Şükrü Elekdağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şükrü Elekdağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Kasım 2016 Çarşamba

Ermeni Sorunu


Ermeni Sorunu 


Ermeni Sorunu (ingilizceden Türkçe Özet)

Emekli Büyükelçi Şükrü ELEKDAĞ*
ERMENİ ARAŞTIRMALARI, Sayı 1, Mart-Nisan-Mayıs 2001


 Ermeni tarihçi ve aktivistleri 1915’te Ermenilere soykırım yapıldığı iddialarını başlıca dört noktaya dayandırmaktadırlar. Bunlardan birincisi, Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğuna karşı isyan etmelerinin kendilerini korumak amacığıyla yapıldığıdır. İkincisi İttihat ve Terakki Hükümetinin Ermenileri tamamen ortadan kaldırmak için önceden bir plan hazırladığıdır. Üçüncüsü katliamların inkar edilemez arşiv belgeleriyle kanıtlandığıdır. Dördüncüsü ise sözkonusu katliamlarda 1.5 ila 2 milyon Ermeni’nin öldürüldüğüdür. Yazar, yukarıda belirtilen dört noktayı ayrı ayrı ele alarak bunları, tanınmış tarihçilerin eserlerinden yaptığı alıntıların katkısıyla, incelemektedir.

Birinci nokta ile ilgili olarak Ermenilerin savaştan önce ayaklanmayı planlamış oldukları, Enver Paşa’nın savaşta Osmanlılara destek olmaları için yaptığı talebi kabul etmedikleri, savaş sırasında da Rus ordularına katıldıkları, bu kuvvetlere öncülük ettikleri, bir kısmının ise çeteler oluşturup Türk şehir ve köylerine saldırdıkları, sivil halkI kılıçtan geçirdikleri, bu olayların birçok Rus subayının anılarında doğrulandığı; bu arada Ermenilerin Rus ordularının Van’a yaklaştığı zaman isyan edip şehirdeki Müslüman ahalinin büyük bir çoğunluğunu katlettikleri belirtilmekte ve böylelikle Ermenilerin kendilerini korumak amacıyla isyan ettikleri savının doğru olmadığı kanıtlanmaktadır.

İttihat ve Terakki Hükümetinin Ermenileri ortadan kaldırmak için önceden bir plan hazırladıkları hakkındaki ikinci Ermeni iddiasına gelince, savaştan sonra İngilizlerin Ermenileri katlettikleri gerekçesiyle 144 kişiyi tevkif edip Malta’ya sürdükleri, ancak bu kişileri suçlayacak delillerin bulunamadığı, bunların Amerika’dan istendiği fakat Washington’daki İngiliz Büyükelçisinin Amerikan Dışişleri dosyalarında sözkonusu kişileri suçlayacak delillerin bulunmadığı Londra’ya bildirdiğini ve Malta sürgünlerin serbest bırakıldığı ifade olunmaktadır.

Yazıda Türkleri Ermenilere soykırım yapmakla suçlayan başlıca belgenin İngiltere’de savaş sırasında, 1916 yılında yayınlanan ve Viscount Bryce ile Arnold Toynbee tarafından kaleme alınan "Blue Book" hakkında ayrıntılı bilgi verilmekte, bu kitabın sahte belgelerle propaganda amacıyla hazırlanmış olduğu, nitekim Malta sürgünlerini yargılamak için delil arayan İngiltere’nin kendi servislerinin hazırladığı bu kitaptan yararlanmayı uygun görmediği belirtilmektedir. Sözkonusu kitaptan halen de Türkiye aleyhine faydalanılmak istendiği belirten yazıda, bu kitaba itimat edilmemesi gerektiğinin İngiliz Hükümeti ve Avam Kamarası tarafından açıklanmasını istenmektedir.

