meselesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
meselesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Kasım 2016 Salı

Ermeni meselesinde arşivlerde Türklerin çekineceği hiçbir şey yoktur!




 Ermeni meselesinde arşivlerde Türklerin çekineceği hiçbir şey yoktur!





Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu



Türklerin çekineceği hiçbir şey yoktur. Sason İsyanı 1895’te çıkmıştır. Bunun için Avrupa’dan gelen heyet Sason’da Ermenilerin suçsuz olmadığını belirtmiştir. Aynı şey Adana ve diğer isyanlar için de geçerli. Hatta Ermeniler kendilerini desteklemeyen Ermenilere de zulmetmişler, onları da öldürmüşlerdir. Bunların hepsi tespit edilmiştir.
“ Soykırım vardır ” diyenlerin ya bu konuyla ilgili bilgileri yoktur ya da ihanet içindedirler. Başka bir seçenek yoktur. Bir ülkede yaşayan insan kendi insanlarını bu kadar ağır bir şekilde suçlarsa bu ne gaflettir ne dalalettir. Ya da kendilerini bu vatandan gösteren ama gerçek kimliği Ermeni olanlardır.






Yazarımız Kaya Ataberk ve Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu


23 ayrı yerde isyan çıktığı ve için Ermeni askerler silahtan tecrit edilmişlerdi
TÜRKSOLU: Güncel bir soruyla başlayalım isterseniz. Geçtiğimiz günlerde Tayyip Erdoğan, Sarkisyan’a bir çağrıda bulundu. “ Çanakkale’de beraber savaştık, anmaya siz de katılın ” dedi. Bu işin aslı nedir? Böyle bir çağrının yapılmasını nasıl değerlendirirsiniz?
Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: Devlet adına bir karar verileceği zaman, devlet adamları konunun uzmanlarını çağırır, enine boyuna faydası ve zararı üzerinde tahlilde bulunulur, böyle açıklamalar ancak bundan sonra yapılır. Büyük devletlerde süreç böyle işler. Maalesef Türkiye’de buna benzer bir takım açıklamaların sonucu hüsran olur. Bu açıklamayı enine boyuna düşünmeden söylenmiş bir söz olarak nitelendiriyorum. Sarkisyan’ın Çanakkale’ye gelip “Evet, Ermeni askerler de burada çatıştı, dolayısıyla biz soykırım iddiamızdan vazgeçiyoruz” demesini herhalde kimse beklemiyordur.
Kaldı ki Sarkisyan Ermenistan’da iken Çanakkale’de bulunan Ermeniler Sarkisyan’ın askerleri değildi. Bunlar Osmanlı tebaasından Ermenilerdi ve onlar da bilindiği gibi I. Dünya Savaşı’nda Anadolu’nun 23 ayrı yerinde isyan çıktığı ve tehlike arz ettikleri için silahtan tecrit edilmişlerdi.
TÜRKSOLU: Yani orada olanlara silah verilmemiş miydi?

Van’da isyan ederken Çanakkale’de vatanı savunan Ermenileri nasıl izah edecekler?
Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: Evet silah verilmemişti. Sadece sıhhiye taburlarında Ermeniler vardı ve onların sayısı da fazla değildi. Dolayısıyla “Çanakkale Zaferi’nde şu kadar rolleri vardı” demeleri mümkün değildir. Nitekim Çanakkale Savaşları 18 Mart 1915’te başlamıştı. Bundan önceki dönemde Zeytun İsyanı çıkmıştı. Burası bugün Kahramanmaraş’ın Süleymanlı ilçesidir. Diğer yerlerde de isyanlar vardı ve tam Çanakkale Savaşı sırasında da Van İsyanı çıkmıştı. 17 Nisan 1915’te Van, Bitlis ve Çatak’ta Ermeniler ayaklanmıştı. Çanakkale’de vatan müdafaası yapılırken aslında Osmanlı vatandaşı Ermeniler Van’da isyan halindeydiler. Bir taraftan isyan ederken bir taraftan Çanakkale’de vatanı savunan Ermenileri nasıl izah edecekler? Çanakkale’de belki toplam bin Ermeni askeri vardı ama Türkiye’nin toplamında da 50 bin Ermeni askeri vardı. Bunların hepsi de silahtan arındırılarak cephe gerisine çekilmişlerdi.


