11 Mart 2018 Pazar

ALMAN BELGELERİ IŞIĞINDA OSMANLI ERMENİLERİNE DAİR TESPİTLER (1915–1918)

ALMAN BELGELERİ IŞIĞINDA OSMANLI ERMENİLERİNE DAİR TESPİTLER (1915–1918) 


SEZEN KILIÇ* 

Giriş;

1915 Tehcirini konu edinmeden Osmanlı topraklarında yaşamış olan Ermenileri farklı bir bakışaçısıyla ve arşiv belgelerine dayanarak ele almayıamaç edinen 
araştırmamız, Osmanlı topraklarında farklı tarihlerde önemli görevlerde bulunmuş olan iki Alman subayının izlenim ve tespitlerini aktardıkları yazı ve raporlarına dayanmaktadır. Bu subaylardan ilki Birinci Dünya Savaşı’ndan bir yıl önce başlayarak Kasım 1917 tarihine kadar Osmanlı topraklarında görev yapan Alman Deniz Ataşesi Deniz Binbaşı Hans Humann’dır. Humann, Bergama antik kentini bulan ve daha sonra buradaki bazı önemli kalıntıları bugünkü adıyla Berlin İslam Sanatları Müzesi’ne taşıyan Alman arkeolog ve mühendis Carl Humann’ın oğlu olarak 1878’de İzmir’de dünyaya gelmiş ve 12 yaşına gelinceye kadar Türkiye’de yaşamıştır. 1890’da Almanya’ya döndükten ve eğitimini tamamladıktan sonra Alman Deniz Kuvvetleri’nde subaylık kariyerine başlamıştır. Pangermen eğilimi sayesinde kısa sürede binbaşılığa yükselmiş, bir süre Alman Deniz Bakanlığı istihbarat şubesinde çalıştıktan sonra 1913 sonbaharında pek sınırları belirlenmemiş olsa da İstanbul’da görevlendirilmiştir. 1914 yılından itibaren İstanbul’da Alman deniz ataşesi görevini icra etmeye başlamış ve Almanya’ya geri çağrıldığı 1917 yılı sonbaharına kadar bu görevini sürdürmüştür. 
Bu tarihten sonra Humann 1920 yılı Haziran ayına kadar Alman Savaş Bakanlığı’nda Osmanlı Devleti ile ilgili işlerden sorumlu danışman olarak görevlendirilmiş, bu işinin ardından 1920’li yıllarda Almanya’da çok okunan Deutsche Allgemeine Zeitung gazetesinde çalışmaya başlamıştır. 7 Ekim 1933 tarihinde vefat eden Humann, Osmanlı topraklarında kaldığı sürece başta Enver Paşa olmak üzere birçok Osmanlı devlet adamıyla olan yakın diyalogu sayesinde bulunduğu görevden daha üst bir konuma sahip olmakla birlikte İstanbul Alman Büyükelçiliğinde görevinin çok üstünde yetki ve etkilerde bulunmuştur. Bu nedenle Alman tarihçiler tarafından Birinci Dünya Savaşı yıllarında Almanya’nın Osmanlı İmparatorluğu’ndaki en önemli temsilcilerinden, hatta Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanya saflarında savaşa katılmasındaki en büyük pay sahiplerinden biri olarak gösterilmiştir.1 

Ermeni Tehcirinin en önemli tanıklarından biri olarak kabul gören Humann gerek Osmanlı topraklarında görev yaptığı yıllarda gerekse Almanya’ya döndükten sonra Türkler ile Ermenilerin artık aynı topraklarda birlikte yaşamasını mümkün görmediğini ve bu nedenle Ermeni tehcirini haklı bulduğunu yazılarında açıkça savunagelmiştir.2 

Araştırmamızın izlenim ve tespitlerine başvurulan diğer Alman subayı ise Osmanlı Umumi Karargâhı II. Şube (İstihbarat) Müdür Yardımcısı olarak 8 Eylül 
1916–30 Ekim 1918 tarihleri arasında görev yapan Yarbay Sievert3’tir. Yaptığı bu görev dışında, hayatı ile ilgili makale ve kitaplarda veya Birinci Dünya Savaşı ile ilgili yazılmış çok sayıda eserin ve savaşla ilgili belgelerin dijital ortama aktarıldığı Münih Dijital Merkezi ve Berlin Alman Devlet Dijital Kütüphanesinde de herhangi bir bilgiye ulaşılamayan Sievert, birçok Türkçe ve yabancı dildeki eserde Osmanlı Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Daire Başkanı olarak gösterilmesinin yanı sıra o dönemde Osmanlı Umumi Karargâhı İstihbarat Şube Müdürü Kurmay Yarbay Seyfi Bey’dir 4
- Ermeni tehcirini finanse ve organize etmekle5, hatta bu işte bizzat elini kana bulaştırmakla suçlanmaktadır. Oysa Sievert Osmanlı topraklarına Ermeni Tehcirinden yaklaşık 16 ay sonra gelmiştir. Kendisinin kaleme aldığı ve Alman Askeri Arşivinde yer alan 68 sayfalık raporundan yola çıkılarak hakkında sadece yarbay rütbesinde Osmanlı ordusunda görev yaptıktan sonra albay rütbesindeyken emekli olduğu anlaşılmaktadır. 

Aynı rapora dayanarak 1893–1895 yılları arasında Bükreş Elçiliğinde çalıştığı, bu görevi sırasında 1894’te İstanbul’da altı hafta kaldığı ve buradaki Alman Askerî Heyet Üyeleri ile temasta bulunduğu, akabinde Rusya’da 1899–1900 yılları arasında altı ay, sonrasında ise Çin’de ve Uzak Doğu’da önce 1901–1905 yılları ve sonra 1908–1909 yıllarında görev yaptığı bilgisi edinilmektedir.6 

Araştırmamızın dayanak noktasını oluşturan yazı ve raporları kaleme alan her iki Alman subayı hakkında bilgi verdikten sonra Osmanlı topraklarında görev 
yapma tarihleri göz önünde bulundurularak öncelikle Humann’ın ardından da Sievert’in Ermenilerle ilgili tespitleri aktarılarak yorumda bulunulacaktır. 

1. Humann'ın Ermenilere Dair İzlenim ve Tespitleri Bu bölümde Humann tarafından kaleme alınan yazılar incelenecektir. Humann’ın Ermenilerle ilgili görüş ve tespitlerini yansıtan yazıların çoğu, yaşadığı bir takım olaylardan edindiği kanaatlerine dayanmaktadır. Bu yazılardan ilk ikisi Enver Paşa’ya hitaben 18 Mayıs ve 22 Ekim 1915 tarihinde kendisi tarafından kaleme alınmıştır. Bunlardan 18 Mayıs 1915 tarihli olanı şu şekildedir: 

“Sevgili Enver! Bükreş’teki istihbarat subayım, şu an orada muhtemelen İstanbul’da bir suikast planlayan 12–15 kadar Ermeni Kaldani Yahudisinin bulunduğunu bildiriyor. Onlar hakkında daha fazla bilgi edinmeye ve fotoğraflarını da göndermeye çalışacak. Ayrıca pek güvenilir olmayan Ermeni memurların tamamının Türkiye’de sınırdan uzak tutulmasını uygun buluyor.”7 

Her ne kadar Musevi geleneklerini devam ettiren ve Pakraduni olarak adlandırılan Ermenilerin var olduğu ve ilk kez tarih sahnesine MS 30 yılında çıktıkları, 885–1045 yılları arasında Doğu Anadolu’da hanedanlık şeklinde varlıklarını sürdürdükleri, hatta günümüzde de varlıklarını gizli şekilde devam ettirdikleri ileri sürülse 8 de Ermenilerin çoğunun Hıristiyanlığın Gregoryan, Kaldanilerin ise Katolik mezhebine ve farklı bir ırka mensup olduğu, Yahudilerin de hem din hem ırk açısından Ermenilerden farklı olduğu bilinmektedir. Buna rağmen bu yazıda sanki sadece Ermenilerden değil de üç farklı milletten bahsediliyormuş gibi görünmesi haber kaynağı olan Bükreş’teki Alman istihbarat subayının yanlış bilgilendirmesinden ve Humann’ın da bu yanlış bilgiyi bilgi süzgecinden geçirmeden olduğu gibi aktarmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Ancak burada asıl ilgi çekici olan Bükreş’te bulunduğu tespit edilen Ermenilerin İstanbul’da bir suikast planladığı şüphesinden yola çıkılarak Osmanlı hükümetinden kendi vatandaşı Ermeni memurları sınırlarından uzak tutmasının istenmesidir. Bu istek, Ermenilere yönelik Tehcir Kanununun (Sevk ve İskân Kanunu) çıkarıldığı 27 Mayıs 1915 öncesinde de Osmanlı Ermenilerine başta Almanların güven duymadığını göstermesi açısından önemlidir. 

22 Ekim 1915 tarihli yine Enver Paşa’ya hitaben Humann tarafından kaleme alınan ikinci yazının konusu şikâyettir: 
“Sevgili Enver! Geçen hafta dikkatini İstanbul’daki tüccar Mihran Güssaryan’a çekmiş ve onun ticaretinin müsadere edilmesinin önlenmesini senden rica etmiştim. Çünkü Güsseryan, gemi ve tersane gibi benzeri şeyler için çok acil ihtiyaç duyduğumuz birçok malzemeyi ithal etmiş, ancak mallarına yapılan çok sayıda müsadere yüzünden aşırı para kaybına uğramış ve bunun üzerine kanunlara uygun ticaret yapılacağına dair gerekli güvence kendisine verilinceye kadar her zaman peşin ödediği malların alımından vazgeçmiştir. İsmail Hakkı Paşa ile yaptığın telefon görüşmesinden sonra bana Osmanlı Donanma Komutanlığı yararına Güssaryan’ın depolarını müsadereden koruyacak bir belge sözü de vermiştin. Sonuç ise İsmail Paşa’da her zaman yaşandığı üzere gerçek bir felaketti. İsmail Paşa söz verdiği belgeyi düzenlemediği gibi bugün Güssaryan’ın ticarethanesine 10 subay 
ve 60 asker göndererek büyük miktarda gemi perçinini müsadere ettirmeye başlamış, yani özellikle tam da Donanmanın ihtiyacı olan malzemeleri. 

Böyle bir davranış biçimi sence şerefl ice mi?”9 

Yukarıdaki yazıda Humann, Almanya’nın İstanbul’da bulunan gemi ve tersanelerine malzeme sağlayan Ermeni asıllı tüccar Güsseryan’ın savaş nedeniyle mallarının müsadere edilmesinin önlenmesini Enver Paşa’dan istemiş ve bunun üzerine Enver Paşa, Osmanlı Levazım Umum Reisi İsmail Hakkı Paşa ile görüşerek böyle bir müsadereyi önleyecek bir belge düzenleme sözü vermiştir. Ancak İsmail Hakkı Paşa’nın bu sözünü yok sayarak Güsseryan’ın mallarını tekrar müsadere ettirmesi, Humann’ın tepkisini çekmiştir. Burada Humann’ın Ermenilere karşı tutumu bir önceki yazıdan tamamen farklıdır, çünkü önceki yazıda bir istihbarata dayanarak Ermeni memurların Osmanlı sınırlarından uzak tutulmasını isterken, bu yazıda bir Ermeni tüccar için devreye girdiği, hatta onun için bir Osmanlı Paşa’sının şerefi ni sorguladığı görülmektedir. 

  Humann’ın bu tutarsız davranışında Alman menfaatlerini her şeyin üstünde tutmasının rol oynadığı düşünülmektedir. Aksi takdirde bir yandan Osmanlı sınırlarından Ermenilerin uzak tutulmasını isteyecek kadar Ermenilerden şüphe duyarken, diğer yandan Alman gemi ve tersaneleri için hayati malzemelerin alımını bir Ermeni tüccara bırakacak kadar Ermenilere güven duymasının başka türlü bir izahı mümkün olamayacaktır. 

Üçüncü yazı ise Humann’ın Alman Deniz Ataşesi sıfatıyla Alman Deniz Kuvvetlerine hitaben İstanbul’da 29 Ekim 1916 tarihinde kaleme aldığı sekiz sayfadan oluşan raporudur. Bu raporda Humann, Ekim 1916’da Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu anlatmaktadır. İttihat ve Terakki Parti Kongresi, kapitülasyonlar, askeri durum ve genel durum gibi konuları içeren raporun Türkiye’nin genel durumunun anlatıldığı bölümde ise şu tespit aktarılmaktadır: 

“Türk hükümeti son dönemde çok sayıda casusluk şebekesini ortaya çıkarmıştır. En çok hayret uyandıran ise İzmir’de yapılan tutuklamalar esnasında itibarlı bir İngiliz-Levanten-Rum topluluğunun çok sayıda üyesinin bu casusluk olayına karıştığının tespit edilmesidir. Osmanlı istihbarat servisi, İzmir’den yola çıkarak Sakız Adası üzerinden Midilli’ye ulaşmış ve bir evvelki İzmir İngiliz Konsolosunun buradan Türkiye’deki casusluk faaliyetlerini organize ettiğini tespit etmiştir. Bu casusluk olayı ile bağlantılı olarak İstanbul’da çok sayıda Rum tutuklanmıştır. Bunun yanı sıra Şark Demiryolların da görevli bir Ermeni memurun İsviçre merkezli bir Fransız casusluk servisi ile irtibatı ve düşmana Osmanlı askeri birliklerinin nakli konusunda çok değerli bilgiler ilettiği ortaya çıkartılmıştır.”10 

Yukarıdaki rapor, Birinci Dünya Savaşı döneminde Osmanlı vatandaşı bir kısım gayrimüslimin, Osmanlı Devleti’nin savaşta düşmanı durumunda bulunan 
İngiliz ve Fransızlarla casusluk faaliyetleri içinde bulunduklarını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Özellikle Ermeni bir memurun Fransız casusluk servisi ile 
irtibatı ve bu servise Osmanlı askeri birliklerinin demir yolu vasıtasıyla nakline dair bilgiler aktarması, Osmanlı Devleti’nin savaşta bir yandan dışta düşmanla 
çarpışırken içte ise kendi vatandaşlarından bir kısmının düşmanla casusluk faaliyetinde bulunmasının verdiği bir durumla da karşı karşıya olduğunu göstermektedir. 

Bu bölümün son yazısı yine Humann tarafından 28 Kasım 1916’da İstanbul’da kaleme alınan gizli bir rapordur. Bu rapor, Humann’ın 22 Ekim 1915 tarihli 
yazısıyla tamamen zıtlık teşkil etmektedir, çünkü bu kez Enver Paşa’dan Almanlarla ticaret yapan bir Ermeni tüccarın mallarının müsadere edilmesinin önlenmesi değil, gerektiğinde mallarının müsadere edilmesi istenmektedir. Söz konusu rapor, 27 Kasım 1916 tarihinde Osmanlı topraklarında görevli Alman subayları Deniz Albay Tägert, Deniz Binbaşı Rohde, Deniz Yüzbaşı von Mohl, Yüzbaşı Seeliger, Üsteğmen Cabolet ve Deniz Binbaşı Hans Humann’ın katılımında Karadeniz üzerinden Alman deniz nakliyatına dair yapılan toplantı ile ilgilidir.11 Bu toplantıda Mangan Şirketi Temsilcisi olarak Üsteğmen Cabolet, görüşmeye katılan Alman askeri yetkililerine Enver Paşa’ya sunduğu itiraz yazısını iletmiş tir: 

“Ereğli’deki mangan ocağı sahibi Hallaçyan Efendi12 her ton başına 80 Piaster (100 Piaster: 1 Paunt) kazı bedeli talep etmektedir. Bu bedel çok yüksek ve abartılıdır. Almanya’da barış zamanında bir ton mangan 20–30 Mark, şimdi ise 400 Marktır. Türk hükümeti, Hallaçyan’ı ton başına 20 Piaster olacak şekilde fi yatları düşürmesi için zorlamalı ya da mallarını kamulaştırmalıdır. Bu olmadığı takdirde Türkiye’ye yapmış olduğumuz çelik nakliye bedelini arttırmamız gerekecektir.”13 

Humann’ın Enver Paşa’dan 22 Ekim 1915 tarihli talebinin tam tersine Üsteğmen Cabolet Osmanlı hükümetinden Almanlara mangan madeni satan Ermeni 
tüccar Hallaçyan’ın maden çıkarma ton bedeli olan fiyatı önce düşürmesini, bunu yapamadığı takdirde ise mallarının müsadere edilmesini istemektedir. Cabolet bununla da kalmamakta Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa’yı bu meseleyi Almanların istediği şekilde halletmediği takdirde Almanya’nın Türkiye’ye yapmış olduğu çelik nakliye bedelini arttırmakla tehdit etmektedir. Bu yazı, Almanların Birinci Dünya Savaşı yıllarında menfaatleri için Osmanlı devlet adamlarına karşı ne kadar cüretkâr olabildiklerini göstermesi açısından çok önemlidir. 

