30 Nisan 2015 Perşembe

24 NİSAN 1915 TEHCİR (YER DEĞİŞTİRME) OLAYI NEDİR ? GERÇEKTEN SOYKIRIM AMACIYLA MI YAPILMIŞTIR? (1)






24 NİSAN 1915 TEHCİR (YER DEĞİŞTİRME) OLAYI NEDİR ? GERÇEKTEN SOYKIRIM AMACIYLA MI YAPILMIŞTIR? (1)







 Şüphe edilmemek gerekirdi ki, Ermeni katliamı konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildi. Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cüret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta idiler. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekte idiler. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (Nutuk-1927)
———————————————————————–
Küresel emperyalizmin güdümündeki Ermeni Diasporasının başarılı algı yönetimi çalışmaları sonucu 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni toplumunun bazı kesimlerine uygulanan TEHCİR (Bir yerden başka bir yere göç ettirmek, yer değiştirip hicret ettirmek) faaliyeti, “Ermeni Soykırımı yapıldı” şeklinde 100 yıldır tekrarlanmaktadır.
Sözde Ermeni Soykırımı iddialarının 100 üncü yılına denk gelen 24 Nisan 2015’te, Türk milletinin  tümünün soykırımcı ilan edilmesi için Papa’nın ve Avrupa Parlamentosu’nun da dahil olduğu uluslararası bir karalama kampanyası başlatılmıştır. Burada ilginç olan ve insanlarımızı derin üzüntüye sevkeden husus, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin iktidar ve muhalefet  kanadına mensup bazı milletvekillerinin de bu mesnetsiz iddiaları destekler duruma gelmiş olmasıdır.
Arapça asıllı bir kelime olan TEHCİR, “Bir yerden başka bir yere göç ettirmek, yer değiştirip hicret ettirmek anlamındadır. (2)
Savaş zamanı Ermeni isyan ve katliamlarına önlem almak amacıyla Talat Paşa Hükümetinin başlattığı ve Osmanlı Mebusan Meclisinin uygun gördüğü yer değiştirme faaliyeti her yerde değil, doğrudan doğruya cephelerin güvenini tehlikeye sokan başlıca iki bölgede uygulanmıştır.
Bunlardan birincisi, Kafkas ve İran cephesinin gerisindeki Erzurum, Ağrı, Van, Bitlis dolaylarıdır. Diğeri ise, Arap yarımadasında Sina cephesi gerisi yani Mersin-İskenderun bölgeleridir.
Ermeni komitelerinin baskı ve tahrikleri ile Osmanlı Ermenileri, her iki bölgede de düşmanla işbirliği yapmışlardır.  Ayrıca onların hareketlerini kolaylaştıracak ciddi faaliyetlerde bulunmuşlardır. Başlangıçta Tehcir uygulaması sadece iki bölgeyi kapsamıştır. Bilahare düşmanla işbirliği yapan, Ermeni komitacılarına yataklık yaparak devlete karşı isyan eden diğer vilâyetlerdeki Ermenileri de kapsayacak şekilde tehcir genişletilmiştir.
Alınan Tehcir Kararı ülkedeki tüm Ermenilere uygulanmamıştır. Katolik ve Protestan Ermenilerin yanı sıra, Osmanlı ordusunda subay olan  ve sıhhiye sınıflarında hizmet gören Ermeniler ile Osmanlı Bankası şubelerinde ve konsolosluklarda çalışan bazı Ermeniler devlete sadık kaldıkları sürece göçe tabi tutulmamışlardır.
Öte yandan, hasta, özürlü, sakat ve yaşlılar ile yetim çocuklar ve dul kadınlar sevke tabi olmamış, yetimhaneler ve köylerde koruma altına alınarak ihtiyaçları devletçe ‘Göçmen Ödeneği’ üzerinden karşılanmıştır. Daha sonra bunlar arasından da zararlı faaliyetleri tesbit edilen bazı aileler de göçe tabi tutulmuşlardır.
İngiliz ile Fransız destek ve yönlendirmesiyle Ermeniler, birtakım sahte ve uydurma belgelerin arkasına gizlenerek, dünya kamuoyunu Ermeni tehcirinin soykırım amacıyla yapıldığı şeklinde kandırmayı başarmışlardır. Üç yüz binden, üç milyona kadar değişen rakamlarla ifade edilen Ermeni katliamının hiçbir resmi ve geçerli dayanağı mevcut değildir. Bunu özellikle vurgulamaktan çekinmiyorum. Çünkü Osmanlı başkentini üç yıldan fazla işgal altında bulunduran İngiliz ve Fransızlar, Osmanlı arşivini didik didik etmelerine rağmen Ermenilere soykırımı ispat edecek hiçbir belgeye rastlamamışlardır.
Eğer Osmanlı Devleti Ermenileri soykırıma tabi tutmak isteseydi. Onların yerlerini değiştirmek zahmetine katlanmadan bulundukları bölgelerde kolaylıkla soykırıma tabi tutardı. Böylece kafile güvenliği, iaşe ve ibadesi işleri için, savaş zamanı gücünü muhafaza edebilmesi için çok ihtiyaç duyduğu maddi fedakârlıklara ihtiyaç kalmazdı.
Burada soykırım değil, tam tersi bir ırkı ve milleti soykırımdan koruma gayretleri vardır. Devlet, bir yandan savaş için cephe gerisinde güvenliği sağlarken asıl amacı kendi tebası olan Ermeni vatandaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamaktı.
Nitekim 1915 Mayısında başlayıp 1916 Ekim ayına kadar devam eden göç ettirme ve yeniden yerleştirme sırasında, bütün imkânsızlıklarına rağmen aldığı olağanüstü tedbirlerle, zor savaş şartlarına rağmen tehcire tabi Ermenilerin can ve mal güvenliğini sağlamak için âdeta yeni bir cephe açmış gibi çok ağır idarî, askerî ve malî yükler altına girmiştir.
Aklıselim sahibi tarihçiler Osmanlı aydınının  devlete olan bağlılıklarından dolayı Millet-i Sadıka olarak nitelendirdiği bir halka karşı, birdenbire tavır değiştirmesini gerektirecek mantıki bir sebep bulamamışlardır.  Bu olayda Osmanlı devletinin geleneksel politikalarından sapma yoktur. Sapma Rusya başta olmak üzere sömürgeci batının hayâli bağımsızlık vaatlerine kanan Ermenilerdedir.
Tehcir olayı başından beri kesinlikle soykırım amacı gütmemiştir.  Aksine Osmanlı Devleti’nin savaş şartları altında kendi halkının güvenliğini sağlamak için gerek gördüğü çok başarılı bir sevk ve yeniden iskân hareketidir. Bu Tehcir Harekâtı, benzeri durumlarla karşılaşacak ülkeler için örnek alınacak yer değiştirme faaliyeti olmasına rağmen muzır ve şartlandırılmış beyinlerce saptırılmış ve soykırım olarak nitelendirilmiştir. Aslında bu tutum ve davranış bu şekliyle tarihe ve tarihçilere hakaret niteliği taşımaktadır.
Ruslar ve İngilizlerin kışkırtmaları sonucunda meydana gelen isyan ve katliamlar sonucu Osmanlı hükümeti, Ermeni Patriğini, Ermeni milletvekilleri ve Ermeni cemaatinin ileri gelenlerini toplamış ve onlara; Ermeni cemaatini derhal uyarmalarını, İmparatorluk dâhilindeki Müslümanlara yönelik saldırılarına devam ettikleri takdirde zecri tedbirler almak zorunda kalacağını bildirmiştir. Fakat uyarı asla sonuç vermemiştir.
 Olaylar artınca ordunun cephe gerisinin acil emniyete alınması ihtiyacı ortaya çıkmıştır.  Bunun sonucunda bugün “Ermeni soykırım günü” olarak dünyaya kabul ettirilmeye çalışılan 24 Nisan 1915 tarihinde bütün Ermeni Komiteleri kapatılmıştır. Bu komitelerde yönetici olarak görev almış 2345 kişi ‘Devlet aleyhine faaliyette bulunmak’ suçundan tutuklanmıştır.
Bu tutuklamaların yankısı çok büyük olmuştur. Eçmiyazin (Bugünkü Vagrsabat: Erivan’ın batısında) Başpiskoposu Kevork Efendi kendilerine hami olarak gördükleri ABD’nin Cumhurbaşkanı’na çektiği şu telgrafla resmen yardım talep etmiştir;
“Sayın Başkan, Türkiye Ermenistanı’ndan aldığımız son haberlere göre, orada katliam başlamış ve organize bir tedhiş Ermeni halkının mevcudiyetini tehlikeye sokmuştur. Bu nazik anda Ekselanslarının ve büyük Amerikan milletinin asil hislerine hitap ediyor, insaniyet ve Hıristiyanlık inancı adına, büyük Cumhuriyetinizin diplomatik temsilcilikleri vasıtasıyla derhal müdahale ederek, Türk fanatizminin şiddetine terkedilmiş Türkiye’deki halkımın korunmasını rica ediyorum.”
Rusya’nın Washington Büyükelçisi’de bu mektubu fırsat bilerek ABD makamları nezdinde Ermenilerin sözcülüğünü üstlenmiştir.  Bu temaslar sadece ABD ile sınırlı kalmamıştır.  Sömürgeci bazı Avrupa ülkeleri nezdinde de girişimlerde bulunarak bu tutuklamaları tam bir katliam gibi gösterme çabaları yaygınlaşarak devam etmiştir.
Diaspora Ermenilerinin ‘Ermeni soykırımının yıldönümü’ diyerek her yıl anma yaptıkları 24 Nisan devlet aleyhine faaliyette bulunan ve masum halkı  katleden 2345 çeteci Ermeni’nin yargılanmak üzere   tutuklandıkları tarihtir. Aslında bu tarihin, sözde soykırım şöyle dursun, soykırım iddialarına temel oluşturduğu iddia edilen “Tehcir” uygulamasıyla dahi ilgisi yoktur.
Tehcir uygulaması esnasında Ermenilerin iddia ettiği gibi 1.5 milyon Ermeni ölmemiştir. Osmanlı Devletinin resmi kaynakları ve istatistikler 1915 yılında bütün Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeni toplumunun nüfusunun 1.250.000 civarında olduğunu göstermektedir. Devlet kayıtlarında ne kadar Ermeni’nin Tehcir/yer değiştirme uygulaması çerçevesinde bulundukları yerden çıkarıldığı ve ne kadarının sağ salim yeni yerleşim bölgelerine ulaştığı da belgeleriyle bulunmaktadır.
1914 yılı nüfus sayımına göre, Osmanlı Devleti tebası olan Ermenilerin nüfusu 1.221.850′ kişidir. Yer değiştirmeye tabi tutulmayan nüfus ise toplam 167.778’dir. 9 Haziran 1915’te başlayıp 8 Şubat 1916 tarihinde sonuçlanan yer değiştirme uygulaması esnasında 391.040 kişi yerleştirilecekleri bölgelere sevk edilmiş, bunlardan 356.084 kişisi yerleşim bölgelerine ulaşmıştır.
Yani, Ermenilerin yer değiştirme uygulaması sırasında verdiği kayıpların toplamı 35.000 kişi kadardır.  Yer değiştirme uygulamasına tabi olan  nüfus içerisinde yer alan ve tehcir esnasında Halep bölgesinde  yaşayan 26.064 Ermeni vatandaşımız 35.000’den çıkarıldığında geriye 10 bin kişilik kayıp kalmaktadır.
Yani Ermenilerin tehcir (yer değiştirme) sırasında verdikleri toplam kayıp en fazla 10 bin kişiden ibarettir. Bunlar da, iddia edildiği gibi devlet güvenlik güçleri tarafından plânlı soykırıma tabi tutulmamışlarıdr. Bu büyük zaiyat  savaş şartlarının ortaya çıkardığı asayişsizlik sebebiyle eşkiya gruplarının saldırıları sonucu hayatlarını kaybetmişlerdir.
Osmanlı Devleti; yer değiştirme uygulaması ile savaş şartları altında her an ölüm tehlikesi ile burun buruna gelebilecek olan yüz binlerce Ermeni yurttaşının hayatını kurtarmıştır. Nitekim yeni bölgelere yerleştirilen Ermeniler sağ ve salim  olarak yaşamlarına devam ederken, Rus ordusu saflarında Türklere karşı savaşan Ermenilerin pek çoğu savaş esnasında ölmüşlerdir.