TÜRKSOLU: Ermeni isyanları etkili oluyor muydu?

Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: Zeytun İsyanı gerçekten çok tehlikeli bir isyandı. 20 bin Türk askeri orada meşgul edilmişti. Fransız ordusunda ne kadar Ermeni gönüllü olduğunu Ermeni Boğos Nubar Paşa kendisi yazmıştır. Fransız Dışişleri Bakanı’na gönderdiği mektupta aynen şöyle demektedir: “Cumhuriyet ordularının yarısına yakını Ermeni gönüllülerden oluşmaktadır.” Tabii buradaki “cumhuriyet”, Fransa Cumhuriyeti’dir. Rus ordusunda ise Kafkasya kökenlilerde içinde olmak üzere 150 bin Ermeni asker vardır. Bunun dışında da 40 bin Ermeni gönüllü de Nazarbekov ve Andranik komutası altında Anadolu’yu yakıp yıkmaktaydı.
Bitlis’ten çıkan bir Ermeni çetesi Hatay’a kadar olan bölgede her yeri talan etmiştir. Bu sırada Ordu; Musul’da, Filistin’de, Kafkasya’da, Çanakkale’de, dört ayrı cephede savaşıyordu. Mühimmat getirenlere saldırılar, tren yollarına sabotajlar, telgraf merkezlerinde haberleşmeyi engellemek için isyanlar Ermenilerim faaliyetleriydi.
Bunları bilmeden Çanakkale’de bir davetle bir şeylerin çözülebileceğini sanmak hatadır. Bunun üzerine Ermeniler, “Biz Çanakkale’de vatan için mücadele ettik, sizi neden öldürmüş olalım?” demeyecekler midir?

TÜRKSOLU: Yani Tayyip Erdoğan’ın bu çıkışı Ermenilerin elini güçlendiren bir şey mi oldu?

Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: Öyle oldu. Bunu yapmak yerine Cumhurbaşkanı değil ama hükümet, Birleşmiş Milletlere tarihçiler komisyonu kurmak için başvurmalıydı. Ermeni, Taşnak arşivleri de dâhil olmak üzere bütün arşivlerin açılmasını önermeliydi.
Türkiye BM’ye, tarihçiler komisyonu kurulmasını önermeli
TÜRKSOLU: Peki 1915’in yüzüncü yılında Ermenilerin bir kampanyaya girişecekleri belliyken bu söyledikleriniz neden yapılmıyor? Hükümetin ya da diğer kurumların bir girişimi neden olmuyor? Türk devleti neden kendisini savunmuyor?
Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: Türk Devletinin kendisini savunması için öncelikle devleti yönetenlerin “Her şeyi biz biliyoruz” demekten vazgeçmesi lazım. Bir danışmanlar kurulu oluşturulmalıdır ama bu da Etyen Mahçupyan gibi isimlerden kurulmamalıdır. Devlete zaten karşı çıkan, soykırım olduğunu savunan Halil Berktay gibi isimlerle, “ahiren” kelimesini “önceden” diye telaffuz edenlerden oluşturmasınlar. Bu işi bilen, doğru düzgün isimlerden kurulmalıdır. Bu kurula danışılmalıdır. Bir strateji belirlenmelidir. Ama maalesef Türkiye’nin bir strateji belirlemek gibi bir hedefi de yok.
2015 geldi. Biz parlamento heyeti olarak İsveç’e gidecektik, 4 bakan hakkındaki yolsuzluk oylaması nedeniyle gidemedik. Şimdi İtalya’ya gideceğiz. Ama sadece parlamento heyetlerinin bunları yapmasıyla bu iş çözülmez. Bu olay tabi ki artık ilmî boyuttan çıkmış, siyasî boyuta girmiştir. BM’de siyasî olarak çok etkili olacak şekilde bütün ülkelere çağrıda bulunulmalıdır. “Buyurun, biz tarihimizle yüzleşeceğiz. Ermeniler de Fransızlar da Amerikalılar, İngilizler ve Ruslar da yüzleşsin. Hodri meydan!” desinler. Bakalım bu durumda tarihçiler komisyonuna Fransa, İngiltere, ABD ya da Rusya eleman verecek mi?