2. Sievert'in Ermenilere Dair İzlenim ve Tespitleri Bu bölüm, Alman Yarbayı Sievert’in Osmanlı Umumi Karargâhı II. Şube (İstihbarat) Müdür Yardımcısı olarak görev yaptığı 8 Eylül 1916–30 Ekim 1918 tarihleri arasında yaşadıklarını kaleme aldığı raporundaki Ermenilere dair tespitlerini içermektedir. Söz konusu rapordaki ilk üç belge Ermenilerle birlikte Osmanlı gayrimüslimlerine dair genel bilgi ve kanaatleri içermektedir. Üç belgeden ikisi seyahat izni ile ilgilidir ve savaş esnasında Osmanlı topraklarında görev yapan Alman subaylarının tamamına yakınının tercüman olarak Ermeniler başta olmak üzere Osmanlı gayrimüslimlerini bulundurduklarına ve bunların da Türkler tarafından önceden beri şüpheli şahıslar olarak görüldüklerine dairdir. Bununla birlikte Alman subaylarının tercümanları da dâhil olmak üzere Osmanlı gayrimüslimlerinin seyahat iznine tabi olduğu ve bu iznin de Sievert’in görev yaptığı istihbarat şubesi tarafından verildiği belgelerde anlatılmaktadır.14 Üçüncü belge ise gayrimüslimlerin tamamının Türklerden nefret ettiği, Levanten, Rum, Yahudi ve Ermenilere karşı davaların her daim ertelenmesine rağmen Türklere karşı asla ertelenmediğine, Yahudilerin tamamen Antant, ama her şeyden önce İngiliz dostu olduğuna dair Sievert’in kanaatlerini içermektedir.15 

Sievert’in raporunda yer alan ve Türkler açısından son derece önemli bir haksızlığa işaret eden davaların daha ziyade Osmanlı topraklarında bulunan yabancı temsilciliklerde kurulan mahkemelerde görülen davalar olduğu değerlendirilmektedir. Aynı raporda sözü edilen gerek Türklerin gayrimüslimlere gerekse gayrimüslimlerin Türklere karşı olumsuz duygularında savaş ortamının büyük bir rol oynadığı düşünülmektedir. 

Osmanlı topraklarında görev yapacak Alman subayların bulundukları ülkenin dilini göreve katılmadan önce ya da katıldıktan sonra öğrenmek yerine tercüman olarak gayrimüslimleri seçmelerinin yaratmış olduğu sorunu şu olay bariz şekilde açıklamaktadır: 

“Bir Alman tümen komutanının cezalandırılmasının istendiği bir olayda ordu komutanı sadece Türkçe biliyordu, Türkçe bilmeyen tümen komutanının 
tercümanı da bir gayrimüslimdi. Tümen komutanının da dinlenmesi için bir soruşturma yapılması fikrindeydim. Enver Paşa tam tersine, söz konusu subay ordu komutanı tarafından şikâyet edildiği için mutlaka cezalandırılması gerektiği fikrine sahipti. Nihayetinde, Alman Askerî Heyeti vasıtasıyla bir tahkikat yaptırılması ve bu suretle artık yerinde kalması mümkün olmayan söz konusu subayı -aslında her şey bir dizi yanlış anlamadan kaynaklanıyordu- hiç olmazsa ceza almadan ve şerefli bir şekilde Almanya’ya geri göndermek mümkün oldu.”16 

Osmanlı topraklarında görev yapan Alman subaylarının dil bilmedikleri için gayrimüslimleri tercüman olarak bulundurmalarının yaratmış olduğu zorluğu 
ve bunu Almanya’nın savaşın bitimine doğru nasıl çözdüğünü Sievert kendi sözleriyle ifade etmektedir: Alman subayları, Türklerin hiç güven duymadığı Yahudi, Rum veya Ermeni tercümanlara tamamen bağımlı olmasalardı, birçok zorluk hiç yaşanmazdı. Bu nedenle 1918 yılı başlangıcında İstanbul’daki Alman Askerî Heyetinin kendi inisiyatifiyle Türkçe dil kursu açması çok memnuniyet vericiydi.17 

Dördüncü ve beşinci belgeler ise Sievert’in Ermenilere dair bilgi ve kanaatlerini içermesinin yanı sıra kendisine yönelik Ermeni Tehcirini finanse ve organize 
ettiğine dair iddialara cevap niteliğindedir: 

“Ermeniler Türklerin can düşmanıydı, aslında bu karşılıklıydı. Bahis konusu olan Ermeni vahşeti ve Türklerin Ermenilere karşı imha savaşı, benden 
önceki zamana dayanıyordu. Türkler bana, Ermenilerin kendilerine karşı ne kadar acımasız olduklarını ortaya koyan propaganda malzemeleri gösteriyordu. 
Bu mücadelenin sebebi her şeyden önce ekonomikti. Ermeniler büyük bir organizasyon kabiliyetine, üstelik Türklerin kendilerini kovmaya gayret ettikleri en büyük şirketlere sahipti. Ayrıca kendi kendilerine zarar verecek ölçüde çok küstah ve kibirliydiler. Bununla birlikte oldukça zekiydiler, fakat Yahudilerin esnekliğine sahip değillerdi.”18 

Sievert bu iki belgede Ermeniler ile Türkler arasındaki düşmanlığın sebebinin tamamen ekonomik olduğunu, Ermenilerin ticari kabiliyetinin çok yüksek 
olmasına rağmen ticaretteki küstah ve kibirli tavırlarının kendilerine zarar verecek boyutta, Yahudilerin ticaretteki esnekliğe sahip olmamalarının ise büyük dezavantaj olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır. 

Bir başka belgede Sievert, Enver Paşa’nın Ermenilere dair hassasiyetini ve bu hassasiyet sonucu yaşanan bir olayı aktarırken aynı zamanda şarklıların özelliğine de eleştiri getirmektedir: 

“Ermenilere karşı nasıl hareket edileceği oldukça nazik bir konuydu ve özellikle de Harbiye Nazırı Enver Paşa bu konuda son derece hassastı. Örneğin 
Telgraf Müdürlüğünde görevli Ermenilerin casusluk yapma ihtimallerinin olup olmadığını Posta Umum Müdürü ile birlikte tespit etmem için beni 
huzuruna çağırdı. Onlardan ne pahasına olursa olsun kurtulmak istendiğini hemen kavradım. Posta Umum Müdürü ile birlikte Telgraf Müdürlüğünde 
yaptığımız inceleme sonucunda casusluk yapmayı imkânsız kılacak her tür tedbirin alındığından emin olduk ve bunu birlikte Harbiye Nazırına rapor 
ettik. Enver Paşa rapordaki kanaatimize katılmış olacak ki söz konusu Ermenilerin Telgraf Müdürlüğündeki görevlerinde kalmalarına karar verdi. 
Tabii ki buna pek inanmadım ve tamamen tesadüf eseri Umumi Harp Daire Başkanından söz konusu Ermenilerin belli bir süreden sonra askere 
alındıklarını öğrendim. Meselelerin bu şekilde ve gerçek bir şarklı tarzında halledilmesi karşısında yapılacak pek de bir şey yoktu.”19 

Bu belge, Sievert’in ilk iki belgede ileri sürdüğü Türklerin gayrimüslimlere duyduğu güvensizliği ispatlar niteliktedir. Burada posta hizmetlerinde çalışan ve 
casusluk yapma şüphesi görülen Ermeni memurların soruşturmasına Osmanlı Posta Müdürü ile birlikte bizzat Sievert üstlenmiş ve bunun mümkün olmadığını 
ortaya koymuştur. Bunun üzerine Enver Paşa’nın Ermeni memurların görevde kalmalarına karar verdiğini, ancak daha sonra sırf posta hizmetinden ayırmak 
için askere alındıklarını Sievert iddia etmekte ve bu tür çözümleri de şarklılıkla bağdaştırmaktadır. Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken husus, -bilindiği üzere Ermeniler ile birlikte diğer Osmanlı gayrimüslimlerinden 21 Temmuz 1909 tarihinden itibaren “bedel-i askeriye” (vergi ödeyerek askerlik hizmetinden muaf tutulmak) alınmamasına dair yasa teklifi kanunlaşmıştır20- Ermeni memurlarının askere alınışının onlara duyulan güvensizlikle ilgisi olmayabileceği, askerlik hizmetlerini yapma sıralarının gelmiş olabileceğidir. 

Bir başka olay ise Osmanlı 5. Ordu Komutanı ve Alman Askeri Heyet Başkanı General Liman von Sanders’in İzmir’de çok sayıda Ermeninin bombalı saldırı 
tasarlamaktan dolayı haksız yere tutuklandıklarını dair şikâyetini Alman Büyükel-çiliğinde gündeme getirmesidir. Alman Büyükelçisi, Osmanlı hükümeti ile savaşta müttefi k olunmasından kaynaklanmış olsa gerek Sanders’in bu şikâyeti üzerine resmî bir girişimde bulunmakta tereddüt yaşamış ve olayı gayri resmi şekilde çözmek için Askerî Ataşe General von Lossow’u Osmanlı Umumi Karargâhı İstihbarat Şubesi Müdür Yardımcısı Sievert’e göndermeyi tercih etmiştir. Sievert, olayı çözeceği konusunda Lossow’a söz verdikten sonra Şube Müdürü Seyfi Bey ile görüşerek olayla ilgili gerçek durumu öğrenmeye çalışmıştır. Her ne kadar Seyfi Bey başlangıçta konu hakkında konuşmak istemese de sonuçta Sievert, İzmir’de suikast tasarlamak suçundan tutuklanan Ermenilerin üzerlerinde herhangi bir suç unsuru bulunmadığını yaptığı soruşturma sonucunda meydana çıkartarak salıverilmelerini sağlamıştır. 
Sievert, olayla ilgili Şube Müdürüne, “olayı daha soruşturmadan polisin tutuklama yapmasının yanlış olduğu ve bu tür yanlış tutuklanmaları 
İtilaf Devletlerinin çok rahatlıkla Osmanlı hükümeti aleyhinde ileride kullanabilecekleri” uyarısında bulunmuştur.21 

Sievert, Seyfi Bey ile kendi şubesinin inisiyatifinde olan seyahat izni verilmesi konusunda -özellikle bu seyahat izni bir Ermeni ile ilgili ise- zaman zaman farklı 
görüşte olduklarını ifade etmekte ve aynı zamanda Osmanlı hükümetinin Ermeniler konusundaki hassasiyetini güncel hayattan bir örnekle açıklamaktadır: 

“Danimarkalı bir bayan, kendisi ve yedi yaşındaki Ermeni evlatlığı adına Danimarka’ya gidebilmek için yurt dışı seyahat iznine başvurmuştu. Seyfi 
Bey, Danimarkalı bayan için onay, Ermeni çocuk için ret kararı aldı. Böyle bir durumda Ermeni çocuğun sonunun felaket olacağı hususunda Seyfi 
Bey’i uyardım. Seyfi Bey’in konuyla ilgili Enver Paşa ile görüşmesi üzerine Paşa, her ikisine de seyahat izni verilmesine, ancak Ermenilerle ilgili tüm 
seyahat başvurularının sonuçlandırılmasının bir iç siyasi mesele olması bakımından İç Siyasi İşler Sorumlusu Binbaşı İsmail Bey’in konuyu incelemesine 
karar verdi.”22 

Yukarıdaki olayda iki ayrıntı göze çarpmaktadır. Bunlardan ilki alıntıdan rahatlıkla anlaşılacağı üzere Enver Paşa’nın Ermenilerle ilgili tüm hassasiyetine 
rağmen konu bir Ermeni çocuk ile ilgili olduğundan kararını lehte vermesidir. İkincisi ise bu lehte kararını ilgili birimin konuyu incelemesine bağlamasıdır. Kısacası inceleme olumlu olursa Enver Paşa’nın kararı Ermeni çocuk lehine, olumsuz olursa aleyhine olacaktır. Buradaki asıl ayrıntı Enver Paşa’nın konu hakkındaki kararını tek başına vermek yerine profesyonel bir birimin incelemesine bırakmayı tercih etmesidir. 

Güncel hayatla ilgili bir başka olaydan yola çıkarak Sievert’in Ermenilerle ilgili izlenimlerinin sonuncusunu sıra dışı bir ilişki oluşturmaktadır. Bu sıra dışı iliş
ki bir Ermeni bayanla Pera’da (İstanbul Beyoğlu) yaşayan bir Osmanlı Paşasının Fransız eşiyle olan ilişkisidir. Söz konusu Ermeni bayan siyasi nedenlerle Konya’da tutuklanınca onunla ilişkisi olan Osmanlı Paşasının Fransız eşi de tüm siyasi himayeye rağmen aynı kaderi paylaşmak zorunda kalmıştır.23 Bu olay, savaş ortamında Osmanlı hükümetinin özellikle Ermenilerle ilgili meselelerde hiçbir şekilde siyasi himaye tanımadığını göstermesi açısından önemlidir. 

Sonuç ve Değerlendirme 

Araştırmamız sonucunda Osmanlı topraklarında çok önemli, hatta kritik düzeyde 
görevde bulunan iki Alman subayı Binbaşı Humann ve Yarbay Sievert’in 
yazı ve raporlarından Ermeniler ile ilgili şu tespitler ortaya çıkartılmıştır: 
1- Osmanlı topraklarında görev yapan Almanların genel anlamda Ermenilerine karşı güvensizliği söz konusudur ve bu güvensizlik Tehcir öncesine dayanmaktadır, 
2- Ermeni Tehcirine rağmen Osmanlı topraklarındaki gemi ve tersaneler için hayati nitelikteki malzemelerin alımı ile silah sanayisi açısından çok büyük öneme haiz mangan madeninin çıkarılması Ermeni tüccarlar tarafından yapılmaktadır, 
3- Savaş koşullarının etkisiyle de olsa diğer Osmanlı gayrimüslimleri gibi bir kısım Ermeniler düşmanla casusluk faaliyeti içindedir, 
4- Almanya’nın Osmanlı topraklarında görevlendirdiği subayları ya göndermeden önce ya da gönderdikten sonra Türkçe öğretmek yerine başta Ermeniler olmak üzere gayrimüslim tercümanları kullanması Osmanlı askerleri ile Alman askerleri arasında bir takım önemli sorunların yaşanmasına vesile olmuştur, 
5- Yine savaş yıllarının özel koşullarından kaynaklandığı düşünülse de Osmanlı gayrimüslimlerinin Türklere karşı nefreti söz konusudur ve bu nefret duygusu Ermenilerde çok daha fazladır, 
6- Ermeniler ile Türkler arasındaki husumette ekonomik gerekçeler büyük rol oynamaktadır. Bu da Ermenilerin Osmanlı ticari hayatındaki önemli konumundan 
kaynaklanmaktadır, 
7- Ermeniler ile Türkler arasındaki husumetten dolayı başta Enver Paşa olmak üzere Osmanlı devlet adamları Ermeniler konusunda aşırı temkinli hareket etmişlerdir, 
8- Ermeni memurlara güven duyulmamasına rağmen yine de posta ve telgraf işleri gibi savaşta çok kritik görevler Ermenilere teslim edilmiştir, 
9- Tehcire rağmen Osmanlı Ermenilerinin savaşta askere alınmasına devam edilmiştir. 

Birinci Dünya Savaşı yıllarında özellikle Osmanlı ticari hayatında, tercüme alanıyla birlikte çok önemli ve kritik devlet kademelerinde yeterli sayıda Türkün 
yetişmemiş olması veya bulunmayışı bu hizmetlerde Osmanlı Ermenilerini başta olmak üzere gayrimüslimlerini öne çıkarmış, hatta vazgeçilmez bir konuma getirmiştir. 

Sonuç itibarıyla iki Alman subayının tespitlerine dayanan çalışmamızda Birinci Dünya Savaşı yıllarında da olsa Ermenilere dair birçok gerçekçi tespitler yapıldığı anlaşılmakla birlikte gerektiğinde Osmanlı topraklarında görev yapan Almanların zaman zaman tabiri caizse “dün ak dediklerini bugün kara diyebilecek” kadar çelişkili tutum içinde bulundukları, bunda da ne pahasına olursa olsun her daim kendi menfaatlerini düşünmelerinin ve bunu her şeyin üstünde tutmalarının rol oynadığı gözlemlenmiş ve aynı zamanda Almanların menfaatleri uğruna en üst düzey Osmanlı yetkililerini suçlamak ve tehdit etmekten çekinmeyecek kadar pervasızlık içinde olabildikleri de tespit edilmiştir. 