Tehcir uygulaması saklı-gizli değil, yabancı diplomatların gözleri önünde ceryan etmiştir. Osmanlı Devletinin yer değiştirme uygulamasına tabi tuttuğu Ermenilerin nakli sırasında, ağır savaş şartlarına rağmen olağanüstü gayret gösterdiği yabancı diplomat raporlarında açık  bir şekilde ifade edilmektedir.
 Tehcirin güvenli geçmesi için alınan fiziki güvenlik tedbirleri yanında büyük maddi harcama  yapılmıştır Yer değiştirmeye tabi göçmenlerin; sevk, yerleştirme ve geçimlerinin sağlanması için 1915 yılında 25 milyon, 1916 yılı sonuna kadar ise 230 milyon kuruş harcandığı resmi belgelerden açıkça anlaşılmaktadır.
Konuyu toparlayalım; Tehcir (yer değiştirme) kararı, Osmanlı topraklarında bağımsız bir devlet kurma fikriyle savaş içindeki kendi ordularını arkadan vuran Ermenilerin devlete verdikleri zararı önlemek gayesiyle zorunlu olarak alınmıştır.
Özellikle Ruslar başta olmak üzere ve İtilaf Devletleri’nin Osmanlı Ermenilerini nasıl kandırıp  kışkırttıkları,  belgeleriyle sabittir(4)
 Savaşta ele geçirdikleri yerlerin kendilerine verileceği ve bağımsızlıklarının tanınacağı gibi vaatlere kanan Ermeniler, birçok ihtilâl cemiyeti kurmuşlardır(5).
Ermeniler, yer değiştirme (tehcir) öncesinde başlattıkları tedhiş faaliyetlerini, göç sırasında da sürdürmüşlerdir. Gerek sınır bölgelerinde, gerek iç bölgelerde düşmanla işbirliği yapmışlar; Müslüman halka karşı katliamlara devam etmişlerdir.(6)
Ermeni çetelerinin Müslüman halka yönelik olarak yaptıkları mezalimi anlatan belgeleri bir kitapta toplamaya karar veren Osmanlı Hükümeti, tüm illere yazılar yazmış ve sorumluluk sahalarında Ermeni katliamlarını anlatan belge ve fotoğrafların gönderilmesi istemiştir.(7)
İllerden gelen belge ve fotoğrafların ışığında “ERMENİ Komitelerinin Faaliyetleri ve İhtilal Hareketleri/Meşrutiyet İlanından  Önce ve sonra” konu başlıklı dokümanter kitap yayınlanmıştır(8).
Osmanlı hükümeti, yer değiştirme (Sevk ve İskan) uygulamasını o günün şartlarında bir kanuna dayandırmıştır (9) Bu keyfi bir uygulama değildir. Dört maddelik kanun, “Savaş halinde devlet yönetimine karşı gelenler için askeri birliklerce alınacak tedbirleri” içermektedir. Kanunun çıkış süreci şöyledir;
İçişleri Bakanlığı isyancı Ermenilere karşı tutuklama gibi bazı önlemleri alırken, 24 Mayıs 1915’te ortak bir bildiri yayınlayan Rusya, Fransa ve İngiltere hükümetleri, bir aydan beri, “Ermenistan” diye adlandırdıkları Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde Ermenilerin öldürüldüğünü ileri sürmüş ve çıkan olaylardan Osmanlı hükümetini sorumlu tutacaklarını açıklamışlardır.
Konunun bu şekilde uluslararası bir boyut kazanması üzerine Sadrazam (Başbakan) Tâlat Paşa (TEHCİR) yer değiştirme uygulaması hakkında hazırladığı yazıyı 26 Mayıs 1915 günü Başbakanlığa göndermiştir.
Yazıda, Ermenilerin isyan ve katliamlarına dikkat çekildikten sonra, savaş bölgelerindeki Ermenilerin başka bölgelere nakline karar verildiği anlatılmıştır. Bu durum Başbakanlık’ça gecikmeden Meclisi Mebusan gündemine getirilmiştir.
Başbakanlık, devletin güvenliği için başlatılan yer değiştirme uygulamasının yerinde olduğunu belirtilerek, bunun usul ve kurala bağlanmasının zorunluluğunu dile getirmiştir. Meclis, aynı tarihte uygulamayı kabul eden bir karar almıştır. Böylece 27 Mayıs 1915’te Meclis’ten çıkan “Yer Değiştirme Kanunu”, 01 Haziran 1915 günü dönemin Resmi Gazetesi Takvim-i Vekâyi’de yayımlanıp yürürlüğe girmiştir.
27 Mayıs 1915 Tarihli Tehcir Kanunu;
  1. Maddesinde; Devlet güçlerine ve kurulu düzene karşı muhalefet, silahla tecavüz ve mukavemet görülürse şiddetle karşı konulması ve imha edilmesi,
  2. Maddesinde; Silahlı güçlere yönelik casusluk ve ihanetleri tespit edilen köy ve kasabaların başka bölgelere yerleştirilmesi,
  3. Maddesinde; Kanunun yürürlüğe giriş tarihi,
  4. Maddesinde; Kanunun uygulamasından sorumlu olanlar belirtilmektedir.
Görüldüğü üzere kanun; tamamen devleti ve kamu düzenini korumaya yönelik, şiddete karşı bir yetki kanunudur. Kanun metninde herhangi bir etnik grup, zümrenin ismi belirtilmemiştir. Kanun kapsamına giren Müslüman, Rum ve Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşları yerlerinden başka yerlere sevk edilerek göçe tabi tutulmuştur.
Başbakanlık tarafından 30.5.1915’te İçişleri, Harbiye ve Maliye Nezaretlerine gönderilen bir yazıda, göçün nasıl uygulanacağı ayrıntılı şekilde anlatılmış ve şunlar dile getirilmiştir;
–   Göç ettirilenler, kendilerine tahsis edilen bölgelere can ve mal emniyetleri sağlanarak rahat bir şekilde nakledileceklerdir,
–   Göçmenler, yeni evlerine yerleşene kadar iaşeleri Göçmen Ödeneği’nden karşılanacaktır,
–    Göçmenler, eski malî durumlarına uygun olarak kendilerine emlâk ve arazi verilecektir,
–    Göçmenlerden muhtaç olanlar için hükümet tarafından konut inşa edilecektir. Ayrıca, çiftçi ve ziraat erbabına tohumluk, alet ve edevat temin edilecektir,
–    Göçmenlerin geride bıraktıkları taşınır malları, kendilerine ulaştırılacak; taşınmaz malları tespit edilecek ve kıymetleri belirlendikten sonra, paraları kendilerine ödenecektir;
–    Göçmenlerin ihtisasları dışında kalan zeytinlik, dutluk, bağ ve portakallıklarla, dükkân, han, fabrika ve depo gibi gelir getiren yerleri açık arttırma ile satılacak veya kiraya verilecek ve bedelleri sahiplerine ödenmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecektir,
–    Bütün bu konular özel komisyonlarca yürütülecek ve bu hususta ayrıntılı bir talimatname hazırlanacaktır.
Bütün bu hususlara titizlikle riayet edildiği belgeleri ile sabit olmasına rağmen TEHCİR/Sevk ve İskan olayının günümüze kadar “Ermeni Soykırımı” olarak taşınmış olması Türkiye ve Türklük karşıtı cephenin gücünü göstermektedir.
Osmanlı Hükümeti görülen idarî ve askerî ihtiyaç üzerine 15 Mart 1916’dan itibaren vilâyetlere ve sancaklara gönderdiği genel bir emirle, Ermeni göçünün durdurulduğunu ve bundan böyle hiçbir gerekçeyle tehcir yapılmayacağını bildirilmiştir(10).
Yer değiştirmenin tamamlanmasından sonra, Ermenilerin çoğunlukla Suriye vilâyeti dâhilinde yerleştirilmeleri sebebiyle, İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi 10.8.1916 tarihinde kapatılıp Kudüs’e nakledilmiştir.(11)
Birinci Dünya Savaşı’nı müteakip Osmanlı hükümeti yer değiştirmeye tabi tutulan Ermeni yurttaşlardan isteyenlerin tekrar eski yerlerine iade edilmeleri için bir kararname çıkarmıştır.
4 Ocak 1919’da Dahiliye işleri Bakanı Mustafa Paşa’nın Başbakanlık makamına gönderdiği yazıda, Ermenilerden dönmek isteyenlerin eski yerlerine nakledilmeleri konusunda ilgili makamlara emir verildiği ve gereken bütün önlemlerin alındığı belirtilmektedir. (12)
Hükümetin hazırladığı 31 Aralık 1918 tarihli dönüş kararnamesi ana hatları ile şu hususları ihtiva etmektedir;
–   Sadece geri dönmek arzusunda bulunanlar göç ettirilecek, bunun dışında kimseye dokunulmayacak.
–   Yerlerine iade edileceklerin, yollarda perişan olmamaları ve dönüş mahallerinde konut ve geçim sıkıntısı çekmelerinin önlenmesi için mahalli yöneticiler tarafından gerekli önlemler alınacak.
–   Göçmenlerin gidecekleri bölgelerin idarecileriyle irtibat kurulup bu konudaki önlemler sağlandıktan sonra göç ve geri dönüş işlemlerine başlanacaktır.
–   Yukarıdaki şartlar dâhilinde dönecek olanlara ev ve arazileri teslim edilecek.
–   Yerlerine daha önce göçmen yerleştirilmiş olanların evleri tahliye edilecek.
–   Açıkta kimse kalmaması esastır. Bunun için geçici olarak birkaç aile birarada yerleştirilebilecek.
–   Kilise ve okul gibi binalar ile gelir getiren yerler, ait olduğu cemaate geri verilecek.
–   Yetim çocuklar, istenildiği takdirde kimlikleri dikkatlice belirlenerek velilerine veya cemaatlerine iade olunacak.
–   Din değiştirmiş olanlar arzu ederlerse eski dinlerine dönebilecekler. Din değiştirmiş olan Ermeni kadınlardan, bir müslümanla evli bulunanlar eski dinlerine dönme konusunda serbest bırakılacaklar. Eski dinlerine döndükleri takdirde kocasıyla aralarındaki nikâh bağı kendiliğinden bozulmuş olacaktır. Eski dinine dönmek istemeyen ve kocasından ayrılmaya razı olmayanlara ait sorunlar ise mahkemelerce halledilecek.
–   Ermeni mallarından, henüz kimsenin kullanımında bulunmayanlar, kendilerine teslim edilecek; hazineye devredilenlerin iadesi de mal memurlarının onayı ile karara bağlanacak. Bu konuda ayrıca açıklayıcı tutanaklar hazırlanacaktır.
–   Göçmenlere satılan mülklerin sahipleri döndükçe, peyderpey bunlara teslim edilecek.
–   Göçmenler, ellerinde bulunan ve eski sahiplerine iade edilecek olan ev ve dükkânlarda tamirat ve ilâveler yapmışlarsa ve arazi ve zeytinliklerde ekim yapmışlar ise, her iki tarafın da hukuku gözetilecek.
–   Ermenilerden muhtaç olanların dönüşlerinde göç ve geçim masrafları, Harbiye Ödeneği’nden karşılanacak. Şimdiye kadar ne miktar sevkiyat yapıldığı ve bundan sonra her ayın on beşinci ve son günlerinde nerelere ne kadar sevkiyat olduğu bildirilecek.
–   Osmanlı sınırları dışına çıkıp da geri dönmek isteyen Ermeniler, yeni bir emre kadar kabul edilmeyecektir.
–   Yukarıda açıklanan kararnamedeki hükümler, Ermenilerin yanı sıra Rum göçmenler için de geçerli olacaktır.
Ana hatları ile açıklanan maddeler olumsuz savaş şartlarına rağmen titizlikle uygulanmaya çalışılmıştır. Bu kararları alabilen ve uygulama için çaba harcayan bir ülkenin soykırım ile suçlanması ve bunun günümüze kadar taşınabilmiş olması küresel psikolojik harekâtın önemli bir başarısı olarak görülmelidir. Buna karşı mücadele de güncel ve geçici olarak değil, uzun vadeli plan ve programla yürütümelidir.

