1 Mayıs 2015 Cuma

Sevrde Ermeni Meselesinin Görüşülmesi -2




Sevrde Ermeni Meselesinin Görüşülmesi -2


Galip Baysan,
Cuma, Ağustos 08, 2014


Kurulacak Ermenistan’la ilgili esaslar 25 Nisan Pazar günü saat 11’de San Remo’da Villa Devachan’da başlayan görüşmelerde İngiliz temsilciliğinin aşağıdaki tasarısı İngilizce ve Fransızca olarak sunuldu. (1) 
a. Türkiye ile Barış Antlaşması tasarısının ilk baskısının Bölüm III, Kesim V’inde yer alan sınırlar içinde, Amerika Birleşik Devletleri’nin Ermenistan Mandaterliğini kabul etmesi için Başkan Wilson’a çağrıda bulunulması. 
b. ABD Mandater olmayı kabul etmek istemiyorsa, Birleşik Devletler Başkanından, Ermenistan’ın aşağıdaki madde tasarısında belirtilen sınırları hakkında hakemlik yapmasının istenmesi. 
c. Barış Antlaşmasına Ermenistan hakkında şu anlamda bir madde konulması: “Türkiye, Ermenistan ve öteki bağıtlı yüksek taraflar, Erzurum, Trabzon, Van ve Bitlis İllerinde Türkiye ile Ermenistan sınırı konusunu, ABD Başkanının hakemliğine sunmayı ve bu konudaki kararını olduğu kadar, bağımsız Ermenistan Devletinin denize çıkışı için ileri sürebileceği tüm hükümleri kabul etmeyi kararlaştırmışlardır. 
Bu hakemliğe dek, Türkiye ile Ermenistan’ın sınırları bugünkü gibi kalacaktır. Ermenistan’ın kuzey ve doğudaki, yani Ermenistan ile Gürcistan ve Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sınırları, üç Kafkas Devleti’nin kendi aralarında bu konuda bir anlaşmaya varamamaları halinde, Yüce Kurulca, Ermenistan’la Türkiye arasındaki sınırla ayni zamanda saptanacaktır.” 
Fransız ve İtalyan temsilcileri bu öneriyi kabul ettiler. ABD Başkanı Wilson kendisinden talep edilen mandaterliği kabul etme izni alabilmek için 24 Mayıs 1920 tarihinde Kongreye bir başvuruda bulundu. Wilson’un teklifi uzun bir değerlendirme sonrasında şöyle devam ediyordu: 
“...... San Remo’daki Konseyin çağrısına cevaben Kongrede Yürütme Organı’na Amerika’nın Ermenistan Mandasını kabul etme yetkisi verilmesini acilen tavsiye eder ve isterim. Bu öneriyi Amerikan halkının, işlemin gerçekleştirilmesine istekli olduğu inancı ile sunuyorum. Ermenistan’a duyulan yakınlık, halkımızın sadece belirli bir kesiminde değil, Ermenistan’ın yaşamının en kritik noktasından yardımları sayesinde kurtulduğu, yurdun tüm Hıristiyanlarında görülmektedir. Bu cömert halk, gönüllerinde Ermenistan sorununu kendi sorunları yapmışlardır. Anlatılması güç bir eza –cefa döneminden sıyrılmakta olan Ermenilerin yüce beklentiler ve umutlarla sarıldıkları, bu halk ve hükümetidir ve umarım Kongrede bu beklentilere gerekli biçimde cevap verecektir....” (12) 
1-Haziran 1920 günü Senato 52’ye karşı 23 oyla şu kararı aldı. 
“Başkan Wilson’un 24 Mayıs 1920 tarihli mesajıyla sunduğu Ermenistan Mandaterliği’nin Yürütme Organınca kabulünü, Kongre ret eder...” (13) 
Bu karar Ermeni tarihi için dönüm noktası kabul edilebilir. Ermenistan’ı yaratmayı düşünen liderler Llyod George, Clemenceau ve Briand, Nitti ve Hatta Wilson ellerinden geleni yapmış, barış antlaşmasına bir Ermenistan haritası eklemişlerdi. Ermeni toplumu 40-50 yıldır verdikleri mücadelenin sonucunu elde etmek üzere bulunuyorlardı. Dünyanın her tarafındaki Ermeni cemaati büyük bir sevinç ve gurur içinde, mutlu idiler. Artık Ermenistan önünde hiç bir engel kalmamış gibiydi; çünkü nede olsa Damat Ferit ve Osmanlı Sultanı İngilizlerin avucundaydı ve her istenileni yapıyordu, yapacaktı. 