DİPNOTLAR;

1 Kenan Aksu, İngiliz Gizli Belgelerinde Enver Paşa, Çatı Kitapları, İstanbul 2007, s. 51–60; Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa II. Cilt, 
   Remzi Kitapevi, İstanbul 1970, s. 532–535; Franz von Papen, Der Wahrheit eine Gasse, Paul List Verlag, München 1952, s. 88–89.
2 Vahakn N. Dadrian, The History Of The Armenian Genocide, Berghahn Books, Newyork 1995, s.273.
3 Yarbay Sievert’in ismi tespit edilememiştir.
4 Seyfi Düzgören: Harp Akademisi’nden kurmay yüzbaşı olarak mezun olduktan sonra Osmanlı Umumi Karargâhı İstihbarat Şube Müdürlüğü, Danimarka Üsera 
   Mübadele Kongresi Türk Murahhaslığı, Doğu Cephesi Komutanlığı, 13. Kafkas Tümen Komutanlığı, Doğu Cephesi Kurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı Ordu 
   Dairesi Başkanlığı, 23.ve 57. Tümen Komutanlıkları, Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarlığı, Gümrük Muhafaza Genel Komutanlığı yapmıştır. 1923’te askerlikten emekli 
   olduktan sonra üç dönem milletvekilliği, akabinde de üç dönem Gümrük ve Tekel Komisyonu Başkanlığı yapmıştır. T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Yayınları, 
   Türk İstiklâl Harbine Katılan Tümen ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların Biyografi leri, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara 1972, s. 172; TBMM Albümü, 
   I. Cilt.
5 Dadrian, age., s. 252; “The role of Turkish military in the destruction of Ottoman Armenians: A study in historical continuities” Journal of Political and 
   Military Sociology, 1992, 20 (2), s. 257–286; Christopher J. Walker, Armenia: The Survival of a Nation, St. Martin’s Press, Newyork 1990, s. 304–305.
6 Bundesarchiv, Militärarchiv, Generalkommando (Wehrkreis) VII (Ast VII München), Meldesammelstelle Süd im 1. Weltkrieg 1933–1937, RW 49/21, RH 53-7/1292, 
   H 13-7/5, 327/36gK. s. 1–3. Archiv der Marine, Kriegsakten Vol., 1-105 (60876), Enver Pascha, s. 9.
7 Archiv der Marine, Kriegsakten Vol., 1-105 (60876), Enver Pascha, s. 9.
8 Ahmet Akgül, Osmanlı’dan Cumhuriyete Kripto Yahudiler ve Pakraduniler, Togan Yayınları, İstanbul 2011, s. 527–536. 
9 Archiv der Marine, Kriegsakten Vol., 1-105 (60876), Enver Pascha, s. 21.
10 Bundesarchiv RM 2/2003, s. 2, 8–9.
11 Bundesarchiv RM 8/351, s. 79.
12 Hallaçyan: Bahriye İdaresi’nin işletmeci müteahhitlerindendir, 1882’den itibaren Zonguldak’ta maden ocakları işletmiştir. Murat Kara, “Osmanlı Devleti’nin 
    Son Döneminde Ereğli Kömür Havzası (1829–1920)”, History Studies, Sayı 5, Ocak 2013, s. 236 –237.
13 Bundesarchiv RM 8/351, s. 80.
14 Bundesarchiv, Militärarchiv, Generalkommando (Wehrkreis) VII (Ast VII München), Meldesammelstelle Süd im 1. Weltkrieg 1933–1937, RW 49/21, RH 53–7/1292, 
    H 13–7/5, 327/36gK. s. 10–13.
15 Bundesarchiv, Militärarchiv, Generalkommando (Wehrkreis) VII (Ast VII München), Meldesammelstelle Süd im 1. Weltkrieg 1933–1937, RW 49/21, RH 53–7/1292, 
    H 13–7/5, 327/36gK. s. 19–20.
16 Bundesarchiv, Militärarchiv, Generalkommando (Wehrkreis) VII (Ast VII München), Meldesammelstelle Süd im 1. Weltkrieg 1933–1937, RW 49/21, RH 53–7/1292, 
    H 13–7/5, 327/36gK. s. 48–49.
17 Bundesarchiv, Militärarchiv, Generalkommando (Wehrkreis) VII (Ast VII München), Meldesammelstelle Süd im 1. Weltkrieg 1933–1937, RW 49/21, RH 53–7/1292, 
    H 13–7/5, 327/36gK. s. 64.
18 Bundesarchiv, Militärarchiv, Generalkommando (Wehrkreis) VII (Ast VII München), Meldesammelstelle Süd im 1. Weltkrieg 1933–1937, RW 49/21, RH 53–7/1292, 
    H 13–7/5, 327/36gK. s. 19–20.
19 Bundesarchiv, Militärarchiv, Generalkommando (Wehrkreis) VII (Ast VII München), Meldesammelstelle Süd im 1. Weltkrieg 1933–1937, RW 49/21, RH 53–7/1292, 
    H 13–7/5, 327/36gK. s. 32, 49.
20 Ayhan Aktar, “I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusunda Ermeni Askerler”, Toplumsal Tarih, No: 255, Mart 2015, s. 30.
21 Bundesarchiv, Militärarchiv, Generalkommando (Wehrkreis) VII (Ast VII München), Meldesammelstelle Süd im 1. Weltkrieg 1933–1937, RW 49/21, RH 53–7/1292, 
    H 13–7/5, 327/36gK. s. 32–33.
22 Bundesarchiv, Militärarchiv, Generalkommando (Wehrkreis) VII (Ast VII München), Meldesammelstelle Süd im 1. Weltkrieg 1933–1937, RW 49/21, RH 53–7/1292, 
    H 13–7/5, 327/36gK. s. 34.
23 Bundesarchiv, Militärarchiv, Generalkommando (Wehrkreis) VII (Ast VII München), Meldesammelstelle Süd im 1. Weltkrieg 1933–1937, RW 49/21, RH 53–7/1292, 
    H 13–7/5, 327/36gK. s. 40–41.


KAYNAKLAR 

Alman Arşiv Belgeleri 

Archiv der Marine, Kriegsakten Vol., 1-105 (60876), Enver Pascha, s. 9-21. Bundesarchiv RM 2/2003, s. 2, 8–9. 
Bundesarchiv RM 8/351, s. 79–80. 
Bundesarchiv, Militärarchiv, Generalkommando (Wehrkreis) VII (Ast VII München), 
Meldesammelstelle Süd im 1. Weltkrieg 1933–1937, RW 49/21, RH 53–7/1292, 
H 13–7/5, 327/36gK. s. 1–3, 10–13, 19–20, 32–34, 40–41, 48-49, 64. 

Basılı Eserler 

Akgün, Ahmet, Osmanlı’dan Cumhuriyete Kripto Yahudiler ve Pakraduniler, Togan Yayınları, İstanbul 2011. 
Aksu, Kenan, İngiliz Gizli Belgelerinde Enver Paşa, Çatı Kitapları, İstanbul 2007. 
Aktar, Ayhan, “I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusunda Ermeni Askerler”, Toplumsal Tarih, No 255, Mart 2015. 
Aydemir, Şevket Süreyya, Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa, II. Cilt, Remzi Kitapevi, İstanbul 1970. 
Dadrian, Vahakn N, “The role of Turkish military in the destruction of Ottoman Armenians: A study in historical continuities.” Journal of Political and Military Sociology 
1992, 20 (2). 
__________, The History Of The Armenian Genocide, Berghahn Books, Newyork 1995. 
Kara, Murat “Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Ereğli Kömür Havzası (1829– 1920), History Studies, Sayı 5, Ocak 2013. 
Papen, Franz von, Der Wahrheit eine Gasse, Paul List Verlag, München 1952. 
T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Yayınları, Türk İstiklâl Harbine Katılan Tümen ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların Biyografileri, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara 1972. TBMM Albümü, I. Cilt. 
Walker, Christopher J., Armenia: The Survival of a Nation, St. Martin’s Press, Newyork 1990. 


***

Ermeni Meselesi ve Amerikalı Misyonerler,

Ermeni Meselesi ve Amerikalı Misyonerler


Osmanlı coğrafyasındaki Amerikan misyoner faaliyetleri, 1810 yılında Massachusett-Boston’da kurulan “American Board of Commissioners for Foreign Missions” adlı Protestan misyoner teşkilatına mensup iki misyonerin 5 Ocak 1820’de İzmir’e ayak basmalarıyla başlamıştır (Lybyer ,1924, s. 802; Barton, 1906, s. 747-748).
Öncelikli hedefleri Müslümanları ve Musevileri Protestanlaştırmak olan Amerikalı misyonerler, bu topluluklar üzerinde etkili olamayınca, Osmanlı tebaası olan diğer Hıristiyanlara, özellikle de Ermenilere yöneldiler. Protestanlaştırmada eğitim çalışmalarına ve okullaşmaya önem verdiler. Anadolu’daki Amerikan misyoner faaliyetlerinin omurgasını oluşturan eğitim çalışmaları, ilk okulun 1824’te Beyrut’ta açılmasıyla başladı. Böylece Osmanlı coğrafyasını bir ağ gibi örecek olan misyoner okul sisteminin temeli atılmış oldu. Anadolu’daki çalışmaların bütün yoğunluğu 1840’lı yıllarda Ermenilere kaydırıldı, hatta misyonun resmi adı “Ermeni Misyonu”na dönüştü. Buna bağlı olarak süreç içerisinde açılan okulların nitelikleri de değişti. Asıl amacı din eğitimi vermek ve dinî kurumlarda çalışacak görevliler yetiştirmek olan ilahiyat okullarının yanında, öğretmen okulları, anaokulları, endüstri-meslek okulları, körler ve sağırlar için özel eğitim okulları, hemşirelik okulları, sağlık okulları, ticaret okulları ve mühendislik okulları açmışlardır. 1860’lı yıllardan itibaren de yüksekokul veya kolej tipi okullar açıldı. 1913-1914 yıllarına gelindiğinde, Amerikalı misyonerlerin Osmanlı coğrafyasındaki eğitim sistemi rakamsal olarak devasa boyutlara ulaşmıştır. Buna göre, 473 ilkokulda kayıtlı 23,679 öğrenci, 54 orta dereceli okulda kayıtlı 5190 öğrenci, 11 kolejde kayıtlı 2621 öğrenci, 4 ilahiyat okulunda kayıtlı 24 öğrenci ve 738 hazırlık öğrencisiyle birlikte toplam 32,252 öğrenci bulunmaktaydı (Kocabaşoğlu, 2000, s. 48, 55, 58; Orvis, 1915, s. 37-38, 61).
Misyonerlerin okullaşmadan sonraki en önemli çalışma alanları, eğitimin desteklenmesine yönelik basım-yayın faaliyetleridir. Misyonerler, her türlü dinsel yayını basmak ve eğitim faaliyetlerinin basılı materyal ihtiyacını sağlamak amacıyla 1822’de Malta’da, daha sonra da İzmir, Beyrut, İstanbul ve Antep’te matbaalar kurdular. Bu matbaalarda Ermenice ya da Ermeni harfli Türkçe olmak üzere dinî içerikli veya başka alanlarda sayısız kitap, risale, broşür ve süreli yayın bastılar. 1850’lerin ortalarına kadar basılan ve büyük bölümü Ermeni dilinde olan kitap ve risalelerin sayfa sayısı 121.780.000’e ulaşmıştı. 1833’ten 1910’a kadar basılan sayfa adedi yıllık 20 ile 50 milyon arasında değişmiştir. Basım-yayın faaliyetleriyle beraber Amerikalı misyonerlerin Osmanlı coğrafyasındaki çalışmalarının başlangıcından Birinci Dünya Savaşı’nın çıkışına uzanan 96 yıllık süreçteki toplam yatırım miktarı ise 20 milyon dolara ulaşmıştır (Kocabaşoğlu, 1988, s. 269, 271, 273, 277-283; Kocabaşoğlu, 2000, s. 38, 65-67, 111-114; Dwight, 1856, s. 318-319; Dutton, 1910/1911, s. 356; Arpee, 1936, s. 153).

Misyonerlerin Osmanlı Ermenileri üzerinde birçok açıdan tesirleri görülmüştür. Ermeni kökenli tarihçi Suzanne Elizabeth Moranian’a göre Amerikalı misyonerlerin eğitimleri neticesinde Ermeniler asırlardır sürdürdükleri Osmanlı yaşam tarzından uzaklaşarak, Protestan yaşam tarzına girmişlerdir (Moranian, 1994, s. 73-74, 84). Misyoner faaliyetleri, Osmanlı toplum düzeni ve toprak bütünlüğüne büyük zarar vermiştir. Eğitimin “özgür toplum”un temelini attığını belirten misyonerler, eğittikleri Bulgar öğrencilerin, Bulgaristan’ın Osmanlı İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını kazanmasında öncülük etmelerinden gurur duyarken, aynı sonucun Ermenistan için de gerçekleşebileceğini aşıladılar. Verdikleri mesajlar ve ortaya koydukları eylemlerle çatışma ortamının sürdürülmesine destek oldular. Aydınlanmanın havariliğine soyunan misyonerler, Ermenileri özgürlüklerini engelleyen her türlü idareye (Gregoryen Kilisesi de dahil) karşı çıkmaya yönlendirdiler (Moranian, 1994, s. 79-80).
Amerikan Board misyoneri olan Edwin Munsell Bliss, misyonerlerin Osmanlı toplumu içinde devrimci hisleri uyandırmadıklarını ve devrimci hareketlere karşı olduklarını belirterek kendilerini aklamaya çalışmıştır. Buna karşın, verdikleri tedrisat ile entelektüel gelişimin canlanmasına neden olduklarını, bunun da insanları baskılar karşısında başkaldırmaya yönelttiğini belirtmiş ve -Osmanlı toplumuna yönelik- parçalayıcı bir etkide bulunduklarını kabul etmiştir (Bliss, 1896, s. 321; Moranian, 1994, s. 81). Ermeni milliyetçiliğinin itici gücü Rusya Ermenilerinden ve Avrupa’da eğitim görmüş Anadolu Ermenilerinden kaynaklanmakla birlikte, misyoner okullarında yapılan yerel dil ve tarih çalışmaları, Ermeni milliyetçiliğini beslemiş ve geniş kitlelerce benimsenmesini sağlamıştır (Moranian, 1994, s. 82, 84-85).
Protestan misyonerlerin en kıdemlilerinden olan Dwight, 1820’li yıllarda, kadim Ermenicenin Ermeni toplumunun geniş bir bölümü tarafından anlaşılmaz bulunduğunu ve bir kısım Ermeni’nin kendi anadillerini kaybederek sadece Türkçe konuşur durumda olduklarını belirtmiştir. Dolayısıyla Dwight, sayısız kitap ve çevirinin yanında en önemli çalışmaları olarak, İncil’in “modern Ermenice”nin basit, saf ve olgun şekliyle ve tek cilt halinde yayınlanmış olmasını göstermiş ve Ermeni ulusunun, bu modern Ermenicenin kendileri için ne kadar değerli olduğunu 50 yıl sonra şimdikinden daha fazla takdir edeceklerini -ki bu takdir duygusu Amerikalı misyonerlerin Ermeni milli uyanışına sağladıkları katkıya yöneliktir- vurgulamıştır (Dwight, 1850, s. 9; Dwight, 1856, s. 318). Gerçekten de Amerikalı misyonerler, yaptıkları bütün dinî ve dinî olmayan yayınlarda klasik Ermenicenin yerine modern Ermeniceyi tercih etmişlerdir. Bununla birlikte, sadece Türkçe konuşan Ermeniler arasında Ermeni anadilinin kullanılmasına önem vererek, Osmanlı tebaası Ermenileri aynı lisan temelinde birleştirmişlerdir. Bu ise, XIX. yüzyılda dağılma sürecine giren imparatorluğu kurtarmak için geliştirilen ve Osmanlı halklarını ortak bir zeminde birleştirme arayışını ifade eden Osmanlıcılık düşüncesini baltalamıştır (Moranian, 1994, s. 71, 86).
Misyonerler Osmanlı coğrafyasındaki faaliyetlerinin odağına Ermenileri yerleştirerek, onların düşünce ve davranış açısından Türklerden farklı olduklarının altını çizmişlerdir. Böylece Ermeni uyanışını, sosyal hareketliliğini ve milliyetçiliğini geliştirmiş ve ilerletmişlerdir. Türklerle Ermeniler arasındaki gerilimi daha da artırmışlardır. Osmanlı Ermenileri, misyoner okullarından aldıkları eğitim sonucunda, kendi dillerine ve tarihî geçmişlerine yeni bir anlam yüklemeye başlamışlar, kaderlerine karşı daha fazla hoşnutsuzluk duymuşlar ve keskin bir şekilde Müslüman komşularından daha üstün oldukları anlayışını edinmişlerdir (Moranian, 1994, s. 86-87; Earle, 1929, s 403-404).
Misyonerler, Amerikan politika belirleyicileriyle yakın ilişkiler kurarak, Amerikan’ın Ermeni politikasını şekillendirmeye çalışmışlardır. Misyonerler, Osmanlı coğrafyasındaki faaliyet alanlarının nitelik ve nicelik yönünden büyümesiyle birlikte, çıkarlarının korunması için Amerikan hükümetine daha fazla müracaat etmeye ve baskıda bulunmaya başlamışlardır. Diplomatik korumanın sağlanması ve çıkarlarının daha etkin bir şekilde takip edilebilmesi için Osmanlı İmparatorluğu’nda görev yapan Amerikan hükümet personelinin seçilmesinde belirleyici bir rol oynamışlardır (Reed, 1972, s. 234). Nitekim Rusya ve Çin’in yanında Türkiye ile de ticari ilişkileri olan, uzun süre Osmanlı İmparatorluğu’nda bulunduğu için Amerikan misyoner faaliyetlerini yakından takip etme fırsatı bulan Williams, Osmanlı coğrafyasında kurulan bir kısım Amerikan Konsolosluğu’nun, en başta Ermeniler olmak üzere Osmanlı tebaasını, yasal hükümete karşı isyan çıkarmaya teşvik etmekten ve bu isyanlarda onları korumaktan başka bir amaç taşımadığını itiraf etmiştir. Williams’a göre bu konsolosluklar, hiçbir ticari amacın gözetilmeyeceği ve hiçbir Amerikan çıkarının teşvik edilmeyeceği yerlerde açılmıştır. Konsolosluklar, yararlı veya meşru bir ulusal amacın dışında, misyonerler tarafından idare edilmekte ve misyoner çıkarları doğrultusunda faaliyet göstermekteydiler (Weightman, 1906, s. 890-891).