DİPNOTLARI
(01)  Dr.Tahir Tamer Kumkale’nin  Ocak 2015’te yayımlanan “ERMENİ SORUNU EL KİTABI”isimli kitabından alınmıştır.
(02)  Halaçoğlu, Prof. Dr.Yusuf, Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler(1915),TTK Yayını, Ankara 2001.
(03)  Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s. 210-211
(04)  Şifre Kalemi, Nr. 45/115 (23 Eylül 1916 tarihli telgrafla, Van, Bitlis, Mamuretülaziz(Elazığ), Adana, Diyarbekir ve Sivas eyâletlerine bu hususta bildiri göndermiştir.
(05)  DH. EUM. 2. Şube, Dosya 1, Belge 45/2 (Bakınız Belge 670)
(06)  Şifre Kalemi., Nr. 61/50 ; Nr. 62/24; Nr. 63/175; Nr. 64/92; Nr. 64/163; Nr. 64/194; Nr. 66/51; Nr. 46/56; Nr. 66/192; BA, BEO, Nr. 343464  (Bakınız Belge 784)
(07)  Şifre Kalemi., Nr. 62/57; Nr. 62/58; Nr. 63/241
(08)  İstanbul 1916. Aynı eser Fransızca olarak 1917’de yine İstanbul’da yayınlandı. İsmet Parmaksızoğlu tarafından “Ermeni Komitelerinin İhtilâl Hareketleri ve Besledikleri Emeller” adıyla sadeleştirilerek yayınlandı (Ankara 1981).
(10)  Şifre Kalemi., Nr. 62/21.
(11)  Ermeni Patrikhanesi için 1916’da yapılan yeni nizamname hakkında Bak. Y. H. Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, III/3, s. 57-59.
(12)  Prof.Dr. Albert Wohlstetter ve Nancy Virts, (Avrupa-Amerika Güvenlik  Araştırmaları Enstitüsü, California,ABD), Uluslararası Terörizm ve Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı Sempozyumu, Ankara Üniversitesi Rektörlüğü Yayını No:88, Ankara 1984, ss:253-273

Dr. Tahir Tamer Kumkale

..

26 Nisan 2015 Pazar

İSTANBUL ERMENİ PATRİKHANESİNİN BAĞIMSIZLIK HAREKETLERİNE YÖNELİŞİ 1850 - 1896 BÖLÜM 2





İSTANBUL ERMENİ PATRİKHANESİNİN BAĞIMSIZLIK HAREKETLERİNE YÖNELİŞİ

1850 - 1896  BÖLÜM  2



I. Dünya Savaşı’nın başlangıcında Katoğikos Keork’un bütün Ermenilerin Rusya’ya bağlılığını Eçmiyazin Katoğikosluğunun resmi dergisi olan ‘Ararat’ın 1914 tarihli Ağustos sayısında şu cümlelerle nakleder. ‘... Şimdi, Ermeni milletinin, geçmişte, tarihte, yüzyıllardır bilinen bağlılığını, Rus İmparatorluğu tahtına karşı olan sadakatini en yüksek inanç ve istekle göstermesi zamanı gelmiştir. Manevi evladımızın kendinden öncekiler gibi vazifelerini kahramanca ve en büyük fedakarlıklarla yapacaklarından emin bulunarak, bu Katoğikos emirnamemizle, bu büyük ve haklı harekete en kısa zamanda manevi ve maddi yönden yardım etmelerini ve vatanımız olan büyük Rusya’nın şerefi ve iyiliği için savaşa gitmeye hazır bulunanların bırakacakları yardımsız ailelere yardım etmelerini herkese tavsiye ederiz...’ [79].

Çar’ın istiklal vaat eden beyannamesi üzerine gönüllü Ermeni birlikleri teşkil edilerek, Rus ordusunun Doğu Anadolu bölgesine yöneldiği sırada cephe gerisinde beşinci kol faaliyetlerine başladı[80].

Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Anadolu Ermenileri’nin büyük bir kısmı Kafkas Ermenileri ile tek toplum gibi bir bütün olarak iç içe bulundular[81]. Rusya, 1914 Kasım’ında yaptığı bir açıklama ile Osmanlı Ermenileri’ni Türk zulmüne karşı silahlanmaya çağırdı. Yapılan bu çağrıyı Eçmiyazin Kilisesi de uygun buldu[82]. Rus hükümetinin desteğini alan Ermeniler, Doğu Anadolu’da bir devlet kurma hayaliyle çeşitli dernek ve partiler kurarak olaylar çıkarıp Türk nüfusu katletmeye başladılar[83]. 1915 yılı Rus-Ermeni işbirliğinin bir başka ifadeyle Rusya’nın gözünde, Eçmiyazin Kilisesinin itibarının zirveye çıktığı yıldır. Ancak bu gelişen olaylar, Devletin varlığını tehlikeye düşürünce, Babıali’yi Ermenileri tehcire tâbi tutmak zorunda bırakmıştır.[84]

Sonuç olarak; Rusya, Ermeni toplumunca kutsal sayılan Eçmiyazin Kilisesini ve ona bağlı Ermenileri emperyalist emelleri doğrultusunda yönlendirerek[85], Müslümanların çoğunlukta olduğu Erivan bölgesindeki demografik yapıyı Ermeniler lehine değiştirmiştir. Bu da Ruslara, Kafkaslarda Doğu Anadolu’nun kapısını açacak ve üs vazifesi görecek stratejik bir alan oluşturmuştur. Çar yönetimi, Erzurum - İskenderun Hattı’nı kendine genişleme alanı olarak gördüğünden, Türklerle, Ermenileri birbirlerine boğazlatmaya çalışmıştır. Bir çok yönden Ermeni toplumu ile Osmanlı Devleti arasındaki düşmanlığın temelinde Rusların Kafkasya’daki yayılması yatmaktadır. Ermenilerin yaşadığı coğrafyada destek umarak dinî bakımdan bağlanabilecekleri belki de tek güçlü Hıristiyan Devlet Rusya idi. Ancak Rusya’nın uyguladığı politikalar kesinlikle kendi çıkarlarını gözetmekten öteye geçememiştir.


