ERMENİ İSYANLARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ERMENİ İSYANLARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ekim 2016 Çarşamba

ALDATILAN KİMLİK 1914 -2014 YÜZYILIN HİKAYESİ ERMENİ İSYANLARI



ALDATILAN KİMLİK 
1914 -2014 YÜZYILIN HİKAYESİ  
ERMENİ İSYANLARI ,





Gürbüz MIZRAK

1908 Öncesi Ayaklanmalar ,

İsyancı Ermenilerin Doğu Anadolu üzerindeki talepleri 1870'lerden sonra Osmanlı Devleti için siyasi bir sorun olmuştu. 
Bu bölgedeki Ermeni komiteleri önce Ermeni halkı üzerinde baskı kurdular. Zenginlerinden ağır tehditlerle büyük paralar sızdırdılar. Cyrus Hamlin 23.8.1895 tarihli New York Times gazetesinde “İhtilalci Ermenilerin istenilen parayı vermeyen kendi soydaşlarını da öldürdüklerini” yazıyordu. Bu suretle toplum terörize edildi; komitenin emirlerini dinlemeyen, tebaası olduğu Devletine sadık yüzlerce Ermeni’yi öldürdüler. Ermeni halkının büyük bir kısmını -tehdit, şantaj ve ham hayallerle- amaçları için kullanılacak konuma getirdiler. Ortamı amaçları için uygun hale getirdikten sonra, devlete karşı ayaklanmaya, bölgelerindeki 
Müslüman Türk ve özellikle aşiret köylerini basıp yağmalamaya, ahaliyi göçe mecbur bırakarak bölgeyi Müslümanlardan boşaltmaya yönelik akıl almaz işkencelerle öldürmelere başladılar. 

İsyancı Ermenilerin 1908 öncesi çıkardığı bazı önemli ayaklanmalar sırasıyla: 

. Sivas ayaklanması (11 Ekim 1881), 
. Erzurum olayı (20 Haziran 1890), 
. İstanbul'da Kumkapı ayaklanması (15 Temmuz 1890), 
. Yozgat olayı (Ekim 1893), 
. Tokat olayı (Ağustos 1894), 
. Birinci Sason isyanı (Haziran 1893 - Ağustos 1894), 
. İstanbul'da Bâb-ı Âli baskını (18 Eylül 1895), 
. 1892 - 1896 ayaklanmaları (Geyve, Yozgat, Kayseri, Develi, Diyarbakır, Siverek, Harput, Malatya, Arapgir, Adıyaman, Maraş, Urfa, Antep, Sivas, Niksar, Divriği, Merzifon, Amasya, Trabzon, Gümüşhane, Bitlis, Muş, Erzincan, Bayburt, Erzurum ve Hınıs ayaklanmaları), 
. Adana olayları (Ekim 1895 - Mart 1896), 
. Zeytun isyanları (Temmuz 1895 - Ocak 1896), 
. Van isyanları (Ekim 1895 - Ekim 1896), 
. Osmanlı Bankası baskını (14 Ağustos 1896), 
. İkinci Sason İsyanı (1898 - 1904) ve 
. Sultan Abdülhamid'e suikast girişimi, bomba olayı (21 Temmuz 1905). 


11 Ekim 1881’deki Sivas ayaklanması, daha sonra Hınçak Partisi üyelerinin girişimleriyle Devlete karşı gerçekleşen 20 Haziran 1890'daki Erzurum İsyanı ve 15 Temmuz'da İstanbul'daki Kumkapı Nümayişi ile Türk ve isyancı Ermeni çatışmaları başlamış oldu. Çatışmalarda iki taraftan da ölenler oldu. Bu olaylarda yer alan Ermenilerin Batı ülkelerinin baskısı üzerine hafif cezalar almaları veya hiç cezalandırılmamaları, ilerleyen dönemde daha fazla olayın çıkması yönünde etkili olmuştur. 1891 yılında II. Abdülhamid olaylara karışan Ermeniler için bir af çıkarttı, ancak bu af da daha sonraki olayları durdurmadı. 

1892-1896 yıllarında Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon'da ayaklanmalar oldu. Hınçak ve Taşnaksutyun gibi Ermeni militan örgütleri 1894'ten itibaren tedhiş eylemlerini iyice artırdılar. Bu dönemde Sason olayı vuku buldu. Bunu müteakip 11 Mayıs 1895'de Avrupa devletleri, Ermenilere hamiliklerini tescilleyen bir notayı Osmanlı idaresine verdiler. Notada “Vilâyât-ı Sitte” [1] olarak isimlendirilen Erzurum, Bitlis, Van, Sivas, Mamûretülaziz (Elazığ) ve Diyarbekir vilayetlerinde ıslahat yapılması istendi. Bu istekte yer alan vilayetlerin kapladığı alan ayrılıkçı Ermenilerin daha sonraları yapacakları toprak talepleri için kendilerince bir meşru zemin teşkil etmiştir. Avrupa devletlerinin kolladığı Ermeniler Birinci Sason isyanını, Bâb-ı Âli Gösterisini ve Zeytun İsyanlarını gerçekleştirdiler. 

[1]  Vilâyât-ı Sitte: Osmanlı dönemi idari haritasına göre; Erzurum, Bitlis, Van, Sivas, Mamûretülaziz (Elazığ ili ve civarı) ve Diyarbekir vilayetleri olup bugünkü haritamıza göre yaklaşık Erzurum, Erzincan, Ağrı, Van, Hakkari, Bitlis, Muş, Şırnak, Batman, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Elazığ, Tunceli, Malatya, Bingöl, Sivas, Amasya, Gümüşhane, Bayburt ve Tokat illeri ile Giresun’un Şebinkarahisar ilçesini kapsamakta; o zaman dışarıda kalan Kars vilayeti de eklendiğinde Artvin, Iğdır, Ardahan ve Kars illerimizi de içine almaktadır. 


     Bitlis Ayaklanması Ermeni isyanlarının nasıl çıkarıldığını göstermesi bakımından tipiktir. Bitlis'teki Amerikan kolejinin isyanı teşvikte çok önemli rolü olmuştur. Kolej, Bitlis'ten Amerika'ya gitmiş bir Ermeni tarafından açılmıştı, Amerikalının Bitlis'te doğmuş ve çocukluğunu geçirmiş olan Misyoner oğlu Corc'un idaresindeydi. Bitlis havalisinden gelen Ermeni çocukları burada yatılı olarak okumakta, kafaları hükümet aleyhine ihtilâl ve isyan düşünceleriyle doldurmaktaydı. Buradan mezun olanlar köylerine döndüklerinde yakınlarını ve komşuları olan Ermenileri - ihtilâl ve isyan fikirleri aşılayarak- bağımsızlık hayaline sürükleyip, Osmanlı Devleti ve Türk Milleti’ne düşman ettiler. 

Misyoner Corc ile yörenin piskopos vekili, Ermenilerin ileri gelenlerine, onlar da Ermeni halkına Hınçak komitesinin programını telkin ederek ayaklanma düşüncesini zihinlere yerleştirip isyan için fedai kaydına başladılar. Bu fedailer Bitlis'te toplandı ve hayalî vaatlerle cesaretlendirildi. Devlet memuru olan Ermeniler istifa ettirildi. Ermeni esnafı alış veriş için dükkânlarına gelen Müslümanlara küstahlığa başladı. Ortamın bu şekilde oluşturulmasından sonra Diyarbakır, Erzurum ve Van Ermeni komiteleri Bitlis Ermenilerini 1895 yılının Ekim ayında isyan ettirdiler. Ermeniler tenhalarda rast geldikleri Müslümanları 
öldürmeye, Müslüman kızları kaçırıp ırzlarına tecavüz etmeye, Cuma namazı kılmak için camilerde toplananlara saldırmaya başladılar. Müslümanların saygı duyduğu bir toplum liderini kaçırıp vahşice şehit ettiler. Tüm bunlar Müslüman ahalinin sabrını taşırdı ve Ermeni isyanına karşılık vermeleri sonucunu doğurdu. Ermeni isyanı ve Müslümanların karşılık vermesi Bitlis'in kaza ve köylerine de sıçradı. Bu ayaklanmalarda Müslümanlardan ve isyancı Ermenilerden ölenler ve yaralananlar oldu. 

1896 yılında Osmanlı Bankası Ermeniler tarafından basıldı ve işgal edildi. 1896 yılında Van İsyanı, 1903'te ise İkinci Sason İsyanı gerçekleşti. 21 Temmuz 1905'te Ermeni suikastçılar 

Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid'e suikast düzenlediler, ancak başarılı olamadı lar. 1909'daki Adana Olayları patlak verdi. 

1896 yılındaki Osmanlı Bankası baskını ve sonrasında gelişen olaylar dikkate şayandır. Bu baskında 26 Ermeni teröristten oluşan çete dünyada ses getirmek için İstanbul’da Osmanlı Bankasına bombalarla saldırdı, 23 Türk’ü öldürdü ve 57’sini yaraladı. Çıkan silahlı çatışmada çete başı öldürüldü, yerine Pastırmacıyan Karakin geçti. Yabancı devlet elçilerinin araya girmesi ile silah bırakan çete üyelerinin Fransa’ya gitmelerine izin verildi. Bunlardan çete reisi olan Pastırmacıyan, daha sonra İsviçre’de okumuş, Kimya doktoru olmuş, Tiflis’e dönmüş ve 1913 Osmanlı Parlamento seçimlerinde sekiz Ermeni mebustan biri 
olarak meclise girmiştir. Ardından Birinci Dünya Savaşında Osmanlı-Rus muharebeleri başlamadan 1914 yılında 2000 atlısı ile Rusya tarafına geçmiş ve Osmanlı ordusuna karşı savaşmıştır. 1918 de ise Ermenistan Cumhuriyetinin Washington elçisi olarak Amerika’ya gitmiş, aynı yıl Boston’da İngilizce, Türk düşmanlığını körükleyen yalan ve yanlışlarla dolu iki kitap yayınlamıştır. 
Günümüzde bu kitaplar Diyaspora Ermenilerine propaganda malzemesi olmaktadır. Buna karşılık küçük kardeşi Berç Keresteciyan Kafkas cephesinde Osmanlı ordusundayken ayağından Rus veya Ermeni kurşunu ile vurulmuş, hizmetlerinden dolayı Osmanlı Bankası ikinci Müdürlüğüne kadar yükselmiş ve Atatürk tarafından “Türker” soyadıyla ödüllendirilmiştir. 