Bu şekilde, Amerikan diplomatik görevlileri ile doğrudan ilişki içinde olan Amerikalı misyonerler, 1894-96 yılları arasında yoğunlaşan Ermeni olaylarına özel bir önem vermişlerdir. Ermeni toplumunu isyana teşvik eden Ermeni devrimcilerinden hazzetmediklerini ileri sürmelerine karşın, Ermeni emellerini paylaşıp devrimci hareketi destekleyerek ikiyüzlü bir tutum sergilemişlerdir. Amerikan Board, yıkılıp parçalanması muhtemel görülen Osmanlı İmparatorluğu üzerinde müdahil olması için, Amerikan Dışişleri Bakanlığı nezdinde diplomatik ve askerî önlemler alınması için baskı kurmuştur. Board, Ermeni Meselesi konusunda Amerikan kamuoyunu bilgilendirmek için elindeki tüm imkânları kullanmış, misyonerlerden gelen mektupları yayınlamaları için gazete temsilcilerine baskıda bulunmuştur. Bu misyoner teşkilatı, New York, Boston ve başka şehirlerde geniş katılımlı mitinglerin yapılmasına önayak olmuş, önde gelen kamu görevlilerini mitinglere katılmaya çağırmış ve birçok dinî topluluk da bu “Haçlı Seferi”ne iştirak etmiştir (Reed, 1972, s. 233-235).
Misyonerler, Amerikan kamuoyunu ve dış politika belirleyicilerini etkilemek için “Ermeni Meselesi”ni ve “Doğu Sorunu”nu konu alan kitap ve makaleler yazmışlardır. Bunlardan en dikkate değer olanı, 1894 olaylarını bir misyoner olarak ve dolayısıyla Ermenilere duyduğu sempatinin yönlendirmesiyle kurgulamış olan Frederick Davis Greene’nin kitabıdır. Greene, okuyucuları üzerindeki etkiyi ve yönlendirme gücünü artırmak için İngiliz tarihçi Edward Augustus Freeman’ın The Turks in Europe adlı kitabından geniş alıntı yapmış ve “Ermeni Sorunu”nun çözümüne ilişkin bir öneride bulunmuştur:
Türkler bir yabancı ve barbar olarak geldiler, Avrupa toprağında kamp kurdular. 500 yılın sonunda da (değişmeden) yabancı ve barbar olarak kaldılar (…) Tüm zamanlar boyunca Türklerin idaresi, kendi topraklarında köleleştirilen ulusların üzerindeki bir yabancının idaresi olageldi. Bu, zulmün, imansızlığın ve acımasız bir tutkunun idaresiydi. Yönetim değil, organize olmuş bir haydutluktu. (Artık) bu idare iyileştirilemez (…) Bir musibet ıslah edilemeyeceği için geriye ondan kurtulmak dışında bir çare kalmamıştır. Adaletin, mantığın ve insanlığın talebi Avrupa’daki Türk hâkimiyetinden kurtulmaktır. Artık bu idareden kurtulmanın vakti gelmiştir.
Greene, 17 yıl önce yazılan bu ifadelere atıfta bulunduktan sonra “Artık Ermenistan’daki aynı idareye son vermenin zamanı gelmemiş midir?” (Greene, 1895, s. 117, 119-120) sorusunu yöneltmiştir.
Misyoner örgütlerinin, Amerika’da, Ermeniler lehine yaptıkları yayın, miting ve maddi yardım faaliyetleri ile Amerikan hükümetini olaylara müdahale etmesine yönelik çağrıları 1894’teki Sasun İsyanı sonrasında doruğa ulaşmıştır (Curti, 1988, s. 119-130). Nitekim Amerikan hükümeti misyoner kökenli vatandaşlarını korumak bahanesiyle “San Francisco” ve “Marblehead” adlı iki kruvazörü 5 Nisan 1895’de Türk sularına göndermiştir (The New York Times, April 6, 1895). Bu destek, misyonerler tarafından yeterli görülmemiş olacak ki, Robert Koleji’nin kurucusu Cyrus Hamlin, Ohio senatörüne açık bir mektup yazarak Amerikan yönetimine, hem Ermenileri hem de misyoner çıkarlarını koruması çağrısında bulunmuştur. Mektubunda Sultan Abdülhamid’i hedef alan Hamlin, Türk sularına -daha önce yapıldığı gibi- savaş gemisi gönderilmesini tavsiye etmiş, bunun “bir savaş açma eylemi” olmayacağını vurgulamıştır. Bu tavsiyenin Amerikan hükümeti tarafından uygulanabilmesini sağlamak amacıyla önyargı içeren şu ifadelere yer vermiştir:
Osmanlı Sultanı Abdülhamid, dinlerinden dönmeyen bütün Ermenilere karşı kökleşmiş bir nefret duygusuyla tahta çıkmıştır (…) Bir kısım devletler ve özellikle de bizim devletimiz, iki yıldır Osmanlı Sultanı’nın istediğini özgürce yapabilmesine izin vermiştir. Sultan’ın isteği ise, Müslümanlığı kabul etmeyecek olan bütün Ermenileri yok etmek, Amerikan misyonerlerini sınır dışına çıkarmak ve misyoner mallarını tahrip etmektir. (Hamlin, 1896, s. 279-281)
Misyonerlerin Ermeni Meselesi’ne yönelik etkisinin başka bir yönü de, Ermeni devrimcilerin Büyük Güçlerin müdahalesini sağlamak için misyonerlere saldırmalarıdır (Grabill, 1964, s. 14-15). Ermeni devrimciler, bağımsız bir Ermenistan’ın, Yunanistan ve Bulgaristan örneğinde olduğu gibi ancak büyük devletlerin müdahalesiyle kurulabileceğini öngörerek Amerika’yı, Ermeni davasının yararına politik veya askerî bir müdahalede bulunmaya yöneltmenin arayışına girmişlerdir. Bu bağlamda, Sykes-Picot Antlaşması’nın mimarı olan Mark Sykes, 1895 Zeytun İsyanı sonrasında bölgeye yaptığı ziyarette, Ermeni devrimcilerinin Amerikalı misyonerleri hedef aldıklarına şu şekilde dikkat çekmiştir:
Dışarıdan gelen (Ermeni) devrimciler, (büyük) devletleri kendilerine yardım etmeye yönlendirmek için bir katliamı kışkırtmaya her an hazırdırlar. Bu alçakların, Amerika’nın, Türkleri suçlu bulup (Osmanlı İmparatorluğu’na) savaş açmasını umarak Amerikan misyonerlerini öldürmeyi gerçekten planladıklarına inanmak için sağlam delillere sahibim. (Sykes, 1988, s. 71, 78)
1894-1896 isyanları ile birlikte, sayıları oldukça artan ve Türklerin kötülenip, Ermenilerin yüceltilmesine odaklanan misyoner kaynaklı mektup, makale ve kitaplar, “Konuşulmaz Türk” ve “Korkunç Türk” imajının hem Amerika, hem de Avrupa’da yaygınlaşmasında etkili olmuşlardır (Hurewitz, 1953, s. 167-168; DeNovo, 1963, s. 104). Bununla birlikte 1915 tarihli Sevk ve İskân uygulaması, Amerikalı misyonerlerin Osmanlı coğrafyasında en çok yatırım yaptıkları Ermenilere yönelik yeni yardım kampanyalarının fitilini ateşlemiş, bu yardımlara geniş bir katılımın sağlanması için de Amerikan yazılı basını kullanılarak kamuoyu galeyana getirilmeye ve Türk düşmanlığı perçinlenmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda örnek verebileceğimiz Washington Post gazetesinde, 1915-1916 yılları arasında çıkan ve Sevk ve İskân Kanunu ile Ermeni ölümlerine odaklanan makale ve haberlerin kaynağının, büyük oranda görgü şahitlerinden, sıklıkla da Ermeni mültecilerinden oluştuğu görülmektedir. Tanık olarak sunulan Ermeni mülteciler, olayları aktarırken önyargılı hareket etmişler, Osmanlı hükümetini sıkıntıya sokmak ve Rusya ile diğer müttefik devletleri yardım etmeye zorlamak için ölen Ermenilerin sayısını abartarak vermişlerdir. Ermeni olaylarına ilişkin müttefik devletler kaynaklı haberlerde ise, Osmanlı İmparatorluğu “günahkâr” olarak tasvir edilmekte ve Birleşik Devletleri, müttefiklerin tarafında savaşa sokma çabası hissedilmektedir. Söz konusu yazılarda misyonerler güvenilir kaynaklar olarak gösterilmiş ve Amerikalı oldukları için gerçekleri millî önyargılarla karartmayacakları düşünülmüştür (Taylor, 2009, s. 65-66).
Amerikan kamuoyu, Birinci Dünya Savaşı yıllarında, özellikle de 1915 Sevk ve İskân uygulaması sonrasında misyoner kaynaklı bilgilere dayanılarak oluşturulmuştur. Misyonerler, Amerikan halkını Türklere karşı zehirlemişler, bağımsızlıklarını kazanmayı hak ettiklerine inandıkları Ermenilere yardım kampanyaları düzenlemişler ve 1915’te bir yardım teşkilatı kurmuşlardır. Böylece Amerika’da Ermeni davasını canlı tutmaya çalışmışlar, Amerikan hükümetinin Ermeniler lehine “Doğu Sorunu”na müdahil olacağı günleri sabırsızlıkla beklemişlerdir. Bu tutum, misyonerlerin propaganda gücüne ne kadar önem verip güvendiklerini göstermektedir. XX. yüzyılın ilk yıllarında Suriye ve Mısır’daki Amerikan konsolosluklarında görev alan ve 20 yıl süreyle İslam coğrafyasını sürekli gezen Alexander Powell’ın itiraf niteliğindeki değerlendirmeleri, Türkiye aleyhtarı propagandanın nasıl kullanıldığına ve genel olarak Türklere karşı oluşturulan önyargıların nasıl şekillendirildiğine işaret etmesi bakımından oldukça çarpıcıdır:
Siyasi bir terim olarak propaganda, İttifak Devletleri’ne karşı yapılan mücadelede, meşru bir silah olarak kullanmak amacıyla bizler tarafından icat edildi (…) Amerikan ulusu da yapılan bir propaganda üzerinden Türkler hakkında yanlış bilgilendirildi (…) Türklerin Ermenilere yönelik katliam yaptıklarını, tebaası olan ulusları her zaman kötü yönettiğini, hiçbir zaman iyi olmadıklarını ve asla da olamayacaklarını söylemek, yüzeysel bir bakış açısını yansıtmaktadır (…) Türklere karşı yıllardır yapılan siyasi propagandalar, Avrupa uluslarının siyasi ve bölgesel planlarının mazur gösterilmesinde kullanıldı. Türklerin ise (kendilerine karşı yapılan propaganda bombardımanına) cevap verebilmek için fırsatları yoktu. Çünkü Batı Avrupa’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nde, eğer varsa da birkaç kişinin dışında, kendilerini savunabilecek sözcüleri bulunmamaktaydı. Ayrıca Batı Avrupa ve Amerikan basınına telgraf gönderme veya bu basında sütun bulma imkânı Türklere kapalıydı (…)
Amerikan kamuoyu, Türklerin karakterine, amaçlarına ve geleceklerine ilişkin yazılanlarda, koltuklarından kalkmayan uzmanların görüş ve tahminlerine güvenmek zorundaydı. Muhtemelen Amerikan gazetelerinde Türklerle ilgili başyazılara imza atanların %99’u Türkiye’de hiçbir zaman bulunmamış şahıslardı ve bahse girerim onların bilgi kaynakları arasında bir tek Osmanlı Türk’ü de bulamazsınız (…) Türkiye’ye ilişkin Amerika’da yanlış bir kanının oluşmasının diğer bir sebebi de misyonerlerdi (…) Misyonerler, yarım yüzyıldır veya daha da uzun bir zamandır, Yakın ve Orta Doğu’ya ilişkin ana bilgi kaynağımız olmuşlar, bu bölgede yaşayan halklara (Hıristiyan azınlıklara, özellikle de Ermenilere) yönelik olarak Amerikan kamuoyunu şekillendirmişlerdir. Müslüman Türkler tarafından geri çevrilerek ve Hıristiyan Ermeniler tarafından kolları açılmış bir şekilde karşılanarak Ermeni davasını benimsemişler ve Amerika’ya gönderdikleri raporlarda mazlum Hıristiyanları savunmuşlar, Türkleri de kınamışlardır (…) Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde misyonerler ve onlarla işbirliği içinde olanlar, “Near East Relief” adında büyük bir (yardım) teşkilatı kurmuşlar, alt şubelerinin Amerika’daki diğer bütün cemiyetlere sızması üzerine bu teşkilat, Türkiye’deki Hıristiyanların destekçisi haline gelmiştir. Bu teşkilatın siyasi faaliyetlerde bulunduğunu iddia etmiyorum. Ancak Türk karşıtı propagandanın aracı olduklarına inanıyorum (…) Hem yardım teşkilatının hem de Amerikan basınının İstanbul’daki temsilciliğini yapan bir görevli, arkadaşlarına açıkça, Amerika’ya sadece Türk karşıtı haberler yollayabildiğini, çünkü sadece bu haberlerin para getirdiğini itiraf etmiştir”.
(Powell, 1925, s. 23-24, 28, 31-37)
Bilindiği üzere Powell’ın bahsettiği “Near East Relief”, 1915’te kurulan ve dört yıl sonra adı “American Commitee for Armenian and Syrian Relief” şeklinde değiştirilen misyoner yardım teşkilatıdır. Misyonerler, Amerikan halkına yönelik propagandalarının karşılığını tam olarak almak için Başkan Wilson’dan 22 Ekim 1916’da Amerikan halkına bir çağrıda bulunmasını istediler. Bunun kabul edilmesi üzerine yayınlanan bildirilerde, Türkler kötülenerek Ermeniler yüceltilmiş ve Anadolu’daki yardım kampanyası millî bir “Haçlı Seferi” olarak sunulmuştur. Birleşik Devletler, Nisan 1917’de İtilaf Devletleri’nin tarafında savaşa katılmış ve 8 Ocak 1918’de Başkan Wilson’ın ilan ettiği “On Dört Nokta”nın resmî yorumu çerçevesinde Ermenilerin koruyucu bir gücün himayesinde bağımsız bir devlete sahip olmaları öngörülmüştür. Başkan Wilson da Paris Barış Konferansı’nda, Amerikan Kongresi tarafından onaylanması şartıyla Doğu Anadolu’da kurulması öngörülen Ermenistan için manda sorumluluğu almayı ülkesi adına kabul etmiştir. Mandanın Amerikan Kongresi tarafından kabul edilmesinde ise, Amerikan halkının Ermenistan’a yönelik -misyonerler tarafından şekillendirilmiş- özel ilgisine güvenmiştir. Türk millî mücadelesinin (1919-1922) hedeflerinden bağımsız olarak tasarlanan bu mandanın, Amerikan Kongresi tarafından kabul edilmeyişi, Ermeni davasının Amerika’da kaybedilmesini beraberinde getirmiştir. Ancak Kongre’nin bu kararına rağmen Başkan Wilson, daha önce müttefiklerine (İngiltere ve Fransa) söz verdiği için, Erivan merkezli kurulan Ermenistan Cumhuriyeti’ne, Doğu Anadolu’nun bir bölümünün katılması ve büyük bir Ermenistan’ın oluşturulmasına dönük müttefik projesinin sınırlarını belirlemeyi kabul etmiştir. Bu doğrultuda Başkan Wilson, müttefiklerin Londra Konferansı’nda Ermeniler için belirledikleri bölgeden daha geniş bir alanı -Ermenilere duyduğu sempatinin bir uzantısı olarak- Ermenistan’a dâhil etmiştir (DeNova, 1963, s. 103-104, 122-123; Grabill, 1968, s. 49-50; Sachar, 1953, s. 92-93, 160; Allison, 1953, s. 44, 82; Howard, 1974, s. 47; Helmreich, 1996, s 225). Ancak Türk millî mücadelesi ve kazanılan zafer bu sınır planlarını geçersiz kılmıştır.
Sonuç olarak Amerikalı misyonerler, verdikleri eğitim ve yaptıkları dil çalışmaları ile Ermenilerin bağımsızlığa yönelmelerinin fikrî alt yapısını hazırlamışlar ve devrimci düşünceleri daha kolay benimsemelerinin yolunu açmışlardır. Böylece Ermeniler, dışarıdan gelsin veya gelmesin devrimci Ermenilerin isyan çıkarmaya yönelik kışkırtmalarına daha kolay tepki vermişler ve silaha sarılmışlardır. Misyonerler daha sonra konuyu diplomatik alana taşıyarak Ermeni Meselesi’nin uluslararası bir nitelik kazanmasına katkıda bulunmuşlardır. Amerikalı misyonerler, isyanlar neticesinde ortaya çıkan Ermeni ölümlerini dramatize ederek, can kayıplarıyla ilgili rakamları istismar edip abartmışlardır. Böylelikle Ermeni davasını Batı’nın gündeminde tutarak, başta İngiltere ve ABD olmak üzere, Batılı güçleri “Doğu Sorunu”nu çözmeye, başka bir ifadeyle Osmanlı İmparatorluğu’nun tasfiyesine yöneltmeye çalışmışlardır.