[1] K. Beydilli, ‘1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında Doğu Anadolu’dan Rusya’ya Göçürülen Ermeniler’, Türk Tarih Belgeleri Dergisi XIII, (Ankara: 1988), s: 17’den (ayrı basım), s. 368 vd; S. Çöhçe, ‘Ermeni Kimliği Hakkında Bir Değerlendirme’, Yakın Tarihimizde Kars ve Doğu Anadolu Sempozyumu (17 - 21 Haziran1991), (Ankara: 1992), s. 100.
[2] Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, (nşr. B. Umar), (İstanbul: 1998), s. 25 v.d.
[3] Bkz. H. F. B. Lynch, Armenia Travels and Studies I, (New York: 1901), s. 232. 
[4] Bizans İmparatorluğunun uç beyliklerinde yoğun olarak yaşayan Ermenilerin çeşitli bölgelere tehciri ve Bizans-Ermeni ilişkileri için bkz. Davut Kılıç, ‘Selçuklular’a Kadar Anadolu’da Gregoryen Ermeni Kilisesi (M. 451-1100)’, TK., (Aralık 2000), s: 452; s. 752-760.
[5] Erivan’ın kuruluşu ve Rus-İran muharebeleri sonucunda 1828’de Türkmençay Antlaşmasıyla Rusların eline geçişi için bkz. M. Bala, ‘Erivan’, İA IV, s. 311-315.
[6] M. Abdullayev, ‘Rusya’nın Şimali Azerbaycan’da Müstemlekecilik Siyaseti’, Azerbaycan Tarihinin Çağdaş Problemleri, (nşr. H. İsaxanlı), (Hazar Üniversitesi, 2000), s. 45.
[7] 1835-1839 yılları arasında Osmanlı Devleti hizmetinde bulunan Alman subayı Moltke, Türk hakimiyeti altındaki Ermeniler için ‘Bu Ermenilere aslında Hıristiyan Türkler demek mümkün, bu hakim milletin adetlerinden, hatta lisanından o kadar çok şey almışlardır’ demektedir. Bkz. H. V. Moltke, Türkiye Mektupları, (İstanbul: H. Örs, 1969), s. 35. Ayrıca Ermeniler’in durumu ve Türkler’le ilişkileri hakkında bkz. E. De Amıcıs, İstanbul, (Ankara: B. Akyavaş, 1986), s. 162. 
[8] N. A. Banoğlu, Ermeni’nin Ermeni’ye Zulmü, (Ankara: 1976), s. 85. Yine bu faaliyetler çerçevesinde 1816 yılında Rusya’da (Moskova) açılan ilk Ermeni Gymnasium (Jimnastik Okulu) için bkz. E. Smith, Armenia I, (Boston ve New York: 1833), s. 224 vd.
[9] Smith, Armenia II, s. 116.
[10] R. Şahin, Tarih Boyunca Türk İdarelerinin Ermeni Politikaları, (İstanbul: 1988), s. 107.
[11] 1827 kışında Katoğikos Nerses Aşdarages, cemaatına şöyle sesleniyordu. “Ararat dünyasının ve Ermeni milletinin şaşkınlık ve takdirini kazanacağımız zaman, ana tahtın eski bağımsızlığının yeniden kurulması ve canlandırılması günü geldi. Ermeni kahramanları, ayağa kalkınız, İranlıların işini bitiriniz. İhtiyar Masis’i (Ağrı Dağı) sevindiriniz. Bir defa daha vatan topraklarını kanlarınızla boyayınız ve sonra hür olarak yaşayınız.” Savaş Ermenilerinde desteklemesiyle Rusların zaferiyle sonuçlandı. Bkz. E. Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, (İstanbul: 1987, s. 757.
[12] W. E. D. Allen, P. Muratoff, 1828 - 1921 Türk - Kafkas Sınırındaki Harplerin Tarihi, (Ankara: genelkurmay Basımevi, 1966), s. 20. R. G. Hovannisian, Armenia On The Road to Independence 1918, (Los Angeles: 1967), s. 8.
[13] Bkz. Y. Ternon, Ermeni Tabusu, (İstanbul: E. Oğuz, 1995), s. 53; L. Nalbandian, The Armenian Revolutionary Movement, (Los Angeles: 1963), s. 24.
[14] Beydilli, a.g.m., s. 372 vd.
[15] Şahin, a.g.e., s. 130.
[16] R. G. Hovannisian, Armenia On The Road to Independence 1918, (Los Angeles: 1967), s. 7 vd; Cöhçe, a.g.m., s. 100.
[17] Bkz. F. Kırzıoğlu, ‘Armenya / Yukarı - Ellerde 2700 Yıllık Türk Varlığı, Ermeniler’in Rus İstilasına Alet Olması ve Mezalimi’, Atatürk Üniversitesi XX. Yıl Armağanı Ermeniler Hakkında (Makaleler  Derlemeler) II, (Ankara: 1978), s. 59.
[18] Bkz. M. Saray, ‘Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı, Ermeni Meselesini Ortaya Çıkaranlar’, XI. Türk Tarih Kongresi V, (Ankara: 1994), s. 1757.
[19] İran - Rus savaşlarında ve Türkmençay Antlaşması’ndaki (1 Şubat 1828) başarılarından dolayı Paskeviç’e, Rus hükümetince bir milyon ruble para ile ‘Erivan Kontu’ payesi verilmiştir. (Bkz. M. Bala, a.g.md., s. 314). Paskeviç’in 1828 - 1829 Osmanlı - Rus savaşındaki başarıları için bkz. Puşkin, Erzurum Yolculuğu Biyelkin’in Öyküleri, (nşr. A. Behramoğlu), (?: 1999), s. 57 v.d.
[20] Hovannisian, a.g.e., s. 8.
[21] K. Beydilli, a.g.m., s. 383 v.d. 
[22] A. Süslü  v.d, Türk Tarihinde Ermeniler, (Ankara: 1995),  s. 120.
[23] Hovannisian, a.g.e., s. 9.
[24] Rusya’ya göç ettirilen Ermeniler için bkz. Beydilli, a.g.m., ss. 365-408; Vak’anüvis Ahmed Lütfi Efendi Tarihi II-III, (İstanbul: Tarih Vakfı, 1999), 408 v.d.
[25] Mim Kemal Öke, Ermeni Sorunu (1914 - 1923), (Ankara: 1991), s. 72.
[26] Ayrıca Rusya’nın tesirinden fazla kurtulamayan bu Ermeniler’e ‘Şarklı Ermeniler’ de denir. Bkz. Şahin, a.g.e., s. 183.
[27] M. Ormanyan, The Church Of Armenia, (Londra: 1955), s. 72 v.d.
[28] G. Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu (1839-1914), (Ankara: 1989), s. 182.
[29] Uras, a.g.e., s. 172.
[30] G. Çark, Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler (1453 - 1953), (İstanbul: 1953), s. 256 v.d.
[31] Gregoryen Ermenilere verilen hak ve imtiyazlar geri alındı, Ermeni ruhani reisleri bu karara direndi. Diğer taraftan Ermenilere yapılan baskılara karşı manevi nüfuzunu harekete geçiren Papalık makamı, Çar Nikola’yı sert bir protesto ile uyardı ve Hıristiyan aleminin tavassutunu istedi. Yapılan baskılar neticesinde Çar, aldığı karardan geri adım attı. Böylece Eçmiyazin Kilisesi ve mensupları, Rus Ortodoks Kilisesi tarafından yok edilmekten kurtulmuş oldu. Bkz. G. Çark, a.g.e., s. 258; Davut Kılıç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler Arasındaki Dinî ve Siyasî Mücadeleler, (Ankara: ASAM, 2000), s. 86.
[32] Buxton kardeşler Ermenistan hakkındaki eserinde, Rusya’daki Ermenilere yapılan baskıları şöyle dile getirir; ‘Ermeni Kilisesinin serveti, Rusya’nın hırsını çekti. Rus hükümeti bu serveti elde etmek istedi. Galitzin, Eçmiyazin’e asker gönderdi. Ermeniler askerleri taşa tutular. Katoğikos yerini bırakmaya mecbur kaldı. Rus Subayları, hazinelerin anahtarlarını istediler. Onların bu istekleri reddedildi, bunun üzerine kilisenin kapılarını kırıp, paraları ve kıymetli eşyayı götürdüler. Manastırların arazisi zapt edildi. Her yerde  kiliselerin mallarına, gelirlerine el konuldu. Ayin yapılmadı. Papaz ve öğretmenler parasız kaldılar. Rus hükümeti, papazlara ve öğretmenlere Ortodoks olurlarsa kendilerine iki kat aylık verileceğini vaat etti. Fakat kimse din değiştirmeyi kabul etmedi’ (Bkz. Buxton Kardeşler, Travels and Politics in Armenian, London 1914, s. 75’den naklen; Uras, a.g.e., s. 427). Yine aynı şekilde Edovart Driault, Çar III. Aleksandr’ın Ermenilere yönelik politikasını şöyle İfade eder: Çar III. Aleksandr, Ermeniler’i Ortodokslarla karıştırarak, bir topluluk haline getirmek için bir takım tedbirler aldı. Ermeni okullarını Eçmiyazin Katoğikosu’nun elinden alarak, Rus hükümetinin denetiminde Rusça eğitim yapan okullar haline getirdi. Ermeni memurlarından da ya Ortodoks mezhebine geçmelerini ya da istifa etmelerini istedi. Ermeni talebelerini Rus Üniversitelerinden atarak adeta Gregoryen Ermenileri ve kilisesini ortadan kaldırma düşüncesindeydi. Bkz. E. Driault, Şark Meselesi, (İstanbul: Hafız, 1328), s. 329.
[33] Tahsin Paşanın Yıldız Hatıraları Sultan Abdülhamid, (İstanbul: B. Yayınları, 1990), s. 395.
[34] Bilal Şimşir, British Documents On Ottoman Armenians I, (Ankara: 1989), s. 64 v.d.
[35] E. Granville, Çarlık Rusyası’nın Türkiye’deki Oyunları, (Ankara: O. Arıman, 1967), s. 34.
[36] Sadrazam Cevat Paşa’dan Mabeyn Başkitabetine (14 Eylül 1893), BOA, Yıldız Sadaret Hususi, 4-Ra-1311, İç no: 702-1475 280 / 18; BOA, Yıldız Sadaret Hususi, Dosya no: 315, Sıra no: 45, İç no: 3-1-2, Evrak no: 2294; BOA, HNA, Endikatör: S-III, Karton no: 315, Dosya no: 78, Evrak no: 11787 / 267.
[37] R. Karadağ, Şark Meselesi, (İstanbul: ?), s. 83.
[38] Şimşir, a.g.e. I, s. 86.
[39] Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, (Ankara: 1988), s. 23.
[40] M. Ethemoğlu, Ermeni Terörünün Kısa Tarihi, (Diyarbakır: 1987), s. 12.
[41] S. J. ve E. K. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye II, (İstanbul: M. Harmancı, 1983), s. 249 v.d.
[42] E. Z. Karal, Osmanlı Tarihi VII, (Ankara: 1988), s. 129.
[43] Ottoman Archives Yıldız Collection The Armenian Question I, (İstanbul: Tarihi Araştırmalar ve Dökümantasyon Merkezleri Kurma ve Geliştirme Vakfı, 1989),  s. XIX. Ayrıca Rusya, Ermeni toplumunu ayaklandırmak ve gerektiğinde böyle bir isyanı yönetmek üzere Doğu Anadolu’ya Rus subaylar gönderdi. [Bkz. Petersburg Büyükelçisi Şakir Paşadan Hariciye Nazırı Asım Paşaya (5 Ekim 1880), BOA, HNA, Endikatör: S-II, Dosya no: 120, İç no:5, Karton no: 191.] Başka bir belgede de Başvekil Said Paşadan, Sivas Valisi Hakkı Paşaya gönderilen 7 Ekim 1880 tarihli emirnamede; Ermenileri, İngiltere’den evvel Rusya’nın yardım ve nezaretine sığındırmak göreviyle Kafkasya’dan Beyazıt, Van ve Erzurum taraflarına on subayın gönderildiği, şimdi de aynı şekilde İstanbul’dan, Diyarbakır, Sivas ve Erzurum’a on subayın görevlendirilerek hareket ettiklerini bildirerek, bu konuda gerekli tedbirlerin alınmasını istedi. Bkz. BOA, Yıldız Esas Evrakı, Kısım: 24, Defter no: 332, Zarf: 162, VIII.
[44] Shaw ve Shaw, a.g.e. II, s. 252.
[45] E. Granville, a.g.e., s. 33.
[46] Antlaşma metni için Bkz. Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri: Osmanlı İmparatorluğu Anlaşmaları I, (Ankara: 1953), s. 395. Alman Şansölyesi Bismark, Ayastefanos sonuçlarının gözden geçirilmesi için Berlin de bir konferansın toplanmasını teklif etti. Rus Çarı, Avrupa Konferansının toplanmasına razı olmadığı takdirde savaşın kaçınılmazlığını anladı. Görüşmelerin bir ara kesilmesine rağmen toplantıyı kabul etti. (Bkz. A. F. Türkgeldi, Mesail-i Mühimme-i Siyasiyye II, (nşr. B. S. Baykal), (Ankara: 1987), s. 58; Shaw ve Shaw, a.g.e. II, s. 237). Ayastefanos Antlaşmasını gözden geçirmek için Berlin’de toplanan konferansta Ermeni Meselesi, Rusya ile İngiltere arasında rekabete neden oldu. Her iki devlette Ermenilerin sempatisini kazanmak için Ayastefanos Antlaşmasında geçen Ermenilerle ilgili ıslahât maddesinin Berlin Antlaşmasına da girmesi için gayret sarf ettiler. Böylece Ermenilerle ilgili madde bu kez de Berlin antlaşmasının 61. maddesinde yer aldı. [Antlaşma maddesi için bkz. N. Erim, a.g.e. I, s. 423.] Rusya bu maddeden hareketle bir müddet “Ermeni reformlarıyla” ilgilenecek ve siyasi menfaatları icabı, Türk - Rus münasebetlerinde ‘Ermeni meselesi’ gündeme getirecektir. Bkz. A. N. Kurat, Türkiye ve Rusya, (Ankara: 1990), s. 100. [47]    C. Küçük, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı (1878 - 1897), (İstanbul: 1986), s. 4.
