yılını ise Giresun'da okudu. Üçüncü ve son sınıfı Malatya'da tamamladı. 1933 yılında Sivas Lisesi'ni bitirdi. 1939-1940 eğitim-öğretim yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.






DARBEYİ GEREKLİ GÖRDÜ

Yedeksubay olarak askerlik yaptı. Hatay'da hakimlik stajına başladı. 1943 yılında ise Diyarbakır'a hakim olarak gönderildi. 1945-1954 yılları arasında Ankara'da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı görevinde bulundu. 1954'te görevinden ayrılarak Erzincan'dan Demokrat Parti milletvekili seçildi. 1957'den 1961'e kadar avukatlık yaptı. 1961'de genel başkanlığını Ekrem Alican'ın yaptığı Yeni Türkiye Partisi'nden Erzincan milletvekili seçilerek Kurucu Meclis'e girdi. Daha sonra Adalet Partisi'ne katıldı. Aynı yıl yapılan seçimde tekrar Erzincan milletvekili seçildi. 1965 ve 1969 seçimlerinde de milletvekili oldu. Mehmet Sadık Perinçek, 1965 yılında Adalet Partisi genel başkan yardımcılığı görevine seçildi. Oğlu Doğu Perinçek'in adının şiddet olaylarına karışması siyasi kariyerini etkiledi. Bu yüzden parti genel başkan yardımcılığı görevinden ayrılmak zorunda kaldı.
M. Sadık Perinçek, siyasete Demokrat Parti'den milletvekili seçilerek girse de, parti ile her konuda aynı çizgide durmamıştı. O yüzden 1957'de ikinci defa milletvekili olamamıştı. 27 Mayıs Darbesi'ni ise son derece olumlu karşılamış, "Çok iyi oldu, başka çaresi yoktu" demişti. DP'de Adnan Menderes'ten daha çok Savunma Bakanı Ethem Menderes çizgisine yakındı. Yassıada'da yargılanan devrik başbakan Adnan Menderes'in avukatlığını yapması istendiğinde, bu isteği hiç düşünmeden geri çevirmişti. Sonradan AP'ye girmişti ama Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idam kararının oylamasına katılmayarak, parti grubu dışında hareket etmişti. M. Sadık Perinçek, milletvekilliğinden sonra uzun yıllar avukatlık yaptı.



Türk Ceza Kanunu ve Buna Ait Seçilmiş Temyiz Mahkemesi Kararları, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve İlgili Temyiz Mahkemesi Kararları, Hususi Kanun ve Nizamnameler (arkadaşlarıyla birlikte) hazırlayıp yayınlanan, hukuk alandaki yapıtlarıdır. Ayrıca, Atatürk'ün ‘Eskişehir-İzmit Konuşmaları', Yusuf Akçura'nın ‘Türkçülüğün Tarihi, Türk Tarihinin Ana Hatları', Erzincan Valisi Ali Kemalî'nin ‘Erzincan Tarihi', Ruşenî'nin ‘Din Yok Milliyet Var', Jean Meslier'in ‘Sağduyu', Caetano'nun ‘İslam Tarihi-I', İbrahim Olcaytu'nun ‘Hayatım ve Şiirlerim, Folklor Defterleri-I ve II' adlı kitaplarını bugünkü dile çevirdi. Bunlar Kaynak ve Kalan Yayınları'nca yayımlandı. ‘Atatürk'ün Bütün Eserleri'nin Danışma Kurulu Üyeliği'nde bulundu. 13 Eylül 2000'de öldü. Ankara'da Cebeci'deki Asrî Mezarlık'ta toprağa verildi. Doğu Perinçek'in annesi ise Malatya, Darende'dendi. Balaban (Gerimter) köyünden, Hacıoğulları ailesinden öğretmen İbrahim Olcaytu'nun kızı Lebibe Perinçek'ti. Dayısı ise daha sonra tümgeneralliğe yükselecek olan Turhan Olcaytu'ydu.

Doğu Perinçek'in hayatında birbirinden ilginç bağlantılar vardı. Dayısı Em. Tümg. Turhan Olcaytu, 12 Mart Muhtırası öncesinde etkin isimlerden birisiydi. Adı kurulmuş olan cuntaya verilen Em. Tümg. Cemal Madanoğlu, Perinçek'in ilk eşi Sırma Ersanlı'nın eniştesiydi. Yine Doğu Perinçek'in teyze oğlu, yani kuzeni Gürbüz Tüfekçi'nin arası TSK mensuplarıyla çok iyiydi. Çevresi Tüfekçi'yi MİT mensubu olarak biliyordu.



Doğu Perinçek'in sınıf arkadaşları da oldukça önemli isimlerden oluşuyordu. 1964'te mezun olduğu Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden dönem arkadaşları Mikdat Alpay ve Uğur Mumcu'ydu. Alpay daha sonraki yıllarda MİT Müsteşar Yardımcılığı görevine kadar yükseldi. 28 Şubat Dönemi'nde adından en fazla bahsedilen MİT görevlisi herhalde Mikdat Alpay'dı. Hukuk Fakültesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) ile yanyana olduğundan, Perinçek'in etkinlik alanı bu okula da sıçramıştı. SBF, o günlerde siyasi çalkantıların tam odağındaydı. Şahin Alpay, Cengiz Çandar, Nuri Çolakoğlu, Ömer Madra, Cüneyt Akalın, Halil Berktay gibi o dönemin geleceği parlak SBF ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi asistanları, Perinçek'in etrafında toplandı. Perinçek, 1968'de devrimci gençliğin en üst kuruluşu olan Fikir Kulüpleri Federasyonu (Dev-Genç) başkanlığına seçildiğinde Ankara Hukuk Fakültesi'nde asistandı.



Sosyalistlikten ulusalcılığa, ateizmden Müslümanlığa savrulan bir hayatın ortasında Doğu Perinçek, Ergenekon Davası'nın en önemli zanlıları arasında...


http://team-aow.discuforum.info/t198-Interdiction-de-sejour-%C3%A0-n%C3%A9gationniste-Perin%C3%A7ek-en-Suisse.htm

..

Bana Milli Mutabakatın Fotoğrafını Çekebilir misin?




Bana Milli Mutabakatın Fotoğrafını Çekebilir misin?


Kıvanç Koçak




 

İşte özlenen fotoğraf! İşte yolsuzluktu tape’lerdi, bakara makaraydı, yatak odası kasetiydi iktidardı, muhalefetti her şeyi geride bıraktıran fotoğraf! İşte memleketimizin ihtiyaç duyduğu -Ahmet İnsel’in yerinde adlandırmasıyla- “milli mutabakat”!Üstelik fotoğraftakiler sadece buz dağının görünen kısmı. Zira yine haberlerden, fotoğraflardan öğreniyoruz, salonun dışında 500 kadar Türk, 50 kadar Ermeni’ye karşı Türk bayrağını dalgalandırırken Süheyl Batum’dan Yaşar Okuyan’a, Masum Türker’den Zekeriya Beyaz’a, Nasuh Mahruki’den Mustafa Mutlu’ya, Canan Arıtman’a kadar birçok ünlü Türk büyüğü(!) de oradaymış.

***
19 Ocak’ta internet sitelerine, gazetelerin sitelerine bir haber düştü; dikkat çekmeyecek gibi değildi ama, memleket gündemi malum, şöyle bir konuşulup geçildi. Çok değil on gün kadar sonra, 28 Ocak’ta internet sitelerine, gazetelerin sitelerine başka bir haberle birlikte muhtelif fotoğraflar düştü; özellikle fotoğraflar dikkat çekmeyecek gibi değildi, nispeten biraz daha fazla konuşuldu üzerine. Hak ediyordu; hakkını vermeyi deneyelim.