Ellerinde yeterli Kara Gücü olmayan ve Türklerle yeni bir savaşa girmek istemeyen işgal güçleri için en önemli avantaj Sultan ve Hükümeti idi. “Eğer bize destek vermezseniz İstanbul’dan kovulursunuz” şantajı çok etkili oluyordu. Bu kozu ustaca kullanıp İstanbul Hükümeti’nin Anadolu Hükümeti ile mücadele etmesini ve Anadolu’daki direnci yok etmesini istediler. İmkânsız gibi görünen bu durum neredeyse Şeyhülislamın fetvası ile gerçekleşiyordu. Anadolu’nun dört bir yanında isyanlar başladı. (14) Batılıların üzerinde durmadığı bu olay, Türkler için çok büyük ölçüde tehlikeli boyutlara ulaşmıştı. Konya’da, Balıkesir – Bandırma ve İzmit Adapazarı,  Bolu Yozgat, Güneydoğu Anadolu bölgelerinde gelişen isyanlar Ankara’yı da tehdit etmeye başlamıştı. 
Türklerin antlaşmaya tepkisi tam anlamıyla bir şok, hayal kırıklığı ve sınırsız bir öfke olmuştu. Tevfik paşa 11 Mayıs günü anlaşmayı gördükten sonra yurda çektiği telgrafta, Yunanlıları Anadolu’dan çıkarmak için hiç umut kalmadığını ve koşulların “bağımsızlık prensipleri ile bir arada düşünülemeyeceğini, bildiriyordu. Koşulların İstanbul’da duyulmasının ardından basın, Türkiye’ye ‘İdam cezası’ verildiğini söyleyerek bir ağızdan itiraz etti. Sadrazam da, İngiliz Yüksek Komiseri  de Robeck’e, antlaşmayı milliyetçilere kabul ettirmenin neredeyse ‘olanaksız’ olduğunu söylüyordu. 
Paris’teki delegasyon başkanı Tevfik paşa, müttefikler, (İngiltere ve Fransa) arasında bir çatlak olduğunu fark ettiği için görüşmeleri biraz uzatmak ve bir şeyler elde etmek istiyordu. (15) Bunu fark eden işgalciler ellerindeki en büyük koz “Yunan Ordusunu” öne sürdüler. Yunanlılar 22 Haziran’da Balıkesir, Bursa istikametinde ilerlemeye başladılar. Yunan Ordusu ilerlerken İngilizlerde denizden zayıf Türk Birliklerinin  direncini kırmak için, yan ve gerilerine deniz gücü ile baskı yapmaya başladı. (16) Türk müfrezeleri 30 Haziran’da Balıkesir’i, 3 Temmuz’da Nazilliyi, 7 Temmuzda da Bursa’yı terk ettiler. Bursa’nın terki Türk kamu oyunu çok yaraladı. Meclis kürsüsünün üstüne siyah bir örtü örtüldü ve Millet Meclisi üyeleri Bursa kurtarılıncaya kadar bu örtüyü kaldırmamaya yemin ettiler ve kaldırmadılar. (17) Yunan Ordusunun iştahı bir türlü tükenmiyordu 20-27 Temmuz arasında Doğu Trakya’yı işgal ederek İstanbul kapılarına dayandılar.
Batı dünyasında Yunanlıların bu kadar kolay ilerleyebileceği tahmin edilmiyor, özellikle askerler Yunanlıların üstesinden gelemeyeceği bir çıkmaza gireceği endişesini dile getiriyorlardı. Churchill bu konuda görüşünü şu sözlerle belirtiyor: 