[48] Çoşkun Üçok, Siyasi Tarih, (Ankara: 1951), s. 289. İstanbul Ermeni Patrikliğinin bağımsız Ermenistan kurma çabaları için bkz. Davut Kılıç, ‘İstanbul Ermeni Patrikhanesinin Bağımsızlık Hareketlerine Yönelişi (1850 - 1896)’, Osmanlı II, (nşr. G. Eren), (Ankara: 1999), s. 153-159.
[49] M. Saray, ‘Türk-Sovyet Münasebetleri ve Ermeni Meselesi’, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu, (8 - 12 Ekim 1984, Erzurum) (Ankara: 1985), s. 128.
[50] Şimşir, a.g.e. I, s. 210; Küçük, a.g.e., s. 31.
[51] C. Küçük, “XIX. Asırda Anadolu’da Ermeni Nüfusu”, Türk Tarihinde Ermeniler Sempozyumu, (İzmir 26-27 Mayıs 1983), İzmir 1983, s. 85.
[52]      E. Z. Karal, Osmanlı İmparatorluğunda Ermeni Meselesi, (Ankara: 1971), s. 8.
[53] McCarthy, a.g.e., s. 117.
[54] Küçük, a.g.e., s. 89; Kazım Karabekir, Ermeni Dosyası, (nşr. F. Özerengin), (İstanbul: 1994), s. 143; Gürün, a.g.e., s. 159.
[55] Gürün, a.g.e., s. 163; A. Mınassıan, Ermeni Devrimci Hareketinde Milliyetçilik ve Sosyalizm 1887-1912, (İstanbul: 1995), s. 83. Kafkasya Valisi Galiç, 1898 yılında Çar’a sunduğu raporda şunları söylüyordu. ‘Ermeni ihtilali fikri komiteler tarafından yayılmaktadır. Bu fikirlerle dolu ihtilalci Ermeniler Kafkasya’dan acil olarak uzaklaştırılmalı, ihtilal fikrinin Ermeni ahaliye yayılmasını önlemek için şiddetli davranılmalıdır. İlk tedbir olarak da istiklal fikri mekteplerde aşılandığından Ermeni mektepleri, Rus maarifine bağlanarak kontrol altına alınmalıdır. Bu düşünceden hareketle 320 Ermeni mektebini kapatmış ve mal varlığını maarif nezareti emrine almış bulunuyorum. Tarafınızdan tasdikini rica ederim. Ermenilerin matbuat ve bilumum hayır cemiyetleri, siyasetle uğraştıklarından matbaalarını ve cemiyetlerini kapatma salahiyetinin verilmesini teklif ederim.’ Bkz. O. Karabıyık, Türk-Ermeni Münasebetlerinin Dünü-Bugünü, (İstanbul: 1984), s. 149 v.d.
[56]   L. Nalbandıan, a.g.e., s. 144. Rus Ermenileri, Rusya’nın kendi dillerini ve özelikle dinlerini yok etmek istediğini fark ederek, köydeki Ermeni ilkokullarını olabildiğince kilise ile işbirliğine yönlendirdi. Şehirlerde gönüllü dindarların desteğiyle ortaokullar açıldı. Fakat bu okullar Rus yöneticiler tarafından kapatılıp, sadece resmi olarak jimnastik eğitimi veren okullar haline dönüştürüldü. Ermeni rahipler bu okullarda el altından kendi dillerini ve dinlerini öğrencilere vermeye çalıştılar: Bkz. Bilal Şimşir, British Documents On Ottoman Armenians (1880 - 1890) II, (Ankara: 1989), s. 570. Bu gelişmeler karşısında; 1885 yılında Rus hükümeti, Ermeni aydınları tutukladığı gibi, okul ve kiliselerini kapatarak mallarına el koydu. (Bkz. Granville, a.g.e., s. 31. Rusya’daki Ermeni gazeteleri şiddetle göz altında tutulduklarından seslerini çıkaramıyorlardı. Bkz. Tarhan Büyükelçiliğinden Hariciye Nezaretine (19 Mart 1892), BOA, HNA, Endikatör: T.S, Karton no: 13, Dosya no: 11, İç no: 70-6.
[57]M. Hocaoğlu, Abdülhamid Han ve Muhtıraları, (İstanbul: 1983), s. 176.
[58]İ. H. Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi IV,  İstanbul 1955, s. 333.
[59]E. Granville, a.g.e., s. 58.
[60]Eçmiyazin Kilisesi’nden, İstanbul Ermeni Patrikliği’ne gönderilen mektupta, Rusya’ya göç eden Ermenilerin bir kısmını Rus hükümetinin iade etmek istediği, ancak Katoğikosluğun araya girmesiyle bu işin bahara tehir edildiği bildirildi. Gerekçe olarak da bölgede yaşayan halkın kalabalık olduğu, dolayısıyla bunlara verilecek ziraata elverişli toprak bulunmadığı, ortaya çıkan acıklı durumun Patriklikçe, Osmanlı hükümetine arz edilmesi istendi. [bkz. Adliye ve Mezahip Nazırı Rıza Paşadan Mabeyn Başkitabetine (14 Nisan 1894): BOA, Yıldız Sadaret Mütenevvia, Dosya no: 8-L-1311, Evrak: 803 / 8196, No: 93 / 45; Ayrıca Bkz. BOA, HNA; Endikatör: TS, Karton no: K 84, Evrak no: 115 / 2781-16.] Daha sonra Rus Büyükelçisi İgnatief’in Hariciye Nazırı Sait Paşaya gönderdiği 9 Şubat 1895 tarihli yazıda; Rusya’ya geçiş yapan Ermenilerin hepsisinin elinde Osmanlı pasaportu bulunduğunu, on binlerce Türk tebaası Ermeni’nin Kafkas halkı için bir yük olduğunu belirterek bunların Osmanlı hükümetince geri alınmasını istedi. Bkz. BOA, HNA, Endikatör: S-III, Karton no: 297, Dosya no: 26, İç no: 5, Evrak no: 129.
[61]J. Pichon, Cihan Harbinin Şarka Ait Kaynakları Avrupa’nın Yakın Şarka Hululünün Tarihçesi, (nşr. C. Yalçın), (İstanbul: 1939), s. 139.
[62]E. Akçora, Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896 - 1916),  (İstanbul: 1994, s. 70.
[63]Abdullayev, a.g.m., s. 47.
[64]Sadrazam Kamil Paşadan Mabeyn Başkitabetine (27 Eylül 1890), BOA, Yıldız Sadaret Hususi, Dosya  no: 12-S-1308, İç no: 1, Evrak no: 239 / 44.
[65]Tahsin Paşanın Hatıraları..., s. 69.
[66] Ottoman Archives Yıldız Collection The Armenian Question II, (İstanbul: Tarihi Araştırmalar ve Dökümantasyon Merkezleri Kurma ve Geliştirme Vakfı 1989), s. 10 vd. Rusya, bu politikasını Hariciye Nazırı Giers vasıtasıyla özel görevle Petresburg’da bulunan Fuad Paşaya, Ermeni meselesinde Osmanlı Devletini tam olarak desteklediklerini, bu mesele siyasi olmayıp Osmanlı Devletinin dahili meselesi saydığını, bunu da İngiltere’ye resmen bildirdiklerini belirtti. Bkz. Özel görevle Petersburga giden Fuad Paşadan Mabeyn Başkitabetine (31 Aralık 1894), BOA, HNA, Endikatör: T, Karton no: 153, İç no: 475.
[67] Hariciye Nazırı Sait Paşadan Sadrazam Cevat Paşaya (12 Mayıs 1895), BOA, HNA, Endikatör: M.T, Karton no: 775, İç no: 17, Zarf: 1312.
[68]Y. T. Kurat, ‘Doğu Anadolu’da Ermeni Sorunu (1900 - 1920)’, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu, (Ankara: 1985), s. 232. Bu dönem de Rusya, 1904-1905 Rus-Japon harbine kadar sürecek olan Ermenilerin kültürel ve ticari faaliyetlerini engelleme politikasını da sistemleştirdi. Bkz. Şahin, a.g.e., s. 189.
[69]Uras, a.g.e., s. 577.
[70]Kurat, a.g.m., s. 229 v.d.; Reformların uygulanması için bkz. M. Şaşmaz, ‘Ermenilerin Hakkındaki Reformların Uygulanması (1895 - 1897)’, Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu, (Ankara: 2000), s. 93-104.
[71] Şahin, a.g.e., s. 189.                         
[72]Uras, a.g.e., s. 376. Rusya’nın amacı İstanbul ve Doğu Anadolu topraklarını ele geçirmekti. Ermenistan bu amaca ulaşmak için sadece bir ön karakol durumundaydı. Rusların yaptıkları demir yollarından bazıları ok gibi dosdoğru bir şekilde Ermenistan’dan geçerek Osmanlı hududuna kadar uzanıyor ve orada bitiyordu. Bu durum Rusların maksadına açıkça göstermektedir. Bkz. L. R. Hartıll, ‘Men Are Like That’, 1856 - 1923 Emperyalizm Kıskacında Türkler Ermeniler Kürtler, (nşr. E. Yavi), (İzmir: 2001), s. 317. 
[73]M. Bala, Ermeniler ve İran, (İstanbul: 1927), s. 25 vd.
[74]Granville, a.g.e., s. 64.
[75]Granville, a.g.e., s. 36.
[76]Granville, a.g.e., s. 86.
[77]Kurat, a.g.m., s. 232.
[78]Uras, a.g.e., s. 383.
[79]Uras, a.g.e., s. 589.
[80]Akçora, a.g.e., s. 76. Osmanlı Hükümeti 21 Temmuz 1914 tarihinde seferberlik ilan etmişti. Seferberlik ilk kez Ermenileri de kapsıyordu. Şark vilayetlerinin idari reformu konusunda hem fikir olan Ermeni komitalarının yöneticileri İstanbul’da toplanarak taşra teşkilatlarına şu talimatı veriyorlardı: Rus birlikleri hududu geçip, Osmanlı ordusu geri çekildiği zaman elinizdeki her türlü imkanla her yerde aynı anda isyan edeceksiniz. Osmanlı ordusu iki ateş arasında bırakılacaktır. Devletin temelleri havaya uçurulacaktır. İdari merkezler işgal edilerek, ikmal kafilelerine hücum edilecektir. Buna karşılık Osmanlı ordusunun ilerlemesi halinde, silahlarıyla birlikte birliklerini terk edip, çeteler kurarak Ruslara katılacaklardır. Bkz. D. Kevorkyan, ‘Ermeni Meselesinde Tehcire Amil Olan Sebepler’, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu, (Ankara: 1985), s. 300.
[81]McCarthy, a.g.e., s. 26.
[82]Akçora, a.g.e., s. 73.
[83]Ermeni ve Rusların yaptıkları katliamlar için bkz. Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi I-IV, (nşr. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü), Ankara 1995.
[84]Tehcir kararı bütün Ermenilere şamil değildir. Bunlar; hasta ve âmâlar, Katolik ve Protestan mezhebinde olanlar, askerler ve aileleri, memurlar, tüccarlar, bazı amele ve ustalardır. Osmanlı ordusunda görev yapan asker, subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet görenlerin ve ailelerinin yanı sıra merkez ve taşrada bulunan Osmanlı Bankası şubeleriyle, Reji İdaresi, düyun-ı umumiyye ve bazı konsolosluklarda görevli Ermeni memurlar sadakat ve iyi halleri göz önüne alınarak sevk dışı bırakılmışlardır. Sadakatsizlik eden ve komite mensubu olanlar azledilerek sevk edilmişlerdir. Yetim çocuk ve dul kadınlar da sevk edilmeyerek yetimhanelere ve bulundukları yerlerdeki köylere yerleştirilmişlerdir. Ayrıca ticaret ve benzeri suretlerle ikamet eden Ermeniler, Ermeni mebus ve aileleri de yerlerinde kalmıştır. Bu konuda arşiv belge numaraları için bkz. Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), (Ankara: Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 1994), s. 10.
[85]Rusya’nın Eçmiyazin Kilisesine verdiği destek ve yaptığı düzenlemelerle birlikte devamlı Ermeni toplumuna bağımsızlık vadinde bulunmasından kaynaklanmaktadır. (bkz. Lynch, a.g.e., s. 233). Başka bir ifadeyle Rusya, Kafkasya’yı ele geçirdiğinden bu tarafa Doğu Anadolu ve Mezopotamya’ya uzanan hattı her zaman elde etmeyi düşünmüştür. Bunun için Eçmiyazin Kilisesini ıslah ederek, kendi emellerine hizmet ettirdiği gibi kilise mensuplarını da bu doğrultuda yönlendirmiştir. Bkz. Granville, a.g.e., s. 58. 

* Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi - 
- ERMENİ ARAŞTIRMALARI, Sayı 2, Haziran-Temmuz-Ağustos 2001


http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik&IcerikNo=210

..

..

İSTANBUL ERMENİ PATRİKHANESİNİN BAĞIMSIZLIK HAREKETLERİNE YÖNELİŞİ 1850 - 1896 BÖLÜM 1




İSTANBUL ERMENİ PATRİKHANESİNİN BAĞIMSIZLIK HAREKETLERİNE YÖNELİŞİ

1850 - 1896  BÖLÜM 1 




DAVUT KILIÇ

Rusya'nın Doğu Anadolu Siyasetinde Eçmiyazin Kilisesinin Rolü (1828-1915)

Yrd. Doç. Dr. Davut KILIÇ*
ERMENİ ARAŞTIRMALARI, 
Sayı 2, Haziran-Temmuz-Ağustos 2001
 
Çarlık Rusya, sıcak denizlere inme düşüncesinde kendisine engel olarak gördüğü Osmanlı Devleti’ni yıkabilmek için uzun yıllar plânlı politikalar üretmiştir. Bu plânlardan biri de; Kafkaslar ve Doğu Anadolu üzerinden İskenderun Körfezi’ne inmektir. Bunun için Rusya, bölgede yaşayan İran ve Osmanlı Ermenilerini emperyalist çıkarları doğrultusunda yönlendirme gayretine girmiştir.

Daha XVIII. yüzyılda Rus Çarı I. Petro, Doğu ticaretinden faydalanmak için Ermenilerden istifade etmeyi düşünmüş ve onları Rus topraklarına davet ederek kendilerine dinî ve dünyevî her türlü imtiyazı vermeye hazır olduğunu bildirmiştir[1] . Ermeniler’in Rusya’ya bağlanması ve oradan destek umması, Ruslar’ın Kafkasya bölgesine gerçekleştirdikleri ilk seferlerden başlayarak yeşermiş ve giderek artmıştır. Bu durum da Rusya’nın, Kafkasya ve Doğu Anadolu’ya yönelik faaliyetlerinde gerek siyasal, gerek askeri strateji belirlemesinde etkili olmuştur[2] . 20 Haziran 1804’te İran’la yapılan ilk savaştan sonra İran Şahı’nın bölgedeki otoritesi zayıflamış ve Rusya Eçmiyazin’le komşu olmuştur. Ermeniler bu tarihten itibaren aralarında ırk ve mezhep farkı olmasına rağmen Hıristiyan Rusya’ya karşı olan ilgilerini saklamamışlardır[3] .

Rusya, Kafkasya’da yürüttüğü müstemlekeci siyasetin gereği olarak Bizans döneminden bu tarafa, tarihi Azerbaycan topraklarında dağınık halde bulunan Ermeni ahalinin ve Ermenilerce kutsal sayılan Eçmiyazin Kilisesinin[4] bulunduğu toprakların, Erivan Hanlığının[5] hakimiyetinden çıkarılarak (% 73.8’nin Müslüman olduğu), “Ermenistan Vilayetine” çevrilmesini hedefledi[6] . Rus İncil Cemiyeti, 1815’te Petersburg’da 15 bin Ermenice İncil bastırdı. Bununla yetinmeyen cemiyet daha sonra Osmanlı Ermenilerinin çoğunun Türkçe konuştuğunu dikkate alarak[7] 1822’de Türkçe İncil bastırıp Ermenilere dağıttı[8]. Yine aynı yıl Rus hükümetinin Eçmiyazin Kilisesine gösterdiği yakın ilgiyi bahane eden Katoğikos Ephraim (Efraim), bölgede cereyan eden Osmanlı-İran savaşında Rusya’nın korumasına sığınarak barış imzalanana kadar Çar’ın güvencesi altında kaldı[9] . Bu ilgiden memnun olan Rusya, hedefine ulaşmak için Kafkasya ve diğer doğu bölgelerinde yaşayan Ermenilere karşı faaliyetlerini yoğunlaştırdı[10].

İran Ermenileri’nin Rusya’nın korumasına girme istekleri, XIX. yüzyılın ilk döneminde bölgeye yayılma arzusunda olan Rus ordusunu harekete geçirdi.[11] Aras vadisi boyunca ilerleyen Rus kuvvetleri Ermeni toplumu için mukaddes olan Eçmiyazin şehrini de içerisine alan Erivan bölgesini işgal etti.[12] 5 Mart 1828 yılında Rusya ile İran arasında Türkmençay Antlaşması imzalandı. O zamana kadar İran’ın elinde olan Eçmiyazin Kilisesinin de bulunduğu topraklar Rusya’nın hakimiyetine geçti. Tıpkı Gürcistan ve Kırım hadisesinde olduğu gibi İşgal edilen bölgeler önce Rusya’nın himayesinde ‘bağımsız’  bir Ermenistan olarak ilan edildi. Kısa bir zaman sonra da Rusya tarafından ilhak olundu. Çar I. Nikola, 21 Mart 1828’deki Emirnamesiyle ‘Ermeni eyaletleri’ olarak vaftiz edilen yeni toprakları İmparatorluğuna dahil etmeyi kararlaştırarak, unvanlarına ‘Ermenistan Kralı’ sıfatını da ekledi[13].

Rus - İran savaşında İran Ermenileri İran’a karşı, Rus ordusu saflarında savaştıkları gibi Rus askerlerine öncülük de ettiler. Böylece, Rus ordusu Urmiye ve Erdebil’i ele geçirdi. Rusya ile İran arasında Türkmençay antlaşmasının imzalanmasıyla bölgede yaşayan Ermeniler bir sene içerisinde mal ve mülklerini satarak Erivan bölgesine nakledilecekti. Böylece Rusya, Erivan Hanlığı’nı Ermenistan Vilayeti’ne çevirme projesini de hayata geçirmiş oldu. Yapılan tehcir sonunda gönüllü veya zorla 40 bin Ermeni, antlaşmanın on beşinci maddesi gereği, göç etmek zorunda bırakıldı[14]. Göç eden Ermeniler, Rus hükümeti tarafından Müslüman nüfusun yoğun olarak yaşadığı Erivan bölgesine yerleştirildi. Çar I. Nikola bu davranışıyla tarihi coğrafyaya müdahale ederek, bölgedeki demografik yapıyı Hıristiyanlar lehine bozma gayretine girdi. Bu gelişmeler sonucunda, Osmanlı tebaası olan Gregoryen Ermeniler üzerindeki Rusya’nın tesir ve yönlendirme kabiliyeti de iyice arttı. Böylece doğu ve batı Türklüğünün irtibatı kesilecek ve sunî bir Ermenistan oluşacaktı[15]. İşte bütün bunlar Ermeni kiliseleri içerisinde en yüce ruhani makam olarak tanınan Eçmiyazin’in Rus sınırlarına katılarak Rusya’nın emir ve kontrolü altına girmesiyle başlamış oldu.

Ruslar, Kafkasya’yı ele geçirdikten sonra Ermeni toplumu ile olan münasebetlerini de en üst seviyeye çıkarttılar. Buna Ermeni toplumunun içinde bulunduğu coğrafya da müsaitti. Çünkü aralarında mezhep (inanç) ve ırk farkı olmasına rağmen Rusya’dan başka yakınlaşacakları bir Hıristiyan devlet yoktu. Bu durum başta Eçmiyazin Kilisesi olmak üzere Ermeni maceracılar tarafından da hoş karşılandı. Ermeni gençlerinin bir çoğuna Rusya’daki üniversitelerde okuma hakkı tınındı. Bu üniversitelerde yetişen gençlerden bazıları da İmparatorluğun seçkin ve askeri tabakası içerisinde yerini aldı[16].

Ruslar, Petersburg’daki İmparatorluk İlimler Akademisinde ‘Ermeni tarihi ve edebiyatı’ üzerine metin ve tercümeler yayınlamaya başladı. Daha da önemlisi Ruslar ‘Pan – Slavizm’ propagandasıyla Osmanlı Devletini içten vurmayı hedefledikleri gibi, Anadolu cephesinde de Hıristiyanlık propagandası ile ordularına Ermeniler’i, yardımcı kuvvet olarak kullanmak istiyordu[17]. Başlangıçta Ruslar’ın bundan maksadı kurdukları Ermenistan’ı iki İslam devletine, Osmanlı ve İran’a karşı tampon bölge olarak kullanmaktı. Fakat bu iki İslam devletinin bir türlü toparlanamadığını gören Rusya, eğittiği Ermeni gençlerin bir kısmını Osmanlı Devletine karşı kullanmak üzere Rus ordusunda istihdam etti. Bir kısmını da teşkilatlandırarak Osmanlı Ermenileri’ni ayaklandırmak için Doğu Anadolu’ya gönderdi [18].