Amerikan misyoner faaliyetleri Ermenilerin, Osmanlı toplumu içindeki “sadık millet” konumundan uzaklaşarak isyancı ve ayrılıkçı kimliğe dönüşmesinde önemli role sahiptir. Bununla birlikte, Ermenileri isyana sevk eden zihinsel alt yapının oluşmasında payı olan misyonerler, bütün çabalarına rağmen ülkelerinin dış politikasını, Ermeni davasının sonuna kadar savunulmasını gerektirecek bir çerçeveye oturtamamışlardır. Doğu Sorunu’nun ve Ermeni Meselesi’nin en önemli aşamalarından birisi olan ve Ermeni davasını toprak talepleri açısından tarihe gömen Lozan Konferansı’na ABD, resmî olarak katılmazken, ABD’yi Ermeni mandasını üstlenmesi için teşvik eden başta İngiltere olmak üzere müttefik devletler de Ermeni davasını geri plana iterek, bütün dikkatlerini Musul ve kapitülasyonlar konusuna çevirmişlerdir. Kısacası, “Ermeni Meselesi”nin çıkış ve gelişiminde rolleri bulunan Batılı devletler, artık çıkarlarına hizmet etmeyeceğini düşündükleri Ermenileri yalnız bırakmışlardır.

Kaynakça

Allison, Elizabeth E. (1953), American Participation in Turkish Settlement, 1918-1920, Master of Arts, Pennsylvania State College.
Arpee, Leon (1936), “A Century of Armenian Protestantism”, Church History, Vol. 5, No. 2, (June), pp.150-167.
Barton, James (1906), “One Hundred Years of American Missions: An Interpretation”, The North American Review, Vol. 183, No. 601, (October), pp.745-757.
Bliss, Edwin (1896), Turkey and the Armenian Atrocities, M. J. Coghlan, New York.
Curti, Merle (1988), American Philanthropy Abroad: With A New Introduction By The Author, Transaction Books (reprint), New Brunswick.
DeNovo, John A. (1963), American Interests and Policies in the Middle East, 1900-1939, The University of Minnesota Press, Minneapolis.
Dutton, Samuel (1910/1911), “American Education in the Turkish Empire”, Journal of Race Development, 1, pp.340-362.
Dwight, H. G. O. (1850), Christianity Revived in the East, Narrative of the Work of God Among the Armenians of Turkey, Baker and Scribner, New York.
Dwight, H. G. O. (1856), Christianity in Turkey: A Narrative of the Protestant Reformation in the Armenian Church, James Nisbet and Co., London.
Earle, Edward (1929), “American Missions in the Near East”, Foreign Affairs, Vol. 7, No. 3, (April), pp.398-417.
Grabill, Joseph Leon (1964), Missionaries Amid Conflict: Their Influence Upon American Relations With The Near East, 1914-1927, Ph.D, Indiana University.
Grabill, Joseph Leon (1968), “Missionary Influence on American Relations with the Near East, 1914-1923”, Muslim World, LVIII, (First Installment), pp.43-56.
Greene, Frederick Davis (1895), The Armenian Crisis in Turkey, The Massacre of 1894, Its Antecedents and Significance With A Consideration of Some of the Factors Which Enter Into the Solution of This Phase of the Eastern Question, G. P. Putnam’s Sons, New York-London.
Hamlin, Cyrus (1896), “America’s Duty To Americans in Turkey: An Open Letter To The Hon. John Sherman, United States Senator From Ohio”, The North American Review, Vol. 163, No. 478, (September), pp.276-281.
Helmreich, Paul C. (1996), Sevr Entrikaları, Büyük Güçler, Maşalar, Gizli Anlaşmalar ve Türkiye’nin Taksimi, Sabah Kitapları, İstanbul.
Howard, Harry N. (1974), Turkey, the Straits and U.S. Policy, The John Hopkins University Press, Baltimore and London.
Hurewitz, Jacop C. (1953), Middle East Dilemmas: The Background of United States Policy, Russell & Russell, New York.
Kocabaşoğlu, Uygur (1988), “Osmanlı İmparatorluğu’nda XIX. Yüzyılda Amerikan Matbaaları ve Yayımcılığı”, Murat Sarıca Armağanı, Aybay Yayınları, İstanbul, pp.267-285.
Kocabaşoğlu, Uygur (2000), Anadolu’daki Amerika, Kendi Belgeleriyle 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, İmge Kitabevi, 3. baskı, Ankara.
Lybyer, Albert Howe (1924), “America’s Missionary Record in Turkey”, Current History (New York), 19/5, (February), pp.802-810.
Moranian, Suzanne Elizabeth (1994), The American Missionaries and the Armenian Question: 1915-1927, Ph.D., The University of Wisconsin, Madison.
Orvis, Susan Wealthy (1915), Religious Education in the American Schools in the Ottoman Empire, Master of Arts, University of Chicago.
Powell, E. Alexander (1925), The Struggle For Power In Moslem Asia, John Long, Limited, London.
Reed, James Eldin (1972), “American Foreign Policy, The Politics of Missions and Josiah Strong, 1890-1900”, Church History, Vol. 41, No. 2, (June), pp.230-245.
Sachar, Howard M. (1953), The United States and Turkey 1914-1927, the Origins of Near Eastern Policy, Ph.D., Harvard University.
Sykes, Mark (1988), Dar-Ul-Islam: A Record Of A Journey Through Ten Of The Asiatic Provinces Of Turkey, Darf Publishers Limited, London.
Taylor, Jessica L. (2009), Through the Eyes of the Post: American Media Coverage of the Armenian Genocide, Master of Arts, East Tennessee State University.
The New York Times, April 6, 1895.
Weightman, Richard (1906), “Our Missionaries and Our Commerce”, The North American Review, Vol. 182, No. 595, (June), pp.886-895.

http://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/ermeni-meselesi-ve-amerikali-misyonerler/

***

10 Mart 2018 Cumartesi

ABD nin Türkiye Cumhuriyeti Dönemindeki Ermeni Politikaları, BÖLÜM 4

ABD nin Türkiye Cumhuriyeti Dönemindeki Ermeni Politikaları, BÖLÜM 4


ABD yönetimi bir yandan Kongreden Ermeni yanlısı karar tasarıları geçirirken diğer yandan ABD düşünce kuruluşlarının ve Pentagon’un planları doğrultusunda uzun vadeli ABD çıkarları için Türkiye Cumhuriyeti topraklarında Kürdistan ve Ermenistan oluşturmaya yönelik eylemlere de destek vermektedir.

Gerek Emekli Yarbay Ralph Peters’ın, gerekse halen Pentagon danışmanı ve Askeri Akademi Öğretim üyesi olan Thomas Barnett’ın ve CIA’nın Türkiye masası eski şefi Graham E. Fuller’ın bölgede yeniden yapılanma kapsamında öne sürdükleri alternatiflerin tamamında Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısının değiştirilerek federasyona dönüştürülmesini önermelerinin yanı sıra ABD’nin Irak’ta Barzani’ye ve PKK’ya, Suriye’de ise PYD (Partiya Yekîtiya Demokrat-Demokratik Birlik Partisi) ve YPG (Yekîneyên Parastina Gel – Halk Koruma Birlikleri)’ye verdiği açık destek ABD’nin bu konudaki niyetlerinin açık göstergesidir.

Türkiye’yi federasyona dönüştürerek Türkiye’den ayrılacak topraklarda yeni kurulacak küçük devletçikler üzerinden Ortadoğu bölgesindeki su ve enerji kaynaklarını kontrol etmek ve Rusya’yı güneyinden, İran’ı batısından, Türkiye’yi ise kuzeyinden ve doğusundan kontrol etmeyi hesaplayan ABD’nin Ermenistan’a desteği artarak devam etmektedir.

ABD’deki Ermeni lobisinin seçimler üzerindeki etkisi devam ettiği müddetçe ABD Başkanlarının ve Temsilciler Meclisi ile Senatosunun Ermeni yanlısı tutumlarının süreceği ve ABD yönetimlerinin Türk-Ermeni sorunlarında Ermenileri daha çok gözeten politikalar izlemeye devem edeceği görülmektedir.

KAYNAKLAR

1. Arşiv Belgeleri

A. Osmanlı Arşivi

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA.) Hariciye Siyasi Kısmı (HR. SYS). 2886/38-40-45-47-48.

BOA. Dâhiliye Emniyet Umum Müdürlüğü (DH. EUM). 2. Şube, 10/73, 63/54, 68/71-80-8184-101, 69/5-6-7-8-9

BOA. DH. ŞFR. No: 54-A/366, 93/120

B. Türkiye Cumhuriyeti Arşivi

Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar-Belgeler, 2001.

C. ABD arşivi

NARA 867.4016/816

NARA 767. 90 g15

USA-29/786 PS

USA-30/1014 PS

U.S. Congressional Records, April 24, 1990

D. İngiliz Arşivi

British Foreign Office Papers, Public Record Office Nu: 371/6504/E.8515: Craigie, British

Chargé d’Affaires et Washington, to Lord Curzon, No:722 of July 13, 1921

2. Kitaplar

Arı, Tayyar (2009), “Amerika’da Siyasal Yapı, Lobiler ve Dış Politika”, MKM Yayıncılık, Bursa

Armaoğlu, Fahir (1991), “Belgelerle Türk-Amerikan Münasebetleri”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara

Aya, Şükrü Server (2013), “Preposterous Paradoxes of Ambassador Morgenthau”, Belfast

Başak, Tolga (2008), İngiltere’nin Ermeni Politikası (1830-1923), IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul

Balakian, Peter, G. (2009), “Armenian Golgotha”, Alfred A. Konoff, New York

Barnett, Thomas P.M. (2005), “Pentagon’un Yeni Yol Haritası, Çeviren Cem Küçük, 1001 Kitap, İstanbul

Bostanoğlu, Burcu (1999), “Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası”, İmge Kitabevi, Ankara

Er, Turgut ( 2010), “Azaldıktan Tiranlığa”, Sarkaç Yayınları, Ankara

Fuller, Graham E. (2008), Yükselen Bölgesel Aktör; Yeni Türkiye Cumhuriyeti”, Çeviren: Doç. Dr. Mustafa Acar, TİMAŞ Yayınları, İstanbul

Goode, J. Paul (1948), Goode’s School Atlas Physical, Political and Economic for American Schools and Colleges revised and enlarged by J. Paul Goode, Ph. D. Late Professor of Geography University of Chicago

General Harbord Raporu (16 Ekim 1919), ABD Senatosu 66. Kongre, 2. Dönem, Belge No:266, Washington Devlet Matbaası, 1920, Türkçeye çeviren: Lale Akalın, Kırkdokuzellibir/Kitap 3, Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti., İstanbul, Nisan 2015

Gürkan, Uluç (2014), “Malta Yargılaması, Özgün İngiliz Belgeleriyle” Kaynak Yayınları, İstanbul

Halaçoğlu, Yusuf (2001), “Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918)”, Türk Tarih Kurumu Yayınları Sayı 90, Ankara

Kantarcı, Şenol (2004), “Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni Lobisi” Aktüel Yayınları

Kantarcı, Şenol (2007), “Tarih ve Uluslararası İlişkiler Boyutuyla Ermeni Dosyası”, Lalezar Yayınları, Ankara

Kocabaşoğlu, Uygur (1989), Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, İmge Kitabevi Yayıncılık, İstanbul

Laçiner, Sedat (2011), “Hangi Ermeni Sorunu”, USAK Yayınları, Ankara

Laçiner, Sedat (2004), “Türkler ve Ermeniler, Bir Uluslararası İlişkiler Çalışması”, Kaknüs Yayınları, İstanbul

Mirak, Robert (1983), Torn Between Two Lands: Armenians in America 1890 to World War I, Cambridge

Süslü, Azmi (1990), “Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı” Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü Yayın No:5, Ankara

Lowry, Heath W. (2001), “The Story Behind Ambassador Morgenthau’s Story” The Isisi Pres, Istanbul

Selvi, Haluk (2006), “Geçmişten Günümüze Ermeni Sorunu ve Avrupa”, Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Sakarya

Şimşir, Bilal (1989), British Documents on Otoman Armenians”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara

Taşcıoğlu, Ömer Lütfi (2009), “ABD’nin Küreselleştirme Politikaları, Ortadoğu’da Türkiye’ye Biçilen Rol”, Nobel Yayın, Ankara

Taşcıoğlu, Ömer Lütfi (2015), “Türk-Ermeni İlişkilerinde Tarihi, Siyasi ve Hukuki Gerçekler” Nobel Yayın, Ankara

Uras, Esat (1987), Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul

3. Makaleler

Ataöv, Türkkaya (1984), “Hitler and the Armenian Question”, Ankara University Faculty of Political Science, Ankara

Avrasya İncelemeleri Merkezi Türkmeneli İşbirliği ve Kültür Vakfı Sayı: 765, 06.10.2011

Barnett, Thomas P.M. (February 16, 2016), “Pentagon’un Yeni Yol Haritası-Entegre Olmamış Boşluk Alanı İçinde Kalan Unsurlar”, Media Watch

Çiçek, Kemal (2006), “Ermeni Yasa Tasarısı’nın İçeriği ve İddialara Verilen Cevaplar”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı: 23-24, Ankara

Fein, Bruce (June 4, 2009), “Lies, Damn Lies and Armenian Deaths”, Huffpost World