“Yunan kuvvetlerinin dikkat çekici ve ümit edilmeyen başarısı Müttefik devlet adamlarınca alkışlandı, askerler gözlerine inanamadılar, Lloyd George çok coşkulu idi. Görünüşe göre o bir kere daha haklı çıkmış ve askerler yanılmıştı.” (18) 
Aslında plânın çok cüretkâr olduğunun Lloyd George’da farkındaydı. Yunan saldırısına izin verdiği zaman, çevresindekilere “Başarıya ulaşırlarsa sorun yok ama eğer bu cüretkâr davranış başarılı olmazsa, o zaman ortaya .. doğrudan kabul edilmesi gereken .. yeni bir durum çıkacaktır. Her şey önümüzdeki üç dört hafta içinde belli olur.” (19) diyordu. 
Lloyd George tam bir Yunan fanatiği gibi davranıyordu. Ermenilerden çok Yunan İmparatorluğunun hayali ile yaşıyor gibiydi. Bütün ağırlığını en kritik anlarda Yunanlılardan tarafa koymaktan çekinmiyordu. Yunanistan’ın Türk milliyetçileri yeneceğine ve İstanbul Hükümetine yürekten inanıyordu. Kendisine karşı çıkan Churchill ve Mareşal Sir Heny Wilson’un protestolarına kulak asmıyor ve onlar için şu sözleri söylüyordu. “Elbette askerler Yunanlılara karşıdır... Onlar Türkleri benimser. Asker Muhafazakârdır. Türkleri desteklemek de Muhafazakârların politikasıdır. Onlar Yunanlılardan nefret eder. Muhafazakârların endişelerinden Henry, Wilson’un yaptıklarımıza bu denli karşı çıkışının nedeni budur.” (20) 
Yunanlıların seri ilerleyişi nedeniyle paniğe kapılan Damat Ferit, 25 Haziran’da Tevfik Paşa’yı görevinden aldı ve İstanbul’da 22 Temmuz günü bir şura toplandı (Saltanat Şurası) ve bu sırada alınan yetki ile Osmanlı temsilcileri Hadi Paşa, Rıza Tevfik ve Reşad Halis Beyler 10 Ağustos 1920 Salı günü Paris’in Sevr (Sevres) mevkiinde anlaşmayı imzaladılar. Barış Antlaşmasının önde gelen iki Ermeni temsilcisinden biri olan Avadis Aharonyan, günlüğünde haklı olarak, Sevres Antlaşmasının imzalandığı günü “Hayatımın en mutlu günü” olarak anmaktadır. Gerçekten de bütün dünya Ermenileri ve Yunan ırkı mensupları için 10 Ağustos, Tarihlerinin en aydınlık dönemini gösteriyordu. Bu anlaşma ile Anadolu ve Trakya  bölgelerinde iki yeni Hıristiyan Devlet; dev bir Yunan İmparatorluğu ve yakın bir gelecekte Doğu Akdeniz ve Baku’ye kadar genişleme şansı olan tarihin gelmiş geçmiş en büyük Ermeni Devleti doğmuş oluyordu. Osmanlı Devleti’nin yapacak hiç bir şeyi kalmamıştı. Sevre’le birlikte  900 yıla yakın süren Anadolu ve Doğu Avrupa Müslüman hakimiyetinin sonunun geldiği kabul ve ilan ediliyordu. 