Ermeni isyanları olurken Yurtdışındaki Ermeni komiteciler, Avrupa ve Amerikan gazetelerinde “Türklerin Hıristiyanları doğradığı” yalanını yayıyor ve menfi propaganda yapıyorlardı. Büyük isyanlarda Avrupa ülkelerinin konsoloslarına müdahale ettiriyorlardı. Devlet, Anadolu’da yer yer çıkan küçük Ermeni isyanlarını bastırdı, imkânları ölçüsünde bazı tedbirler de aldı. 

İkinci Meşrutiyetten Sonra Ayaklanmalar 

İmparatorluğun hızla parçalanmakta olduğunu gören İttihatçılar, II. Meşrutiyet 'in başlarında "ittihad-ı Anâsır" [2] stratejileri doğrultusunda Ermeni komiteleri ile birlikte hareket etme arayışlarına girdiler. 

[2] İttihad-ı Anâsır: Unsurların birliği anlamına gelmektedir. II. Abdülhamid tarafından ortaya atılmıştır. Osmanlıyı oluşturan unsurların güçlenen milliyetçilik akımına karşı eşit birer unsur olarak tanımlanarak, bir bütün oluşturmasına çalışılmıştır. 


Bundan Ermeni komitecileri azami ölçüde yararlandı. Ermeni siyasi suçlular, mahkûmlar ve kaçakçılar İstanbul'a doluştular. 
Bunlar, ihtilalci siyasetlerini bir tarafa bırakmış, Meşrutiyet’e yardımcı olma, memleketin iktisadi ve medenî gelişmesi için çalışma görüntüsü vererek İttihatçıları kandırıp, onların desteğini aldılar. Diplomatlık makamları dâhil, Devletin yüksek mevkilerine getirildiler. Bayram ve merasimlerde en önlerde önemli Devlet görevlileri yanında yer alıyor, rağbet görüyorlardı. Şişli 
mezarlığında sözüm ona Meşrutiyet uğruna ölen Ermeni fedaileri adına düzenlenen törene üst düzey Devlet bürokrasisi katılmış; 

Türk ve İslâm düşmanı Patrik Matyos İzmirliyan sürgünde bulunduğu Kudüs'ten İstanbul'a gelirken, Devlet görevlileri tarafından kahraman edasıyla karşılanmıştı. 

Taşnak, Hınçak ve diğer komiteler yeniden örgütlenmeye, şubeler açmaya başlamış, bunlar adına müsamere ve konserler verilmekteydi. Tüm bunlar olurken İstanbul'daki Ermeni basınında da Türk-İslâm düşmanlığını körükleyen yazılar birbirini takip ediyordu. 

İttihatçıların iyi niyetli girişimleri fayda vermemiş, ayrılıkçı isyanlar gün be gün artmış, İmparatorluk kan kaybetmeye devam etmiştir. Bu dönemin isyanların dan Adana Ayaklanması tipiktir. Adana piskoposu Muşeg, dönemin emperyalist devletlerin dikkatini çekmek ve Türkiye'de bir Ermenistan devleti kurabilmek için aylarca hazırlanmış, binlerce Ermeni çeteciyi silahlandırmıştı. 
Piskopos, Osmanlı Devletinin en nazik anında, 31 Mart Vakasını takip eden günlerde (14 Nisan 1909) isyan emrini verdi. Adana, Tarsus, Erzin, Misis, Dörtyol, Bahçecik ve diğer kazalardaki Ermeniler ayaklanarak savunmasız buldukları Türk evlerine girip, ırza, mala ve cana saldırmağa başladılar. Üç günde Adana ve çevresi altüst oldu. Ermeni çeteleri beşikteki Türk çocuklarını bile öldürüyor, hazırlıksız olan asker ve polis bu çetelere karşı koyamıyordu. İsyana bizzat Türk halkı müdahale etti, kendini savundu, Ermeni çetelerini bozguna uğrattı. Piskopos Muşeg Mısır'a kaçtı. Ermeniler durumu Avrupa basınına “Türklerin zulüm ve barbarlığı” şeklinde aksettirip, Avrupa ve Amerikan basınında mazlum olarak ilan edildiler. 

Ayaklanmanın sonunda harp divanı kuruldu. Uzun tahkikat ve muhakemeler sonucunda 9 Türk, 6 Ermeni idama mahkûm edildi. 
Dış baskılar sonucunda, dönemin yöneticileri Avrupa'ya şirin görünmek için yeniden harp divanı kurdular. 47 Müslüman Türk daha idam edildi. Ermenilerden ise yalnız bir kişi idam oldu. 

Birinci Dünya Savaşında Ermeni Olayları 

Erzurum'da Taşnakların liderliğinde 28 Temmuz - 14 Ağustos 1914 tarihleri arasında bir kongre düzenlenmişti. Amaç, Ermenilerin Osmanlı-Rus savaşı çıkması durumunda takınacakları tavrın kararlaştırılmasıydı. İktidardaki İttihat ve Terakki iki önemli üyesini temsilci olarak kongreye yolladı. 

Bu temsilciler Ermenilerden; 

. Savaş çıkması durumunda devlete sadık kalmaları, 
. Ruslara karşı savaşacak orduya asker vermeleri ve 
. Rusya'daki Ermenilerin cephe gerisinde Osmanlılara yardım etmeleri taleplerinde bulundular. 


Ermeniler ise; 

. Osmanlı Devletine sadık olduklarını, ama İttihat ve Terakki hükümetiyle aynı görüşleri paylaşmayıp bağımsız hareket edeceklerini, 
. Kafkaslardaki ayaklanma teklifine karışmayacaklarını, çünkü oralardaki Ermenilerin Rusya’ya sadık olduklarını ilettiler. 


Büyükelçi Ahmet Esat Uras'a göre Taşnaklar Ruslarla işbirliği yapma ve Osmanlıya karşı ayaklanma kararını gizlice almışlardı. Askeri tarihçi Erikson'a göre, bu toplantı sonrasında İttihat ve Terakki Partisi, “Osmanlı Ermenilerinin Rusya ile işbirliği içinde oldukları ve bölgeyi Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayırmayı amaçladıkları” kanaatine vardı. İttihat ve Terakki yönetimi, 
Doğu'daki Ermenilerin muhtemel bir Rus istilasından önce ayaklanarak Ruslara destek olacağı endişesini taşıyordu. Nitekim bu kaygılarında haklı çıktılar. 


Osmanlı Hükümeti'nin Almanya yanında Birinci Cihan Harbi'ne girme kararı almasının en önemli nedenlerinden biri, devleti Rusya'ya karşı koruma düşüncesi idi. Bu karar; karşı cephede bulunan Rus, Fransız ve İngiliz “Müttefikler” (İtilaf devletleri) için ayrılıkçı Ermenileri önemli bir koz haline getirdi. Müttefikler, öteden beri siyasi çıkarlarına alet ettikleri ayrılıkçıları, Osmanlı devletine karşı kullanmak üzere harekete geçti. İngiliz ve Fransız Konsolosları bulundukları yerlerde, Çarlık Genel Valisi de Tiflis'te Ermeni komitelerini amaçları doğrultusunda organize etmeye, para ve cephane desteğiyle isyana hazırlamaya başladılar. 

Rus istihbarat raporlarına göre “Van, Bâyezid, Bitlis, Erzurum ve Trabzon vilayetlerdeki Ermenilerin hepsi Rusya tarafındaydılar. Bütün Ermeniler Türkiye'ye karşı düşmanca tavırda bulunuyorlar ve Ermeni toprakları olarak kabul ettiği bölgeyi, Rusya'nın işgal etmesini bekliyorlardı. Ermeni Patriği Rusya'ya Türkiye'deki Ermeni halkını kurtarması için yalvarmaktaydı”. 

1914 yılında Ermeni komiteleri Türkiye'deki şubelerine "Bölgelerinde bir Osmanlı-Rus savaşı çıkması halinde, Rus ordusu sınırdan ilerler ve Osmanlı ordusu geri çekilirse, her tarafta birden eldeki vasıtalarla başkaldırılacak” talimatını vermekteydiler. Bu durumda “Osmanlı ordusu iki ateş arasında bırakılacak, resmî binalar bombalanacak, iaşe depolarına sabotajlar düzenlenecek”; bunun tersi olur Osmanlı ordusu taarruza geçerse “Ermeni askerleri firar edip Ruslara katılacak ve silah altına alınanlar kıtalarından kaçarak, Türk birliklerinin geri cephelerine zarar vermek ve ülke içinde çeşitli olaylar çıkarmak için çeteler kuracaktı”. 