Arşivlerde Türklerin çekineceği hiçbir şey yoktur
TÜRKSOLU: 1915 ve öncesine dair arşivler ortaya konulduğunda Türkiye’nin çekineceği şeyler mi ortaya çıkar, yoksa Batılıların ve Ermenilerin çekineceği şeyler mi?

Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: Türklerin çekineceği hiçbir şey yoktur. Sason İsyanı 1895’te çıkmıştır. Bunun için Avrupa’dan gelen heyet Sason’da Ermenilerin suçsuz olmadığını belirtmiştir. Aynı şey Adana ve diğer isyanlar için de geçerli. Hatta Ermeniler kendilerini desteklemeyen Ermenilere de zulmetmişler, onları da öldürmüşlerdir. Bunların hepsi tespit edilmiştir.
TÜRKSOLU: PKK’nın kendisinden olmayan Kürtlere yaptığı gibi mi?

Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: Tabi ki. Zaten terörün temeli budur. Birilerini yıldırmak, kendine çekmek, korkutmak… Ermeniler de öyle başlamıştır.
Osmanlı Devleti’nin ya da Türklerin çekineceği hiçbir şey yoktur çünkü mahkemeye çıkarılan ya da tutuklanan Ermenilerle ilgili tutanaklarda kesinlikle o bölgenin keşişinin, rahibinin de imzası vardır. Evlere yapılan baskınlarda ele geçirilen suç delilleriyle ilgili tutanaklarda da bölgenin din adamlarının imzaları, mühürleri var. Mahkeme safahatı çok ciddi geçmiştir. Mahkeme edilen kişi “Bugün konuşacak halde değilim” diyerek erteleme istediğinde ertelenmiştir. Böyle adil bir yargılama yapılmıştır. Üstüne üstlük Batılılar araya girerek yargılanıp mahkûm olan şahısları serbest bıraktırmıştır.
TÜRKSOLU: Tabi bunlar kayıtlarda var…

Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: Bunlar herkesin gözünün önünde olmuştur. Ermenilere devlet tarafından yapılmış bir zulüm vs. asla yoktur. Bir takım kesimlerle kendi aralarındaki çatışmalardan kaynaklanan hadiseler olmuştur. Özellikle Doğu ve Güneydoğu’da Osmanlı askerî kıyafeti giymiş Ermenilerin Kürt köylerine saldırdığının kayıtları arşivlerde vardır. Bu Kürtlere devlet tarafından bir baskı yapılıyormuş izlenimi doğurmak ve Kürtlerle Ermenileri birleştirmek adına yapılmıştır. Fakat bunu yapanlar yakalanıp daha sonra Ermeni oldukları da ortaya çıkınca bu sefer de Kürtlerin onlara saldırdığı görülmüştür.

Kaçaznuni: “Rusların ve Batının, devlet kurma sözlerine inanarak büyük hata işledik”
Bizim çekineceğimiz hiçbir şey yok. 1915’ten önce 1914’te Sait Halim Paşa’nın attığı yanlış bir imza var. Ermenilerin yaşadıkları bölgeler üçe ayrılmış ve buralara birer Hıristiyan vali atanması kabul edilmiştir. Bu anlaşma yürürlüğe girmemiştir. Bununla beraber valiler gelmiştir. Bu sırada Dünya Savaşı çıkmıştır. Savaşın çıktığı dönemde Ağustos ayında Ermeniler Erzurum’da bir kongre düzenlemişlerdir. Bu kongreye Osmanlılar da delege göndermiş ve Ermenilere savaş sırasında Ruslara karşı devletin yanında yer almalarına karşılık savaş sonrasında kendilerine iki özerk bölge verilmesi teklif edilmiştir. Bunu Ermeniler kabul etmemişlerdir. Nitekim Ermenistan Başbakanı Kaçaznuni de kendi notlarında bunu yazmıştır. “Biz Rusların ve Batının, bize verdikleri devlet kurma sözlerine inanarak bu teklifi kabul etmedik. Büyük hata işledik” demektedir. Kendi Başbakanlarının yazdığı bu gerçekleri Osmanlı belgeleri de aynen teyit etmektedir.