DİPNOTLAR:

1. Osman Olcay: Sevre Andlaşmasına  Doğru, S.566-567. (SBS Basın Yayın Yüksek Okulu-1980 )
2. General Harbord’un Raporu, S.155-158, James B. Gidney : A Mandate for Armenia S.226.(The Kent State Univ.Press,Ohio-1967)
3. Aynı Eser, S.158.
4. Türk İstiklâl Harbi, VI Cilt, İÇ Ayaklanmalar (1919-1921) (Genkar Basımevi, Ankara – 1964, Kroki-i Grafik-I). 
5  Sevr Entrikaları, S.237 – 238. 
6. İhsan Ilgar, Milli Mücadele’de Bursa, S.42-51 (Tercüman-İstanbul -1980)  Hacim Muhittin Çarıklı’nın Hatıraları, S.275-278   (Ankara –1970). 
7. İkinci Harp Tarihi Semineri, İhsan Güneş, S.152 (Bildiriler –Ankara). 
8. Winston S. Churchill : The Aftermath Being a Sequel to The World Crisis, S.376 (London-1944).
9. Sevr Entrikaları, S:239.
10. Aynı Eser, S.238, 251, Dip Not: 7-8.

 Dr. M. Galip Baysan


http://haberguncel.blogspot.com.tr/2014/08/sevrde-ermeni-meselesinin-gorusulmesi-2-galip-baysan.html

..