İstanbul’daki Ayrılıkçı Ermeni komitesi Osmanlı meclisinde Erzurum milletvekili olan Karakin Pastırmacıyan’ı Kafkasya'ya gönderdi. Karakin ve ekibinin organizasyonunda firariler ve diğer ayrılıkçı Ermeni gönüllüleri Rus ordusuna, Türkiye'ye karşı savaşacak çetelere ve intikam alaylarına katılmak üzere Kafkasya'ya, Tiflis'e yönlendiriyordu. Ruslar, Osmanlı’yla savaşın olacağı bölgeyi iyi bilen Ermenileri ordularına almaya başlamışlardı. 

I. Dünya Savaşı 28 Temmuz 1914 tarihinde Avrupa'da başladı. Osmanlı Devleti; Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan ile birlikte, Avrupa ve diğer kıtalarda bulunan yirmi beş devletin bulunduğu İtilâf grubuna karşı savaşacaktı. Osmanlı savaş öncesi 20-45 yaş grubu Ermenileri askere aldı. Ancak, Ermeniler, seferberliğin ilan edildiği 3 Ağustos 1914 tarihinden itibaren ordudan kaçmaya başladılar. Firarilerden bir kısmı ülke içindeki çetelere, diğer bir kısmı da Rus Ordusu'nda kurulan Ermeni Gönüllü Tugaylarına katıldılar. 

Türk Boğazlarını geçerek Karadeniz’e giren iki Alman gemisinin Rus gemilerini ve limanlarını bombalaması, daha sonra da Osmanlıya sığınması üzerine 1 Kasım 1914’de Rus ordusu Kafkasya Cephesi’nde sınırı geçerek Osmanlı topraklarına girdi. 
Böylece dört yıl sürecek kanlı bir savaş başlamış oldu. Eş zamanlı olarak Osmanlı’nın cephe gerisinde bulunan, Rusya tarafından teşvik edilen ve desteklenen Rum ve Ermeni çeteleri Türk ordusunun ikmal hatlarına ve haberleşme tesislerine saldırılara, Anadolu topraklarında ve Kafkasya’da büyük bir Türk ve Müslüman katliamına başladılar. Seferberlik nedeniyle askere alınan Ermeniler, silahları ile topluca firar ediyorlardı. Bunlardan bir kısmı Rus ordularıyla birlikte Osmanlı ordusuna karşı savaşa katılırken, diğerleri Ermeni gönüllü birlikleri ve çetelerine dâhil oldular. 


Doğu Anadolu’da bulunan Osmanlı 3. Ordusu, Rus saldırılarına karşı savaşı Erzurum’un doğusunda kabul edecek şekilde hazırlıklarını yapmıştı. Bir Türk birliği Batum yönünde harekete geçerek Artvin, Ardanuç ve Borçka’yı ele geçirerek Çoruh vadisini düşmandan temizledi. 3. Ordunun 9. ve 10. Kolorduları, Erzurum istikametinde saldırıya geçen Rusları, büyük zayiatlar verdirerek 
Köprüköy önlerinde durdurdular. 

Ruslar, Doğu Avrupa’da Almanlara karşı büyük bir askeri yığınak yapmışlardı. Almanlar, müttefikleri olan Türklerin Kafkas 

Cephesinde başlatacağı taarruz neticesinde Rusların önemli bir kuvveti Doğu Avrupa’dan Kafkaslara kaydıracağını düşünüyorlardı. Osmanlı Orduları Başkomutanı Enver Paşa’yı, Ruslara karşı bir baskın taarruz planı yapmaya ikna ettiler. Kafkas cephesinde bulunan 3. Orduya planın uygulanması talimatı verildi. 3. Ordu kurmayları bölgedeki çetin kış şartlarını göz önüne alarak taarruzun bahar aylarında yapılmasını teklif ettiler. Ancak, bu teklifi kaale almayan Enver Paşa sevk ve idareyi üzerine alarak askere 22 Aralık 1914’de taarruz emrini verdi. Sarıkamış Harekâtı olarak bilinen bu olayda Allahuekber ve Soğanlı dağlarında kar, 


 Yeni Resim (39)

Ermeni çeteciler tarafından Silvan yakınlarında Şeytankaya mevkiinde miladi 28 Haziran 1331 tarihinde öldürülen, Hamid 
Efendi kumandasındaki erzak kafilesi jandarma ve subayları. Kaynak: Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekât-ı İhtilâliyesi: İlân-ı 
Meşrutiyetten Evvel ve Sonra. İstanbul 1919 ad ve basın tarihli kitaptan 
tipi ve soğuktan Mehmetçiğin büyük bir bölümü donarak şehit düştü. Sarıkamış’a girebilen az sayıda kuvvet de Rus ordusu 
tarafından geri atıldı. Böylece 3. Ordu tamamen devreden çıktı. 

Doğu Anadolu’nun kapıları Rus ordusuna açılmış oldu. 

Bu ortamda Ermeni çeteleri rahatça Türk ve Kürt köylerine saldırabiliyor, cephe gerisinde ikmal yollarını kesip sabotajlar yapıyor, Müslüman halkı katledip bulundukları bölgelerden kaçırmak için birçok vilayette silahlı ayaklanmalar yapıyor, isyanlar çıkartıyorlardı. Tüm bu olaylar üzerine Osmanlı Devleti, Ermeni ıslahatı için 8 Şubat 1914'te imzalamış olduğu Yeniköy Anlaşması'nın geçersiz olduğunu ilan etmiş, 1915 Şubat ayından itibaren Osmanlı ordusundaki Ermenileri silahsızlandırmıştır. 

Bu dönem ayaklanmalarının başlıcaları; Zeytun Olayları, Kayseri Olayları, Bitlis ve Muş Olayları, Erzurum ve Erzincan Olayları, Elazığ (Harput) Olayları, Yozgat Olayları, Sivas Olayları, Adana Olayları, Trabzon ve Samsun Olayları, İzmit ve Adapazarı Olayları, Urfa Olayları ve Van İsyanı’dır. 

Bu Ermeni isyanları arasında en büyüğü Van'dakidir. 1915 Nisanında Osmanlı Ordusu Çanakkale ve Irakta ölüm kalım savaşı vermekte, Van bölgesindeki askerlerimiz ise Rusların Kafkaslardan yaptığı saldırılara karşı koymaya çalışmaktaydı. Bu durumu değerlendiren Ermeniler 15 Nisandan itibaren Van ve çevresinde isyanlar çıkarmaya başladılar. Bu isyanlarda memur ve jandarma lar öldürülmüş, karakollar ve Türklerin evleri saldırıya uğramış, resmî binalar kundaklanmıştı [3]. Van Jandarması ve bazı aşiretler Ermenilere karşı savaşmış, ancak isyanları bastıramamışlardı. 

[3] O dönem Van’da bir Hıristiyan yetimhanesinde hemşire olarak görev yapan Käthe Ehrhold yaşananları şöyle anlatmıştır: “Van’da 20 bin kişi yaşıyordu. Rusların yaklaşması ile birlikte Ermeniler sakladıkları silahları çıkararak savaşa başladılar. Şehirde büyük bir iç savaş, kardeş savaşı başladı. Günlerce sokak çatışmaları oldu. Ruslar kente iyice yaklaşınca, Türkler kenti boşaltma kararı aldılar ve bir gecede sivil ve asker kenti terk etmek zorunda kaldı. Geriye yalnız kadınlar, yaşlılar ve hasta Türkler kaldı. Ertesi gün şehir Ermeni çetelerinin ve Rusların eline geçince, Ermeniler kaçamayan kadın, yaşlı ve hasta Türkleri katlettiler. Dindar bir Hıristiyan olarak önce kendilerine bu günü veren Tanrı’ya şükretmeleri gerekiyordu. Fakat onlar bunu yapmadılar, bağımsız oldukları ilk gün yaptıkları bu cinayetleri büyük bir günahkârlık olarak görüyorum. 

Ermeniler, Türklerin geride bıraktıkları mal ve mülke el koydu ve sanki kendilerininmiş gibi kullanmaya başladı. Yetimhaneme, şimdi Ermeni köylüleri yerine çevre köylerden Türk kadınlar gelmeye başladı. Rusların bölgede bulup topladığı bu kadınları yetimhanemizde korumaya aldık. 

Yoksa bu zavallılar tutanın elinde kalacaklardı. Bu kadınlara çok fazla yardımcı olamadık. Çünkü çetecilerden çok kötü muamele görmüş, namuslarına tecavüz edilmiş bu kadınlar korkudan tir tir titriyorlardı.” 

Diğer bölgelerden de isyancı Ermenilerin yol kestikleri, Müslüman köylerini basarak halkını katlettikleri haberleri yayılıyordu. Fransız ve İngiliz donanması 1915 Mart ortalarında Çanakkale’deki tüm binaları, sivil ev ve hastaneler dâhil topa tutmuştu. Çıkartma yapacakları belliydi. 



Van'ın Rus ordusu tarafından işgalini kolaylaştırmak için isyan eden Ermenilerin Osmanlı askerlerine karşı siperlerdeki fotoğrafı.

 Kaynak: http://www.kurtulustv.itgo.com/. 

Osmanlı hükümeti, Ermenilerin çıkardığı isyan ve yaptığı katliamlar karşısında Ermeni Patriği, Ermeni milletvekilleri ve Ermeni halkının ileri gelenlerine “Ermenilerin Müslümanları arkadan vurmaya ve katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını” bildirmişti. Bu ihtar isyancı Ermenilerce “blöf” olarak algılanmıştı. Onlara göre Türkler her yerde kaybediyordu, müttefikler her an Çanakkale’ye çıkartma yapabilir ve İstanbul’u işgal edebilirlerdir. 