İskefiyeli, Zeynep (2006),” İngiliz Diplomasisinin Ermeni ve Ermenistan Politikaları”, “Geçmişten Günümüze Ermeni Sorunu ve Avrupa”, Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, (Editör Haluk Selvi), Sakarya

Orly Saldırısı Davası (19 Şubat-2 Mart 1985), Şahit ve Avukat Beyanları, Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, 1985

Özgen, Ergun (February 16, 2016), “Pentagon’un Yeni Yol Haritası-Entegre Olmamış Boşluk Alanı İçinde Kalan Unsurlar”, Media Watch

Peters, Ralph (June 1, 2006), Blood Borders, How a Better Middle East Would Look, Armed Forces Journal

Sarınay, Yusuf (2008), “What Happened On April 24, 1915?” International Journal of Turkish Studies (Ed. Kemal H. KARPAT), University of Wisconsin-Madison

Uzgel, İlhan, (2001) “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, (Ed. Baskın Oran), Türk Dış Politikası, Cilt II, İstanbul

4. Tezler

Elnur Jamilli, ABD’nin Güney Kafkasya Politikası (1991-2001), Ankara Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2004

5. Uluslararası Konferans

McCarthy, Justin, “Turkish-Armenian Relations”, TASAM 3. Dünya Türk Forumu, Trakya Üniversitesi, Edirne, 29 Mayıs 2014

6. Gazeteler ve İnternet Kaynakları

ABD,       Ermenistan’a       Verdiği       Maddi       Desteği       %22       Oranında       Artırdı,

https://www.ermenihaber.am/tr/news/            2016/02/11/     ABD-Ermenistan-maddidestek/76070

Almemmedov Rasul, “Türkiye Ermenistan Sınır Sorunu”, https://siyasalbilimler. wordpress. com/2014/02/04

Artsakh’s    Foreign    Minister    Receives    Members    of    California    State    Legislature,

https://armenpress.am /eng/news /908230/artsakh’s-foreign-minister-receives-membersof-california-state-legislature.html, October 9, 2017
Asbarez 4 Ekim 2000

Chouldjian, Elizabeth S., ANCA (Armenian National Committee of America) Presses for

Increased Artsakh Aid; Expanded U.S.-Armenia Trade in Face of President Obama’s FY2017 Budget Request, https://anca.org/press–release/, February 9, 2016 Cumhuriyet, 6 Nisan 1986

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler, PKK-Ermeni İşbirliği, http://www. Ermenisorunu. gen.tr /turkce /teror /pkk.html, Erişim:11.02.2011

Historical Map of Armenia, http://www.armeniaforeignministry.com, Erişim: 5 Haziran 2014

Hürriyet 2 Nisan 1987

Milliyet 30 Eylül 2000

Neo ASALA Üyelerinin Askeri Eğitim Kampı, Sabah,19 Eylül 2011

Nerdun Hacıoğlu/Moskova, Karabağ’ı Biz Aldık Ağrı’yı Size Bıraktık, Hürriyet, 26 Temmuz 2011

Portantino  to  Receive 2017  ANCA-WR  Legislator  of  the Year Award

http://asbarez.com/166097/    portantino-to-receive-2017-anca-wr-legislator-of-the-yearaward/ September 6, 2017

Sabah,19 Eylül 2011

The Washington Times, 12 Ekim 1989

US Congress’ Representative Delegation to Visit Armenia, https://armenpress.am/eng/news

/905543/hayastan-kayceli-amn-kongresi-nerkayacucchakan-bacarik.html,            September 16, 2017

Washington Post, 19 Mayıs 1985

 DİPNOTLAR,

[1] Tolga Başak, İngiltere’nin Ermeni Politikası (1830-1923), IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2008, s.222, s.511-

[2] 2 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA.) Hariciye Siyasi Kısmı (HR. SYS). 2886/38-40-45-47-48

[3] Zeynep İskefiyeli, “İngiliz Diplomasisinin Ermeni ve Ermenistan Politikaları”, Geçmişten Günümüze Ermeni Sorunu ve Avrupa, Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, (Editör Haluk Selvi), Sakarya, 2006, s.196

[4] Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar-Belgeler, 2001, s.242, s.246-279

[5] İskefiyeli, agm, s.202-203

[6] Bilal Şimşir, British Documents on Otoman Armenians, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1989, s.36-53

[7] Fahir Armaoğlu, Belgelerle Türk-Amerikan Münasebetleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1991, s.89-90

[8] Burcu Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, İmge Kitabevi, Ankara, 1999, s.328-329

[9] Şenol Kantarcı, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, Aktüel yayınları, İstanbul, 2004, s.151

[10] Kantarcı, age, s.151-152

[11] Şenol Kantarcı, Tarih ve Uluslararası İlişkiler Boyutuyla Ermeni Dosyası, Lalezar Yayınları, Ankara, 2007, s.191

[12] Kantarcı, age, s.211

[13] Kantarcı, age, s.211

[14] Kantarcı, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, age, s.216

[15] Elnur Jamilli, ABD’nin Güney Kafkasya Politikası (1991-2001), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2004, s.294

[16] S. Congressional Records, April 24, 1990

[17] Kantarcı, Tarih ve Ulusla arası İlişkiler Boyutuyla Ermeni Dosyası., age, s.191

[18] Jamilli, ABD’nin Güney Kafkasya Politikası (1991-2001), agt, s.294

[19] Kantarcı, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, age, s.216

[20] Kantarcı, Tarih ve Uluslararası İlişkiler Boyutuyla Ermeni Dosyası, age, s.219-260

[21] Washington Post, 19 Mayıs 1985

[22] Turgut Er, “Azaldıktan Tiranlığa”, Sarkaç Yayınları, Ankara, 2010, s.68

[23] Kantarcı, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, age, s.263; Cumhuriyet, 6 Nisan 1986

[24] Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler, PKK-Ermeni İşbirliği, http://www.Ermenisorunu.gen.tr/turkce /teror/pkk.html, Erişim:11.02.2011

[25] Kantarcı, age, s.270-275; Hürriyet 2 Nisan 1987

[26] The Washington Times, 12 Ekim 1989

[27] Kantarcı, age, s.279-291

[28] Sedat Laçiner, Türkler ve Ermeniler, Bir Uluslararası İlişkiler Çalışması, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2004, s.247-248

[29] Laçiner, age, s.248

[30] Laçiner, age, s.250

[31] ABD, Ermenistan’a Verdiği Maddi Desteği %22 Oranında Artırdı, https://www.ermenihaber.am/tr/news/ 2016/02/11/ ABD-Ermenistan-maddi-destek/76070

[32] Kantarcı, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, age, s.310-315

[33] Kantarcı, age, s.321; İlhan Uzgel, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, (Ed. Baskın Oran), Türk Dış Politikası, Cilt II, İstanbul, 2001, s.299

[34] Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Türk Tarih Kurumu Yayınları Sayı 90, Ankara, 2001,,
        72-77; BOA Dahiliye Nezareti Emniyet Umum Müdürlüğü 2. Şube Arşivi 68/71, 68/80-84 ve 69/5-6-7-8-9 ve 68/101

[35] Halaçoğlu, age, s.77; BOA Dahiliye Nezareti Emniyet Umum Müdürlüğü 2. Şube Arşivi, 68/81

[36] Robert Mirak, Torn Between Two Lands: Armenians in America 1890 to World War I, Cambridge, 1983, s.26.

[37] Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, İmge Kitabevi Yayıncılık, İstanbul, 1989, s.68.

[38] Kantarcı, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, age, s.322-323

[39] Kantarcı, age, s.329; Milliyet 30 Eylül 2000

[40] H-50 İstanbul ile Erivan arasında uçak seferlerine imkân veren hava koridorudur.

[41] Rasul Almemmedov, “Türkiye Ermenistan Sınır Sorunu”, https://siyasalbilimler. wordpress. com/2014/02/04

[42] Kantarcı, age, s.329-330; Milliyet 30 Eylül 2000

[43] Ömer Lütfi Taşcıoğlu, Türk-Ermeni İlişkilerinde Tarihi, Siyasi ve Hukuki Gerçekler, Nobel Yayın, Ankara, 2015, s.273

[44] J. Paul Goode, Goode’s School Atlas, Physical, Political and Economic for American Schools and Colleges revised and enlarged by J.Paul Goode, Ph.D. Late Professor of Geography University of Chicago, 1948

[45] Historical Map of Armenia, http://www.armeniaforeignministry.com, Erişim: 05. 06. 2014

[46] Kantarcı, age, s.335-337; Asbarez, 4 Ekim 2000

[47] Kantarcı, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, age, s.337-340

[48] Tayyar Arı, Amerika’da Siyasal Yapı, Lobiler ve Dış Politika, MKM Yayıncılık, Bursa, 2009, s.297-298

[49] Yusuf Sarınay, What happened on April 24 1915? The Circular of April 24, 1915, and the Arrest of Armenian Committee Members in Istanbul, International Journal of Turkish Studies (Ed. Kemal H. Karpat), University of Wisconsin-Madison, 2008, s.78-79

[50] Peter Balakian, G., Armenian Golgotha, Alfred A. Konoff, NewYork, 2009, s.62-70

[51] Sarınay, agm, s.79

[52] Sarınay, agm, s.79

[53] BOA. DH. EUM. 2. Şube, 10/73

[54] BOA. DH. ŞFR. No: 54-A/366

[55] BOA. DH. EUM. 2. Şube, 63/54; BOA. DH. ŞFR. No: 93/120

[56] Sarınay, agm, s.82

[57] Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Türkiye Matbaacılık ve Gazetecilik A.O., Belge Yayınları, İstanbul, 1987, s.136-143

[58] Esat Uras, age, s.135

[59] Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), age, s.77

[60] Kantarcı, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, age, s.340

[61] Laçiner, Türkler ve Ermeniler, age, s.249

[62] Nerdun Hacıoğlu / Moskova, “Karabağ’ı Biz Aldık Ağrı’yı Size Bıraktık” Hürriyet, 26 Temmuz 2011

[63] Ömer Lütfi Taşcıoğlu, ABD’nin Küreselleştirme Politikaları, Ortadoğu’da Türkiye’ye Biçilen Rol, Nobel Yayın, Ankara, 2009, 2. Baskı, s. 46

[64] Kemal Çiçek, “Ermeni Yasa Tasarısı’nın İçeriği ve İddialara Verilen Cevaplar”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı: 23-24, Ankara, 2006, s.105-106; NARA 867.4016/816

[65] Çiçek, agm, s.105-106

[66] Çiçek, agm, s.106

[67] Justin McCarthy, “Turkish-Armenian Relations”, TASAM 3. Dünya Türk Forumu, Trakya Üniversitesi, Edirne, 29 Mayıs 2014

[68] Bruce Fein, “Lies, Damn Lies and Armenian Deaths”, Huffpost World, June 4, 2009

[69] Bruce Fein, agm

[70] Uras, age, s.606-612

[71] Harbiye Nazırı ve Baş Komutan Vekili

[72] Kararda “Enver” olarak geçmektedir

[73] Kararda “Talat” olarak geçmektedir

[74] Bahriye Nazırı

[75] Kararda “Cemal” olarak geçmektedir

[76] Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü Yayın No:5, Ankara, 1990, s.140-160

[77] British Foreign Office Papers, Public Record Office Nu: 371/6504/E.8515: Craigie, British Chargé d’Affaires et Washington, to Lord Curzon, No:722 of July 13, 1921

[78] Uluç Gürkan, Malta Yargılaması, Özgün İngiliz Belgeleriyle, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2014, s.89-90

[79] Çiçek, “Ermeni Yasa Tasarısı’nın İçeriği ve İddialara Verilen Cevaplar”, agm, s.109

[80] Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), age, s.70-71

[81] Şükrü Server Aya, Preposterous Paradoxes of Ambassador Morgenthau, Belfast, 2013, s. 11-15-182

[82] Heath Lowry, The story Behind Ambassador Morgenthau’s Story, The Isis Press, İstanbul, 1990

[83] Çiçek, agm, s.110

[84] General Harbord Raporu (16 Ekim 1919), ABD Senatosu 66. Kongre, 2. Dönem, Belge No:266, Washington Devlet Matbaası, 1920, Türkçeye çeviren: Lale Akalın, Kırkdokuzellibir/Kitap 3, Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti., İstanbul, Nisan 2015.

[85] Kantarcı, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, age, s.150

[86] Brian Johnson, “Americans Investigating Anatolia” The Journal of Turkish Studies, Cilt: 34, No: 2, Ankara, 2010, s. 129-147; The Report of Emory Niles & Arthur Sutherland in U.S. National Archives, 184.021/175.

[87] Çiçek, “Ermeni Yasa Tasarısı’nın İçeriği ve İddialara Verilen Cevaplar”, agm, s.112; NARA 767.90 g15

[88] Çiçek, agm, s.113

[89] Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918)., age, s.70-71

[90] Çiçek, agm, s.113; USA-29/786 PS, USA-30/1014 PS

[91] Türkkaya Ataöv, “Hitler and the Armenian Question”, Ankara University Faculty of Political Science, Ankara, 1984, s.3-11

[92] Orly Saldırısı Davası (19 Şubat-2 Mart 1985), Şahit ve Avukat Beyanları, Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, 1985, s. 46

[93] Çiçek, agm, s.113

[94] Çiçek, agm, s.115

[95] Çiçek, agm, s.116

[96] Sedat Laçiner, Hangi Ermeni Sorunu, USAK Yayınları, Ankara, 2011, s.92-93

[97] Laçiner, Hangi Ermeni Sorunu, age, s.92-93

[98] Neo ASALA Üyelerinin Askeri Eğitim Kampı, Sabah, 19 Eylül 2011

[99] Neo ASALA Üyelerinin Askeri Eğitim Kampı, Sabah, 19 Eylül 2011

[100] Avrasya İncelemeleri Merkezi Türkmeneli İşbirliği ve Kültür Vakfı, Sayı: 765, 06.10.2011

[101] Ralph Peters, “Blood Borders, How a Better Middle East Would Look”, Armed Forces Journal, June 1, 2006

[102] Söz konusu kitabın ABD Hava Akademisi’nin siparişi üzerine kaleme alındığı Wikipedia tarafından “The Pentagon’s New Map: War and Peace in the Twenty-First Century”, başlığı altında 10 November 2015 tarihli yazıda açıkça dile getirilmektedir; https://en.wikipedia.org/wiki/The_Pentagon%27s_New_Map,

[103] Thomas P. M . Barnett, Pentagon’un Yeni Haritası, Çeviren: Cem Küçük, 1001 Kitap, İstanbul, 2005

[104] Ergun Özgen, “Pentagon’un Yeni Yol Haritası-Entegre Olmamış Boşluk Alanı İçinde Kalan Unsurlar”, Media Watch- February 16, 2016

[105] Elizabeth S. Chouldjian, ANCA Presses for Increased Artsakh Aid; Expanded U.S.-Armenia Trade in Face of President Obama’s FY2017 Budget Request https://anca.org/press–release/anca–presses–for–increased–artsakh–aidexanded–u–s–armenia–trade–in–face–of–president–obamas–fy2017–budget–request/, February 9, 2016

[106] Graham E. Fuller, Yükselen Bölgesel Aktör; Yeni Türkiye Cumhuriyeti, Çev. Doç. Dr. Mustafa Acar, TİMAŞ Yayınları, İstanbul, 2008, s. 198

[107] Fuller, age, s.253

[108] US Congress’ Representative Delegation to Visit Armenia, https://armenpress.am/eng/news /905543/hayastankayceli–amn–kongresi–nerkayacucchakan–bacarik.html, September 16, 2017

[109] Artsakh’s Foreign Minister Receives Members of California State Legislature, https://armenpress.am /eng/news

/908230/artsakh’s-foreign-minister-receives-members-of-california-state-legislature.html, October 9, 2017

[110] Portantino to Receive 2017 ANCA-WR Legislator of the Year Award, http://asbarez.com/166097/ portantino-toreceive-2017-anca-wr-legislator-of-the-year-award/ September 6, 2017

http://misak.millidusunce.com/abdnin-turkiye-cumhuriyeti-donemindeki-ermeni-politikalari/

***

ABD nin Türkiye Cumhuriyeti Dönemindeki Ermeni Politikaları, BÖLÜM 3

ABD nin Türkiye Cumhuriyeti Dönemindeki Ermeni Politikaları, BÖLÜM 3


Şikâyet etmeye mecbur olduklarını sandıkları olayların bütün sorumluluğu söz konusu ihtilal hareketlerini kendileri tertip ve idare ettikleri için daha çok üçlü itilâf hükümetlerine aittir”[70].