19 Ocak tarihli haberle başlayalım: Ergenekon davası nedeniyle hakkında yurt dışına çıkış yasağı bulunan Doğu Perinçek’in yasağın kaldırılması için yaptığı başvuruyu inceleyen mahkemenin, hem de oybirliğiyle, Perinçek’i haklı bularak yasağı kaldırdığıydı haber. Böylece Doğu Bey, 28 Ocak’ta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) görülecek duruşmasında bizzat yer alabilecekti. Mahkemenin gerekçesi de zaten Strazburg’da görülecek bu davaydı: “Sanığın AİHM'deki duruşmaya katılması şahsi bir durumdan ziyade, Türkiye Cumhuriyeti'nin Ermeni olayı hakkındaki tez ve savunmalarını da yakından ilgilendiren bir husustur...”

Peki bu dava neydi? Perinçek, 2005 yılında İsviçre’de çıkarılan "Ermeni soykırımının inkâr edilmesini yasaklayan" yasanın yürürlüğe girmesinin ardından bu ülkeye gitmiş, verdiği muhtelif konferanslarda, yaptığı konuşmalarda Ermeni iddialarını reddeden konuşmalar yapmıştı. Bunun üzerine hakkında dava açılmış, yargılanarak İsviçre tarafından 90 gün hapse mahkûm edilmişti. Perinçek konuyu AİHM’ye taşıdı; AİHM’de bu sefer İsviçre’ye mahkûmiyet kararı çıktı. Bu karara karşı İsviçre boş durmadı tabii, temyiz başvurusunda bulundu. Temyiz başvurusunu kabul eden mahkeme, davanın Büyük Daire tarafından görülmesini kararlaştırdı. 28 Ocak’taki, "Perinçek’in şahsi durumundan ziyade Türkiye’yi yakından ilgilendiren duruşma", bu duruşmaydı.

28 Ocak’ın haberi işte buydu ama fotoğrafı şüphesiz Egemen Bağış, Deniz Baykal ve başka milletvekillerinin de bulunduğu Türkiye’den bir heyetin topluca aynı karede gözüktüğü, gülümsedikleri fotoğraf...

Egemen Bagis- Deniz Baykal


İşte özlenen fotoğraf! İşte yolsuzluktu tape’lerdi, bakara makaraydı, yatak odası kasetiydi iktidardı, muhalefetti her şeyi geride bıraktıran fotoğraf! İşte memleketimizin ihtiyaç duyduğu -Ahmet İnsel’in yerinde adlandırmasıyla- “milli mutabakat”!

Üstelik fotoğraftakiler sadece buz dağının görünen kısmı. Zira yine haberlerden, fotoğraflardan öğreniyoruz, salonun dışında 500 kadar Türk, 50 kadar Ermeni’ye karşı Türk bayrağını dalgalandırırken Süheyl Batum’dan Yaşar Okuyan’a, Masum Türker’den Zekeriya Beyaz’a, Nasuh Mahruki’den Mustafa Mutlu’ya, Canan Arıtman’a kadar birçok ünlü Türk büyüğü(!) de oradaymış.

Facebook’ta gazeteci Mustafa Mutlu’nun okurları tarafından açılan, kendisinin de "izleyip okurlarıyla buluştuğu" bir grupta, Mutlu’nun Strazburg notları var. Diyor ki, "Egemen Bağış’ın Baykal’ın sağından ayrılmaması, ikilinin zaman, zaman içtenlikle sohbet etmesi de ilginç görüntüler arasındaydı". Hatta yine Mutlu’nun yazdığına göre AKP heyetinden Bağış, CHP heyetinden Haluk Koç’la duruşmaya verilen arada sohbet ederken, "Doğu Perinçek, burada Charlie Hebdo" demiş! (link)

Milletvekillerinin, heyetlerin, bayrakçı Türklerin Strazburg’da bulunma sebebi ağırlıkla "100 yıllık yalanı bitirmek için" olarak tarif edildiğine göre buradaki esas meselenin Perinçek’in ifade özgürlüğü hakkını savunmak olmadığı, en azından bunun ikinci planda kaldığı ortada. Nitekim Yeni Akit, Perinçek’in genel başkanı olduğu İşçi Partisi’nin genel başkan yardımcısının görüşlerini tam da bu bağlamda yayımlıyor (Şaşırmayın! Evet, Yeni Akit! "Milli mutabakat" dedik ya):

"‘Soykırım Yalanı Fransa’da Tarih Oldu’ - … Mustafa Güleç, ‘Sayın Doğu Perinçek ve avukatlarının güçlü delilleri ve savunmaları karşısında emperyalist bloğun söyleyeceği bir şey kalmadı. Dolayısıyla 100 yıllık Ermeni soykırımı yalanı Fransa’da ayaklar altına alındı, çiğnendi, tarihe karıştı’ diye konuştu. Güleç, ülkenin bağımsızlığından yana olan tüm milli güçlerin bu milli davada tek vücut olduğunu ifade etti." (link)

Fotoğrafın üzerine uzun uzun bir şeyler yazmak gereksiz değil mi? Perinçek’in ifade özgürlüğünü savunmak, inkâr yasalarına karşı olmak "tek vücut" olmakla o kadar iç içe geçiyor ki, insan en hafif tabiriyle nerede duracağını şaşırıyor. Bir ulusa devlet gücüyle yaşatılan acılar, tehcir, insanların yerinden yurdundan olması, katledilmesi "milli dava" karşısında o kadar görünmez oluyor ki, insan en hafif tabiriyle üzülüyor. "Solcuyum" diyeninden "sağcıyım" diyenine öyle bir "mutabakat" sağlanıyor ki, en hafif tabiriyle "Bu kadar da olmasın" diyorsun, "kafalar bu kadar da karışık olmasın."

Şaşırıyorsun, üzülüyorsun, "bu kadar olmasın diyorsun" da sonra çok değil yine 10-15 gün öncesini hatırlıyorsun. Misal, CHP, Agos gazetesinin bulunduğu Ergenekon Caddesi’nin adının Hrant Dink Caddesi olarak değiştirilmesi yönünde kanun teklifi veriyor (link). "Ne güzel" demeye kalmadan, CHP Beyoğlu İlçe Başkan Yardımcısı, CHP’li milletvekillerinin Hrant Dink anmasına “Yüzleşin Hrant’la, Soykırımla!” pankartının arkasında katılmasına tepki göstererek disipline gönderilmeleri için dilekçe veriyor (link). "Haydaaa" derken, CHP İlçe Başkanı, "O başvuru bireyseldir, biz kendisiyle aynı görüşleri paylaşmıyoruz" diyor (link)... Sağı zaten bir yana koyalım, sadece CHP’de değil, sol olduğu iddiasındaki başka bir sürü insanda da, partide de, harekette de, başka bir sürü konuda da bu tahterevalli böyle inip inip kalkıyor. Çünkü hadi sağ neyse de, aslında bir türlü "yeter yahu" denilip, silkelenip atılamayan bir "zihniyete", bir "bakış açısına" kilitli kalmış durumda sol olduğu iddiasını taşıyanlar da. 
Fotoğrafın üzerine uzun uzun bir şeyler yazmak gereksiz. O kare bir devletin zihniyetidir, anlayışıdır! Yüce devlet geleneğimizi, şanlı ecdadımızı sergilemek üzere merdivene dizilen 16 eski Türk devletinin askerleri yerine o karedekileri de dizebilirsiniz mesela, sırıtır mı? Zira sol da olsa, sağ da olsa üzerinde "milli mutabakata" varılan; bir türlü yüzleşilemeyen, belki de yüzleşilmek istenmeyen; oysa çok bile değil biraz silkelense epeyce ferahlayacağımız, Türkiye toplumunun yakasına yapışıp kalmış, inatçı izlerin resmidir o kare. Ne yazık ki... Türkiye’de oyuncu George Clooney üzerinden konuşulan, çeşit çeşit "galeriler" açılan avukat Amal Clooney’nin fotoğraflarından çok daha önemlidir. Ne yazık ki...

http://www.birikimdergisi.com/


http://www.birikimdergisi.com/haftalik/bana-milli-mutabakatin-fotografini-cekebilir-misin


..