Sevr’de Ermeni Meselesi -1





Sevr’de Ermeni Meselesi -1



Galip Baysan,
Cuma, Ağustos 08, 2014


Osmanlı toplumunda, Ermeni, isyanlarının başladığı 1880’lerdenberi geçen 120 yıla yakın süre içinde, Ermeni iddialarının ilk defa zirve yaptığı tarih 10 Ağustos 1920, yani Sevr Antlaşmasının Osmanlı görevlileri tarafından kabul edildiği tarihtir. İlk defa zirve yapıldığı tarih deyişimizin bir nedeni, bu günlerde ikinci defa zirveye doğru ilerlenme yolunda, başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerinin gösterdikleri çaba ve Ermenilere verdikleri destektir. Ocak 2001 ‘de Fransa’nın 577 üyeli Meclisinden sadece 51 milletvekilinin katıldığı, (şike gibi özel) bir oturumda kabul ettiği ve Cumhurbaşkanı Jack Chirac tarafından apar topar imzalanıp yürürlüğe konarak başlatılan süreç ve geçen  10 Ekim 2006 tarihinde yine Fransa Meclisi tarafından ve yine bir azınlık grup toplantısında alınan “Soykırımı tanımayanlara ağır cezalar öngören kanun” la başlayan dönem, AB üyelerinin tıpkı Kıbrıs Rum kesimine olduğu gibi Ermenilere de verdikleri sınırsız destek, bütün bunların yanında önümüzdeki 2015 yılında Hıristiyan Batı Dünyasında tartışılan Soykırımı tanıma yasası ile ilgili gelişmeler; onları tarihlerindeki ikinci zirveye doğru hızla götürmektedir.    
Ermenilerin birinci zirvede elde ettikleri inanılmaz başarı, günümüz Ermeni camiası ve destekleyicileri için iyi bir emsal ve motivasyon kaynağı olmuştur. Bu nedenle Sevr’e giden yolda Hıristiyan Batı Dünyası ve Ermenilerin davranışlarının incelenmesi, Türk aydınları için bir “Paranoya” olmanın aksine hiçbir zaman unutulmaması gereken çok önemli derslerle doludur ve bu konu ile ilgilenen herkesin günümüzde cereyan eden siyasi olaylar ve nedenlerini daha kolay anlamalarına yardımcı olacaktır.
1919 yılı boyunca Amerika’da Ermeni propagandası çok yoğun bir çalışma içinde bulunuyor, Amerikan halkı, basın yayın organları, cemiyetler ve Kilise organları gibi vasıtalarla Başkan Wilson’u ve siyasetçileri etkilemeye çalışıyordu. Sonunda başarılı oldular ve ABD savaşa girdi.1918 yılı sonunda Savaş bitmişti, Türk Toprakları büyük yabancı güçlerin işgal ve kontrolü altındaydı. Ancak “propaganda makinesi” halkın saf vicdanını ve masum dini duygularını, merhametlerini hedef aldığından hala başarılı oluyordu. Bu kaynaklar “Dünya savaşının bitmiş olmasına rağmen, Ermenilerin bir devlet kurmak istedikleri topraklarda savaşın hala devam ettiğini, Türklerin Ermenilere zulüm yaptıklarını” iddia ediyorlardı. Hatta sırf bu propagandaların etkisinde kalan Başkan Wilson, 21 Ağustos 1919’da Damat Ferit Paşa’ya bir nota göndermişti. Bu notada “Kafkasya ve başka bölgelerde Ermenilerin öldürülmesi engellenmezse, Osmanlı İmparatorluğunun Türk bölgelerinden, Wilson prensiplerinin 12 nci maddesiyle tanınan bağımsızlığın geri alınacağı ve barış koşullarının Türkiye aleyhine değiştirileceği” bildiriliyordu. (1)