Ermeni isyanlarının ve katliamlarının durmak yerine giderek yoğunlaşması üzerine, 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komiteleri kapatıldı, isyancılara yardım ettikleri tespit edilen 235 Ermeni İstanbul’da tutuklanıp trenle Ankara, Ayaş ve Çankırı istikametine yollandı. Bazıları hapishanelere, çoğunluğu da Polis nezaretinde evlere dağıtıldı. Bunlardan suçsuz bulunup bağışlanan ve yabancı 
uyruklu olan 31’i serbest bırakılmış, suçları sabit olanlardan 25’i Ayaş’a ve 57’si de Zor’a nakledilmiştir. Zor’a nakledilenlerden iki Ermeni’yi öldüren Osmanlı yurttaşı Çerkez Ahmet’le yandaşı Halil cinayetten suçlu bulunarak Şam’da asılmışlardır. Geri kalan Ermeniler Çankırı’da üç-beş kişilik gruplar halinde evlere yerleştirilmiş, parası olmayanlarına devlet yardımı yapılmış, bunların gün sonunda karakola gidip kaçmadıklarını kanıtlamaları istenmiştir. Türkiye dışındaki Ermenilerin her yıl "Ermeni soykırımının yıldönümü" diye andıkları 24 Nisan, işte bu 235 komitecinin tutuklandığı tarihtir. Bu olayın ertesi gecesi ise yani 25 Nisan’da Çanakkale’de İngiliz-Anzak-Fransız kıtaları muhtelif yerlerde karaya çıktılar ve Kara Savaşları başladı. 

Ermeni çeteleri eşliğindeki Rus orduları Murat suyu vadisi, Malazgirt ve Tortum’u işgal etmişti. İşgalciler 17 Mayısta Van’ı da ele geçirdiler. Ermeni birlikleri Van’da korkunç katliamlara giriştiler. Ağustos ayı içinde Osmanlı Ordusu bir süreliğine Van'ı ele geçirdi ise de, Rus ve Ermeni kuvvetleri şehri tekrar geri aldılar. Van ve çevresinde 250 bin kadar Ermeni toplandı. Ermeniler şehir ve çevre halkından 60 bin Müslüman’ı katlettiler. Osmanlı Ordusunun ikmal yollarını kestiler. Ordu geri çekilmek zorunda kaldı. Saldırıya devam eden Ruslar Erzurum, Bitlis ve Trabzon’u da işgal ettiler. Ruslardan cesaret alan Ermeniler, Müslümanlara karşı tecavüzlerini iyice artırdılar. Pek çok Müslüman aile canlarını kurtarmak için Anadolu’nun iç bölgelerine çekildiler. 


 http://www.ermenisorunu.gen.tr/images/fotobu/a1_38_1.jpg


İzmit'e bağlı Bahçecik, Arslanbey ve Yuvacık köylerinde ele geçirilen Ermeni silahları. 

Kaynak: Ermeni Ayaklanmaları ve İhtilal Hareketleri. 

Birinci Dünya Harbi döneminde Ermeni silahlı çeteleri tarafından İran’ın en çok gelişmiş Urmiye, Hoy, Makü, Salmas ve diğer Azerbaycan kentlerinde 150 ila 200 bin Türk ve Müslümanı feci şekilde katledilmişlerdir. Bu acımasız masum Müslüman katliamına, İran İslâm Cumhuriyetinin de aslında sessiz kalmaması gerekirdi. Ama ne yazık ki, günlük siyasetin çıkar hesapları sebebiyle bu büyük insanlık faciasına karşı duyarsız kalınabilmektedir. 



..

21 Nisan 2015 Salı

ERMENİ İSYANLARI, SOYKIRIM VE KATLİAMLARI








ERMENİ İSYANLARI, SOYKIRIM VE KATLİAMLARI




(1)
Berlin Antlaşması'nın imzalanmasını izleyen dönemde Ermeni sorunu iki yönde gelişmiştir. Bunlardan ilki, Batılı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki baskı ve müdahaleleri; ikincisi ise, Anadolu, Suriye ve Rumeli'de yaşayan Ermenilerin Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, özellikle Doğu Anadolu ve Klikya'da yeraltında örgütlenmeleri ve silahlanmalarıdır. İlk kışkırtmalar Rusya'dan gelmeye başlamış, Rusların bu tutumu İngiliz ve Fransızları Ermenilerle daha çok ilgilenmeye sevk etmiştir. Doğu Anadolu'daki İngiliz Konsoloslukları'nın sayısı hızla artmış, ayrıca bölgeye çok sayıda Protestan misyonerler gönderilmiştir.
Bu kışkırtmalar sonucunda Doğu Anadolu'da 1880'den itibaren çeşitli Ermeni komiteleri kurulmaya başlamıştır. Ancak, yerel düzeyde kalan bu komiteler, Osmanlı yönetiminden şikayeti olmayan, barış ve refah içinde yaşayan Ermeni halkının ilgisini çekmediğinden başarılı olamamıştır.
Osmanlı Ermenilerini içeride kurulan komiteler yoluyla devlete karşı harekete geçirmek mümkün olmayınca, bu kez Rus Ermenilerine Osmanlı toprakları dışında komiteler kurdurulması yoluna gidilmiştir. Böylece 1887'de Cenevre'de sosyalist eğilimli, ılımlı militan Hınçak, 1890'da ise Tiflis'te aşırı, terör, isyan, mücadele ve bağımsızlık yanlısı Taşnak Komiteleri ortaya çıkmıştır. Bu komitelere, "Anadolu topraklarının ve Osmanlı Ermenilerinin kurtarılması" hedef olarak gösterilmiştir.
İstanbul'da örgütlenen ve Avrupa devletlerinin dikkatlerini Ermeni meselesine çekerek Osmanlı Ermenilerini kışkırtmayı hedefleyen Hınçakların başlattığı ayaklanma girişimlerini, aralarında siyasi mücadele başlayan Taşnaklarınki izlemiştir. Bu ayaklanma girişimlerinin ortak özellikleri; Osmanlı ülkesine dışarıdan gelen komitelerce planlanmış ve yönlendirilmiş olmaları ile örgütlenme faaliyetlerinde Anadolu'ya yayılan misyonerlerin büyük katkısının bulunmasıdır. İlk isyan 1890'daki Erzurum'da gerçekleşmiştir.
Bunu, yine aynı yıl meydana gelen Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894'te Sasun isyanı, Babıali gösterisi ve Zeytun isyanı, 1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankası'nın işgali, 1903'te ikinci Sasun isyanı, 1905'te Sultan Abdülhamid'e suikast girişimi ve nihayet 1909'da gerçekleşen Adana isyanı izlemiştir. 1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van olaylarında 3.000 ve 1914-1915 Muş olaylarında 20.000 Türk, Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını kaybetmiştir.
İsyanların Osmanlı kuvvetlerince bastırılması, dünya kamuoyuna propaganda maksatlı olarak "Müslümanlar Hıristiyanları katlediyor" mesajıyla yansıtılmış ve Ermeni sorunu giderek uluslararası bir sorun niteliği kazanmıştır. Nitekim, döneme ait İngiliz ve Rus diplomatik temsilciliklerinin raporları, "Ermeni ihtilalcilerin hedefinin karışıklıklar çıkararak Osmanlıların karşılık vermesini ve böylece yabancı ülkelerin duruma müdahalesini sağlamak" olduğunu kaydetmektedir.
Öte yandan sömürgeci devletlerin diplomatik temsilcilikleri Anadolu'ya dağılmış Hıristiyan misyonerler ile birlikte Ermeni propagandasının Batı kamuoyuna iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük rol oynamışlardır. Ermeniler, Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı sırasında giriştikleri katliamlarla vermişlerdir.
Bu dönemde Ermeniler; Ruslar hesabına casusluk yapmış, seferberlik gereği yapılan askere alma çağrısına uymaksızın askerden kaçmış, askere gelip silah altına alınanlar ise silahları ile birlikte Rus ordusu saflarına geçerek, "vatana ihanet" suçunu topluca işlemişlerdir. Daha seferberliğin başlangıcında, Türk birliklerine karşı saldırıya geçen Ermeni çeteleri, büyük katliamlara girişmiş, Türk köylerine baskınlar düzenlemek suretiyle sivil halka büyük zararlar vermişlerdir. Örneğin Van'ın Zeve Köyü'nün bütün halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürülmüştür.
ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR
Berlin Antlaşması'nın imzalanmasını izleyen dönemde Ermeni sorunu iki yönde gelişmiştir. Bunlardan ilki, Batılı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki baskı ve müdahaleleri; ikincisi ise, Anadolu, Suriye ve Rumeli'de yaşayan Ermenilerin Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, özellikle Doğu Anadolu ve Klikya'da yeraltında örgütlenmeleri ve silahlanmalarıdır. İlk kışkırtmalar Rusya'dan gelmeye başlamış, Rusların bu tutumu İngiliz ve Fransızları Ermenilerle daha çok ilgilenmeye sevk etmiştir.
Doğu Anadolu'daki İngiliz Konsoloslukları'nın sayısı hızla artmış, ayrıca bölgeye çok sayıda Protestan misyonerler gönderilmiştir. Bu kışkırtmalar sonucunda Doğu Anadolu'da 1880'den itibaren çeşitli Ermeni komiteleri kurulmaya başlamıştır. Ancak, yerel düzeyde kalan bu komiteler, Osmanlı yönetiminden şikayeti olmayan, barış ve refah içinde yaşayan Ermeni halkının ilgisini çekmediğinden başarılı olamamıştır. Osmanlı Ermenilerini içeride kurulan komiteler yoluyla devlete karşı harekete geçirmek mümkün olmayınca, bu kez Rus Ermenilerine Osmanlı toprakları dışında komiteler kurdurulması yoluna gidilmiştir. Böylece 1887'de Cenevre'de sosyalist eğilimli, ılımlı militan Hınçak, 1890'da ise Tiflis'te aşırı, terör, isyan, mücadele ve bağımsızlık yanlısı Taşnak Komiteleri ortaya çıkmıştır.
Bu komitelere, "Anadolu topraklarının ve Osmanlı Ermenilerinin kurtarılması" hedef olarak gösterilmiştir. İstanbul'da örgütlenen ve Avrupa devletlerinin dikkatlerini Ermeni meselesine çekerek Osmanlı Ermenilerini kışkırtmayı hedefleyen Hınçakların başlattığı ayaklanma girişimlerini, aralarında siyasi mücadele başlayan Taşnaklarınki izlemiştir. Bu ayaklanma girişimlerinin ortak özellikleri; Osmanlı ülkesine dışarıdan gelen komitelerce planlanmış ve yönlendirilmiş olmaları ile örgütlenme faaliyetlerinde Anadolu'ya yayılan misyonerlerin büyük katkısının bulunmasıdır.
İlk isyan 1890'daki Erzurum'da gerçekleşmiştir. Bunu, yine aynı yıl meydana gelen Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894'te Sasun isyanı, Babıali gösterisi ve Zeytun isyanı, 1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankası'nın işgali, 1903'te ikinci Sasun isyanı, 1905'te Sultan Abdülhamid'e suikast girişimi ve nihayet 1909'da gerçekleşen Adana isyanı izlemiştir. 1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van olaylarında 3.000 ve 1914-1915 Muş olaylarında 20.000 Türk, Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını kaybetmiştir. İsyanların Osmanlı kuvvetlerince bastırılması, dünya kamuoyuna propaganda maksatlı olarak "Müslümanlar Hıristiyanları katlediyor" mesajıyla yansıtılmış ve Ermeni sorunu giderek uluslararası bir sorun niteliği kazanmıştır.
Nitekim, döneme ait İngiliz ve Rus diplomatik temsilciliklerinin raporları, "Ermeni ihtilalcilerin hedefinin karışıklıklar çıkararak Osmanlıların karşılık vermesini ve böylece yabancı ülkelerin duruma müdahalesini sağlamak" olduğunu kaydetmektedir. Öte yandan sömürgeci devletlerin diplomatik temsilcilikleri Anadolu'ya dağılmış Hıristiyan misyonerler ile birlikte Ermeni propagandasının Batı kamuoyuna iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük rol oynamışlardır.
Ermeniler, Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı sırasında giriştikleri katliamlarla vermişlerdir. Bu dönemde Ermeniler; Ruslar hesabına casusluk yapmış, seferberlik gereği yapılan askere alma çağrısına uymaksızın askerden kaçmış, askere gelip silah altına alınanlar ise silahları ile birlikte Rus ordusu saflarına geçerek, "vatana ihanet" suçunu topluca işlemişlerdir. Daha seferberliğin başlangıcında, Türk birliklerine karşı saldırıya geçen Ermeni çeteleri, büyük katliamlara girişmiş, Türk köylerine baskınlar düzenlemek suretiyle sivil halka büyük zararlar vermişlerdir. Örneğin Van'ın Zeve Köyü'nün bütün halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürülmüştür.
Şemahi’de yaşayan Müslümanlara Ermeniler tarafından yapılan mezalim Azerbaycan Hükûmeti Fevkalade Soruşturma Kurulu üyesi Novatski’nin, Soruşturma Kurulu Başkanına yazdığı rapor özeti: Şemahi şehrinde oturan Müslümanlar 18 Mart 1918 tarihinde gece Ermeni ve Malakanların silahlı saldırısına uğradılar. Müslümanlar bu saldırıyı beklemiyorlardı.
Çünkü Papaz Bagrat ve Malakan temsilcisi Karabanov İncil üzerine yemin ederek Müslüman halkla iyi geçineceklerine dair söz vermişlerdi. Ancak Ermeniler sözlerini tutmayıp Müslümanlara saldırmaya başlamışlardı. Şehrin zengin ve meşhur isimlerinden olan Şihayev, Gasanov, Cabrailbekov, Müfti Guseyinbekov, Alimirzayev, Efendiyev, Babayev, Böyükbek Guseyinov, Gaci Yagub, Alekperov, Teymur Abutalip, Gaci Fatali, Fattakbekov ve başkalarına ait güzel evleri yaktılar. Tüm değerli eşyaları aldılar.
Ermeniler, yaktıkları evlerin sahiplerini, insanlık dışı işkencelerle öldürüyorlardı. Göğüsleri kesilip, karınları kama ile yarılarak katledilen kadınların cesetleri sokaklarda yatıyordu. Çocukları kazıklarla yere çakmışlardı. İşte Şemahi şehrinde oturan Müslümanlar bu durumda idiler. Sonra Şemahi’ye Müslüman ordusu geldi ve Ermenileri şehirden kovdular. Ermeniler Malakan köylerine kaçtılar.