5 Ağustos 2015 Çarşamba

Ermeni isyanından PKK terörüne 100 yıllık gaflet







Ermeni isyanından PKK terörüne 100 yıllık gaflet




gaflet




Gökçe Fırat
03 Ağustos  2015



Prof. Justin McCarthy’nin “Van’da Ermeni İsyanı” isimli çalışması, adeta bir “tarih tekerrürden ibarettir” kitabı. Okurken insan sürekli günümüzü, son yıllarda yaşadıklarımızı düşünüyor. Geçmişi okudukça bugünü yaşıyoruz. McCarthy tarafsız bir bilimadamı. 1870’li yıllardan itibaren ayrılıkçı Ermeni hareketinin nasıl oluştuğunu, sebeplerini inceliyor. Bunu yaparken okuyucuya sadece yaşananları aktarıyor. Ama yaşanan gelişmelere odaklandıkça “peki ya ne yapılabilirdi?” sorusu ortaya çıkıyor. Bu, bize bir muhasebe yapma imkanı verdiği gibi yapılan hataları da görmemize yardımcı oluyor.

Aslında kitabın en önemli tezi şu diyebiliriz: 1870’li yıllardan itibaren, hem Ermeniler hem de Batılı devletler, Ermenileri Osmanlı’dan kopartmak için hiç durmadan, tüm güç ve imkanları ile mücadele yürütmüştür. Osmanlı Devleti ise ya görmezden gelmiş ya pek önemsememiş ya da müdahalede gecikmiştir. Devlet adeta uykuya yatmıştır. Bu yazıda, McCarthy’nin kitabından bazı alıntılar yaparak, günümüzle karşılaştırarak, dün ile bugünü, Ermeni meselesi ile Kürt meselesini karşılaştıracağız
DÜN

“Bazı Osmanlı yetkilileri, o gün siyasal taviz olarak ortaya çıkan, bugün ise Ermeni devrimcilerin tehlikeli faaliyetleri olarak görülebilecek şeylere tolerans gösterdiler. Örneğin, Vali Tahir Paşa (1897-1906) Taşnak Partisi’nin Van Ermenileri üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırmasına izin verdi çünkü muhtemel isyanı önlemektense geçici barışı sağlamakla daha çok ilgiliydi.” (sf. 53)

BUGÜN

Aslında siyasal taviz kavramı bugün de en güçlü şey ve hâlâ PKK’nın faaliyetlerine, teröre tolerans gösteriliyor. PKK’nın tüm Güneydoğu’da adeta bir ‘devlet otoritesi’ kurmasına yıllarca izin verildi çünkü PKK terörden ancak bu şekilde vazgeçirilebilirdi. Terör durdu, ‘geçici barış’ sağlandı ama tüm bölge de PKK’ya teslim edilmiş oldu! Zaten PKK’nın istediği de bu değil miydi? Amaçlarına terörle değil, devlet izni ile ulaşmış oldular…

DÜN

“Osmanlı Devleti’ne en çok zarar veren ise İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Ermeni Devrimci Partileri arasındaki ittifaktı. Bu ittifakın temeli Osmanlı demokratlarının ve Ermenilerin 2. Abdülhamit Hükümeti’ne karşı ortak bir tavır aldığı Avrupa’da ortaya çıktı. Ermenilerin görüşlerindeki temel farklılıklara rağmen ‘devrimci kardeşliği’ Osmanlı bürokratlarını kör etmişti.” (sf. 53)

BUGÜN

Özellikle 2002 yılından itibaren AKP ile PKK arasında da benzer bir “kardeşlik” oluştu. Cumhuriyet’e, Atatürk’e, Türkçeye, Türkiye’nin üniter yapısına karşı bu iki parti bir ittifak kurdu.

DÜN

“Demokratlar siyasal olarak çağdaş bir imparatorluk istiyorlardı. Açık bir şekilde aynı temel fikirlere sahip ulusal gruplara geniş çaplı bir özerklik verme konusunda istekliydiler. Ancak Ermeni devrimciler özerkliği bağımsızlığa giden bir sıçrama tahtası olarak görüyorlardı.” (sf. 53)

BUGÜN

AKP’nin daha kuruluşundan itibaren tartışmaya açtığı “eyalet sistemi” aslında “özerklik” kavramının muadilidir. Osmanlı’nın son dönemlerinden bu yana milliyetçi olmayan tüm Osmanlıcı ve İslamcı hareketler “üniter devlet” modeli yerine “ademi merkeziyet” yanlısı olmuşlardır. AKP de bu siyasal geleneğin devamı olarak etnik temelli, dini temelli, mezhep temelli her türlü özerklik talebini hoş karşılamış ve hatta bu talepleri pompalamıştır.
Ancak PKK’nın asıl niyetinin özerklikle yetinmek olmadığı ortadadır. Tıpkı Ermenilerin “Büyük Ermenistan” hayali gibi, PKK da “Büyük Kürdistan” hayali kuran bir örgüttür.

DÜN

“1872’de kurulan Kurtuluş Birliği ve 1878’de kurulan Siyah Haç Cemiyeti. İkincisi kanlı ihtilale dayanan gizli bir örgüttü ancak her iki partinin de gerçek bir etkisi olduğu söylenemezdi. İhtilalci hareketler ortaya koyan ilk parti ise 1885’te Van’daki öğrenciler tarafından kurulan Armenakan Partisi’ydi. Önceki grupların aksine Armenakan hareketi 19. yüzyılın standart ihtilalci prensiplerine göre örgütlenmişti: aidatlar, tüzükler, merkezi bir yapılanma, küçük şehirlerdeki yerel şubeler, askeri eğitim, bir ihtilal gazetesi (Armenia) ve yardımcı üyeler tarafından desteklenen profesyonel devrimcilerden oluşan bir kadro.” (sf. 55)

BUGÜN

Aslında tıpkı Ermeni örgütlerinin en sonunda Taşnak örgütünde birleşmesi gibi tüm Kürt örgütleri de en sonunda PKK’da birleşti. Tıpkı Ermenilerin bu ilk örgütleri gibi 1974-80 arasında onlarca Kürt örgütü kuruldu. İlk PKK çekirdeği bu şekilde oluştu. 1978’de kurulan PKK’da 19. yüzyıl klasik devrimci örgüt şablonları birebir uygulandı.

DÜN

“Taşnaklar, resmi olarak 1890’da kuruldu. Amacı isyan araçlarını kullanarak Türkiye Ermenistan’ında siyasal ve iktisadi özgürlük sağlamaktı. Program bu amaca ulaşmak için gerekli araçları belirterek devam ediyordu: Halkı silahlandırmak, sabotaj, Ermeni hainleri ve hükümet yetkililerini yok etmek.” (sf. 57)

BUGÜN

PKK’nın da amacı ve araçları aynıydı. Taşnaklar “Türkiye Ermenistanı”ndan bahsederken PKK “Türkiye Kürdistanı”ndan söz ediyordu. Ama yöntemleri hep aynıydı. PKK 1984 ile 1994 yılları arasındaki on yıl içinde yüzlerce saldırı gerçekleştirdi. Burada hem devletin askeri kurum ve yetkilileri hem de sosyal kurumları ve yetkilileri hedef seçildi. Sadece askerlerimizi ve polislerimizi değil aynı zamanda öğretmenlerimizi, doktorlarımızı, mühendislerimizi hatta işçilerimizi öldürdüler.

Bu dönem boyunca özellikle köprüler ve yollar gibi ulaşım sistemine sabotajlar yapıldı. Ama bu on yıl boyunca özellikle Kürt hainleri olarak gördükleri, kendilerine destek vermeyen Kürt köylerini basıp Kürt köylülerini öldürdüler. Hem de çoluk çocuk demeden…

DÜN

“Taşnaklar da fikirsel olarak sosyalistti; 2. Enternasyonal’e mensuptular. Ancak milliyetçi amaçlarını gerçekleştirmek ve ekonomik görüşlerini gizlemek konusunda daha becerikliydiler.” (sf. 57)

BUGÜN

PKK da kurulurken Marksist-Leninist ilkelere göre kurulmuştur. 2000’li yıllara kadar da bu şablonu en azından kağıt üzerinde korudular. Fakat tüm bu sosyalist imaja rağmen PKK açık bir biçimde Kürt milliyetçisiydi hatta ırkçı bir örgüttü. PKK ırkçı görüşlerini uzun yıllar sosyalizmle maskeledi. 2000’li yıllarda ise sosyalizm geri plana atıldı bunun yerine “barış” teması benimsendi. Bu da “barış” için “silahlı mücadele” veren garip bir fikrî kombinasyondu. Ama tıpkı Taşnaklar gibi PKK da tüm siyasal ideolojilerin ötesinde “kana susamış” bir örgüttür. Sadece silahlı bir örgüt değil, katliamcı bir örgüttür.