ABD kararında; Savaş Bakanı[71] Enver Paşa[72], İçişleri Bakanı Talat Paşa[73] ve Denizcilik Bakanı[74] Cemal Paşa’nın[75], Ermeni Soykırımı’nın baş düzenleyicileri oldukları ve suçlarından dolayı idam cezasına mahkûm edildikleri, ancak bu kararların infaz edilmediği iddia edilmekte ve Osmanlı Devleti’nin bakanlarından bahsedilirken unvanları kullanılmadan sadece isimleri verilerek aşağılamada bulunulmaktadır.

Oysa bu üç kişi, “Ermeni halkına karşı katliamlar organize etmek ve uygulamaktan” değil, ülkeyi yenilgiyle sonuçlanan bir savaşa sokmak gibi siyasi bir suçtan dolayı gıyaplarında yargılanarak mahkûm edilmişlerdir.

Enver Paşa, 4 Ağustos 1922’de Tacikistan’da, Belçivan yakınlarında Ermeni kökenli Rus Agop Melkovian komutasındaki Ruslarla çarpışırken üzerine düşen havan topuyla şehit olmuş ve Çeğen köyüne gömülmüş, cenazesi Türkiye’ye getirilerek 4 Ağustos 1996’da Şişli’deki Abide–i Hürriyet Şehitliğine defnedilmiştir.

Talat Paşa 15 Mart 1921 tarihinde, Almanya’da bir Ermeni komiteci olan Soghomon Tehlirian tarafından suikasta uğrayarak şehit edilmiş, cenazesi 1943 yılında alınan Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye’ye geri getirilmiş ve Abide-i Hürriyet şehitliğine gömülmüştür.

Cemal Paşa ise 21 Temmuz 1922’de, Tiflis’te Karakin Lalayan ve Sergo Vartanyan adlı iki Ermeni komiteci tarafından şehit edilmiş, cenazesi Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa tarafından Erzurum’a getirilerek Kars Kapı Şehitliğine defnedilmiştir.

TBMM, 27 Haziran 1926’da yürürlüğe giren bir kanunla, Ermeniler tarafından şehit edilen Talat Paşa, Cemal Paşa, Bahattin Şakir, Sait Halim Paşa ve Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in ailelerine yardım yapılmasını kararlaştırmıştır. Yani Osmanlı Devleti işgal altındayken işgal kuvvetlerince kurulan özel mahkemelerde yalancı şahitlerin tanıklıklarıyla yargılanarak haklarında idam kararı verilen Osmanlı Devlet adamlarının tamamının naaşları Türkiye Cumhuriyeti döneminde şehitliklere nakledilmiş ve ailelerine şehit maaşı bağlanmıştır. Dolayısıyla ABD Temsilciler Meclisi kararında söz konusu devlet adamlarının Ermenilere soykırım uyguladıkları için idama mahkûm edildiklerinin iddia edilmesi gerçekleri yansıtmamaktadır.

Kararda; “Ermeni Soykırımının ve ülke içindeki hukuki noksanlıkların, Avusturya, Fransa, Almanya, Büyük Britanya, Rusya, Birleşik Devletler(ABD) , Vatikan ve daha birçok ülkenin ulusal arşivlerinde kuşkuya yer bırakmayacak kanıtlarla belgelendiği ve bu geniş kanıt birikimindeki olguların, olayların ve sonuçların birbirinin aynısı olduğunun görüldüğü” iddia edilmektedir.

Oysa İstanbul’un işgalini müteakip İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerini Malta’ya süren itilaf devletleri İstanbul ve taşradaki büyükelçilik ve konsolosluklarında görev yapan Ermeni tercümanlar ile İngiliz, Fransız ve Amerikalı tarihçi ve hukukçularını seferber ederek Ermeni iddialarını kanıtlayacak delil arayışı içine girmişler, ancak ne kendi denetimlerindeki Osmanlı arşivlerinde ne de Paris, Londra ve Washington’daki arşivlerinde buna dair en küçük bir belge bile bulamamışlardır[76]. Nitekim bu husus Washington’daki İngiliz büyükelçiliğinden İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na 13 Temmuz 1921’de gönderilen belgede de özet olarak şu şekilde bildirilmiştir:

 “….Bu durum karşısında ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda mevcut raporlarda Türkler aleyhinde majesteleri Hükümetinin elinde esasen bulunmakta olan bilgiyi teyit etmek amacıyla dahi kullanılabilecek nitelikte hiçbir delile rastlanmadığından korkarım ki, bu konuda yeni bir soruşturma yapmak için Amerikan Hükümeti’ne müracaat edilmesinden herhangi bir şey elde etme umudu yoktur. Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın yakın bir tarihte durumu açıklığa kavuşturmak çaresini görememesinden üzüntü duyuyorum. Büyükelçi R. C. Craigie”[77]

Bu rapor üzerine İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Kraliyet Başsavcılığı’ndan Malta’daki Türkler aleyhine “hukuki bir dava açılamıyorsa siyasi bir dava açılmasını” istemiş, ancak Başsavcılığı ikna edememiştir. İngiliz Kraliyet Başsavcılığı, 21 Temmuz 1921 tarihli bir yazıyla, “eldeki kanıtlarla” Malta’daki Türklerden hiçbirinin Ermeni katliamı gerekçesiyle cezalandırılamayacağını İngiliz Hükümeti’ne kesin bir dille bildirmiş, bunun üzerine İngiliz Hükümeti, Malta’daki tutuklu Türkleri serbest bırakmak zorunda kalmıştır[78].

Nitekim Türk Hükümeti tarafından Ermenistan Cumhuriyetine önerilen zorunlu göç olaylarının araştırılması için ortak bir tarih komisyonu kurulması ve çalışma sonuçlarının her iki tarafça kabul edilmesi teklifi Ermenistan tarafından reddedilmiştir. Ermenistan’ın teklifi reddetmesinin sebebi Osmanlı Devleti’ni suçlamaya imkân verecek hiçbir belge bulunmamasından kaynaklanmaktadır[79].

Kararda ABD’nin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Sefiri Morgenthau’ın ABD Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği raporda “Osmanlı İmparatorluğu hükümetinin politikasını “bir ırkı yok etme kampanyası” olarak tanımladığı” belirtilmektedir.

Hâlbuki ABD’nin Mersin konsolosu Edward Natan’ın büyükelçi Morgenthau’a gönderdiği 30 Ağustos 1915 tarihli raporda; “Osmanlı devletinin zorunlu göçü son derece intizamlı şekilde sevk ve idare ettiği ve muhtaç Ermenilere yardım yaptığı” bildirilmiştir. Ancak büyükelçi Morgenthau gerçekler yerine, yanında kâtip olarak çalışan Agop S. Andonian ile hukuk müşaviri ve tercüman olarak çalışan Arshag K. Schmavonian adlı Osmanlı Ermeni’si iki kişinin kaleme aldığı raporları ülkesine göndermeyi tercih etmiş ve bu belgeler daha sonra James Bryce, Alman Lepsius ve tarihçi Arnold Toynbee tarafından Türkiye aleyhinde propaganda aracı olarak kullanılmıştır[80].

Morganthau’ın anılarını konu eden kitap esasen kendisi tarafından değil, 15.000 Dolar karşılığında Burton J. Hendrick tarafından kaleme alınmıştır[81]. Kitapta yazılanlar ile Morgenthau’ın kendi tuttuğu “Günlük Hatıra Defteri” karşılaştırılınca kitapta yer alan saptırmalar açıkça ortaya çıkmaktadır. Heath Lowry kitapta yer alan bilgilerin gerçekleri nasıl saptırdığını “The Story Behind Ambassador Morgenthau’s Story” (Büyükelçi Morgenthau’ın Hikâyesinin Perde Arkası) adlı kitabında detaylı olarak anlatmaktadır[82].

Morgenthau’dan sonra İstanbul’da görev yapan Amiral Bristol de raporlarında Morgenthau’ı taraf olmakla ve katliam haberlerini abartılı olarak bildirmekle suçlamıştır. Diğer yandan Morgenthau’ın eserinin 1918 yılında Paris Barış Konferansında Ermenistan delegasyonunun devlet kurma taleplerini desteklemek üzere yazılmış bir propaganda eseri olduğu kanaati bilim çevrelerinde hâkimdir[83].

Kararda; ABD Senatosu’nun 11 Mayıs 1920 tarihli 359 numaralı kararının, General Harbord’ın Raporu’nda yer alan “kesme, şiddet, işkence ve ölüm olaylarının 100 güzel Ermeni vadisi üzerindeki etkisi sürüyor” ifadelerinin ardından alındığı bildirilmiştir.

Oysa General Harbord’ın Anadolu’da yaptığı incelemelerin sonucunda sunduğu raporunda “Ermeni soykırımı diye bir olayın meydana gelmediği ve Ermenilerin çok sayıda Türk’ü katlettiği” belirtilmiştir[84]. Ancak raporda yer alan bilgilere rağmen ABD Senatosu, 11 Mayıs 1920 tarihinde Ermenilere mezalim yapıldığına ilişkin 359 numaralı Kongre kararını çıkarmıştır[85].

ABD’nin ACRNE (American Committee for Relief in the Near East-ABD Yakın Doğu’ya Yardım Komitesi) adlı kuruluşu ise Doğu Anadolu’daki insan kayıplarını araştırmak amacıyla 1919’da Yüzbaşı Emory H. Niles ve Arthur E. Sutherland Jr.’ı bölgeye göndermiş, bu ikili Bitlis’ten Trabzon’a kadar geçtikleri tüm noktalarda Ermenilerin Müslümanlara çok büyük saldırı ve zulümlerde bulunduklarını, köylerde ve kasabalarda meydana gelen yıkımlardan büyük oranda Ermenilerin sorumlu olduğunu, Ermeni saldırıları sonucunda, ülke halkından geriye eski nüfusunun sadece dörtte birinin kaldığını ve ülkede bulunan binaların sekizde yedisinin Ermeniler tarafından talan edildiğini tespit etmiştir[86].

Amiral Mark L. Bristol’ün, Türkiye’de görev yaptığı sırada 12 Mart 1926 tarihinde yazdığı aşağıda yer alan hususlar da Ermeni iddialarının hayal mahsulü olduğunu ve “katliama maruz kalanın Türkler olduğunu” göstermektedir[87]:

“…Ermeni ve Süryanilerin kuvvetlerini Rusya ordusu ile birleştirdikleri güneye doğru olan bölgede, Amerikalılardan aldığım raporlara göre, Hıristiyanlar Müslüman nüfusu tamamen imha etmişler, o kadar ki, yörede “yaşayan tek bir canlı hatta köpek, kedi, tavuklar bile kalmamıştır”. Ne var ki raporların bu kısımları Ermeni yazarlar tarafından özenle gizlenmektedir[88] .

Kararda; “Ermeni nüfusunun yarısından fazlasına tekabül etmesi muhtemel en az 1.000.000 Ermeni’nin öldürüldüğü veya sürüldüğü ve bu durumun, Amerikan, Alman ve İngiliz arşivlerinde yer alan belgelerle ve o dönemde görev yapan diplomatların raporlarıyla da desteklendiği” öne sürülmüştür.

Bu madde; kararın 1. maddesinde geçen “1.500.000 Ermeni’nin öldürüldüğü” ifadesi ile ayrıca ABD’nin Mersin konsolosu Edward Natan’ın büyükelçi Morgenthau’a gönderdiği 30 Ağustos 1915 tarihli raporunda yer alan “ Osmanlı devletinin Ermeni göçünü son derece intizamlı şekilde sevk ve idare ettiği ve muhtaç Ermenilere yardım yaptığı” ifadesiyle ve Almanya’nın Trabzon konsolosu Bergfeld’in 25 Temmuz 1915 tarihli raporunda yer alan “Ermenilere karşı yapıldığı iddia edilen gaddarlıklar hakkındaki iddiaları mesnetsiz buluyorum ve yolda ölen Ermenilerin intihar veya hastalıktan olabileceğini kabul ediyorum” ifadesi ile de çelişmektedir[89].

Kararda Adolf Hitler’in Polonya’ya saldırısına karşı çıkanlara cevaben Hitler’in “Tüm yaşananlara rağmen bugün kim Ermenilerin yok edilmesinden bahsediyor ki?” dediği iddia edilmektedir.

 Böyle bir ifadenin Hitler tarafından hiçbir zaman kullanılmadığını ve bu sözün bir sahte alıntı olduğunu, Ermeni bilim adamı Dr. Robert John, Amerikalı bilim adamı Heath Lowry ve Türk bilim adamı Türkkaya Ataöv ispatlamışlardır[90]. Ermeniler Hitler’in 2. Dünya Harbi’ni başlatan 1 Eylül 1939’daki Polonya saldırısından bir hafta önce Obersalzberg’te Alman generallerine Alman dilinde yaptığı konuşmadaki sözlerinin İngilizce çevirisine konuşma metninde bulunmayan “Ermenilerle ilgili” ekleme yapmıştır. Hitler konuşmasında “ölüm kıtalarıma Polonyalıları çoluk-çocuk, genç-ihtiyar ortadan kaldırma emri verdim” demiş ve Ermenilerin iddiasına göre sözlerine devamla “zaten Ermenileri kim hatırlıyor ki” ifadesini kullanmıştır. Oysa Hitler’in yaptığı konuşmanın orijinal metninde Ermenilerle ilgili böyle bir ifade yoktur[91]. Nitekim savaştan sonra savaş suçlularının yargılandığı Nüremberg Mahkemesi Hitler’in bu konuşma metnini USA-29/786 PS ve USA-30/1014 PS biçiminde numaralayarak onaylamıştır. Ancak bu metinlerde Hitler’in sarf ettiği iddia edilen Ermenilere ait cümle yer almamakta ve her iki belgede de Ermenilerden söz edilmemektedir. Maalesef pek çok bilim adamı, benzeri saptırmaları tespit etmelerine rağmen dile getirememekte, eleştirememektedirler[92]. Çünkü Ermeni Diasporasının fanatikleri Atatürk’e atfedilen bir yalan röportajı ortaya çıkardığı ve eleştirdiği için, The Armenian Review dergisinin editörünü işten attırmıştır[93] .

Kararda; “Soykırımla ilgili ilk karar BM tarafından Lemkin’in önerisi üzerine 11 Aralık 1946’da benimsendi. BM Genel Kurul kararı (96) ve BM Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi, BM’nin mevcut hükümlerini yasalaştırarak benzer suçları önleme ve cezalandırma amacıyla Ermeni soykırımını bir suç olarak tanımladı” ifadesi yer almaktadır.

Ermenilerin hemen her tasarıda yer verdiği bu iddia etkileyici olmakla birlikte asılsızdır. “Ermeni soykırımı” BM tarafından asla kabul edilmediği gibi 1948 sözleşmesinin geriye işlemediği hem sözleşmede hem de Ermeni yanlısı olarak hazırlanıp BM’ye sunulan raporlara karşı yapılan eleştirilerde dile getirilmiştir. 1985’te toplanan Alt Komite, soykırım iddialarına karşı ortaya konulan deliller ışığında raporu kabul etmeyi reddetmiş ve “not” etmekle[94] yetinmiştir

Kararda; “1985 yılının ağustos ayında, ABD Ayrımcılığı Önleme ve Azınlıkları Koruma Alt Komisyonu’nun 14/1 oyla, “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve cezalandırılması Sorunu” adlı bir çalışma raporunu kabul ettiği ve bu raporda “Nazi sapkınlığı 20. yüzyıldaki tek soykırım olayı değildir. Diğer örnekler arasında 1915-1916’da Osmanlı İmparatorluğu’nun Ermenileri katliamı gösterilebilecek örnekler arasına girebilir” ifadesinin yer aldığı” iddia edilmektedir.

Kararda geçen en tutarsız iddia; BM İnsan Hakları Komitesinin bir raporunun 1915-1916 yılında Ermenilerin Osmanlılar tarafından katledilmesini kabul ettiğine dair bir raporu kabul ettiğidir. Mr. Whitaker raporu olarak hazırlayanın adıyla anılan bu rapor alt komitede kabul edilmemiştir. Tam tersine komite raporu teslim almayı, “alındı” sözcüğünü taslaktan silerek reddetmiş (Dosya E/CN.4/1986/5-E/CN.4/Sub. 2/1985/57; Para.57), bunun yerine “not alındı” şeklinde özel rapora not düşmüştür (E/CN.4/1986/5 E/CN.4/Sub.2/1985/57 sayfa 99. para 1).