Mavi Kitap 300 sterlin maaş karşılığında yazılmış bir propaganda kitabıdır
TÜRKSOLU: Peki Ermenilerin 1,5 milyon Ermeni öldü iddialarının bir dayanağı var mı?
Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: Bunun 1,5 milyona kadar çıkarılmasının hukuken hiçbir önemi yok. Eğer devlet tarafından 10 bin kişi kasıtlı olarak öldürülseydi bu da soykırım olurdu. Ama 1,5 milyon abartısı Ermenilerin bu işi nasıl bir siyasî propagandaya dönüştürdüğünün kanıtıdır. Mavi Kitap’ta Arnold Toynbee bile “Eğer Ermeni nüfusu 1,6 milyon ise ve hayatta olanlar 1 milyon 150 bin kişi olduğuna göre, ölen ermeni sayısı 450 bin olmalıdır” der. Yani gerçekte ortada bir rakam da yoktur.

TÜRKSOLU: Ki bildiğimiz kadarıyla bu Mavi Kitap bir propaganda kitabıdır…
Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: Evet, 300 sterlin maaş karşılığında yazılmış bir propaganda kitabıdır. Arnold Toynbee o tarihlerde genç bir tarihçidir. Askerlik yaparken İntelligence Bureau’da çalışmakta ve 300 sterlin maaş almaktadır. Bu işle özel olarak görevlendirilmiştir. Hangi bölgelerden sorumlu olduğu kendi arşivinden aldığımız belgelerde vardır. Lord Bryce tarafından ABD Büyükelçisi Morgenthau’ya yazılan yazılar elimizde vardır. Morgenthau sözde belgeleri Bryce’a göndermiş, o da Toynbee’ye vermiştir. Bu kitap böyle hazırlanmıştır. Kendisi de daha sonra bu kitabın gerçeklere dayanmadığını, ikinci elden duyumlarla yazıldığını belirtmiştir. Özeleştirisini de yapmıştır.
Böyle bir propaganda kitabında bile en fazla 450-600 bin rakamı verilirken daha sonra 1,5 milyona çıkarılmıştır. Şu da değerlendirilebilir: 1914’te Osmanlı’da ne kadar Ermeni nüfusu vardı ve 1918’de bu rakam ne olmuştu? 1922 Kasım’ı itibariyle Birleşmiş Milletler kayıtlarına baktığımız zaman ABD ve İngiltere’nin yaptığı araştırmalarda dünyaya dağılmış olan Ermenilerin 817,873’ünün Türkiye’den gitmiş olduğu belirtilmektedir. 95 bin Ermeni kadın ve çocuğun Müslüman olarak Türkiye’de kaldığı ve bu rakama dâhil olmadığı kaydedilmektedir. Yine 148,998 Ermeni’nin İstanbul’da, 131,175 Ermeni’nin de Anadolu’da yaşadığı geçiyor. 1914’te 1 milyon 294 bin Ermeni nüfusu var Türkiye’de. Yukarıdaki rakamlar da neredeyse 1 milyon 200 bin yapmaktadır. Arada 100 bin civarında bir fark var…


Her mezara 300 kişi konsa bile 5 bin tane toplu mezar olması gerekirdi
TÜRKSOLU: Ölenler 100 bin midir?

Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: Bu rakamın içinde de Fransa için savaşırken ölen Ermeniler var. Fransız belgelerinde bunların kayıtları vardır ve hepsinin Anadolu ve İstanbul doğumlu olduğu görülmektedir. Rus ordusundaki Ermeniler ve Kazım Karabekir’in Ermeni-Gürcü savaşı sırasında ölenler hariçtir. Ayrıca İngiliz General Allenby’nin komutasında 8 bin Ermeni gönüllü olduğu belirtilmektedir. Ayrıca kolera ve diğer hastalıklardan ölenler vardır. Eçmiadzin’de ölenler de ayrıdır. Anadolu’dan Kafkaslara gidip orada savaşırken ölenledir bunlar. Bunlar neden hesaplanmamaktadır?
Ayrıca bulunmuş bir toplu mezar da yoktur. Yani bir yerde 1,5 milyon insan öldürülecek ve orada toplu mezar olmayacaktır… Her mezara 300 kişi konsa bile 5 bin tane toplu mezar olması gerekirdi. Her kazma vurulan yerden toplu mezar çıkardı. Nasıl oluyor da Türklere ait toplu mezarlar bulunuyor da Ermenilere ait olanlar çıkmıyor? Bunların tümünü yok etmek mümkün müdür?
Buna karşılık “Suriye çöllerinde kayboldular” denilmektedir. O zaman neden ABD’nin Halep Konsolosu Jesse Jackson bunların şehirde nerelere geldiklerini ve yerleştiklerini kaydetti? Neden ABD Mersin Konsolosu Edward Natan Adana’dan trenlerle 500 bin göçmenin Halep’e sevk edildiğini yazmıştır? Neden Halep Konsolosu da 500 bin Ermeni’nin geldiğini onaylamaktadır.
Meselenin boyutları bunlardır. Bunları bilmeden bir politika üretmek mümkün mü? O zaman bu Çanakkale çağrısı gibi şeyler yaparsınız. Ama tarihçiler komisyonu kurulsun, herkes tarihiyle yüzleşsin derseniz; Fransa’dan, Yunanistan’dan, Rusya’dan, ABD’den gelen silahları onlar izah etmek zorunda kalırlar. Neden ilk planlarda Çanakkale yerine İskenderun’a çıkarma yapmayı düşündüklerini de açıklamak zorunda kalırlar. O zaman orada 30-40 bin Ermeni gönüllünün Türkleri arkadan vurmak için nasıl silahlandırıldığı da görülür. Bugün dahi uluslararası hukukta bir devlet başka bir devletle savaşa girdiği zaman o ülkenin sınırları içinde yaşayan ama diğer devletle aynı soydan olanları belli şartları yerine getirerek nakletme hakkı vardır.
TÜRKSOLU: Bu uygulamanın daha sonra başka örneği oldu mu?
Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: ABD, II. Dünya Savaşı sırasında 170 bin civarında Japon’u Mississippi Vadisi’ne nakletmiştir. Bu ortada herhangi bir hadise olmamasına rağmen yapılmıştır.

Yok edilmek istenen insana yevmiye mi verilir?
TÜRKSOLU: Peki 1915’te Türkiye’de yaşayan Ermenilerin tümünün yeri değiştirildi mi?

Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: İstanbul, Antalya, Kastamonu gibi bir takım bölgelerden hiç nakil yoktur. Sadece Taşnak, Hınçak, Ramgavar gibi örgütlerin üyeleri nakledilmiştir. Bunların sayısı da 250 civarındadır. Kastamonu’da 13 bin civarında Ermeni vardır, bunlar nakledilmemiştir. Bunun dışında Anadolu’nun içinde nakiller vardır. Sivas’tan Konya’ya, Konya’dan Yozgat’a, Kastamonu’ya… Ancak 500 bin civarında Ermeni Suriye tarafına nakledilmiştir. Bunların da yerleştirildiği yerler Amerikan Konsolosu tarafından Hama, Humus ve Deyrizor ile köylerine kadar kaydedilmiştir. Ki en fazla Deyrizor’a gitmiştir. Orada 300 bin civarında Ermeni yaşamaktadır. Ben oraya gittim ve gördüm. Osmanlı Devleti onlar için kilise bile kurmuştur orada. Öyle tel örgüler içinde değil normal evlerde yaşamışlardır. Halep’te yolda hastalananların tedavisi için hastane kurulmuştur. 2 bine yakın Ermeni burada tedavi edilmiş, ardından da taburcu olmuştur. Yok edilmek istendiği iddia edilen insanlar, tedavi edilmiştir! Hem de yol için de yevmiye verilmiştir. Yok edilmek istenen insana yevmiye mi verilir? Hitler, Naziler Yahudilere böyle bir şey uygulamış mıdır?