DÜN

“Ermeni isyancılara karşı Osmanlı’nın aldığı önlemler Avrupalılar tarafından sekteye uğratılıyordu. Devlet, Avrupalıların müdahalesi yüzünden Ermeni isyancılara karşı kararlı hareket edemiyordu. Askeri öğretiler, bugün olduğu gibi 19. yüzyılda da devletlerin isyancılara karşı hızlı ve kararlı hareket etmesini öğütlüyordu. Eğer devletler zamanında hareket edemezse isyancılar üye kazanmak ve örgütlenmek için zamana sahip olurdu.” (sf. 61)

BUGÜN

Türk devletinin PKK terörüne karşı askeri mücadelesi ve müdahalesi, tıpkı Ermeni isyanı döneminde olduğu gibi Avrupalı devletler tarafından eleştirildi. Hatta Türk devletinin özellikle sınır dışı operasyonları ABD tarafından engellendi. PKK’ya karşı askeri mücadelede devleti engelleyen hep Batılı devletlerin müdahalesi oldu. Türk devletinin PKK’ya karşı askeri müdahalede çok geç kaldığı da ayrı bir gerçektir. 1984’te başladığında bu sorun küçümsendi, geçici saldırılar sanıldı. Oysa devlet daha o günlerde tüm gövdesiyle bölgeye hakim olmalıydı.Devlet müdahalesi geciktikçe PKK taban kazanacak zaman buldu. Devlet geciktikçe köylü PKK’nın kucağına itildi. Devlet geciktikçe PKK otorite haline geldi.

DÜN

“Doğudaki valiler ve generaller, konsolosların hareketleri doğrultusunda isyancılara karşı yumuşak davranmaya zorlanıyorlardı. Van ve Bitlis bölgesindeki konsoloslar, valilerin ve generallerin görevden alınmasını sağlayabilirlerdi. Avrupa baskısı en büyük zararı Osmanlı’nın asilerle savaşma gücüne veriyordu. Daha sonra da görüldüğü gibi gerillalarla savaşmak, isyancıları olduğu kadar onlara destek verenleri de cezalandırmaya dayanıyordu.” (sf. 62-63)

BUGÜN

Türk Ordusu’nun elinin kolunun bağlanması, askeri yetkililerin hedef haline getirilmesi, devleti bölgede PKK ile uğraşmayacak, mücadele etmeyecek görevliler atamaya sevk etti. PKK’nın ilk kazancı bu oldu. PKK’ya destek veren köylülere hemen hemen hiç dokunulmadı. Teröre yardım ve yataklık suçu işlenmiş olsa bile görmezden gelindi. Sürekli masum halk ile terörist arasına ayrım koyma bahanesi ile teröristin destekçileri korundu.

DÜN

“Tapular çiftçilere mi verilmeliydi? Yoksa her zaman toprakların efendileri olarak bilinen liderlere mi? Islahat girişimleri başlamıştı. Bazı topraklar, çiftçilerin üstüne yapılıyordu ancak çoğu hâlâ eski sistemde kaldı.” (sf. 64)

BUGÜN

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun toprak reformu, yani toprak ağalığı düzeni 100 yıl önce de en temel bölgesel sorunuydu. Cumhuriyet döneminde de bu sorun çözülemedi. Bu nedenle de topraksız köylü hiçbir zaman özgür olamadı. PKK ilk çıkış döneminde toprak ağalığına karşı bir program açıklamış olsa da hiçbir zaman ağalarla savaşmadı. PKK silahlarını ağalara değil masum ve yapayalnız dağ köylülerine yöneltti. Yıllar sonra siyasallaştığında da PKK’nın milletvekilleri ya ağaların içinden çıktı ya da ağaların desteği alındı.

Toprak ağalığı bir süre sonra terör ağalığına dönüştü. Bölgedeki yoksul köylüler bir süre sonra toprakta çalışmak yerine dağda “çalışmaya” yani militan olmaya karar verdi. Marabalar artık terörist olmuştu.

DÜN

“Batı İran’da 1910’daki Rus istilasına kadar hukuk veya hükümet yoktu. Batı İran aynı zamanda Ermeni ihtilalciler için de korunaklı bir sığınaktı. Herhangi bir etkili hükümet gücü olmadığından Batı İran’daki Ermeni köy ve kasabaları uzun bir süredir silahlı ve özerkti. İhtilalci partilerin fikirleri verimli bir zemin buluyordu. Urmiye Gölü’nün kuzeybatısındaki bölge, ihtilalcilerin silah depoladıkları ve organize olabildikleri bir merkez haline geldi. Batı İran zaten Van bölgesinden gerçekleştirilen Ermeni kaçakçılığının merkeziydi.” (sf. 68-69)

BUGÜN

Ermeni meselesi için hinterland Batı İran’dı, Kürt meselesi için ise Kuzey Irak’tır. Bölge yaklaşık 30 yıldır PKK’nın barınağı ve üssüdür. Özellikle ABD’nin 1991’deki 1. Körfez saldırısından hemen sonra bölge tamamen özerk hale getirildi. Bu bölge hem teröristlerin üssüdür, hem eğitim alanıdır, hem de silah deposudur. Teröristler Türkiye’ye buradan sızmakta, saldırıları gerçekleştirip yine bu bölgeye geri dönmektedir. Ayrıca silahlar Türkiye’ye buradan sokulmaktadır. Yine ekonomik bir kaynak olan kaçakçılık bu bölgeden işletilmektedir.

DÜN

“Kırsal bölgedeki bu gergin durum birçok kişiyi, doğal olarak, korunmak için Van Şehri’ne çekti.” (sf. 71)

BUGÜN

1984 sonrası başlayan PKK saldırıları ve devletin bu saldırılara karşı mücadelesi kırsal alanı korumasız hale getirdi. Dağ köylerinde devletle terörist arasında kalan köylüler şehir merkezlerine yoğun bir göç gerçekleştirdiler. Bu göçün ana üssü Diyarbakır oldu. Bu yoğun göçle birlikte şehir merkezleri birden terörün yatağı haline geldi. 1990’lı yıllar boyunca şehirlerde adına “serhıldan” denilen isyanlar başladı.

DÜN

“İhtilalciler planlarına destek sağlamak için önce Ermenilerin arasındaki direnci kırmalıydı. Bu, kendilerini desteklemeyen bir din adamını öldürmeye kadar vardı. Rahipler, tüccarlar ve toplum liderleri de olmak üzere ihtilalcilere karşı seslerini yükselten diğer Ermeniler de öldürüldüler.” (sf. 77)

BUGÜN

PKK Marksist-Leninist bir hareketti ve doğal olarak da ateistti. Bu nedenle PKK’nın terör eylemleri din adamları tarafından tasvip edilmedi. Bölgedeki din adamları genelde PKK karşıtıydı ve bölgenin muhafazakar yapısı din adamlarını etkin kılıyordu. PKK bu din adamlarını “devlet yanlısı” oldukları gerekçesiyle öldürmeye başlayarak buradan gelen muhalif sesleri kesti. Hemen ardından toplum liderleri, esnaf, tüccar gibi kentli kesim de bu saldırıların hedefi oldu.