Tabii Nota tarihinin, 23 Temmuz – 7 Ağustos 1919 arası yapılan Erzurum Kongresi sonrasında oluşu, Ermenilerin bu kongreden büyük rahatsızlık duyduğunun ve bir hareket gösterme ihtiyacının işaretleri kabul edilebilir. Başkan Wilson Ermeni baskısının yoğunlaşması üzerine durumu yerinde incelemek üzere General James G. Harbourd başkanlığında bir heyet görevlendirdi. 46 kişilik heyet Anadolu ve Güney Kafkasya bölgelerinde 30 günlük bir seyahat yaptılar. Bu gezide heyet (Haydarpaşa – Konya- Adana üzerinden Tarsus, Mersin, İskenderun, Halep, Mardin’e oradan otomobille Diyarbakır, Harput, Malatya, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Erivan, Tiflis yolunu takip edecek sonra Bakü – Batum ve Karadeniz yoluyla İstanbul’a dönecekti. (2) 20 Eylül’de Sivas’a gelen heyet, Milli Mücadele liderleri ile de görüştü. Özellikle Amerikalı generalin ricası üzerine 22 Eylülde gizli olarak yapılan görüşme oldukça önemli sayılabilirdi. (3)  Mustafa Kemal’in 24 Eylül’de General Harbord için hazırladığı bir muhtıra Amerikalı generale verilmek üzere 5 Ekim’de Yaveri Nuri Bey vasıtası ile Samsun (Canik) Mutasarrıfı Hamit Bey’e gönderilmişti. (4) Gezi dönüşü heyet raporunu 16 Ekim 1919’da kaleme aldı. 
Rapor Ermeni Mandaterliği ile ilgili lehte ve aleyhte bazı esaslar ortaya koyuyordu. General Harbord genel olarak ayrı bir Ermenistan kurulmasına kesinlikle karşı çıkarken, bütün bölgede tek bir Manda yönetimi kurulmasını, eğer bölge halkı arasında bir kamuoyu yoklaması yapılırsa Manda Yönetimi için Amerika’nın tercih edileceğini belirtmiştir.  Eğer ABD sadece Ermeni Mandaterliğini üstlenirse, bölgeye beş yılık bir süre içinde ortalama 750.000.000 Dolar harcamalı ve bölgedeki Türk, Müslüman, Rus ve İran’a karşı bölgeyi koruyabilmek için yeterli olacak büyüklükte bir askeri güç’e ihtiyaç vardı. (5) Bölgeye gönderilecek askeri güç için tahminler bölgede yaşayan Ermenilerce desteklenecek Fransızların önerdiği 20.000 kişilik bir Avrupa ordusuyla, İngilizlerin yeterli bulduğu bir kaç subay arasında değişiyordu. (6) 
Hatırlanacağı gibi Barış Konseyinde İngiltere baştan itibaren Ermenistan’ın koruyuculuğu görevini Amerika’ya yüklemek istiyordu. Ancak sadece Ermenistan küçük bir bölge olması nedeniyle, daha cazip olması için: İstanbul ve Boğazların mandaterliğini de Amerika’nın almasını istiyordu. Böylece bir taşla bir kaç kuş birden vurmuş olacaktı. Şöyle ki: 
1- Savaş içinde “Ermeni Soykırım iddialarının” menşei Anadolu’daki Amerikan okulları, misyonerleri, Elçilik ve Konsoloslukları idi. 
2- Ermeniler lehine kamuoyu vicdanına en fazla etkili olunan toplum Amerikan halkı olmuştu. 
3- Amerikan halkı insanlık (ve dinsel) idealleri uğruna savaş içinde göç eden Ermenilere yardım için büyük kampanyalar yapmış ve hâlâ devam eden yüzlerce milyon dolara ulaşan yardım fonları oluşturmuştu. 
4-Ermeni Lobisi’nin en etkin olduğu ülke de Amerika idi. 
5- ABD’nin savaşa sokulması için bu olgulardan yararlanılmıştı. 
6- Savaş içinde yapılan gizli anlaşmaların uygulamaya konması için tek engel Başkan Wilson ve onun ilkeleri idi. Eğer Rusya’ya verilecek pay ABD’ye devredilirse ABD’nin muhtemel bir itirazının önü alınmış olacaktı. 
7- Rusya’daki iç savaş kızıllar lehinde gelişme gösteriyordu. 