TÜRKSOLU: Stalin, Kırım Türklerini sürgüne gönderdiğinde insanları hayvan vagonlarına doldurarak, yemek vermeden, vagon kapılarını bile açmadan yolculuk ettirdi. Ve büyük rakamlarda ölüm oldu bu sürgün sırasında. Bugün dünya neden Ermeniler konusunda Türkleri suçlamayı akıl eder de Stalin’i ve Rusları Türk soykırımı yapmakla itham etmeyi düşünmez?
Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: Aynı şekilde mesela Irak’ta bu kadar sivil insan öldü. Hangi suçlular cezalandırıldı? Ama Osmanlı Devleti iskâna tabi tutulan Ermenilerin mallarını gasp eden, kadınları kaçıran ve cinayet işleyenlerle ilgili yine Talat Paşa’nın imzasıyla 1673 kişi Divan-ı Harbe verilmiştir. Bu işlem de 1915’te yani uçların işlendiği yılda yapılmıştır. 1916 Şubat, Mart ve Nisan aylarında bu davalar sonuçlanmıştır. 67 kişiye idam cezası verilmiş ve cezalar da infaz edilmiştir. Gasptan bile idam edilenler olmuş, 68 kişi kalebentlik cezasına çarptırılmıştır. 524 kişi de 2 ila 5 sene arasında hapis cezalarına uğratılmıştır. Yani uluslararası hukuk açısından suçlular cezalarını görmüşlerdir. Bu da devlet eliyle kötü bir uygulama olmadığının da kanıtıdır.

Bu noktadan sonra soykırımdan bahsetmek abesle iştigalden başka bir şey değildir
Osmanlı bütçeleri Mart ayından Mart ayına hazırlanırdı. Turgut Özal’a kadar Türkiye Cumhuriyeti’nde de böyle devam etmiştir. Sonra Ocak ayına alınmıştır. Mart ayında hazırlanan bütçede Ermenilerin sevk ve iskânına ilişkin bir karar yoktur. Bunun için bir harcama kalemi konulmamıştır. Bu çok önemlidir çünkü ortada bir plan olmadığını göstermektedir. Karar Mayıs ayının 27’sinde alınmıştır. Kararın alınmasından sonra da 16 Haziran’a kadar nakil başlatılmamıştır. Karar alındıktan sonra Dâhiliye Nezareti’ne bağlı İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti bütçesine 68 milyon kuruş ek ödenek konmuştur. Sıhhiye Nezareti bütçesine 13,5 milyon kuruş eklenmiş. Kafilelerin uğrayacağı vilayetlere nakit paralar gönderilmiş. Fırınlar açılmış.
Bu devletin bunu önceden planlamadığı anlamına gelir. Çünkü o sırada henüz Çanakkale Savaşı başlamamıştı. Zeytun İsyanı başlamış olmakla beraber Van İsyanı çıkmamıştı. Filistin’de savaşacak olan 20 bin askerin Zeytun’a getirilmek zorunda kalması isyancıların vatana ihaneti demektir. Başka bir devlette olsa tümünü yok ederlerdi. Zeytun Ermenileri bile yok edilmemiştir. Onlar da en sonunda Suriye’ye nakledilmiştir. Orada dahi katliam yoktur. Oysa onlar yüzünden Osmanlı ordusu Sina’da İngilizlere mağlup olmuştur.
Bu noktadan sonra soykırımdan bahsetmek abesle iştigalden başka bir şey değildir. “Soykırım vardır” diyenlerin ya bu konuyla ilgili bilgileri yoktur ya da ihanet içindedirler. Başka bir seçenek yoktur. Bir ülkede yaşayan insan kendi insanlarını bu kadar ağır bir şekilde suçlarsa bu ne gaflettir ne dalalettir. Ya da kendilerini bu vatandan gösteren ama gerçek kimliği Ermeni olanlardır.


http://www.turksolu.com.tr/478/yhalacoglu478.html