DÜN

“İngiliz Konsolosu C. H. Williams bu hareketleri ‘suç çılgınlığı’ olarak tanımlıyordu: ‘Daha önce bu ihtilalcilerin suç çılgınlığını fark etmiştim. Bunlardan bir kısmı geceleri Ermeni mahallelerinde sokakları denetliyor; silahlarla donanmış olmalarına rağmen çok azı bunları nasıl kullanacağını biliyor.’” (sf. 79)

BUGÜN

İngiliz Konsolosu’nun raporunda bahsettiği olay sanki günümüzden bir sahnedir. Yüzleri maskeli, poşulu, maskeli, silahlı bir grup PKK’lının kurduğu sözde asayiş birimidir bu. Devletin olmadığı ortamda sokaklar bunlara kalmıştır.
Kendilerine dokunulmadığını gören bu insanlar da sadece “suç çılgını” değil aynı zamanda “otorite çılgını”dır. Diledikleri gibi sağı-solu molotoflamakta, yakıp yıkmakta, insanlara saldırmakta ve gerçekten suç işlemeye susamış izlenimi vermektedirler. Ama bir yandan da kendilerine sağladıkları üniformalarla bir otoriteye dönüşmek istemektedirler. Psikolojileri hem suçlu hem de güçlü dediğimiz durumu yansıtmaktadır.

DÜN

“Sultan’ın hükümeti yalnızca olayları izliyor ve rahatsızlıkları azaltmaya çalışıyordu. Van’daki ve diğer şehirlerdeki Ermeni ihtilalcilerin gösteri yapmasına, açıkça silah dağıtmasına ve propaganda araçları kullanmasına izin veriliyordu. Çünkü onları durdurmak muhtemelen bir başka isyanı başlatacaktı.” (sf. 81)

BUGÜN

Bugün de hükümet sadece izleyicidir. Tüm bölgede PKK açık gösteriler yapmakta, silah taşımaktadır. Ama bunlara müsamaha gösterilmektedir çünkü daha büyük olaylardan çekinilmektedir. Ama büyük olaylardan kaçınmak için izin verilen bu küçük denilen olaylar, adet olarak o kadar çoktur ve öylesine geniş bir bölgeye yayılmıştır ki, toplu büyük resim çok büyük bir olayı göstermektedir.

DÜN

“Van’da otuz silahlı ihtilal askeri bulunmaktadır. Bunlardan yirmi beşi Rus, beşi Türkiye Ermenisidir. Kendilerine ‘Fedai’ (gönüllü) diyen bu kişilerin tamamı tüm kışı Bahçe kasabasındaki Ermeni mahallelerinde geçirirler, yalnızca geceleri bahçelerden veya patikalardan yürürler. İlkbahar gelip yollar seyahat etmeye uygun hale geldiğinde eğer ellerinde Muş ve Sason ayaklanması gibi özel işler yoksa faal fedailer dört önderin ayırdığı farklı çeteler halinde değişik bölgelerde turlar, köylerde propaganda yapar, yeni üyeler kaydeder, para toplar, köylülere silah ve cephane satar ve onlara tüfek eğitimi verirler. Genelde önderlerden biri Van’da kalarak gerekli durumlar için çeteler ile merkez arasında kuryeler aracılığıyla iletişimi sağlar. Bu otuz askere ek olarak bölgedeki Ermeni nüfusunun erkeklerinin tamamı pratikte örgütün kayıtlı üyeleridir.” (sf. 105)

BUGÜN

PKK, teröriste dönüşen benzer bir örgüt yapısı kurmuştur. Kışları korunaklı alanlarda geçirip baharla birlikte harekete geçerler. Halktan sadece para değil aynı zamanda “asker” de toplarlar. Bölgedeki her ev bir erkek çocuğunu “asker” olarak PKK’ya vermek zorundadır. İsyancı ile köylü arasında çok sıkı bir bağ kurulmuştur. Köylerde devlet denetimi geçici olduğu için tüm bu faaliyetler adeta serbest olarak yapılmaktadır.

DÜN

“Taşnakların Van için geliştirdikleri plan Ermeni Gregoryen Kilisesi’nin ele geçirilmesini de içeriyordu. Birçok din adamı zaten ihtilale bağlıydı. İran sınırının hemen karşısındaki Derik Manastırı uzunca bir süredir ihtilalciler için bir üs ve silah deposu olmuştu. Van’daki Amerikalı misyonerler, dinin tamamen tanrı tanımaz bir grup olan Taşnakların kontrolüne girmesi konusunda öfkeleniyordu.” (sf. 106-108)

BUGÜN

PKK dine karşı ilk adım olarak devlet yanlısı olarak suçladığı din adamlarını öldürmüştü. Bu cinayetler din adamlarını susturmada başarılı da oldu. Ama asıl adım 2000’li yıllarda atıldı. Bu yıllarda PKK “dinle barış” politikası geliştirdi. Hatta din adamlarını ayrı bir İmamlar Birliği içinde örgütledi. Devlet tarafından faaliyetleri serbest bırakıldığı için din adamlarının çekinecekleri bir devlet de ortada kalmamıştı zaten. PKK böylelikle imamlar yoluyla camileri de ele geçirmiş oluyordu.

DÜN

“Suikast, Taşnak ihtilalinin ana öğelerinden biriydi. İki amaca hizmet ediyordu. İlk olarak bu yolla Taşnaklar gerçek veya muhtemel tehdit olan düşmanlarından kurtulmuş oluyordu. Bu düşmanlar etkili olan Osmanlı yöneticileri ve kendi çıkarları uğruna Taşnak planlarına ihanet eden kişilerdi. Suikastların ikinci amacı muhtemelen daha önemliydi. Bunlar gelecekte devleti desteklemek isteyenler ile geçmişte ihtilali desteklememiş olanlara açık bir uyarıydı.” (sf. 109)

BUGÜN

PKK’nın polis, öğretmen, savcı vb. devlet yetkililerine yönelik suikastleri yüzlercedir ve her biri bölge halkına “Devlete güvenmeyin, devlet kendi görevlilerini bile koruyamıyor” mesajını vermektedir. PKK suikastlerinden payını alan bir diğer grup devletle işbirliği yapanlardı. Özellikle de korucular. Bu da kimsenin devletle işbirliği yapmaması için başarılı bir taktikti. PKK suikastlerinin üçüncü hedefi ise doğrudan kendi dışlarındaki Kürt örgütleri ve Türk sol örgütleriydi. 1978-80 arası dönemde PKK, yüzlerce cinayet işleyerek bu örgütlerin özellikle lider kadrosunu öldürdü. Böylelikle hem rakipsiz kaldı hem de lidersiz kalan örgütlerin militanlarını kendine bağladı.

PKK suikastlerinin dördüncü hedefi ise doğrudan örgüt içiydi. Dağda ve şehirde yüzlerce PKK üyesi, muhalefet ettikleri gerekçesiyle öldürüldü. Hepsi hain ve işbirlikçi ilan edildi. Bu suikastler Avrupa’da bile işlendi. PKK da tıpkı Taşnaklar gibi öldürerek var olan bir yapıydı. Bundan hiçbir dönemde de geri adım atmadı.

DÜN

“1903 yılında Malkhas isimli Amerikalı Ermeni bir doktor, Şeyh Ubeydullah’ın genç oğlu Şeyh Sadık’la Taşnakları temsilen görüştü. Ondan, silah ve cephane taşıyan Ermenilerin Hoşap bölgesindeki güvenliğinin sağlanmasını istedi. Şeyh, Ermeni taşıyıcıların güvende olacağını ve taşınan malların Hoşap’a kendi adamları tarafından sokulacağını söyledi. Bu aşamada silahlı gruplar halindeki ihtilalcilerin gelip topraklarından geçmesinin uygun olmadığını, ancak daha sonra buna da izin verebileceğini belirtti.” (sf. 117)

BUGÜN

Bu anlaşma PKK ile Barzani ve Talabani arasında yapılan anlaşmayı çağrıştırmaktadır. Kuzey Irak’ta Barzani, uzunca yıllar PKK’nın kendi bölgesine girmesine izin vermemişti. Ancak daha sonra Barzani PKK’nın bu bölgeleri kullanmasına yeşil ışık yaktı. Böylelikle PKK’nın Kuzey Irak sınırı genel saldırı üssüne dönüşmüş oldu.