Ermeniler in soykırıma uğradıklarının inkâr edilemez şekilde kanıtlandığını ileri süren üçüncü nokta için ise 1948 tarihli Soykırımın önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesinin soykırımın tarifini yaptığı, buna göre soykırım için milli, etnik, Irki veya dini grupların imhası niyetinin bulunması gerektiği ifade olunmakta ayrıca "siyasi grupların" bu sözleşmenin koruması altında bulunmadıkları belirtilmektedir. Ermenilerin 85 yıldan beri Osmanlıların kendilerini imha etmek niyeti ile hareket et tiklerini kanıtlayamadıkları, diğer yandan Paris Barış Konferansında Ermeni Heyeti Başkanı olan Boğos Nubar Paşa’nın Ermeniler in savaşta "muharrip taraf" olduğunu açıkça söylediği vurgulanmakta ve Ermenilerin soykırıma uğradıklarının inkar edilemez şekilde kanıtlandığı iddialarının yersiz olduğu belirtilmektedir.

Anadolu’da 1.5 ila 2 milyon Ermeni’nin katledildiği hakkındaki dördüncü noktaya gelince, Justin Mc Carthy gibi saygın bir bilim adamının yaptığı araştırmalara göre, Osmanlı İmparatorluğundaki
Ermenilerin sayısı 1.5 milyondur. Tarafsız kaynaklara göre ise savaş sonunda Ermeni nüfusundaki azalış 300 il. 600 bin kadardır. (bu rakama tüm ölümler, diğer bir değimle eceli ile ölenler, sert iklim koşulları veya yeterince beslenememe sebebiyle ölenler ve bazI çetelerin Ermeni kafilelerine yaptıkları saldırılar sonunda ölenler dahildir.) Bizzat Boğos Nubar Paşa Paris Barış Konferansında savaştan sonra Türkiye’de 280.000 Ermeni kaldığını, 700.000 Ermeni’nin göçmüş olduğunu ve savaştan önce nüfusun 1.300.000 kadar olduğunun tahmin edildiğini söylemiştir. Bu hesaba göre Ermeni nüfusundaki azalma 300.000 kadardır. Sonuç olarak Ermeni kayıpları iddia edilen 1.5 il. 2 milyon rakamlarının çok altındadır.
 

* CHP Milletvekili - 
- ERMENİ ARAŞTIRMALARI, Sayı 1, Mart-Nisan-Mayıs 2001

http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik&IcerikNo=199


****


11 Haziran 2016 Cumartesi

Tarih Boyunca Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu



Tarih Boyunca Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu


13 04 2001

Türk Parlamenterler Birliği’nce 13-14 Nisan tarihleri TBMM’de düzenlenmiştir.

Dr. ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (E. Büyükelçi) : Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli konuklar ve meslektaşlarım; konumuz, Türk-Ermeni ilişkilerinin siyasî boyutu. Şimdi, siyasî boyut deyince, tabiatıyla, bundan Türkiye ile Ermenistan arasındaki siyasî endişeler anlaşılıyor. İki devlet arasında siyasî, diplomatik ilişki mevcut değil, bu nedenle, taraflar resmî ve yarı resmî temaslarda bulunamıyorlar. Böyle olunca, Türkiye ve Ermenistan ın siyasî liderlerinin yaptıkları beyanları değerlendirmek gerekiyor. 

Bu, önem kazanıyor.

Bu çerçevede, Ermenistan Hükümetinin, Türkiye’ yle ilişkilere nasıl baktığı konusunda elimizde geçerli bir belge var. Bu da, Gazeteci Mehmet Ali Birand ın Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan la yaptığı TV mülakatının zaptı. Şimdi, ben, Dışişleri Bakanlığı yetkililerine de sordum, dedim ki, bu belgedeki görüşler, resmî Ermenistan politikasını aksettiriyor mu, bana verdikleri yanıt evet oldu. Bundan bir değişiklik oldu mu; hayır, olmadı. Böyle olunca, o zaman, Koçaryan ın Birand la yaptığı görüşmede vurguladığı noktalar bir bakalım.

Koçaryan diyor ki;

1- İki ülke ilişkilerinin düzelmesi ve sağlıklı bir zemine oturması için Türkiye, soykırımı gerçeğini tanımalıdır. Bunun için, dolaylı değil, doğrudan diyalog gereklidir.
2- Ermeni soykırımı, Ermenistan da ve uluslararası alanda tartışmasız kabul edilen bir olgudur. Bu nedenle, tarihçilerin işi olmaktan çıkmıştır, Koçaryan ın ifadeleri Amerika Birleşik Devletlerinin Ermeni Diasporasının ve Ermenistan ın elinde soykırımının gerçekten olduğunu kanıtlayan belgeler vardır.
3- Soykırımı, eğer, Türkiye tarafından tanınırsa, Ermenistan, toprak ve tazminat talebinde bulunmaz. Sadece, soykırımı kurbanları ile torunları tazminat talebinde bulunabilirler.
4- Soykırımının tanınması yolundaki faaliyetler, Erivan dan değil, bunlar, Diaspora tarafından, Diaspora Ermenileri tarafından yürütülüyor.
Şimdi, Koçaryan ın söylediklerini bir inceleyelim:

Koçaryan açıkça şunu söylüyor, diyor ki. Türkiye soykırımı gerçeğini tanımadan, iki ülke ilişkileri düzelmez ve sağlık bir düzene oturmaz. Bu, katı, haddini bilmeyen ve uzlaşmaya kapıyı açık bırakmayan bir yaklaşım, bir tutum. Yani, Koçaryan ın, siz, üslubuna, sözlerine bakarsanız, sanki, Türkiye, Ermenistan la diplomatik ilişkiler kurmak için peşinden koşuyor, Türkiye de bu konuda çok büyük bir heves ve çaba var, buna karşılık, Erivan da veya Koçaryan da Türkiye nin, suçluluğunu peşinen kabul etmesini şart olarak ileri sürerek, bunu, ilişkilerin kurulması için bir ön şart olarak kullanıyor. Sanki, böyle bir hava. Tabiî ki, gerçek durum Koçaryan ın hayal ettiği gibi değil.

Koçaryan, ayrıca, soykırımı konusunda tartışılacak, konuşulacak bir şey olmadığını ileri sürüyor. Koçaryan a göre soykırımı olgusu kesindir, bu konuda hüküm verilmiştir ve Türkiye mahkûm edilmiştir. Bu nedenle, konu, tarihçilerin işi olmaktan çıkmıştır. Buraya zaten Ermenistan dan kimsenin gelmemesi de işte budur, bundan dolayıdır. Ben davet edilenlerin hiçbirisinin gelmeyeceğini çok daha önceden söylemiştim, özel görüşmelerimizde.


Yani, bu ifadeleriyle Koçaryan, aynı zamanda, bugünkü Ermenistan yönetiminin ortak bir girişim çerçevesinde arşivler üzerinde, tarihse, bilimsel araştırma yapılmasına da olumsuz baktığını ortaya koyuyor.
Toprak ve tazminat konularına gelince, Koçaryan, esasen hiçbir hukuksal dayanağı olmayan, bu hususlarda, taleplerinden vazgeçer gibi gözüküyor; ancak, aynı nefesle Koçaryan, soykırımı kurbanları ile torunlarının şahsen Türkiye de tazminat talebinde bulunabileceklerini söylüyor.
Değerli Büyükelçi Gündüz Aktan ın belirttiği gibi, eğer Amerikan Temsilciler Meclisi bir karar alırsa, bu karara dayalı olarak, açılacak davalar, Türkiye nin devlet olarak tazminat ödemesine yol açabilir, bunun altını çizmek istiyorum.
Şimdi, tekrar Koçaryan-Birand görüşmesine gelelim. O tarihlerde, mülakatta Birand, toprak konusuna açıklık getirme istiyor ve Koçaryan a soruyor toprak talebiniz olmadığı, parlamentonuz ilan edemez mi? Koçaryan bu soruya net bir yanıt vermiyor diyor ki: Ermenistan Anayasası, bölgelerini ve sınırlarını saptamıştır. Tabiatıyla kaçamak bir ifade. Esasında, Ermenistan Anayasasının girizgâhında Ermenistan Parlamentosu tarafından kabul edilmiş olan bağımsızlık bildirisinin 11 nci maddesine atıfta bulunmaktadır. Bildirinin anılan maddesi de, Ermenistan ın millî emelleri bağlamında, Batı Ermenistan dan, yani, Türk topraklarından bahsetmektedir.