(2)
Ancak Müslüman ordusu 4 gün sonra Şemahi’den ayrılmak zorunda idi. Müslüman ordusu gittikten sonra Ermeniler tekrar Müslümanlara saldırdılar ve daha şiddetli ve ağır işkenceye başladılar. Birinci ve ikinci saldırı sırasında birkaç bin Müslüman katledildi.
Ölen Müslümanlar arasında ünlü insanlar da vardı; Duma üyesi Mamed Tagı Aliyev, Gaci Baba Abbasov, Aşraf Gaciyev, Gaci Abdul-Halik, Gaci Abdul Guseynov, Gaci İsrafil Mamedov, Mir İbrahim Seidov, Gaci İsrafil Salamov, Ağa Ahmed Ahmedov, Gaci Abdul Kasum Kasumov, Eyup Ağa Veysov, Zeynap Hanum Veysova, Ali Abbas-Bek İbrahimbekov, Alekber Kadirbekov, Abdurrahim Ağa Ağalarov ve daha birçokları. Şemahi Müslümanlarının zararları genel olarak 2 milyar Rus Rublesi değerindedir. Şemahi Müslümanlarının temizlenme planı Stepan Lalayev, Gavriyil Karaoğlanov, Gülbandov, Mihail Arzumanov, Karapet Karamanov, Şuşintsa Ağamalova, Sedrak Vlasov, Samuel Daliyev, Petrosyants, İvanov’lar (oğlu ve babası) tarafından hazırlanmış ve saldırıda yerli Ermeniler kullanılmıştır.
Bu olaylarda, şahit ve suçluların ifadeleri ile aşağıda isimleri geçen Ermenilerin suçlu oldukları tespit edilmiştir. Stepan Lalayev Gavriyil Karaoğlanov Gülbandov Mihail Arzumanov Karapet Karamanov Ağamalov (Karabağ Ermenisi) Sedrak Vlasov Samuel Deliyev Petrosyants İvanov’lar Ovanesov Sandrak Agriyev Artyom Ter-Matevosyants Yakup Martirosyants Armenak Yakuboviç Martirosyants Aleksandır Haçaturov Mihail Haçaturov Andrey Arzumanov ve diğerleri. Bu nedenle, yukarıda adı geçen suçlulara karşı soruşturma başlatılmasını arz ederim. Soruşturma Kurulu Üyesi Novatski İMZA
Kars civarında Ermenilerden kaçan Müslümanların yollarda öldürülmesi:
Artan Ermeni zulmü dolayısıyla Kars köylerinden kaçan Müslümanların yollarda katledildikleri; insanların mal ve eşyalarından vazgeçtikleri; Karçukboğazı civarında yirmi sekiz ceset bulunduğu ayrıca Ayıderesi denilen yerde bir mağarada seksen kişiyi katlettiklerini bizzat Ermenilerin ifade ettiklerini ve Avındır'da sekiz hanenin kesilerek Kosor civarında suların insan cesedinden içilemediği hususlarını ihtiva eden Ersinek karyesi imamının mektubu.
Uluhanlı, Karadağlı, Boğanlı ve Çerbeçalı Köyleri Civarında Ermeniler tarafından yapılan baskı ve soykırım: Soykırımın devam ettiği Uluhanlı'ya iki yüz kadar gönüllü Taşnak milislerinin geldiği; Karadağlı İslam köyü halkının Ermenilerce köylerinden zorla uzaklaştırıldıkları, Çebeçalı halkının tamamen süngüden geçirildiği ve Azerbaycan'da Ermenilerle savaşın devam ettiğinin haber alındığı.
Fransız Askerleriyle Birlikte Ermenilerin Ayıntab, Maraş Ve Adana Civarında Müslüman Ahâliye Zulüm :Ermenilerin zulüm ve işkence yaptıkları Ayıntab (Antep) civarındaki Büyükarablar köyüne giren içlerinde Ermenilerin de bulunduğu yüz elli kişilik bir Fransız müfrezesinin evlerin kapısını kırarak mal ve ırza tasallut etmeleri üzerine köylülerin civar köylere ve dağlara kaçtıkları ancak sabahleyin evlerine dönmekteler iken köylülere makinalı tüfekle yaylım ateşi açıldığı; Maraş'ta da Fransızlarla birlikte Ermenilerin halkı katlettiği ve ahâlinin şehirden dışarı çıkamayıp kasabanın top ateşiyle tahrip edildiği ayrıca Maraş'a yardıma gelen ahâlinin de top ve mitralyöz ateşi nedeniyle şehre giremediği; Adana ve havalisinde de durumun tahammül edilemez bir hal aldığı, bazı köylerin yakılıp, Ermeni köylülerinin silahlandırılarak Müslümanlar üzerine saldırtıldığı; Maraş faciasının yurtta büyük bir infiala yol açtığı ve halkın protesto gösterilerinde bulunarak bir an önce bu olayların sona erdirilmesini istedikleri.
Ermeni Taarruzuna Uğrayan Kürtlere Civardaki Müslüman Köylerin Destek Vermesi :
Ermenilerin Sitağan köyünün doğusunda tarlalarında çalışan Kürtlere top ateşi açmaları üzerine civar köylerdeki Müslüman halkın da Kürtlerle beraber Ermenilere mukavemet ettikleri.
Ermenilerin Fransızların Koruması Altında Adana'da Müslüman Halka Tecavüzlerde Bulunmaları :Ahâlinin saadet ve hürriyetini temin etmek iddiasıyla Adana'ya giren Fransızların bunun aksine olarak İslam ahâliye karşı ihanetkarane tavırlarda bulunmaları üzerine Fransızların bu hareketlerinden destek alan Ermenilerin her türlü saldırgan davranışlardan geri durmayarak, Müslümanların mal ve mülklerini Ermenilerin üzerine geçirtmek için düzmece hakimler heyeti kurarak mallarını gasbettikleri; Hıristiyanlara zarar verdiği veya İttihadçı oldukları iddiasıyla Müslümanların hapsedilip aileleriyle bölge dışına sürgün edildikleri; Gavurdağı'nda oluşan ve siyasi bir hüviyeti olmayan bir Müslüman eşkiya çetesinin daha çok Müslüman köylerini yağmaladığı ancak çetenin Ermenilerin meskun olduğu Şeyh Murad köyüne gelmesiyle başlayan olayların, Ermenilerin çarşıda Müslümanlara hücum etmesiyle büyüyerek dört Müslümanın katl ve beş Müslümanın yaralanmasına yol açarak zabıta kuvvetleri ve İngiliz askerlerinin müdahalesi ile Ermenilerin Müslümanları katletme girişimlerinin sonuçsuz kaldığı; bu kargaşalıktan sonra Fransızların Ermenileri eşkıya takibine ve Müslüman köylerini tahrib etmeye gönderdikleri; eşkıya takibine gönderilen bir Ermeni çetesinin İnepli, Kayalı ve Arapköy karyelerini basarak malları yağma edip şiddetli darb ve tarlalarda rastladıkları suçsuz insanları katlettikleri; Fransızların Adana'yı işgallerinden itibaren Ermenilerin her gece birer ikişer Müslümanı öldürdükleri; İslam din adamlarına yönelik hareketlerle Dörtyol kazası müftüsünün tutuklandığı ve diğer müftilerin azil ve tayinlerine karıştıkları; muhtediye ailelerin evlerinden zorla alınarak Ermeni murahhashanesine gönderilerek bunlarla birlikte ana ve babası olmayan Müslüman çocukların da alındığı; Yumurtalık kazasının Kurtkulağı köyünde Ermeni askerlerinin yedi ay önceden beri ezan okumayı yasakladıkları.
Ermeni Zulmünden Kaçarak Hududlara Yığılan Kafkasyalı Müslümanların Durumu :
Ermeni mezâliminden kaçıp kurtulmak amacıyla Osmanlı hududlarına yığılan Kafkasyalı Müslümanların daha fazla sefalet çekmemeleri için şimdiye kadar Osmanlı topraklarına kabul edildikleri fakat önceden beri geldikleri Erzurum'da kıtlık başgöstermiş olup, yerli halkda çok zor durumda bulunduğundan bundan böyle geleceklerin Mamuretülaziz vilâyetine gönderilmelerinin daha uygun olacağı ve Vedi ile civarında Müslümanlara ait köylerin Ermenilerce muhasara edildiği, dört taraftan makinalı tüfek ve toplarla takviye edilmiş müfrezelerin Müslüman halka saldırdıkları, Aras nehri civarında bulunan Şeti, Şa‘ılnak, Karalar, Şirazlı[Şiranlı cadde], Yenice, Kızan, Nabata (?) ve Bürevan'daki halkın köylerini terkederek dağlara kaçtıkları, onları açlığa mahkûm etmek için adı geçen köylerdeki mahsûlat ve diğer eşyaların Ermenilerce gasbedildiği ve yokolacaklarını anlayan Kafkas Müslümanlarının, Osmanlı Devleti'nden, yapılan katliâmın durdurulması konusunda gerekli girişimlerde bulunmasını istedikleri KARS'TA MÜSLÜMAN KÖYLERİNİN BOŞALTILARAK BURALARA ERMENİLERİN YERLEŞTİRİLDİĞİ Kars'tan Erzurum'a gelen Kurban Efendi'nin verdiği bilgilerden; Ermenilerin Berdik, Kalo, Şüregel, Kineli(?), Karakaş ve Benliahmed köylerinde bütün eşya ve erzâka el koydukları; Erkend, Kinegi, Benekki [Benekli], Savacakkolu(?) köylerinin Müslüman halkını Paldırvan, Kürekdere ve Parkit'e naklederek boşalan köylere Ermenileri yerleştirdikleri; ayrıca İngiltere aracılığıyla Kars’tan Kazaklar'a gönderilen mühimmatın artık Azerbaycan ve Gürcü hükûmetlerince geçmesine izin verilmediğinin anlaşıldığı.
Nahcivan, Kağızman Ve Şarol Havalisinde Müslüman Halka Uygulanan Vahşi Soykırım :
Nahcıvan ve Şarol havalisinde 45 İslam köyünün Ermenilerin saldırısına maruz kaldığı; Ermeni kıtalarına yazılan gizli emirlerde görevlerinin tek bir Müslüman kalmamacasına hepsini Aras çayına dökmek olduğunun ifade edildiği; Kağızman eşrâfından Arslan Bey ve eşinin burun ve kulakları kesilerek katledilip Kağızman'da teşhir edilmesiyle halkın korkarak dağlara çekilmesi üzerine tüm mal ve eşyalarının Ermeniler tarafından yağma edildiği; Ermeniler tarafından yapılan zulüm ve vahşet dolayısıyla Erivan, Kars ve Kağızman havalisinden binlerce Müslümanın her şeylerini bırakarak Türkiye tarafına geçmeye çalıştıkları; Kağızmanlı kâdının oğlu Aziz ve yanındaki arkadaşıyla ailesinin Ermenilerce elleri, burun, kulak ve dudakları kesilerek vücutlarına cep açılmak ve göğüslerinde derileri soyulmak suretinde katledildikleri; Ermenilerin Gümrü ve Nahcivan cihetlerinde bazı İslam köylerini basarak 4000 kadar Müslümanı feci bir şekilde katlettikleri.
Ermenilerce Yapılan Katliâmın Amerika İaşe Heyeti'ne Anlatılması :Görevleri, Müslüman ve Ermeni nüfus miktarıyla, geçimlerini sağlayamayanları belirlemek ve Ermeni zulmünü incelemek olan Amerikan İaşe Heyeti'nden iki görevliye Ermeni zulmünün son derece şiddetlendiğinin ve toplu katliâma başlandığının anlatıldığı; ayrıca heyet mensuplarının katliâm sırasında süngülerle yaralanan, kolları kesilen kadın ve çocuklarla görüştürülerek tam bir kanaat sahibi olmalarının sağlandığı; bundan başka Iğdır'da bulunan bin kadar silahlı Ermeni kuvvetinin Nahcıvan ve Şerber'de Müslüman halkın direnişini kırmak üzere harekete geçtiği.