DÜN

“İhtilalciler her zaman en yeni Rus tüfeklerine sahipti. Daha eski silahlar ise Ermenilere satılıyordu. Kaçakçılığa ek olarak Ermenilerin ellerindeki tüfeklerden bazıları Kürtlerin onlara yaptıkları satışlarla gelmişi. Osmanlı Hükümeti 1890’larda yayılmakta olan Ermeni isyanları sırasında Hamidiye birimlerini Martinilerle donatmıştı. Bazı Hamidiye Kürtleri bunları Ermeni ihtilalcilere sattı.” (sf. 117)

BUGÜN

PKK’nın silah kaynakları çeşitlidir. Genel olarak Rus kalaşnikofları kullanırlar. Ama 2003 yılında Kuzey Irak’ı işgal eden Amerikan askerleri Irak’tan çekilirken on binlerce silah ve cephaneliği bıraktılar. Ve bu silahlar da bir süre sonra PKK’nın eline geçti. PKK’nın artık Amerikan piyade tüfeklerini ve daha gelişmiş silahları da kullandığını biliyoruz.

DÜN

“Van’da İngiliz konsolosu olarak görev yapan Yüzbaşı Tyrell, Muş-Sason bölgesindeki Ermeni ayaklanmasını soruşturmak üzere Muş’a gitti. Muş’taki hastanede Rusya’dan bölgeye gelen birçok ihtilalci savaşçıdan biriyle mülakat yaptı. Raporunda şöyle dedi: Sorularıma karşılık kendisine çok iyi davranıldığını ve hastanede kendisi için yapılanlardan dolayı minnettar olduğunu söyledi. Adı Krikor Mirzabegof’tu. Türkiye’ye gelme amacını sordum. Bana, ‘Çok iyi biliyorsunuz, amacımız ölmek.’ dedi.” (Sf 118-119)

BUGÜN

Bu durum PKK’daki sıradan bir militanın mevcut durumu ve geleceğidir. Bu insanların ölmek dışında bir geleceği yoktur. Çoğu militan dağda 4-5 yıl yaşar ve ölür, yerlerine yenileri gelir. Sonra onlar da ölür. Ölüm bir sonuç ve kader değil adeta bir amaç halini almıştır.

DÜN

“Askerlerin Ermeni köyü olan Delibaba’yı yok ettiğine dair haberler çabuk yayıldı. Konsolos Tyrell’in belirttiğine göre tüm bu katliam haberleri yanlıştı. Köylere ya da köylülere hiçbir şey olmamıştı. Tyrell’in kendisi bile yok edilmiş olduğu söylenilen bir köyde günler sonra konaklama imkânı buldu.” (sf. 122)

BUGÜN

“Devlet köyleri yakıyor” söylentisi PKK’nın 1984 eyleminden sonra en yaygın propagandasıdır. Özellikle 1988 sonrası dönemde yoğunlaşmıştır. Ama gerçekte bunlar, terör ve güvensizlik dolayısıyla kendiliğinden boşalmış ya da güvenlik gerekçesiyle devlet tarafından boşaltılmış köylerdir. Fakat PKK ustaca bu boş köyleri yakılan köyler olarak bir propaganda malzemesi haline getirmiştir.

DÜN

“Ruslar ayrıca Rus İmparatorluğu’ndaki Ermeni ayrılıkçılığına şiddetle karşı çıkıyor ve Ermeni kilise okullarına el koyarak bunları devlet okulu haline getiriyordu. ‘Türkiye Ermenistan’ı’ iddiası ve Akdeniz’e erişim Rus İmparatorluğu’nun kendi çöküşüne kadar ana politikalarından biri oldu.” (sf. 126)

BUGÜN

Tıpkı Ermeni meselesinin Ermenilerin kendi meselesi olmadığı gibi Kürt meselesi de Kürtlerin kendi meselesi değildir. Mesele aslında Batılıların Türk topraklarını parçalama ve Türkleri Anadolu’dan atma meselesidir. Ermeni meselesinde olduğu gibi Kürt meselesinde de Türkiye’nin komşuları bu sorunu kaşıyan, destekleyen ülkeler olmuşlardır. Suriye Akdeniz’e hakimiyet için, İran Şii etki alanını genişletmek için, Irak ise Büyük Arap Devleti politikaları nedeniyle Türkiye’ye karşı PKK’yı hep desteklediler. Aslında bu üç devletin kendi içinde de geniş bir Kürt nüfusu vardı ve kendileri de Kürtlerin toprak talep ettikleri ülkelerdi. Ama yine de PKK’nın kendi ülkelerinde üstlenmesine, buradan Türkiye’ye silahlı saldırıda bulunmasına göz yumdular.

DÜN

“Tahir Paşa bir arabulucu olmuştu. Ermenilerin ihtilalci faaliyetlerini normal bir güvenlik olayı olarak görüyor; polis, jandarma ve bölge hukuk işlerinin başında bulunan Ali Bey’in de fikri doğrultusunda yargı sistemi üzerinde çalışıyordu. Avrupalı konsoloslar tarafından seviliyordu ve Ermeniler onun hakkında iyi şeyler söylüyordu. Ancak görev süresi boyunca isyancıların güçleri gözle görülür ölçüde artmıştı.” (sf. 132)

BUGÜN

Güneydoğu’da görev yapan yetkililer özellikle de son 10-15 yılda bölge halkıyla iyi diyalog kurmak gibi özel bir misyonla görevlendirildiler. İyi diyalog, halka iyi davranmak güzel şeylerdi ama suça müsamaha başka bir şeydi. Bir süre sonra bölgedeki hiçbir görevli işini yapamaz, suçla mücadele edemez hale geldi. Bu görevliler gerçekten de bölge halkı tarafından sevildiler ama 10 yılın sonunda PKK bölgede çok çok güçlenmişti. “Cana geleceğine cama gelsin” denilerek, yakma-yıkma faaliyetlerine engel olunmadı, polise taş atan çocuklara muz ve şeker verildi. Ama bölge halkının hiçbiri devlet yanlısı olmadı tersine PKK’lı oldular. Devlet otoritesinin olmadığı yerde müsamaha insanları devlete yaklaştırmaz uzaklaştırırdı. Nitekim öyle de oldu.

DÜN

“Ermeni ihtilal hareketi ile İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) arasındaki işbirliği 1890’larda başladı. Özerk bölgelerden oluşan bir imparatorluk fikrini benimsemiş olan diğer bir grubun üyeleri Ermenilerle ortaklık fikrini destekledi. Ermenilerle kurulacak bir ittifak, İTC için İngiliz desteği sağlayabilirdi. Bu merkezileşme karşıtları Taşnak komitesiyle ilk önce gizli şekilde müzakere etti. Ermeni sorunu üzerine Taşnak-İTC ittifakı düşünüldüğünde en önemli etkenin İTC’nin Taşnakları Ermenilerin imparatorluktaki temsilcisi olarak kabul etmesiyle iki parti arasında gelişen siyasi bağlantılar olduğu söylenebilir.Taşnaklar İTC’yi iktidarda tutan parlamenter sistem ve seçim sistemi için önemli bir bileşendi.

İTC’nin 1907 itibariyle Van’daki Taşnaklarla temas içinde olduğu görülmektedir. İki ihtilalci komitenin mutabakata varmış olduğuna dair bilgiler vardı. İki grup arasında gizli toplantılar yapıldığına dair raporlar vardı.” (sf. 145-146)

BUGÜN

İTC yekpare bir örgüt değildi ama Taşnaklarla ittifak kuran ademi merkeziyetçi kanat, Osmanlıcı-İslamcı siyasal geleneğin ilk temsilcileriydi. Bu geleneğin günümüzdeki temsilcisi ise AKP’dir. Ademi merkeziyetçi anlayışın etnik gruplarla bir araya gelmesi ve ittifak kurması şaşırtıcı olmamalıdır çünkü bu anlayış Türklük denilen şeye zaten inanmıyordu. Bu nedenle İTC’den AKP’ye evrilen süreçte, Ermenilerden Kürtlere, Türkiye’den ayrılmak isteyen her etnik-bölücü grupla işbirliği yapmaktan çekinmemişlerdir. AKP’nin de PKK ve uzantıları ile daha kurulmadan önce temasta olduğu bilinmektedir. 2006 yılından sonra ise bizzat Apo ile ve Kandil’de bile görüşmeler yapabilmişlerdir. Tıpkı geçmişe olduğu gibi bugün de Kürt oylarının iktidar için önemi vardır. Ayrıca Kürtlerle ittifakın Batılı güçlerin desteğini almaya yarayacağını da gayet iyi bilmektedirler.