8- Doğu Anadolu ve Güney Kafkasya’da meydana getirilen bir Ermeni devleti bir yanda Türklerin, daha Doğudaki Turan ülkeleri ile temasını önlerken aynı zamanda Bolşevik bir Rusya ile İngiliz ve Fransız sömürge bölgeleri arasında bir tampon oluşturacak, İngiliz ve Fransız sömürgeleri muhtemel bir Sovyet tehdidinden korunmuş olacaktı. 
9- İngiltere ve Fransa (kısmen de İtalya) kendi kamuoyları önünde verdikleri Türkleri cezalandırma ve Ermeni devleti kurma sözlerini de tutmuş olacaklardı. 
 İngilizler savaşın bitiminde Ermenistan topraklarını Türk Birliklerin çekilmesinin ardından hemen işgal etmişlerdi. Hükümet, bir Ermeni Mandasının işgücü ve para olarak pahalıya mal olacağının ama bunun karşılığında İngiltere’ye bir getiri sağlayamayacağının farkındaydı. İngilizler Doğu Anadolu ve Kafkasya’da kaldıkları sürede Ermenilerin bölgede üstün bir konuma geçmesi için ellerinden geleni yaptılar. Türklerin asker ve sivil birlikleri dağıtıldı, silah ve cephaneleri ellerinden alınıp Ermenilere verildi ve Türk lider ve memurlar görevlerinden alınıp sürgün edildi, yerlerine Ermeni yöneticiler getirildi. Ancak İngilizlerin bu bölgede bulunmalarının en önemli nedeninin Kafkas petrolleri ve Rus iç savaşında “Beyaz Ruslar”a yardım etmek olduğu her halde tahmin edilmeyecek (fakat açıklanacak) bir husus değildi. 
İngiltere Kafkasya’dan çekilirken, ABD’nin gelişi de şüpheli olunca Fransa ile anlaşmayı ve hatta Ermenistan’a Fransa’nın asker gönderebileceğini de düşünmeye başladı. Lloyd George Paris’te Clemenceau ile 15 Eylül’de yaptığı, bir görüşme sırasında Kafkasya’nın ardından, 1 Kasım’dan itibaren kuvvetlerini Suriye ve Kilikya’dan çekmeye başlayacağını açıkladı. Fransız lider sadece tanımlanan bölgede İngiliz askerinin yerini Fransız askerinin almasını kabul etti. Ayrıca Fransız lideri “Ermenilerin soykırım tehdidi altında bulunması nedeniyle, sırf Konferansa yardımcı olmak amacıyla Ermenistan’a Fransız askeri göndermeyi” de önermişti. Tabii ki bu öneri herhangi bir anlaşmanın kabul edildiği anlamına gelmemeliydi. Fransa’nın Ermenistan’da bulunmak gibi bir arzusu yoktu. Bu aynı zamanda Fransızlar için olağanüstü bir külfet anlamına geliyordu. (7) Galiba General Harbord heyetinin “Ermenilerin amaçları ne olursa olsun, Türk topraklarında ayrı bir Ermenistan yaratmanın mantıklı bir yönü yok.” (8) görüşüne onlarda katılıyor ama vazgeçmek de istemiyorlardı. İngilizler bu anlaşmaya uygun olarak 29 Ekim 1919’da Kilis’i, 30 Ekim’de Urfa ve Maraş’ı ve 5 Kasım’da da Antep’i Fransızlara devrettiler.
Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı günlerde İtilaf Devletleri San Remo’da 18-26 Nisan günleri arasında yaptıkları toplantıda Anadolu’daki gelişmeleri hiç dikkate almadan; bir yıl önceden kararlaştırdıkları gibi. Türk ve Müslüman topluma hemen hemen hiç hak tanımayan bir anlaşma hazırladılar. Anlaşma 11 Mayıs günü Osmanlı Devletine sunuldu ve basına açıklandı. (9) Ve Osmanlı Devletine cevap vermesi için bir aylık bir süre tanındı. Konferans tamamen Lloyd George’un istediği gibi gelişmişti. Bazı yazarlar Konferansı “Lloyd George’un sirk’i” olarak değerlendirmektedirler. (10) Performansı mükemmeldi ve istediğini (en azından kâğıt üzerinde) elde etmişti. 