Ayrıca taslak 10 lehte, 6 karşı ve 6 çekimser oy ile İnsan Hakları Komitesine sunulmamıştır. Diplomatik ve hukuki açıdan bakıldığında Mr. Whitaker raporu kabul edilmemiş “not” edilmiş ve daha yüksek karar organına transferi reddedilmiştir[95] .

ABD Kongresi’nin kararı çıkmadan kısa süre önce Ankara ABD’ye adeta bir son dakika heyeti göndermiş ve yapılmaya çalışılanlar son dakikaya sıkıştırılmaya çalışılmıştır90. ABD yönetimi ise Kongre kararının önlenmesinde isteksiz davranmış ve güçlü bir müdahalede bulunmamıştır. Obama belki başkan seçilmeden önce Ermenilere verdiği sözün ağırlığı altında,[96] belki de samimi olarak Ermeni iddialarına destek verdiği için Temsilciler Meclis Dış İlişkiler Komitesi’ni kendi haline bırakmıştır [97].

Ermenistan ise Türkiye’yi açıkça suçlayan ve hakarete varan ifadelerin kullanıldığı ABD Kongresi’nin kararının kabulü için büyük bir çaba harcamış ve oylamadan hemen sonra Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbantyan, “kararı büyük bir memnuniyetle karşıladıklarını” açıklamıştır.

Son dönemde ABD, Ermeniler açısından Türkiye aleyhine siyasi kararlar çıkartılan bir merkez olmanın ötesine geçmiş ve Ermeni terör örgütlerinin teşkilatlandığı ve eğitildiği bir ülke haline de gelmiştir. Eylül 2011’de, ABD’deki Diaspora Ermenilerinin, terör örgütü ASALA’nın bir benzerini canlandırmak için ABD’de “Amerikan Ermeni Lejyonu” adlı bir örgüt kurdukları ve örgüt üyelerine askeri eğitimi verdiklerine ilişkin bir haber basında yer almıştır[98].

Militanlarının fotoğraflarını “www.americanarmenianmilitia.com” adlı internet sitesinde ve Facebook gibi popüler sosyal medya sitelerinde yayınlayan “Amerikan Ermeni Lejyonu” adlı örgüt, internet sitesinde “örgütün amacının; Ermenistan’ın düşmanı addedilen ülke ve gruplara karşı mücadele etmek ve ABD’yi de iç ve dış düşmanlara karşı korumak” olduğunu belirtmektedir. Haberde PKK’ya alternatif olarak kurgulanan örgüt tarafından; komando eğitiminden, bombalı suikast ve keskin nişancılığa kadar pek çok konuda eğitim verildiği, Kaliforniya’nın kırsal bölgelerinde tabanca, tüfek, sniper (keskin nişancı) tüfeği ve ağır silahlarla atış talimi yaptırıldığı ve örgüt içinde suikast benzeri özel operasyonlarda kullanılacak 2 ila 5 kişiden oluşan ateş timleri oluşturulduğu, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT), örgütün çalışmaları hakkında bilgi topladığı, Türk Dışişleri Bakanlığı’nın ABD makamlarını, yasadışı faaliyet gösteren silahlı grup konusunda uyardığı bildirilmektedir.

NEO-ASALA yanlısı grupların, ABD’nin yanı sıra Rusya ve Lübnan’da da örgütlendiği, özellikle Lübnan’da çocukların ve gençlerin “İzci” ve “Yaz Kampları” vesilesiyle Türkiye’den intikam almak için Taşnak Partisi’nin ilgili birimleri tarafından Anjar bölgesinde eğitildiği, keskin nişancılık, asfalt altına bomba yerleştirme, uzaktan patlatma ve yakın koruma konularında eğitim verilen Ermeni kamplarının Bourj Hamoud, Fanar, Baabda, Roumieh, Anjar, Beka ve Zghorta’da bulunduğu, ayrıca Mavi Marmara krizinden ötürü son dönemde Türkiye ile ilişkileri bozulan İsrail’in de Neo ASALA projesini perde arkasından desteklediği, örgütün uluslararası aktörlerce (ABD ve AB), PKK’nın bitirilmesi durumunda “B” planı olarak tezgâha sürülecek yeni bir terör örgütü olarak kurgulandığı belirtilmektedir[99].

Konu, 6 Ekim 2011’de Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİMED) Başkanı Yrd. Doç. Dr. Savaş Eğilmez tarafından da gündeme taşınmıştır. Eğilmez; “Amerika’da faaliyet gösteren “American Armenian Militia” isimli örgütün “Ermeni, Kürt, Süryani Özgürlük Savaşçıları” adı altında bir şube oluşturarak üyelerine silahlı eğitim verdiğini, zamanı geldiğinde gerçekleştirecekleri silahlı mücadeleyle, Türk topraklarını bölüp kendi aralarında paylaşmayı amaç edinen örgütün sistematik bir şekilde çalışmalarına devam ederek militan sayısını çoğaltmaya çalıştığını, söz konusu çalışmaların internet üzerinden gerçekleştirildiğini, sanal ortamda kendilerine katılanları, çok geçmeden kamplara alıp başta askeri eğitim olmak üzere bir dizi eğitime tabi tuttuğunu ve uygulanan eğitimin zamanla unutulmaması için sistematik bir şekilde devam ettirildiğini, organizasyonun başında ise Amerika’daki Ermeni Diasporasının bulunduğunu, örgütün bütün masraflarının Diaspora Ermenileri tarafından finanse edildiğini” açıklamıştır.

ASALA ve PKK’nın simgelerini taşıyan bu örgütün ambleminin ve Amerikan topraklarındaki silahlı eğitim görüntülerinin ASİMED derneğine ait sitede kamuoyunun bilgisine sunulduğunu belirten Savaş Eğilmez; örgütle ilgili bilgileri bir dosya halinde ABD Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiklerini, Amerikan federal kaynaklarının bu konuyla ilgili mutlaka detaylı bilgileri bulunduğunu, dosyanın gönderilmesindeki amacın, bu tür teröre hazırlık faaliyetlerinden Türk kamuoyunun da haberdar olduğunu hatırlatmak olduğunu ve Türk kamuoyunun beklentisinin, her fırsatta dost ve müttefik bir ülke olduğunu belirten Amerika Birleşik Devletleri’nin en kısa zamanda bu faaliyetlerin önüne geçmesi olduğunu belirtmiştir[100].

Diğer yandan ABD başkanları her yılın 24 Nisan tarihini Ermeni seçmen kitlelerine mesaj aktarmak ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nden Türkiye’nin ulusal çıkarları ile örtüşmeyen tavizler almak için bir araç olarak kullanmaktadır. Bu nedenle her yıl 24 Nisan tarihi yaklaşırken Türk kamuoyu ABD başkanının sözde soykırım için ne diyeceğinin ve muhtemel söyleminin nasıl yumuşatılabileceğinin beklentisi içine girmekte ve ABD başkanlarının Türk milletini suçlarken soykırım yerine başka bir terim kullanmaları adeta bir teselli vesilesi yapılmaktadır. Bu yaklaşım biçimi, değil soykırım, tarihinin hiçbir döneminde en küçük bir katliam bile yapmamış bulunan Türkler için son derece rencide edicidir.

Bundan daha vahimi ABD Başkanı Obama’nın Türkiye’yi ziyareti sırasında 6 Nisan 2009’da TBMM’nde yaptığı konuşmada Türkiye’yi dolaylı olarak soykırım yapmakla suçlayan ve Ermenistan hududunu açmasını isteyen konuşmasının TBMM’nin milletvekilleri tarafından ayakta alkışlanması olmuştur. Kendi ulusuna hakaret eden bir yabancı devlet başkanının ayakta alkışlanması herhalde dünya diplomasi tarihinde başka örneği bulunmayan bir ibret vesikasıdır.

ABD 1918 yılında o dönemdeki başkanı Woodrow Wilson’ın açıkladığı haritayı Türkiye’nin NATO’ya girmesinden sonra uzun yıllar dillendirmemiş, ancak 2. Körfez savaşı yıllarında ABD’li E. Yb. Ralph Peters’a çizdirilen BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) haritası ile yeniden gündeme taşımıştır[101]. Söz konusu haritada Türkiye Cumhuriyeti topraklarının bir bölümü Kürdistan, diğer bir bölümü ise Ermenistan olarak gösterilmiştir. Dolayısıyla ABD’nin Türk toprakları üzerinde Ermenistan’a bağlı bir Batı Ermenistan oluşturma projesi yeni bir şey değildir. Ancak bunun son yıllarda artık açıkça telaffuz edildiği görülmektedir.

Bu kapsamda son yıllarda ABD düşünce kuruluşlarının ve fikir adamlarının Ortadoğu bölgesindeki gelişmeler kapsamında ABD’nin dış politika seçeneklerini değerlendirirken Ermenistan’ın Türkiye üzerindeki taleplerine de gönderme yaptıkları ve bunları destekleyen kitap ve makaleler kaleme aldıkları gözlemlenmektedir. Bunlardan biri olan ve Amerikan Silahlı Kuvvetlerine bağlı çeşitli akademik birimlerde öğretim üyeliğinin yanı sıra Senato’da da konferanslar veren “Thomas P.M. Barnett” adlı strateji uzmanının; Amerikan ulusal çıkarlarına ilişkin değerlendirmelerini içeren “Pentagon’un Yeni Yol Haritası” adlı kitabında yer alan Türkiye’ye ilişkin tespitleri son derece dikkat çekicidir.

Thomas P.M. Barnett’ın, Pentagon tarafından verilen sipariş[102] üzerine yazdığı kitabında yer alan bilgileri[103] konuya ilişkin makalesinde değerlendiren Ergun Özgen; kitapta yer alan bilgilerin ABD’nin Ortadoğu bölgesini yeniden şekillendirme konusundaki niyetlerini açığa çıkardığını, bu kapsamda ABD yönetiminin kurulacak yapay bir Kürt Devletinin yanında Türkiye’den koparılması düşünülen bölgenin bir bölümünün de Ermenistan’a verilmesi suretiyle güçlenen Türkiye ile Türkistan Türk Devletleri arasındaki coğrafi bağlantıyı koparacak şekilde bir tampon bölge oluşturmak istediğini ve Türkiye ile bu devletlerarasındaki ekonomik, politik ve kültürel dayanışmanın önüne geçmeye çalıştığını belirtmektedir[104].

ABD yönetiminin büyük bölümü Karabağ’da kullanılmak üzere 2017 yılı için Ermenistan’a 22.412 Dolar daha yardım yapmasının bu kapsamda değerlendirilmesi uygun olacaktır[105].

ABD yönetiminin Türkiye üzerindeki hedeflerini açığa çıkaran bir diğer kitap ise CIA Türkiye Masası eski şefi Graham E. Fuller tarafından kaleme alınan “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adlı kitaptır[106].

Kitapta Türk-Ermeni ilişkileri konusundaki ABD politikalarına da vurgu yapan Graham E. Fuller, Türkiye’nin Ermenistan’a karşı uyguladığı ambargoyu kaldırması ve Ermenistan’la yeniden diplomatik ilişki kurması için ABD’nin ve AB’nin Türkiye’ye baskı yaptığını, esasen Türkiye’nin Ermenistan’a ambargo uyguluyormuş görüntüsü altında hava yoluyla iki ülke arasındaki ticaretin sürdürüldüğünü belirtmektedir[107]1.

Son dönemde ABD ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin arttığı ve özellikle ABD’li senatörlerin Ermenistan’ı sıkça ziyaret ettikleri ve Ermeni tezlerine destek veren açıklamalar yaptıkları görülmektedir. Bu kapsamda Ermeni asıllı Kongre üyesi bayan Jackie Speier Kanchelian’ ın inisiyatifiyle ABD Konre üyelerinden oluşan özel bir heyet 17-22 Eylül 2017 tarihleri arasında Ermenistan’ı ziyaret etmiştir. ABD Kongresine sunulan Ermeni tasarılarını hazırlamak ve desteklemekle ün yapan kongre üyeleri Frank Pallone, Ermeni asıllı Anna Eshoo, David Valadao ile Havai Kongre üyesi Tulsi Gabbard ve Visconsin Kongre üyesi Jim Sensenbrenner de aralarında bulunduğu ve ABD’nin Erivan Büyükelçisi ile Ermenistan’ın Washington Büyükelçisinin de refakat ettiği heyetin ziyaretini değerlendiren Jackie Speier-Kanchelian; “ziyaretin Kongre üyelerinden oluşan en büyük heyetin Ermenistan Cumhuriyetini ziyareti olduğunu açıklamış ve ziyaretin amacının "iki ülke arasındaki dostluğu pekiştirmek, Ermenistan’ın içinde bulunduğu yolsuzluk batağından kurtulmasına yardımcı olmak ve Ermenistan’a yapılacak ABD yardımı için yeni olanaklar yaratmak" olduğunu belirtmiştir[108].

Takip eden günlerde ABD’nin Kaliforniya eyaletinin Meclis ve Senato temsilcilerinden oluşan bir grup uluslararası hukuka aykırı olarak işgal altında tutulan ve bağımsızlığını ilan ederek Artsakh adını aldığını açıklayan Karabağ yönetimine destek olmak için 8 Ekim 2017’de Karabağ’ı ziyaret etmiştir[109].

Ermenistan Diasporası ABD’li parlamento üyelerinin Ermenistan’a ve soykırım iddialarına desteğini karşılıksız bırakmamış ve 8 Ekim 2017’de Amerikan Ulusal Ermeni Komitesi – Batı Bölgesi (ANCA – WR)’ nin “Yılın Meclis Üyesi – 2017” ödülü Ermeni tezleri ve soykırım tasarılarına desteği ile tanınan ABD’nin Kaliforniya senatörü Anthony J. Portantino’ ya verilmiştir[110].

Sonuç

Kapitülasyonları kabul etmemesi ve Ermeni soykırımını tanımaması nedenleriyle ABD’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş senedi olan Lozan Antlaşmasına paralel imzaladığı ikili antlaşmayı onaylamaması ile ortaya çıkan Ermeni yanlısı politikaları Kore harbini müteakip Türkiye’nin NATO’ya kabul edilmesi döneminde bir süre için kesintiye uğramış, ancak Ermeni zorunlu göçünün ellinci yılı olan 1965 yılından başlayarak ABD yönetiminin Ermeni tezlerine yeniden destek vermeye başladığı gözlenmiştir. Özellikle ABD’ye göç ederek yerleşen Ermenilerin üniversitelerde, düşünce kuruluşlarında ve medyada önemli yerlere gelmeleri Ermenilerin tezlerini ABD yönetimine kabul ettirmelerini kolaylaştırıcı bir rol oynamıştır.

Bu kapsamda özellikle California eyaletine bağlı Pasadena, Burbank ve “Küçük Ermenistan” olarak adlandırılan Glendale bölgelerindeki Ermeni oylarını alacak kişilerin Temsilciler Meclisi’ne girmeyi garantilemiş olmaları ve üç bölgenin California eyaletinin seçimdeki kaderini belirlemesi 1980’lerden başlayarak günümüze kadar ABD’li milletvekilleri ve senatörlerin yanı sıra tüm başkan adaylarının da başkanlık seçimleri öncesinde ABD’de yaşayan Ermenilere yönelik özel politikalar geliştirmelerine neden olmaktadır. Söz konusu politikalar Ermenilerin ABD Temsilciler Meclisi ve Senatosu’nda görüşülen karar tasarılarını Ermeni talepleri doğrultusunda yönlendirmelerine de imkân sağlamaktadır. Bu kapsamda ABD Temsilciler Meclisi ve Senatosu’nda görüşülen Ermenilerle ilgili tüm tasarıların Ermeni görüşlerini yansıttıkları ve tasarıların Türkleri suçlayıcı ifadeler taşıdıkları görülmektedir.

ABD Başkanları ise göreve gelmeden önce seçim sürecinde Ermeni seçmenlere verdikleri soykırımı tanıma sözünün gereğini yapma konusunda Başkanlık koltuğuna oturduktan sonra zora düşmekte ve ABD ulusal çıkarları ile Ermeni seçmenlerinin istekleri arasında sıkışmaktadır. Söz konusu sıkışıklığı Ermenileri tatmin ederken Türkiye’yi de incitmeyecek bir ortak yol bularak aşmayı deneyen ABD başkanları ve yönetimi yaptıkları bazı açıklamalarla ve Kongre’den geçen bazı kararlardan sonra Türkiye ile karşı karşıya gelmektedir.

Bu kapsamda ABD Kongresinden çıkan kararlar Ermeni zorunlu göçü konusunda yeterli derinliğe ve bilgi düzeyine sahip olmayan sadece Ermeni iddialarını yansıtan belgeler izlenimini vermektedir.

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***