DÜN

“Yeni hükümet tarafından affedilen kişiler tarafından yönetilen Taşnak Partisi kendisini hızlı bir şekilde halka açık siyasal bir güce çevirdi. Aram, Ishkan, ‘Doktor’ ve Sarkis siyasetçi oldular. Hükümete karşı suçlamalarla dolu olan konuşma ve kitapçıklar bölgedeki Ermeni siyasal hayatının gündelik bir parçası haline geldi.” (sf. 148)

BUGÜN

Bu ifadeler günümüzü de birebir yansıtmaktadır. PKK’nın milletvekilleri hapisten çıkartılmış, pek çok eski terörist Meclis’e girmiştir. 2007, 2011 ve 2015 seçim sonuçları, terörü Meclis’e sokmuştur, hem de her seferinde daha güçlü bir biçimde.

DÜN

“Seçim sürecinde yer almalarına rağmen Taşnakların çetelerini dağıttıkları ya da silah kaçırmayı sonlandırdıklarına dair bir bilgi yoktu. Van Taşnaklarının lideri Ishkan bunu yapmayı ısrarla reddetti. Yeni rejimle gelen özgürlükler bu tür faaliyetleri teşvik ediyordu, çünkü bunları örgütleyen Taşnak önderleri cezalandırılmayacaktı.” (sf. 149)

BUGÜN

PKK bağlantılı partiler Meclis’e girseler de asla silah bırakmadılar. Böyle bir şeyi hep reddettiler. Çünkü AKP iktidarı hem silahlı hem Meclis’te bir siyaseti benimsemiş, normalleştirmişti.

DÜN

“Yeni özgürlükler ihtilalci örgütlenme için bir lütuftu. Köylerdeki ihtilalci faaliyetler daha önce yasadışıydı ve doğal olarak gizlice yürütülüyordu. Şimdi ise yalnızca müsamaha gösterilen değil; aynı zamanda teşvik de edilen birer ‘siyasi kampanya’ olmuşlardı.” (sf. 150)

BUGÜN

“Dağdan inip düz ovada siyaset yapsınlar” şeklinde özetlenen anlayış terör örgütünü bir reklam yıldızına çevirdi. 2015 seçimlerine gelindiğinde en prestijli şey PKK’lı olmaktı. TV ve gazeteler en fazla yeri ve zamanı HDP’ye veriyordu. Gerçekten de terör artık resmen teşvik ediliyordu.

DÜN

“Bir grup Ermeni fedaisi tamamen silahlı halde gün ışığında Rusya’dan sınıra geldi. Saray kasabasına ve Van yönüne doğru Kürtlerin yaşadığı kırsalda kasıla kasıla yürüyorlardı. Bu durum Saray’daki Kürtleri çileden çıkardı.” (s. 155)

BUGÜN

Bu sahne son derece tanıdık. Herkesin gözlerinin önünde Habur canlanmıştır. Ancak tarihin garip cilvesine bakın ki, 1908 yılında yaşanan bu “Ermeni Haburu”ndan rahatsız olan o dönemki Kürtlerdi!

DÜN

“Avrupalılar Osmanlı’yı Doğu Anadolu’daki egemenliğinden vazgeçmemesi ve Avrupalı devletlerin nüfuzuna açık Ermeni çıkarlarına göre yönetilecek özerk bir bölge oluşturmaması durumunda en sonunda çöküşe gideceği yönünde tehdit etti.” (sf. 159)

BUGÜN

Kürt meselesi ile ilgili olarak Türkiye’ye yapılan baskı da aynıdır. Ya reformları kendiniz yaparsınız ya da daha kötü sonuçlarla karşılaşırsınız! Bugün Batılılar Türkiye’ye müdahale ederiz demese de, ekonomik yönden etkileri yıkıcı olabilir, kaldı ki uluslararası hukuk yabancı ülkelere müdahaleye de izin vermektedir. Yugoslavya’ya ya da Irak’a yapıldığı türde bir müdahale tehdidi hep başımızın üzerinde sallanmaktadır.

Kaldı ki Batı tehdidinden daha etkilisi, reform olmazsa devlet çöker fikrinin artık kafalarda bir genel doğruya dönüşmüş olmasıdır. İnsanlar buna gerçekten inanmış durumdadır. Oysa ancak güçlü devletlerin yaptığı reformlar barış ve düzen getirir. Güçsüz devletlerin yaptığı reformlarsa hep çözülme getirir. Son 10 yılın tecrübesi de böyledir. Reform devleti güçlendirmemiş, zayıflatmıştır.

İşin odak noktası reform değil hukuktur. Devlet, hukuku işleten mekanizmadır. Ama terör karşısında müsamaha gösteren devlet kendi hukukunu çiğnediği için, reform da yapsa, güçsüz ve etkisiz olmuştur.

DÜN

“Erzurum’daki İngiliz Konsolosu Van’a yaptığı gezi sırasında Taşnakların hükümetten daha fazla güce sahip olduğunu gözlemledi.” (sf. 180)

BUGÜN

Bugün de Güneydoğu’ya giden herkes bölgede PKK’nın devletten çok daha güçlü olduğunu görmektedir.

DÜN

“Ermeni ihtilalcilerin Ruslardan kendilerine bağımsızlık ya da özerklik vermesini bekleyecek kadar saf olduklarına inanmak oldukça zordur. Rusya kontrol ettiği topraklarda hiçbir zaman Ermenilerin ayrılma çabalarına müsaade etmemişti. Aksine, topraklarında cereyan eden ayrılıkçı hareketlere karşı en güçlü önlemleri almıştı.” (sf. 196)

BUGÜN

Geçmişte Ermenileri kışkırtan güçler gibi bugün de pek çok Avrupa devleti ve Amerika (Rusya’yı da bu listeye eklemek gerekir) Kürt bölücülüğünü desteklemektedir. Ancak Avrupa ve ABD Kürtleri ne kadar kışkırtsa da Anadolu’da kalıcı bir Kürt devleti asla kurmazlar. Batı’nın asıl hedefi Anadolu’yu bir Hıristiyan devletçikler federasyonu yapmaktır. Türklerden arındırılmış bir Anadolu’da Kürtler asla devlet sahibi olamaz.

DÜN

“19. yüzyılda yapılan ıslahatlar, adına Osmanlıcılık denen yasal bir eşitlik yaratma noktasında oldukça ileri gitti. Azınlık toplulukları kendi yasalarına göre yönetiliyor, kendi ulusal ve bölgesel meclislerine sahip oluyor ve bunun yanında Osmanlı Meclisi seçimlerinin tamamında sürecin içinde yer alıyordu.” (sf. 202)

BUGÜN

100 yıl önce Osmanlıcılık adı altında oynanan oyun bugün Türkiyelilik diye sürdürülmektedir. Türk milletini parçalamanın teorisi olan Türkiyelilik hem Anadolu’yu parçalamaktadır hem de milli bağları. Bu politikanın varacağı yer kaçınılmaz olarak 100 yıl öncesidir, yani her etnik grubun kendi kendini yönettiği bir federasyon.