http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com.tr/search?updated-min=2007-01-01T00:00:00-08:00&updated-max=2008-01-01T00:00:00-08:00&max-results=5



..

5 Aralık 2014 Cuma

KURTULUŞ SAVAŞINDA ERMENİ İSYANLARI



KURTULUŞ SAVAŞINDA ERMENİ İSYANLARI

Birinci Dünya Savaşı’nın Galip Devletleri, savaş sırasında, aralarında yaptıkları anlaşmalarla, Türk topraklarını bölüşmeyi kararlaştırmışlardı. Mondros Ateşkesi ile de bu fırsatı ellerine geçirince; Suriye-Adana cephesindeki Türk Kuvvetleri’nin, Toros geçitlerine alınarak bölgenin boşaltılmasını istediler.

Yapılan baskılar sonucu, bu cephedeki Türk Birlikleri, Toroslar kuzeyine çekildi. Ateşkesin imzasından hemen sonra Adana’yı işgale başlayan Fransızlar, meydanı boş bulunca silahlandırdıkları Ermeniler ile birlikte bu işgallerini genişleterek, Adana’dan başka Kozan, Osmaniye, Tarsus, Mersin ve Pozantı’yı da işgal ettiler.

Bu arada İngilizler de, Antep, Maraş ve Urfa’yı işgal ettiler; fakat bir süre sonra aralarında vardıkları bir anlaşmayla bu üç ili Fransızlara bıraktılar. Böylece Fransızlar Adana kuzeybatısındaki Toros geçitlerinden Fırat nehri doğusuna kadar uzanan geniş bir alanı işgal etmiş bulunuyorlardı (*).

Fransızlar bu geniş alanda varlıklarını koruyabilmek için, İngilizlerin bu dönemde Doğu’daki Ermeniler’i kullandıkları gibi, Fransızlar da Suriye ve Güney Anadolu’daki Ermenileri kullanmak istediler. İngilizler Ermenistan devletine Türklerden aldıkları toprakları verirken, Fransızlarda kendisine bedava asker edinebilmek için bölgesindeki Ermenilere Çukurova bölgesinde, “Klikya Ermeni Devleti” kuracağı sözünü verdi.

Tehcirle Suriye’ye gelmiş olan Ermeniler ile Çukurova’da yerleşik Ermeniler, bu tatlı vaade kapıldılar. Böylece İskenderun Körfezi’nden Kafkaslara kadar Büyük Ermenistan’ı kurmuş olacaklardı.