Esasen, Koçaryan, Batı Ermenistan üzerindeki Ermeni taleplerini dile getirmekten, zaman zaman hiç kendini alamaz. Hatta, bir keresinde, bu konuda görüşlerini, Gürcistan a yaptığı bir resmî ziyaret sırasında dile getirmekte beis görmemiştir. 21 Kasım 1998 de Gürcistan da yaptığı bir ziyaret sonrasındaki basın toplantısında, Batı Ermenistan ın işgal altında olduğunu söylemiştir. Orada bulunan bir gazeteci, kendisine sormuştur: Bu Türkiye den toprak anlamına mı geliyor, toprak talebi anlamına mı geliyor?Bilmiyorum diye cevap vermiştir.
Esasında, Türkiye den Sevr Antlaşması çerçevesinde toprak talepleri konusunun, Koçaryan yönetimi tarafından canlı tutulduğu gözden kaçmıyor. Zamanınız almak için, bu konudaki birtakım beyanlara, bu konuda yapılan toplantılara değinmiyorum.

Şimdi, Koçaryan ın Birand la yaptığı söyleşide, Ermeni Diasporası hakkında yaptığı değerlendirme de, kesinlikle doğru değil. Koçaryan, Diasporanın başına buyruk olduğunu ve soykırımı faaliyetlerini kendi inisiyatifiyle yürüttüğünü söylüyor. Gerçekler ise, bunun tamamen tersini gösteriyor. Nitekim, Erivan da 21-24 Eylül 1998 de düzenlenen Ermenistan- Diaspora ilişkileri konferansı sonucunda yayımlanan bir bildiride de, bu husus açıklanmıştır. Bildiri diyor ki :Bundan sonra, Diaspora ile anavatan, millî hedefler, millî emeller hususunda beraber çalışacaklardır. Bütünlük içerisinde çalışacaklardır. Bütün bunlar kayda geçmiş ve deklare edilmiş hususlar.

Gerçek şu ki, Koçaryan ın 1998 de cumhurbaşkanı seçilmesiyle başlayan dönemde, aşırı milliyetçi ve terörist Taşnak Partisinin faaliyetlerine yeniden izin verilmiştir. Biliyorsunuz, daha önce Petrosyan zamanında Taşnak Partisi kapatılmıştı. Koçaryan gelince bunu açmıştır; fakat, daha da ötesinde, Koçaryan, bu partinin yeni hükümette temsil edilmesi ve etkinlik kazanmasını sağlamıştır ve aynı dönemde, yine Koçaryan döneminde, sözde Ermeni soykırımının uluslararası kabul görmesi, Ermenistan ın, bir numaraları dış politika hedefi olmuştur. Ermenistan yetkilileri de bunu açıkça ifade etmektedirler. Artık, Diaspora, doğrudan Ermeni hükümeti ve Diasporanın bulunduğu ülkelerdeki Ermenistan Büyükelçileri tarafından yürütülüyor ve yönetiliyor. Bu, çok önemli, bunun altını çizmek istiyorum. Zannediyorum, buraya kadar açıkladıklarım, Ermenistan ın Türkiye ye yönelik politikası hakkında bir fikir veriyor.
Buna rağmen, biz, Türkiye de zaman zaman şu görüşlerin ileri sürüldüğünü görüyoruz, şu görüşlere tanık oluyoruz, deniliyor ki Türkiye, büyük devlettir. Büyük devlet olarak Türkiye, Ermenistan a hoşgörüyle yaklaşmalı ve kendine muhtaç olan bu ülkeyle ekonomik ilişkilerini geliştirerek, karşılıklı çıkar ortaklığı yapmalı. Böyle bir ortamda, zamanla soykırım iddiaları etkisini kaybeder. Denilen bu. Esasında, Erivan da Türkiye yle ekonomik ilişkilerini geliştirme hususunda kuvvetli bir eğilim gösteriyor, bir arzu, istek var; ancak, Erivan, Türkiye ye karşı çelişkili bir tutum içinde. Hem, ülkemizle ekonomik ilişkilerin olabildiğince gelişmesini arzu ediyor, hem de soykırımı suçlamasında kesinlikle vazgeçmek istemiyor.