DÜN

“Cevdet, şehirdeki isyancılara karşı önlem alıyordu. Yeni polis noktaları oluşturuldu. Eski Şehir ile Batı Bahçe Şehri’ndeki Ermeni mahallesini ayıran Müslüman mahallesine yeni bir jandarma birliği konuşlandırıldı. Genç Ermeni erkekler orduda yol yapımında çalışmak ya da tarımsal faaliyetlerde bulunmak için askere çağırılıyordu. Bu yolla hem yasal bir zorunluluk yerine getiriliyor hem de muhtemel isyancılar ortadan kaldırılıyordu. Bu tür hareketler Ermenilerin korkmasına neden olabilirdi ancak hükümet başka ne yapabilirdi? Yalnızca en saf kişiler Van şehrinde bir Ermeni ayaklanması tehdidi olmadığına inanabilirdi. Önlemler alınmalıydı. Hükümet 1908’de ortaya çıkan 2.000 silahı ya da o günden sonra Taşnakların yeniden silahlanmalarını görmezden gelebilir miydi?” (sf. 222)

BUGÜN

Evet, görmezden gelinemezdi, önlem alınmalıydı. Ama bu dünden çok bugün için de geçerlidir. Bizzat Oslo görüşmelerine yansıyan ve MİT yetkililerinin PKK’lılara hitaben şöyle bir sözü vardı: “Şehirlerin her tarafını cephaneliğe çevirdiğinizi bilmiyor muyuz?” Gerçekten de bugünkü sözde çatışmasızlık ortamına rağmen, sadece Güneydoğu değil Batı illeri de genel bir Kürt ayaklanması için cephanelerle doldurulmuştur. Devlet tüm bunları bilmektedir, görmektedir ama bir türlü önlem almamaktadır!

DÜN

“Ruslar Ermeni ayaklanmasını finansal olarak destekledi. 1915 Şubat’ında Tiflis’te yapılan Ermeni kongresinde Taşnak delegesi şöyle diyordu: ‘İyi bilindiği gibi Rus Hükümeti savaşın başında silahlanma, Türkiye Ermenilerinin eğitimi ve ayaklanma örgütleme gibi konularda kullanılmak üzere 242.900 Rublelik bir katkı yapmıştır.’ Rusların Taşnaklara yaptığı finansal katkı bugünün ölçütlerinde 13 milyon dolardan daha fazla bir paraya denk gelmektedir.” (sf. 239)

BUGÜN

PKK sadece silah ve siyasetle değil parasal olarak da Batılı devletler tarafından desteklenmektedir. Amerika’dan Avrupa’ya aradan Rusya’ya kadar tüm Batılı devletler PKK’ya güçlü bir mali destek sunmaktadır. Ayrıca bu devletler, kendi ülkelerinde PKK için mali yardım toplayan PKK uzantısı derneklere serbesti tanımıştır. Ve yine Batılı devletler PKK’nın uyuşturucu kaçakçılığı ile elde ettiği gelire de göz yummaktadır.

DÜN

“Osmanlılar geri çekilip Ermeniler tüm şehrin kontrolünü ellerine geçirdiğinde yaptıkları ilk iş ayakta kalan Müslüman evlerinin yıkılması olmuştur. Bu evler artık Ermenilere aitti ve bunlara ihtiyaç da duymaktaydılar. Evleri ayaklanma sırasındaki ağır bombardımana maruz kalmıştı. Ancak bu evleri ele geçirmek yerine onları yıktılar. Bu tür yok etmeler tüm bölgede vuku buldu. Bunun arkasında yatan temel mantık Müslümanların dönecek bir evleri olmaması durumunda dönmeleri için bir nedenin de kalmayacağıydı. Aslına bakılırsa bu yıkımların altında yatan esas neden Müslüman ve Osmanlı olan her şeye duyulan mantıksız nefretti.” (sf. 263-264)

BUGÜN

Bir dönem İstanbul’da mahallelerde otomobillere yönelik PKK saldırıları hatırlardadır. Yine belediye otobüslerine, aynı şekilde Güneydoğu’da okullara, sağlık ocaklarına yapılan saldırılar… Tüm bunlar tıpkı Ermeniler gibi bugün de Kürtlerin Türk olan her şeye duydukları mantıksız nefreti gösteren olgulardır.

DÜN

“Ermeni ihtilali beyhude bir çabaydı. Ermeni ihtilalciler Osmanlı İmparatorluğu’nu yok etmeye yardımcı olabilirdi ancak kendi devletleri olamazdı. Normal koşullarda ihtilalciler bunu biliyor olmalıydı ancak milliyetçilik gözlerini kör etmişti.” (sf. 274)

BUGÜN

Tıpkı Ermeniler gibi Kürtler de Türk devletine zarar verebilir ama bir Kürt devleti kuramazlar. Kuzey Irak’taki sözde devletçik tam 25 yıldır özerk. Arkasında ABD var ama hâlâ bağımsızlığını ilan edemedi. Kaldı ki 2014’te yaşanan IŞİD saldırısı hem Barzani’nin hem de PKK’nın ne kadar da kof güçler olduğunu gösterdi. Devlet kurmak kolay değildir hele hele o devleti yaşatmak hiç değildir. Ama kör milliyetçiler bunu göremezler….

DÜN

“Osmanlılar Ermeni ihtilalini durdurup Van’ın yıkımını önleyebilir miydi? Düşman yok edilmeli veya esir alınmalıdır. Yalnızca çarpışılıp kaçmasına izin verilmemelidir. İsyancılar baskı altında tutulmalı ve yeniden örgütlenmelerine izin verilmemelidir.” (sf. 275)

BUGÜN

Türk devleti PKK’yı hiçbir zaman tam imhaya yönelmemiştir en büyük hata budur. Ve üstelik her operasyondan sonra bölge boş bırakılmış, terörün yeniden örgütlenmesine engel de olunmamıştır.

DÜN

“Ne yapılması gerektiğini tahmin etmek güç değildir: Batı İran, Salmas’taki Ermeni karargâhını yok etmeye yetecek bir kuvvet ile işgal edilmeliydi.” (sf. 276)

BUGÜN

Terörün ana üssü olan Kuzey Irak işgal edilmeliydi ama hiçbir zaman bu yapılmadı. Belki de devlet bunu göze alamadı. Ama bu yapılmadan PKK bitirilemezdi.

DÜN

“Düşmana yurtta propaganda yapma ve kadrolaşma izni vermek siyasi bir intihardı. Osmanlıların yaptığı tam anlamıyla buydu. Osmanlılar Taşnakları neden infaz etmedi? Osmanlılar suçlu olsun ya da olmasın herhangi bir Ermeni ihtilalcinin cezalandırılmasının Avrupa’da büyük yankı bulacağını ve Avrupa müdahalesine zemin hazırlayacağını biliyordu.” (sf. 276-277)

BUGÜN

Evet Apo asılmadı çünkü Türk devleti ABD’ye söz vermişti. Avrupa Birliği’nin istekleri üzerine de idam cezası yasalarımızdan çıkartılmıştı.

DÜN

“İhtilaller genellikle sonuçları ile değerlendirilir. Başarılı bir ihtilal, önderlerini yeni bir ulus yaratan özgürlük savaşçıları olarak kutsar. Başarısız bir ihtilal ise arkasında zamanında işbirliği yaptığı kişiler tarafından terörist veya vatan haini olarak adlandırılan kişiler bırakır. Ermeni ihtilali ise diğer tüm başarısız ihtilallerden daha başarısız olmuştur. Sadece savaşçılar yenilmekle kalmamış Osmanlı’nın doğusundaki Ermeni nüfus da anavatanlarından sürgün edilmiştir. Yeni bir Ermenistan yerine topraksız bir Ermeni halkı yaratılmıştır.” (sf. 279)

BUGÜN

Kürtler, Ermenilerin hikayesini iyi incelemelidir. Bir Kürt devleti kuramazlar ama Kürtleri topraksız bırakmanın vebali de kendilerinin olacaktır.

15 Haziran 2015
Metris Cezaevi


Kitaba ulaşmak için tıklayın: http://goo.gl/xz0kQG

http://www.turksolu.com.tr/ermeni-isyanindan-pkk-terorune-100-yillik-gaflet-2/

..