Rusya, Doğu Anadolu’daki emperyalist emellerini gerçekleştirmek için Osmanlı Devletiyle savaş durumuna geldi. 1828 yılında Rus güçleri Paskeviç[19] kumandasında Erzurum’a doğru ilerlemeye başladı. Yol boyunca Ermeniler Rus ordusunu sevinç gösterileriyle karşıladılar[20]. Kars ve Çıldır’daki Ermeniler, Osmanlı-Rus harbinin patlak vermesiyle Rusya’nın yanında yer almakta tereddüt etmediler. Hatta Ruslar Kars’ta ele geçirdikleri silahları bunlara dağıttığı gibi bir kısmını da Rus ordusuna asker olarak dahil etti.[21]

Osmanlı - Rus Savaşı neticesinde yapılan (1829) Edirne Antlaşması’yla Doğu Anadolu’nun bir kısmı Ruslar’ın eline geçti. Bu durum Rus ordusundaki Ermeniler’le, Osmanlı Ermenileri arasındaki ilişkileri daha da hızlandırdı. Böylece Ermeni toplumu ile Ruslar arasında hem dinî hem de siyasi münasebetler başlamış oldu.[22] Savaş sonunda Rus ordusu ile birlikte hareket eden Kars ve Erzurum bölgesindeki pek çok Ermeni yaptıklarına karşılık olarak, Müslümanlar’ın misillemesinden ve Osmanlı Devleti’nin yargılamasından korktukları için bölgeden Ahıska’ya göç etti.[23] Çar Nikola, İran’la yaptığı antlaşmada olduğu gibi Osmanlı Devleti’yle yaptığı antlaşmada da, Rusya’ya göç etmek isteyen Ermeni ve diğer Hıristiyanlar’a tam serbestlik verilmesini ilk şart olarak ileri sürdü. Böylece 1830 tarihinde Rusya’ya ümit edilenden daha fazla Ermeni göç etti.[24]

Ruslar 1830’larda Osmanlı topraklarından çekilirken de aynı şeyi yaparak, beraberinde götürdükleri Ermeni göçmenleri Revan vilayetine ve Ahıska bölgesine yerleştirdiler. Böylece Rus Hükümeti, Azerbaycan ve Anadolu Türklüğü arasına örmüş olduğu duvarı sağlamlaştırdı. Ermeni göçmenlerinin çocukları ve gençleri Rus okullarına ve Harbiyesine alınarak, Ruslar’a bağlanıp hizmet etmeleri hedeflendi.[25] Bu da Rus Hükümeti’nin Osmanlı Ermenileri üzerindeki politikasını kolaylaştırdı. Zaman içerisinde Rus politikasıyla uyum sağlayan Ermeniler’e, ‘Rus yanlısı Ermeniler’ de denildi.[26]

Çarlık Rusya, hakimiyeti altına aldığı Ermeni toplumunun inançlarını 1836’da resmen tanıyarak, Eçmiyazin Katoğikosları’nı daha kolay yönlendirebilmek için Pologenia adı verilen kanun çıkardı.[27] Bütün bu faaliyetlerle Rusya, Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeniler için Eçmiyazin’i cazibe merkezi haline getirmeyi hedefliyordu. Çar böylece Ermeni toplumunun, Katoğikosunu serbest olarak seçmesine müsaade etmiş oluyordu. Ancak bu seçim, Eçmiyazin’de bulunan sinod (meclis) tarafından yapılacak, dışarıdaki Gregoryen Ermeniler de temsilciler vasıtasıyla seçime iştirak edeceklerdi. Sonuçta seçilen iki Katoğikostan birini Çar onaylayacaktı. Böylelikle Rus hükümeti, Gregoryen Ermeniler’i himayesi altına alarak, bir anlamda İngiltere ve Amerika’nın Doğu Anadolu’daki faaliyetlerini engellemeyi amaçlamaktaydı.[28] Bir de açıklanan emirnamede, Çar hükümeti tarafından Sinod’a ‘Çinovnik – Prokuror’ unvanı ile bir memur konuldu. Bu hükümet memurunun onayı eklenmeden, Katoğikos ve Sinod hiçbir iş yapamayacaktı.[29] Yapılan seçim sonucunun Çar’ın tasdikine sunulması, onu kendine taraftar bildiği bir kimseyi seçme hakkına sahip kılıyordu. Rus Hükümeti iç politikasında Ermeniler’i bu şekilde oyalarken, dikkatlerini de dışarıya yöneltmeyi ihmal etmiyordu. Rusya, Osmanlı Ermenileri’ne, sefiri vasıtasıyla Rus Ortodoks Kilisesi ile birleşmelerini arzu ve tavsiye eden bir beyanname yayınladı.[30] Ermeniler’e öteden beri Ortodoks mezhebine girmeleri halinde himayeye mazhar olacaklarını telkin ediyordu.[31] Bundan da maksat, Osmanlı topraklarında bulunan Ermeniler’i, Eçmiyazin Kilisesi eliyle nüfuzu altına almaktı. Ama, çalışmaların kısa zamanda hedefine ulaşmadığını gören Rusya, esas gayesini açığa vurmakta gecikmedi.[32]

Rusların esas maksadı Ermeniler’e bağımsızlığını kazandırmak değil, aksine kendi sınırları içerisindekilerini Ortodokslaştırmak, Osmanlı Ermenileri’ni de Babıali’ye karşı kendi menfaatlerini temin edecek tarzda kullanmaktan ibaretti. İstanbul’da ve Doğu Anadolu’da hep bu amaç doğrultusunda çalışıyorlardı. Bu süreç içerisinde Osmanlı Devleti’nin bazı memurlarını da parayla elde etmişlerdi [33] .

Ermeni toplumundaki eğitim görmüş olanların neden Rus yanlısı duygular taşıdıklarını Konsolos Taylor, Kont Clarendon’a gönderdiği 19 Mart 1869 tarihli raporunda şöyle izah eder. “...arkalarında büyük devletler bulunan, Protestan, Katolik misyonerler, Osmanlı ülkesinde bütün eylemlerini ve din değiştirme faaliyetlerini yasal yollardan yaptılar. Ancak mezhebî manada kendilerini destekleyecek güç olmadığından Gregoryen Ermeniler bu işleri kendi mezheplerinden yaşlı kimseler ya da muhtekir meclis üyeleriyle yürütmek zorunda kaldılar. Katolik ve Protestan Ermenilere bakarak bunlar da zorunlu olarak başka bir devletin himayesini sağlamak için harekete geçtiler. Doğu Anadolu’da Osmanlı Ermenilerinin bir çoğunda Rus Pasaportu vardı. Olabildiğince gizlilikle sağlanan bu belgeler, herkesçe bilinmekte ve geniş ölçüde dağıtılmaktaydı. Rusya’nın, Osmanlı Gregoryen Ermenilerine gösterdiği ilgi ve Eçmiyazin’in Rus topraklarında olması, bu ruhani makamın Rus politikasını desteklemesi, Eçmiyazin yanlısı Ermenileri Ruslara yaklaştırdı[34] .”

Ruslar Osmanlı Devleti aleyhine, Osmanlı Ermenileri üzerindeki bilinçlendirme faaliyetlerini Eçmiyazin Kilisesi aracılığı ile yürütme planlarının artık sonuçlarını alıyordu. Çünkü Eçmiyazin Katoğikosluğu’nun Rus Çarlarıyla olan yakın ilişkileri ve bu merkezin Osmanlı himayesi altında yaşayan din adamları üzerindeki etkisi, Rusya’yı Osmanlı Ermenilerinin başına kendi davasına sadık papazları yerleştirme noktasına getirdi[35]. Bu papazlar, Rus Çarlarının istek ve arzuları doğrultusunda hareket ediyorlardı[36]. Bunun için Rusya’nın takip ettiği ve büyük bir titizlikle üzerinde durduğu şark siyaseti, Osmanlı Devletinin zayıflamasında ve dağılmasında en çok tesir icra eden sebeplerden biri olacaktır[37]. Özellikle Çarlık Rusya, Osmanlı Devletindeki iç huzursuzluğu artırmak gayesiyle Rus yanlısı Ermenileri, Eçmiyazin vasıtasıyla kullanmaya devam etti. Ruslar bu konuda o kadar ileri gittiler ki, Üç Kilisede (Eçmiyazin) Gregoryen Ermeni papazına, Ermenileri Osmanlı hükümetine karşı ayaklandırması önerisinde bulundular. Fakat söz konusu Papaz, bu fikri kabul etmeyince boğularak öldürüldü ve bu arada Ermeni manastırı da yakılarak kıymetli eşyaları yağmalandı[38].

Rusya, Eçmiyazin Kilisesi’nin içerideki nüfuzunu yok denecek bir seviyede tutmakla beraber, dışarıdaki nüfuzunun güçlenerek devam etmesinde menfaat görüyordu[39]. Bu arada Birinci Meşrutiyetin İlânından (1876) Osmanlı Ermenilerinin memnun olmaları[40] , Rusya’nın, Ermenilere yönelik faaliyetlerini artırmasına sebep olacaktır[41] . Bunda da en önemli araç yine Eçmiyazin’dir.

Rusya, Doğu Anadolu ile Dicle ve Fırat havzası hakkındaki düşüncelerini gerçekleştirmek için[42] 1828-1829 savaşında olduğu gibi yine aynı şekilde 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında da bölgede yaşayan Rus yanlısı Ermenilere, silah, araç, gereç desteği vererek donattı[43]. Böylece Rus ordusu bölgede kendisine yerli işbirlikçileri vasıtasıyla lojistik destek sağlamış oldu. Bu savaşta Rus ordusundaki Ermeni subay ve yöneticilerin öncülüğünde başarıldı.[44]

Rus Çarları tarafından Eçmiyazin Kilisesine seçilen Katoğikosların, Rusya’nın Osmanlı topraklarında yürüttüğü emperyalist politikaların hayata geçirilmesinde azınsanmayacak derecede rolleri olmuştur[45]. Çarlık Rusya’nın bu başarısı, 3 Mart 1878 günü imzalanan Ayastefanos Antlaşmasına Osmanlı Ermenileriyle ilgili bir madde konmasıyla daha da pekişti. Bu madde ile Ermeni ve Ermenistan adları ilk kez bir uluslararası antlaşmaya girmiş oldu[46]. Aynı zamanda bu madde ile Osmanlı hükümeti için yeni bir yükümlülük, Rusya için de yeni bir ahdi hak doğdu[47]. O zamana kadar Osmanlı Devleti ile problemi olmayan İstanbul Ermeni Patrikhanesi ve bir kısım Ermeniler bilhassa Rusya’nın tahriklerine kapılarak, Ermeni ideallerini gerçekleştirmek üzere harekete geçti[48].