Erivan ın, Türkiye yi dünya önünde soykırımıyla suçlaması da ve bu konuda dünya parlamentolarında, Batılı ülkeler parlamentolarında mahkûm ettirme hususunda çaba göstermesi de, ilişkileri tabiatıyla zehirliyor ve böyle bir ortamda, tabiatıyla, iki ülke arasında ekonomik işbirliği yürütmek de, mümkün olmuyor; fakat, böyle bir işbirliğini güçleştiren başka engeller de var. Ermenistan ın Türkiye toprakları üzerinde hak iddia ettiğine kısaca değindim, buna biraz açıklık getireyim.
Ermenistan Parlamentosu, 6 Aralık 1989 da aldığı bir kararla, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki 16 Mart 1921 tarihli Kars Anlaşmasını feshetmiştir. Bu anlaşma, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında olduğu gibi, aynı zamanda, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırları da çiziyordu. Bu itibarla, Ermenistan ın bu şekilde hareket etmesi, bir nevi, Türkiye hakkında, Türkiye toprakları üzerinde hak iddiasında bulunmak için bir zemin oluşturmaya matuftur tabiatıyla; bu, göze çarpıyor. Ermeni Terör Örgütü ASALA, kuruluşunun 25 inci yılı vesilesiyle, 25 Ocak 2000 de, Erivan da, bir toplantı yaptı ve aynı zamanda, bir açıklamada bulundu ve dediler ki, orada, Türkiye deki Ermeni topraklarını geri almak için bir mücadele yapmaya hazırız, kararlıyız, bu fikrimizden dönmüyoruz. Keza, 10 Ağustos 2000 tarihinde, Erivan da, Ermenistan Millî Bilimler Akademisi tarafından, Sevr Anlaşmasının 80 inci yıldönümü sebebiyle, bir konferans düzenlendi. Bütün buralarda da yine, Batı Ermenistan üzerindeki iddialar ve Ermeni hakları dile getirildi. Şimdi, ben, size soruyorum; kendisine karşı böyle emeller besleyen bir ülkeye, Türkiye nin hoşgörüyle bakması mümkün mü.

Bir noktaya daha burada teması yararlı görüyorum. Bazı çevrelerce, Cumhurbaşkanı Sayın Demirel tarafından yapılmış olan Kafkas İstikrar Paktı Projesi çerçevesinde, Türk-Ermeni sorunlarının da halledilebileceği yolunda yorumlar yapılıyor. Bu mümkün mü; bir kere, Batılı devletlerin de üye olacakları bir Kafkas İstikrar Paktı kurulacağını düşünmek hayalperestlik. Rusya, Amerika nın ve Batılı devletlerin Kafkas İstikrar Paktı yoluyla Kafkasya bölgesine girmesine kesinlikli müsaade etmez. Ayrıca, Rusya, Güney Kafkasya daki sorunların hallini istemez. Bunun nedeni de, sorunların devamının, Moskova nın bölgedeki nüfuzunu muhafaza etmesine imkân vermesidir. Örneğin, Karabağ sorunu çözümlenirse, Erivan la Ankara yakınlaşması kolaylaşır ve Ermenistan ın Türkiye üzerinden dünyayla ekonomik bütünleşmesi gerçekleşir. Bu durumda da, Rusya, askerî bir anlaşmayla kendisine bağlamış olduğu Ermenistan ı, yani, Kafkasya daki son kalesini kaybeder. Son kalesi, ne demek bu; bunun arkasından ne gelir? Bunun arkasından, tabiatıyla, Yukarı Dağıstan, Çeçenya gelir. Böyle düşünüyor Moskova. Bu bakımdan, Güney Kafkasya daki sorunların çözülmesi, Moskova nın işine gelmez; yani, konuyu, bir de bu jeopolitik yaklaşık içinde değerlendirmek lazım.
Şimdi, Türkiye nin Ermenistan a karşı tutumuna bakalım. Türkiye, bağımsızlığına kavuşan Ermenistan ı, Azerbaycan ve Ortaasya Türk cumhuriyetleriyle birlikte tanıdı. Türkiye nin bu dönemde Ermenistan a hoşgörüyle yaklaştığını ortaya koyan birçok örnek olay var. Örneğin, 1992-1993 yıllarında, Türkiye, yeni kurulan Ermenistan Cumhuriyetine yapılan insanî yardımın Türk toprakları ve hava sahası üzerinden geçmesine müsaade etti. 1995 te, İstanbul-Erivan arasında düzenli hava seferlerine izin verildi; ama, Erivan ın sözde soykırımı kararlarını Amerikan Kongresinden geçirme çabaları, Türkiye nin bu açılımını daha genişletmesine imkân vermedi. Yani, Türkiye ile ilişkilerinin gelişmesini sabote eden bizzat Ermenistan dır.