Yaklaşık 5000 Ermeni, bu aöacı gerçekleştirmek için Lejyon askeri olarak Fransız ordusuna katıldı ve Fransız üniforması ile efendilerinin emrinde Türklere karşı çarpıştı. Tehcirle Suriye’ye gelenlerden geri kalanı, Fransız yardımıyla Çukurova’ya yerleştirildi. Yerleşik Ermenilerle bunlar birleşerek, Fransız silahları ile Milis kuvvetleri ve çeteler kurdular ve işgalci Fransız ordusundan ayrı olarak, Türk yönetimine başkaldırdılar.

Türk sivil halkının oluşturduğu milli kuvvetler, cephede Fransız ordusuyla, içte ve geride Ermeni çeteleriyle savaşmak durumunda, yerleşim yerlerini ve canını korumak zorunda kaldı.

Fransızlarla işbirliği halinde devlete başkaldıran silahlı Ermeni sayısı, yerleri ile birlikte şöyle idi(**):

Antep’te 2500

Maraş’ta 2000

Saimbeyli’de 1500

Urfa’da 1000

Zeytun’da 500

Şar’da 350

Kozan’da 300

Adana-Mersin’de 1.000

Osmaniye-İslahiye’de 1.000

Toplam: 10.150

Fransız ordusunun harekatı dışında, devlete başkaldırı şeklinde ki Ermeni isyanı, 7 Mart 1919’dan 6 Eylül 1921’e kadar; Adana, Kozan, Haçin (Saimbeyli), Şar, Göksun, Zeytun (Süleymanlı), Maraş bölgelerinde devam etti. Binlerce masum insanın ölümüne, onlarca köy ve kasabanın tahribine sebep oldu. Doğu Anadolu’da yaptıkları katliamları aynen burada da yaptılar.

Ermeni isyanının en kanlı bölgesi, daha önce on Ermeni isyanı yaşanmış Saimbeyli ile 6 Ermeni isyanı yaşanmış Süleyman’lı oldu. En son olarak, 6 Eylül 1921’de Zeytun (Süleymanlı)’daki isyan bastırıldı ve Ermeni çetelerinin savaşma azimleri kırıldı.

Fransızlar, yenilgiyi kabul edip, 20 Ekim 1921’de Ankara Hükümeti ile barış anlaşması (Ankara Anlaşması) yaptıktan sonra, işgal ettiği Türk topraklarını boşaltmaya başlayınca, isyancı Ermeniler ortada kaldılar. Yaptıkları onca kötülük, katliam ve vahşetten sonra bölgede kalamadılar ve Fransız ordusu ile birlikte çekildiler.

Sonuç, Ermenilerin bir kez daha kullanılması olmuştur. Birinci Dünya Savaşı sonunda ve sonrasında Doğudakiler İngilizler, Güneydekiler Fransızlar tarafından kullanılan Ermeniler, acaba bunu anlamışlar mıdır? Bugün ise beklenilen kimlerin duplörlüğünü yaptıklarını, kimler tarafından kullanılmak istendiklerini anlamalarıdır. Tekrar zararlı çıkmamalarıdır.

(*) Görgülü, İsmet; Ana Hatları ile Türk İstiklal Harbi, Kastaş Yayınevi, 1999, s.60

(**) Türk İstiklal Harbi 4. Cilt Güney Cephesi, Gnkur. Yayını, 1966, s.4

..

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ERMENİ İSYANLARI, İZMİT, ADAPAZARI OLAYLARI,MUSA DAĞI OLAYI,FINDIKÇIK OLAYI,URFA OLAYLARI, İSYANLARIN GENEL TABLOSU,




BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI  ERMENİ İSYANLARI, İZMİT, ADAPAZARI OLAYLARI,MUSA DAĞI OLAYI,FINDIKÇIK OLAYI,URFA OLAYLARI, İSYANLARIN  GENEL TABLOSU,


URFA OLAYLARI
Urfa'da Ermenilerden eleri. geçirilen silahlar.
Kaynak : Ermeni Ayaklanmaları ve İhtilal Hareketle
Meşrutiyetin ilanından sonra Ermeni komiteleri, Urfa'da da gönüllülerden oluşan bir örgüt kurmuşlar, Doğu Anadolu harekat alanından göç ettirilip bu bölgeye yerleştirilen Ermenileri de kandırmışlardır. Bu sırada 1895 yılındaki Urfa isyanında suçlu görülerek Tablusgarba sürülen Meşrutiyetin ilanından sonra affedilerek Türkiye'ye dönen ve kendisini papaz olarak tanıtan bir şahıs, İstanbul Emeni Patrikhanesi tarafından Urfa'ya gönderilmiştir. Bu şahıs Ermenilerin isyanını hazırlamış, onlara Türk düşmanlığı aşılamış, silah ve cephane sağlamanın önemini anlatmıştır.



Urfa'da Ermeniler'den alınan silahlar, bombalar, dinamit, dinamit fitilleri ve el bombaları.
Kaynak : Ermeni Ayaklanmaları ve İhtilal Hareketleri.
Urfa'daki Ermenilerin hazırlığına Ruslar da büyük önem vermişlerdir. Çünkü Urfa bölgesi, Doğu Anadolu'dan İskenderun doğrultusunda uzanan anayolun üzerinde bulunmaktadır. Urfa bölgesinde isyancılara sekiz on yıl yetecek ölçüde yiyecek depo edilmiştir. Van'ın Ruslar tarafından işgali; Ermeni komitacıların kışkırtma ve propagandalarına hız vermiştir. Rusların birkaç ay içerisinde Diyarbakır, Siverek üzerinden Urfa'ya geleceklerini ileri sürerek Ermenileri isyana çağırmışlardır.

İsyan hazırlıklarında en çok göze batan hususlardan birisi de, Zeytun, Sason, Bitlis, Antep bölgeleri için bir komutan emrinde kullanılmak üzere Maraş'tan Diyarbakır'dan gelen, komitacılara yerli fedailer ve asker firarilerden oluşan bir silahlı kuvvet ile su taşımak, un öğütmek, ekmek pişirmek hasta ve yaralıları bakmak, tüfek temizlemek, emir götürmek, mermi yapmak, konuşmalar yapmak için ekipler kurma başarıları olmuştur.

İsyana başlamak için uygun bir zaman beklenirken silah toplanması ve 1894 doğumluların askere alınması sırasında Zeytun, Sason, Haçin, Diyarbakır bölgelerinden kaçan Ermeni askerler de komitacılara katılınca, Urfa'ya 7.5 km. uzaklıktaki Germiş Köyünde ve 19 Ağustos 1915 Perşembe günü de Urfa merkezinde ilk isyanlar başlatılmıştır.

Urfa olayının ertesi günü Tellülebyaz-Urfa-Siverek yolunda çalışan hizmet taburunun Ermeni erleri evvelce kararlaştırdıkları gibi subayları ve Türk işçileri öldürmeye teşebbüs etmişlerse de başarılı olamamışlardır. Daha sonra Tellülebyaz-Urfa kısmında çalışan bölüğün Ermeni erler, kazma, kürek ve muhafız jandarmalardan ele geçirdikleri silahlarla Yedek Subay İbrahim Hilmi'yi şehit etmişler; dört jandarma eriyle köy muhtarını yaralamışlardır.

28 Ağustos 1915'teki bu olaydan sonra 29 Eylül 1915 tarihine kadar sükunet hakimdir. Ancak 29 Eylül 1915'te 40 el kadar tüfek atılmış, ertesi günü bu olayın sorumlularını araştırma için Ermeni mahallesine giden polis ve jandarmaya ateş edilmiş ve bir jandarma şehit olmuş, iki jandarma yaralanmıştır. Asiler Türk evlerine hücum ederek savunmaya ve saldırıya uygun olanlarını ele geçirmişler, Müslüman ailelerinden büyük-küçük 10 kadını şehit etmişlerdir.

Urfa'daki isyan, Ermeni komiteleri tarafından çok iyi planlanmış ve yönetilmiştir. Yabancı devletlerin de bu olayda ilgi ve yardımları olduğu saptanmıştır.

İsyandan sonra Ermeni çetelerinin ele başları, yine bir kolayını bularak başka bölgelere kaçmışlardır. Çatışmanın 16 Ekim 1915'te bittiği aynı tarih ve 7664 sayılı şifreyle 4. Ordu Komutanlığı'nca Başkomutanlığa arz edilmiştir.

KAYNAK:
Sakarya, Em. Tümg. İhsan-; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur. Basımevi, Ankara 1984, s. 240-243

FINDIKÇIK OLAYI

Osmanlı hükümetine karşı zaman zaman başkaldıran Zeytun bölgesindeki Ermenilerin başka bölgelere göç ettirilmeleri sırasında Nur Dağları kuzeyindeki araziye dağılan Ermeni çeteleri, Türk köylerine, askeri birliklere ve jandarma müfrezelerine saldırarak yakmış, yıkmış ve öldürmüşlerdir.

Bir süre sonra Zeytun, Saimbeyli ve Maraş Ermenilerinden oluşan 600 çeteci, 1915 yılı baharında Maraş ile Bahçe kasabası arasında ve Ayvalık Bucağına 30 km. kadar uzaklıkta bulunan Fındıkçık Köyünde toplanarak ayaklanmışlar; bu köyün yanındaki dört Türk köyünü de yakmışlardır. Maraş bölgesindeki Ermeniler de isyan merkezi olan Fındıkçık'ta toplanmaya başlamış; köy, iyi bir şekilde savunmaya hazırlanmıştır.