Eçmiyazin Kilisesi vasıtasıyla Osmanlı Ermenilerini kontrol eden Rusya’nın hedefi, planın ikinci ayağı olan Doğu Anadolu’dan Basra’ya veya Çukurova’ya doğru uzanan ve kendi kontrolünde kalacak bir Ermenistan oluşturmaktı. Rusya, Ermenileri kışkırtarak sıcak denizlere açılma imkanı ararken, bu durumu sezen İngilizlerin müdahalesi ile olayların seyri değiştirdi[49]. Bu arada Rus ajanları, Babıali ve çevresinde Rus askeri çekilir çekilmez müslümanların Ermenileri yok edeceği propagandasını yaymaktaydılar. Bu ve benzeri propagandaların tesirinde kalan Rus yanlısı Ermeniler telaşa düştüler[50]. Doğu Anadolu’da asıl büyük Ermeni göçü bu savaştan sonra oldu. Rus yanlısı Ermeniler yaptıklarının karşılıksız kalmayacağını düşünerek, Rus askeri çekilirken yüz bin kadar Ermeni de Erivan ovasına gitti[51]. Çünkü bunlar işgal sırasında boş durmamış Müslüman ahaliye eziyet etmişlerdi. Bu himaye ve yönlendirme gerçekte din kisvesi altında emperyalist maksatlarla yapılmaktaydı[52]. Anadolu’daki Ermenilerin dinî kimliklerini ve yeni oluşmakta bulunan milli hislerini Rusya kendi amaçları için durmaksızın sömürüyordu[53].

Rus Çarı II. Aleksandr, 1881 martında bir nihilist tarafından öldürülünce Rusya’nın Doğu Anadolu Politikasındaki değişiklikleri daha da belirgin hale geldi. Zira bu devlet söz konusu tarihten itibaren dışarıda her türlü bağımsızlık hareketlerine karşı koyan, içeride ise Ruslaştırma siyaseti güden bir politika izlemeye başladı. Dolayısıyla Rusya, Osmanlı Ermenileri lehine ıslahât yapılması konusu ile ilgilenmekten adeta vazgeçti[54]. O yüzden 1883 yılından itibaren kendi hakimiyeti altındaki Ermenilere karşı tutumu da sertleşti. Öyle ki, kendi tâbiiyetindeki Ermenilerin, daha önceki dönemlerde olduğu gibi Osmanlı Ermenileri ile ilişkilerini bile iyi gözle bakmaz oldu[55] ve sonuçta 1885 yılında bu cemaate ait bütün dinî okulları kapattı[56].

Ermeni meselesinde İngiltere’nin insiyatifi ele geçirmesi ve diğer taraftan Balkanlarda yeni ortaya çıkan Romanya ile Bulgaristan’ın izlediği politikalar, Rusya’yı hayal kırıklığına uğrattı. Bütün bu gelişmeler Rusya’nın, Ermeni toplumu üzerindeki siyasetinde mühim bir değişiklik yapmasına neden oldu. Aynı hatayı Doğu Anadolu’da da tekrar edip günün birinde o taraftan da yolunu kesecek bir Ermenistan oluşumunu tehlikeli görmeye başladı[57]. Rus Hariciye Nazırı Prens Lobanow  “biz Garptaki hatamızı Şark da tekrar etmeyeceğimiz için bir Ermeni Bulgaristan’ı istemeyiz” dedi. Yani, milliyeti Slav ve mezhebi Ortodoks olan Bulgaristan Prensliği Rusya’ya bu kadar küstahça karşı koymaya cesaret ettiğine göre Slav ve Ortodoks olmayan bir Ermeni hükümetini, Rusya’nın itaati ve buyruğu altında tutmak elbette daha zor olacaktı. Rusların en büyük hedeflerinden biri de Ermeni Kilisesini, dilini ve kültürünü değiştirmekti. Bu dönem Çarlık Rusya’nın, Kafkasya’yı Ruslaştırma siyasetinin en şiddetli dönemi idi. Güney Kafkasya’da, Anadolu’dan daha fazla Ermeni vardı[58].

Rusya’nın Doğu Anadolu politikasını bu dönemde açıkça; ‘Rus hududunda Ermenisiz Ermenistan’ şeklinde ifade edilmekteydi[59]. Bu manada Rusya, Ermenilere hiç bir zaman büyük bir teveccüh göstermedi[60]. Hatta son dönem Kafkas hudutlarına iltica etmiş olan Osmanlı tebaası Ermenilerin hareketlerini kontrol altında bulundurmayı Osmanlı hükümetine gizlice vaat bile etti[61].

Rusya’ya göç 1901 yılına kadar devam etti. Fakat Ruslar merkez olarak seçtikleri Eçmiyazin Kilisesi ve civarını nüfus bakımından yeterince Hıristiyanlaştırdıkları için gelen Ermenilere “ya Rus tabiiyetine geçersiniz ya da Rus topraklarını terk edersiniz” diyerek baskı yapmaları üzerine pek çok Ermeni tekrar Osmanlı topraklarına geri dönmek zorunda kaldı[62]. Çünkü daha önce ifade ettiğimiz gibi Rusya tarafından hayata geçirilen proje neticesinde bölgede demografik yapı Ermenilerin lehine değişmeye başlamıştı. 1823 nüfus sayımına göre Karabag ahalisinin % 8.4 Ermeni iken bu durum 1832’de % 34.8’e, 1897’de yapılan sayıma göre ise % 53’e çıkmıştır[63]. Eçmiyazin Kilisesi etrafında Ermeni nüfusun yoğunlaşması o güne kadar Müslümanların yaşadığı coğrafyanın Hıristiyanlaşmasına neden olmuştur. Planın bundan sonraki ayağında ise Rusya, Osmanlı topraklarında kalan Ermenilerin vasıtasıyla Doğu Anadolu’yu ele geçirme gayretine girecektir.

İstanbul Rus sefirinin, “Politiche Corresqondig” de çıkan bir beyanatında; Rusların Ermenilere olan sempatilerine rağmen Ermeni meselesine müdahale etmek ve bu suretle Rusya’nın gelecekteki politik hareketini sekteye uğratmak niyetinde olmadığını ifade etti[64]. Osmanlı Devletinin içte ve dışta devamlı problemli olması, ordusunun donanım itibarıyla eksik olması, Rus siyasetinin ana hatlarını oluşturmaktaydı[65].

Rusya’nın Doğu Anadolu bölgesindeki çıkarları, Osmanlı Ermenilerinin tam veya yarı bağımsız siyasi bir varlık olarak görülmelerine asla razı olmayan bir politika izlemek zorunda bıraktı[66]. Bundan bir müddet sonra Rostof’a gelerek Rus İmparatoru ve İmparatoriçesini ziyaret için müracaat eden Eçmiyazin Katoğikosuna, Ermeni meselesi sonuçlanıncaya kadar kabul edilmeyeceği bildirildi[67].

İç politikada Çarlık rejiminin yumuşaması üzerine, daha önce el koyduğu Eçmiyazin Kilisesinin mallarını 1903 yılında iade etmeyi kararlaştırdı[68]. Bu kararla yumuşayan Ermeni-Rus ilişkileri Trablusgarp’ın işgali ve Balkan Savaşı’nın Osmanlı Devletini çok sarstığı bir dönemde yeniden hareketlendi. Başta Katoğikos olmak üzere Patrikhane ve etrafında oluşan Rus yanlısı Ermeniler tarafından, Rusya’nın müdahalesiyle doğu illerinde ıslahat meselesi de bu dönemde tekrar ortaya çıkarıldı[69].

Öte yandan Rusya’yı en çok tedirgin eden, Balkan savaşlarında Osmanlıyı bozguna uğratan küçük Hıristiyan devletlerinin saldırısından cesaret bulacak ihtilalci Ermeni örgütlerinin, Doğu Anadolu’da benzeri bir harekete geçmeleriydi. Böyle bir isyan yalnız Anadolu topraklarıyla sınırlı kalmayacak, Kafkasya’daki Ermeniler de olaya karışacaklardı. Bu da Rusya’nın gerçek amacını engelleyecekti. İşte bu şartlar altında Rusya, politikası gereği Ermeni isteklerine sahip çıkma bahanesiyle Doğu Anadolu’da ağırlığını sürdürecek bir formül geliştirmişti. Bu formülün adı da; Berlin Antlaşmasında yer alan Anadolu’daki Ermeniler için yapılması gereken reformlardı[70]. Böylece Kafkasya’daki ihtilalci Ermenilerin dikkati Doğu Anadolu’ya çekilerek Osmanlı Ermenilerine yönlendirilmiş olacaktı. Diğer taraftan Rusya, söz konusu dönemde Osmanlı Ermenileri arasında gelişen milliyetçilik fikirlerinin kendi Ermenilerine de yansımasını önlemek için, faaliyetlerini Eçmiyazin Kilisesinin ruhani tesirini Ermeni toplumu üzerinde kuvvetlendirme yönünde yapmıştır[71].

Rusya yaklaşık iki yüzyıldır sürdürdüğü Eçmiyazin Kilisesini kendi hedefleri doğrultusunda başarıyla yönlendirme siyasetini kısa bir aradan sonra yeniden başlattı. Bu dönemde Eçmiyazin Katoğikosu Sürenyan, verilen emirlere, uymakta ve bu işe alet olmakta gayet uygundu. Petersburg’a yaptığı ziyarette daha cemaatinin dinî problemleri için hiçbir şey yapmadan Ermenilerin siyasi hürriyetleri konusunda çalışmış ve kendilerini tamamıyla hükümdarın eline bırakmıştı. Yakın Doğu siyasetinin şartları başkaydı. Rusya’yı yine Osmanlı Ermenilerini himayesine almaya sürüklüyordu[72].

İleri tarihlerde Osmanlı topraklarında çıkacak olan silahlı ayaklanma hareketlerinin büyük bir çoğunluğu yapılan düzenlemeye göre, Rusya Ermenistan’ından yani Eçmiyazin’den idare edilecekti[73]. Bu cümleden olarak Rusya, Ermeni meselesinin kendi emperyalist emelleri doğrultusunda çözümlenebilmesi için Eçmiyazin Kilisesini, 1912 yılı yazında Osmanlı Ermenileri arasında zemin hazırlamakla görevlendirdi[74].

I. Dünya Savaşı arifesinde Avrupa kamu oyunu, Ermeni meselesi lehinde bir Rus müdahalesi için seferber etmek gereği ortaya çıkınca, Çar hükümetinin sadık birer elamanı olan Eçmiyazin Kilisesinin yöneticileri çok yararlı birer araç haline geldi[75]. 16 Nisan 1914’te Eçmiyazin Katoğikos’u, Türk-Rus sözleşmesinden dolayı kendisine bilgi veren Sazanof’a yazdığı teşekkür mektubunda; Ermeni toplumunun Rusya’ya bağlılığını, Ermenilerin yeniden tarih sahnesine dönmesini sağlayan sevgili hükümdarı II. Nikola’ya ve onun yöneticilerine övgü dolu sözlerle taltifte bulunması[76] ve yine Katoğikos’un I. Dünya Savaşının başlamasından hemen sonra 5 Ağustos’ta Kafkasya Genel Valisine gönderdiği bir mektupta; Rusya’nın bu tarihi fırsatı kaçırmamasını hatırlatarak, altı doğu vilâyetinin özerk Ermenistan statüsünde Çarlığa bağlanmasını rica ediyordu[77]. Ermeni toplumu, Rusların bu hareketini kendi hesaplarına yapılmış bir teşebbüs zannediyorlardı ve Çarlık siyasetinin kör bir aleti olduklarının farkında değillerdi[78].


http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik&IcerikNo=210

..