Şimdi, bir önemli noktaya işaret edeceğim. Erivan ın, soykırımı tasarısını kongreden geçirmek istemesinin bir nedeni de, Türkiye yi Amerika dan koparma amacıdır. Son Amerika Başkanlık seçimleri öncesinde, kongreye sunulan soykırımı karar tasarısının kabul edilmesi, bir tesadüf eseri önlenebildi. Yani, tasarının gündemden çekilmesinin, düşürülmesinin gerçek nedeni, Ortadoğu da savaş rüzgârlarının esmesiydi. Şimdi, kararın geçmesi, Türk-Amerikan ilişkilerinde büyük bir yara açardı ve Türkiye nin çıkarlarına ağır bir darbe vururdu. Nasıl mı? Bunu anlamak için, Türkiye nin bugün içinde bulunduğu durumu düşünün. Türkiye nin şu anda acil uluslararası malî yardıma ihtiyacı var. Bu konuda, Türkiye nin derdine devam olabilecek bir karar da, ancak Washington da alınabiliyor. Bu durum, Türkiye nin Amerika yla stratejik ortaklık ilişkisini muhafaza etmesinin yaşamsal önemini gözler önüne seriyor. Bütün bu söylediklerim, Ermenistan ın, Türkiye nin şah damarını kesmek istediğini ortaya koyuyor. Önlemleri buna almamız lazım. Onun için, bunun altını çiziyorum. Peki, Ermenistan bunu yapabilir mi; yani, bu soykırım tasarısını geçirebilir mi; geçirebilir. Ermenistan koküsünde, Amerikan Kongresinde 54 milletvekili var. Koküs, yani, Ermenistan a her an oy verebilecek, diğer milletvekillerini de aynı zamanda buna ikna edebilecek 54 milletvekili var. Yani, Ermeniler, ellerindeki fonlarla, bunların seçim kampanyalarına çok büyük ölçüde, büyük miktarlarda yardım yapıyorlar. Bir de, bunun yanında, Yunan koküsü var; onun da 104 üyesi var. Yani, Yunanlıların da her an emrine hazır ve nazır 104 milletvekilleri var Amerikan Kongresinde. Bunların ikisi bir araya gelince, 160 ediyor. Bir de, 257 kişilik insan hakları koküsü var. Bu insan hakları koküsünde de, daima 100 kişiyi kendi taraflarına çekebiliyorlar. O zaman, çoğunluğu elde ediyorlar. Bu durumda, Ermeni karar tasarısını Ermeniler uygun bir zamanda tekrar geçirmeye deneyeceklerdir ve geçirebilirler. Binaenaleyh, bunu dikkate almamız lazım.
Şimdi, o zaman, bizim yapacağımız ne olmalı? Evet, Ermenistan a yönelik politikamızı bu gerçekler ışığında saptamamız lazım. Ermenistan Hükümeti, eğer, Diasporasına döner ve derse ki, hareketlerinizde anavatanınıza zarar veriyorsunuz, kongrede Türkiye ye düşmanlık yapmaktan vazgeçin derse, Diaspora durur. Bizim, bunu, Ermenistan a söyletmemiz lazım. İşte, Türkiye nin Ermenistan a yönelik politikası öyle düzenlenmeli ki, Erivan daki hükümet, böyle bir talimatı Diasporaya vermek zorunda kalsın. Ermenistan ın bugün içinde olduğu sıkıntılı durumu hepimiz biliyoruz. Üçbuçuk milyonluk bir ülkeyken, iki milyona düştü nüfusu. Ülkeden kaçan geri dönmüyor. 35 yaşın altındaki kişilere Ermenistan ı terk etmek veya ayrılmak imkânı verilmiyor; çünkü, geri dönmeyecekleri biliniyor.