Bu arada isyan bölgesine bir jandarma müfrezesi göndermişse de olumlu bir sonuç alınamamıştır. Bunun üzerine Islahiye'den 132. Piyade Alayıyla Belen'deki bir piyade taburu ve bir dağ top takımı Fındıkçık bölgesine gönderilerek isyan bastırılmıştır. Bu olayda 10'dan fazla Türk köyü yakılmış, yıkılmış ve 2.000 kadar Türk, vahşice öldürülmüştür.

KAYNAK:
Sakarya, Em. Tümg. İhsan_; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur. Basımevi, Ankara 1984, s. 243-244.


MUSA DAĞI OLAYI

Musa Dağı, Nur Dağlarının eteklerindedir. 1.000 metre kadar yükseklikte, büyük kayalar ve sık çalılıklarla kaplı sivri ve tek bir blok görümündedir. Verfel adında bir Yahudi tarafından yazılan "Musa Dağı'nda 40 Gün" adındaki kitap Amerika'daki Ermeniler tarafından kendilerine yapılan sözde zulümleri belirtmek için sinema filmi haline getirilmiştir. I. Dünya Harbi'nde çıkan bu olayı, o zaman Halep Valisi olan General Fahrettin Türkkan şöyle anlatır:

"Birinci Dünya Harbi sırasında İtilaf devletlerinin İskenderun Bölgesi kıyılarına bir çıkarma yapacağı sözleri etrafa yaylınca Samandağ Bucağına bağlı yedi Ermeni köyü halkı, hükümete olan vergi borçlarını ödememişler, TSK'nin ihtiyacı için gereken yardımı yapmamışlar ve isyan etmişler ve Musa Dağı'na çıkmışlardır.

Bunun üzerine hükümet emirlerine uymaları için asilere memurlar gönderilmişse de Ermeniler, bunları dinlememiş ve silahla karşı koymuşlardır. Başka bir çıkar yol bulamayan bölge komutanı Albay Galip, jandarma alayıyla Musa Dağından inen yolları kontrol altına aldırmış ve bizzat kendisi Musa Dağı'na çıkarak son bir defa daha isyancılarla konuşmak istemişse de dağ üzerinde hiçbir kimsenin kalmadığını görmüştür. Yapılan incelemede Ermenilerin denize doğru uzanan bir yamaçtan Akdeniz'' indikleri anlaşılmıştır. İzleri takip ederek deniz kıyısına kadar inen Albay Galip burada 20-30 kadar hayvan ölüsüyle karşılaşmıştır. 

Yapılan araştırmada İskenderun kıyılarını gözetleyen bir Fransız harp gemisinin, Musa Dağı'ndan verilen işaret üzerine kıyıya bir sandal göndererek buradaki Ermeni çete başlarını ve diğer isyancıları gemiye taşıdıkları anlaşılmıştır. Bu konu, Fransız hükümetinden resmen sorularak doğruluğu öğrenilebilir. Daha sonra Musa dağında yapılan araştırmalarda hiçbir insan cesedine rastlanmadığı gibi; yaralı veya hasta bir kimse de bulunamamıştır. Bu bakımdan Yahudi asıllı Verfel tarafından yazılan ve bütün dillere çevrilerek dağıtılan ve filme de alınan bu kitabın konusunun tamamen hayali ve uydurma olduğu, Türkler aleyhinde kamuoyunu yanıltmak için bir propaganda niteliği taşıdığı sonucuna varılmıştır."

İşte Musa Dağı olayı budur, böyle olmuştur. Amacı, Türkleri kötülemek ve suçlamaktır. Fransızlar Birinci Dünya Harbi'nde İskenderun bölgesiyle Halep ve Hatay vilayetlerinin Akdeniz'e en önemli giriş ve çıkış kapısı olarak gördükleri Samandağ bölgesine önem vermişler; hatta bu bölgeye karşı çıkarma harekatı yapma olanaklarını araştırmışlardır. Bu amaçladır ki, Fransızlar, İskenderun Şehrinin 6 defa bombalamışlar; bölgenin Hıristiyan halkını ayaklandırarak Osmanlı hükümetini güç bir durumda bırakmak istemişlerse de harbin sonuna kadar böyle bir girişimi uygulamaya cesaret ve fırsat bulamamışlardır.

KAYNAK:
Sakarya, Em. Tümg. İhsan-; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur. Basımevi, Ankara 1984, s. 245-246.


İZMİT VE ADAPAZARI OLAYLARI


İzmit'e bağlı Adapazarı kazası merkezinde Ermeniler'den alınan silah ve bombaların bir kısmı.
Kaynak : Ermeni Ayaklanmaları ve İhtilal Hareketleri.

Rus donanması Karadeniz Ereğlisi'ni top ateşine tuttuğu zaman, bölgedeki Ermenilerin Ruslar yararına casusluk yaptıkları saptanmıştır. Özellikle Adapazarı'ndaki Ermeniler, "Ruslar Karadeniz kıyılarına birkaç güne kadar asker çıkaracaklar, buralara gelecekler, o zaman bölgemizde hiçbir Türk kalmayacak" diye açıkça haberler yaymaya ve propaganda yapmaya başlamışlardır. Bunun üzerine hükümetin bölgede yaptırdığı arama sonucunda yalnız birkaç tanesi Adapazarı'nı tahrip edebilecek nitelikte çok sayıda patlayıcı madde, tüfek, tabanca, asker ve jandarma elbisesi, pek çok cephane ve dinamit fitilleri bulunmuştur. Aynı aramalar İzmit'te de yapılmış, burada da aynı şeyler ele geçirilmiştir.

İzmit'e bağlı Adapazarı kazası merkezinde Ermeniler'den alınan silah ve bombaların bir kısmı.
Kaynak : Ermeni Ayaklanmaları ve İhtilal Hareketleri.
Gerek Adapazarı ve gerek İzmit'te yakalanan ihtilalcilerin ifadelerine göre; Ruslar, Sakarya Nehri ağzı bölgesini bir çıkarma yaptıkları zaman bu silahlar patlayıcı maddeler Türk askeri ve halkına karşı kullanılacaktır. Böylece genel bir öldürme, yok etme planı uygulayacaklardır. Bir kısım Ermeniler de Türk askeri elbiselerini giyerek Türk ordusunu içinden vuracaklardır. Ermenilerin planları ortaya çıkınca komite ele başları Yalova, Bursa bölgelerine kaçmışlar, buralarda karşılaştıkları Türkleri soymuş ve öldürmüşlerdir.

Adapazarı'nda ele geçirilen bombalar, bomba yapım malzemeleri ve bu bombaları yapan ve dağıtan kişiler.
Kaynak : Ermeni Ayaklanmaları ve İhtilal Hareketleri.
Buna karşın Ermeniler her yerde Ermenilerin öldürüldüğü, Ermenilere işkence yapıldığı haber ve dedikodularını geniş ölçüde yaymaya başlamışlardır. En sonunda hükümet köklü önlemler almak zorunda kalmış, Ermeni çetelerinden bir kısmı tutuklanmış, diğer bir kısmı da memleketin çeşitli bölgelerine kaçarak kurtulmuşlardır.

KAYNAK:
Sakarya, Em. Tümg. İhsan-; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur. Basımevi, Ankara 1984, s. 238

İSYANLARIN GENEL TABLOSU

1890'da Erzurum olayı ile başlayıp 1896 Van isyanı ile biten dönem, Batı dünyasında büyük bir soykırım dönemi olarak gösterilir.

Nalbadian, "bu devrede 50.000-300.000 Ermeni öldürülmüştür" der.

Davih Marshall Lang, 1894-96 arasında 200.000 Ermeni öldürüldüğünü yazar.

Pastırmacıyan'a göre 100.000-110.000 ölü vardır.

Misasskian ise, "En az 300.000 Ermeni ölmüştür" diye yazar.

Hepsius'un rakamı 88.243'dür. Ancak bu rakamı nereden bulduğu anlaşılmamaktadır. Mesela 1896'da Van'da 20.000 kişi ölmüş gösterir. Halbuki Van şehrinin içindeki çetelerin çoğu İran'dan gelmedir ve Saadettin Paşa'nın verdiği rakamlardan şüphe etmek için de sebep yoktur. Keza Zeytun'da 6.000 kişinin öldüğünü yazar. Aghasi ise 125 kişi zayiat verdiklerini yazmaktadır. İsyan bittikten sonra hastalıkların ölenlerin dahi 3.000 civarında olduğu İngiliz dokümanlarında yer alır ki, bu ölümlerin isyan olayı ile ilgisi yoktur.

Bliss'in, 1895 rakamı 35.032'dir.

Komitacı Ermenilerin kurşunları ile ölen Ermenileri de Türkler öldürdü sayılsa bile, 1890'lı senelerde isyanlar ve ayaklanmalar sırasında hayatlarını kaybeden Ermenilerin sayısı 20.000'e bile çıkarmak güçtür.

Bu arada aynı dönemde ölen Müslümanların hesabını yapmak da gereklidir. Eğer Aghasi'nin "Zeytun'da 20.000 Türk öldürdük" sözünü ciddiye alsak, Müslüman kaybı 25.000'e yaklaşmış ve Ermeni kaybının iki mislini bulmuş olur. Ancak şu muhakkaktır ki, Müslümanların bu iki sene zarfında kaybı 5.000'den az değildir. Bu Müslümanların çok büyük kısmı durup dururken, üstüne ateş açılarak veya bomba atılarak, sırf geride kalanlar hırsa kapılıp da Ermenilere saldırsın diye öldürülmüşlerdir. İşte asıl katliam, asıl cinayet budur.

KAYNAK:
Gürün, Kamuran-; Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s. 167-68


..