Bu ortamda, Türkiye, Ermenistan a karşı şu önlemleri almalıdır:
Birincisi, Türkiye den Ermenistan a, İran ve Gürcistan üzerine giden 160 milyon dolarlık gıda maddeleri ihracatı durdurulmalıdır. Evet, bu bize zarar verir; ama, karşılığında ne alacağız, ne istiyoruz veya bunu yapmazsak neyi kaybedeceğiz, onu düşünmemiz lazım.,

İkincisi, Erivan-İstanbul arası uçak seferleri durdurulmalıdır. Son derece önemlidir bu uçak seferleri. Haftada iki kere Erivan dan İstanbul a uçak seferi geliyor. Bunlara bandrollü vize verilmesi durduruldu; fakat, şimdi, uçakla İstanbul a gelmek için Gürcistan a gidiyorlar, oradan vize alıp geliyorlar. Bavul ticareti.

Üçüncüsü, Erivan-Halep arasındaki uçak seferleri, Türk hava sahasından geçmektedir. Bu konuda da izin kaldırılmalıdır.

Dördüncü nokta, Amerika ve Avrupa dan Ermenistan a gelen uçaklar, Türk hava sahasından geçen iki koridordan bu ülkeye ulaşmaktadır. Türkiye, bu hava koridorlarının insanî yardım amacıyla kullanılmasını önlemelidir. İsmi insanî yardım bunun onu da belirteyim size ve bu insanî yardım Azerbaycan a yapılmıyor.

Sayın Başkan, bitiriyorum bu noktada. Şimdi, bu söylediklerime karşı çıkacak olanlar olabilir. Bu söylediklerimin hatalı olduğunu söyleyebilecek kişiler olabilir, öyle düşünenler olabilir. Ancak, ben bu görüşte olanlara şunları hatırlatırım. Türkiye, bugüne kadar, bu önlemleri almamakla, Ermenistan ın cesaretini artırmıştır. Koçoryan ın Birand ile mülakatında, Türkiye ye karşı sergilediği yüksek dozdaki küstahlık, bundan ileri gelmektedir. Aynı zamanda, Ermeni yöneticileri, Türkiye nin Amerika dan çekilmesi dolayısıyla, sözünü ettiğim önlemleri almadığına inanmışlardır. Erivan ın bu inancını kırmadan, Türkiye, Amerikan Kongresinin ve Batılı devletler parlamentolarının soykırımı kararları almalarını önleyemez. Türkiye nin Fransa ya karşı aldığı ekonomik ve ticarî önlemler, sadece kendisine zarar verir. Bundan başka bir işe yaramaz. Türkiye de Ermeni halkına karşı bir düşmanlık yoktur; fakat, Ermeni halkı, yöneticileri tarafından istismar edilmektedir. Ancak, önerdiğim önlemler sayesinde, Ermeni toplumunun yöneticilerine karşı bir baskı ortaya çıkarması söz konusu olabilir ve bu şekilde, Ermenistan, biraz önce bahsetmiş olduğum istikâmette, Ermenistan yöneticileri, Diasporaya birtakım talimatlar gönderebilirler.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (Alkışlar)

Evvela, Sayın Şükrü Elekdağ a bir iki soru var, müsaade ederseniz onu söyleyeyim, iki soru var. Tazminat ve giderek toprak talebi prosedürü nasıl gelişebilir? Sayın Elekdağ, birinci sorunuz bu.

İkinci sorunuz; Ermenistan a karşı bazı tedbirler alınmasını öneriyorsunuz. Medyada neler oluyor? Ermenistan ile sıcak ilişkileri girilmesi, Kars, Ardahan sınır illeri ticaretinin başlatılması öneriyorum. Bir TV kanalında ünlü bir işadamı -burada olmayan kimselerin ismini okumayalım efendim- bunu açıkça, ısrarla söylüyor, 2,5 milyonluk Ermenistan dan çekinmemiz yersizdir; bunlar bize muhtaçtırlar, Türkiye nin yardımlarıyla Ermenistan tampon devlet haline getirilebilir. Paranoyak milliyetçiler olmasa, halklar bu yaklaşımı gerçekleştirir. Medyadaki bu tür yaklaşımlara ne dersiniz; bizler paranoyaklar mıyız? Bu iki soru zatıâlinize efendim.

Buyurun.

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ : Efendim, toprak ve tazminat konusuna Sayın Akarcalı değindiler ve bu konuda bazı izahat verdiler. Ben, o konuda şunları söyleyeyim: Californiya daki Ermeniler, bu konuda son derece sistemli bir şekilde çalışıyorlar. Californiya Eyaleti Senatosuna 1 Mart 2000 tarihinde sözde soykırım mağduru ve hayat sigortası sahibi Ermenilerin tazmin edilmelerini öngören bir kanun tasarısı sundular. Sonra, bu kanun tasarısını eyalet senatosunda ve eyalet asamblesinde kabul ettirdiler. Sayın Akarcalı nın sözünü etmiş olduğu bu 10 milyonluk tazminat bu çerçevede harekete geçirildi; fakat, bu, burada bitmiyor, bunlar devam edecek, yani, ellerinde bir karar var şimdi.

Diğer taraftan, Ermeni avukatlar birliğince Ermeny Observer gazetesine verilen bir ilanda, sözde Ermeni soykırımı sırasında hayatlarını kaybeden veya halen hayatta olan Ermenilerden hayat ve gayrimenkul sigorta poliçeleri ile Osmanlı Bankasında bulunan hesap bilgilerini içeren belgeleri yollamaları istendi; şimdi bunları topluyorlar. Binaenaleyh, büyük bir araştırma içindeler. Eğer Amerikan Kongresinden de bu konuda bir karar tasarısı çıkarsa, onu da muhakkak ki, müsait bir yerine, Amerikan mahkemelerinde hiç olmazsa bazı eyaletlerde Türkiye aleyhine davalar açması konusunu getirebilirler, bunları deniyorlar, bu imkânlar ellerinde. Aynı şekilde, Fransa da da bu beklenebilir. Fransa da da bir soykırımı yasası çıktı. Şimdi, bu soykırımı yasasını şu veya bu şekilde istismar etmeye, uygulamaya, buna dayanarak, bazı mahkemelerde kararlar aldırtmaya çalışacaklar.

Ermenilere karşı, medyamızda ne oluyor ve bir işadamımızın, Ermenistan ile ilişkilerin geliştirilmesi hususunda yapmış olduğu önerileri nasıl karşılıyorsunuz?
Efendim, şimdi, Ermenistan bağımsızlığını kazandıktan sonra, Petrosyan, Ermenistan Cumhurbaşkanı oldu ve Türkiye ye karşı ılımlı bir yaklaşım sergiledi. Tabiatıyla, içeriden çok başka, aynı zamanda radikal sesler geliyor; fakat, o zaman dinlediğimizde biz Petrosyan ı, şöyle düşündük: Ermenistan dan birtakım rasyonel akılcı sesler geliyor. Bu şekilde iki ülke arasındaki ilişkileri geliştirmek mümkün olur. Ermenistan ın Türkiye ye büyük ihtiyacı var. Bizim Malkara hudut kapımız açılır. Trabzon, Ermenilerin kullanacakları, arabî anlaşma uyarınca, tabiatıyla, bir liman olur, dünyayla bütünleşirler.

Ermeniler, esas itibariyle, becerikli insanlardır. O bakımdan, böyle bir gelişmeye muazzam ihtiyaçları var. Dünyayla ekonomik bakımından bütünleşmeleri, bu insanların, bu becerilerini sergilemelerini, bu potansiyeli ortaya koymalarına imkân verir diye düşündük; fakat, maalesef, bu görüş devam etmedi, radikaller, Petrosyan ı bastırdılar ve bir hükümet darbesi gibi bir şekilde Koçaryan bunun yerine geçti. Koçaryan, geldiğinden beri, Türkiye ye karşı, biraz önce belirtmiş olduğumuz şekilde hareket ediyor. Yani, o bakımdan, Ermenistan, Türkiye ye karşı toprak talebinde bulunduğu sürece, Batı, Ermenistan dan bahsettiği Sevr anlaşmasını canlı tutmaya çalıştığı sürece ve aynı zamanda, Türkiye yi dünyadan kopartmaya, daha doğrusu, Amerika dan, Avrupa dan kopartmaya çalıştıkça, izole etmeye çalıştıkça, çünkü, bütün bu faaliyetlerin arkasında bu var. Tabiatıyla, Ermenistan ile ekonomik ilişkiler kurmak ve aynı zamanda diplomatik ilişkiler kurma imkânı yok, işadamlarımızın da bunu iyi anlamaları lazım.
Teşekkür ederim.

https://sukruelekdag.wordpress.com/2001/04/

..