DİPNOTLAR:

1 . Seçil Akgün,General Harbord’un Anadolu Gezisi ve Ermeni meselesine Dair Raporu s.74-75 (İstanbuk-1981)
2.  Aynı Eser, S.74-75. 
3 . Fethi Tevetoğlu, “M.Kemal Paşa- General Harbord Görüşmesi “Türk –Kültürü, No:80, Haziran 1969, s.3-5.
4 . Aynı Eser, S.4-5.
5 . Seçil Akgün, a.g.e., S.136-145.
6 . Paul C. Hemreich :Sevr Entrikaları, S.153. ( Sabah Kitapları, İstanbul-1996)
7 . Aynı Eser, s.106- 107.
8 . Andrew Mongo, Atatürk, S.243 (Türkçesi Füsun Deruker, Yeni Binyıl, Sabah Kitapları, İstanbul –2000). 
9.  Sevr Entrikaları S.219-233.
10. David Walder, The chanak Affair, S.110 (Hutchinson of London –1969). 

Dr. M. Galip Baysan


http://haberguncel.blogspot.com.tr/2014/08/sevrde-ermeni-meselesi-1-galip-baysan.html

..

(27 Mayıs 1915) Hükümet Nihayet Tehcir kararı aldı,





(27 Mayıs 1915) Hükümet Nihayet Tehcir kararı aldı,


Dr. M. Galip Baysan ,
Pazartesi, Haziran 24, 2013

ERMENİLER İÇ BÖLGELERE GÖÇ ETTİRİLİYOR

Bu yazı serimizin altıncı ve son bölümünde sizlere Tehcir yani zorunlu göç kararının nasıl alındığını belgelerin ışığında anlatmaya devam ediyoruz. Ancak bu konuyu özellikle Türk aydınlarının nasıl ele aldığını, bundan sonraki faaliyetleri daha iyi açıklayabilmek için öğrenmek istiyoruz. Bu nedenle okurlarımızdan küçük bir katkı bekliyor ve elektronik posta adresimize okurlarımızın sadece; bu seriyi okudum, kısmen okudum veya hiç okumadım şeklinde varsa görüşlerini de ekleyerek bir not göndermelerini rica ediyoruz. 
Van Bölgesinin isyancı Ermeniler tarafından ele geçirilip düşman ülke Rusya’nın Ordusuna teslim edilmesi ve Van’da Rusya’nın kontrolünde bir Ermeni Devletinin kurulması, bunun yanında bölgede yaşayan 500.000’i aşkın Türk ve Müslüman halktan sadece 1500 kişi kalıncaya kadar kırılması Osmanlı Hükümetini çok zor bir durumda bıraktı. Ermeniler için acil ve sert tedbirler tartışılmaya başlandı. 27 Mayıs günü toplanan hükümet üyeleri değişik olasılıkları tartıştıktan sonra, Harbiye Nazırlığının tavsiye ettiği Tehcir ( Zorunlu Göç) kararı aldı. Olaylar şöyle gelişti:
Göç Yasasının çıkarılmasının arifesinde, Doğu Anadolu’yu savunmadan sorumlu komutanların talebi üzerine, ön hazırlık mahiyetinde, Hükümet bölge yöneticilerine bazı direktifler göndermeye başladı. Osmanlı Devleti’nin zorunlu göç olayı ile ilgili verdiği direktiflerden bazıları aşağıya çıkarılmıştır. 23 Mayıs 1915 tarihinde, Erzurum’a 14, Van’a 21 ve Bitlis’e 14 sayılı şifre ile şu talimat veriliyordu:
“Vilayet içindeki Ermeniler, Van vilayeti ile hudut komşusu olan, kuzey kısmı hariç olmak üzere, Musul vilayetinin güney kesimi ile Zor sancağı ve Merkez kazası hariç, Urfa sancağında gösterilecek yerlere göç ve barındırılacaktır. Barındırılacak yerlere gelen Ermeniler, Köy ve kasabalarda inşa edilecek konutlara yahut mahalli hükümetçe gösterilecek yerlerde yeniden kuracakları köylere yerleştirileceklerdir. Göç ettirilmeleri gereken Ermenilerin gönderilme ve iskânları mahalli yöneticilere aittir. Göç ettirilen Ermeniler, tüm taşınır mallarını beraberlerinde götürebilir. Bu taşımalar, doğal olarak, harp harekâtının müsaade ettiği yerlerde yapılır.”
Aynı gün bir şifre de Musul Valiliği ile Urfa ve Zor mutasarrıflarına yollanıyordu. Bu mesajda şunlar isteniyordu.
“Van, Bitlis ve Erzurum vilayetlerinden o taraflara gönderilecek Ermeniler Urfa’da Ermenilerin barındıkları yerlere, Musul ilinde ise vilayetin güney kesimlerine ve mahalli hükümetçe gösterilecek yerlere nakil ve oralarda barındırılacaklardır.”
“Barınma bölgelerine gelecek Ermenileri, ya dağınık biçimde mevcut köy ve kasabalara inşa edecekleri konutlara, ya da mahalli hükümetçe gösterilecek yerlerde yeniden kuracakları köylere yerleştirileceklerdir. Ermeni barındırılacak köy ve kasabalarda yeniden kurulacak Ermeni köyleri sınırının Bağdat Demiryolu’na ve diğer demiryollarına en az 25 km. uzaklıkta bulundurulması gerekecektir. Barındırma yerlerine gönderilecek Ermenilerin can ve mal güvenlikleri ile iaşeleri ve dinlenmeleri yol boyunca görevli memurlara aittir. Göç ettirilen Ermeniler tüm taşınmaz eşyalarını beraberlerinde götürebilirler.” (1)

İstanbul’un Fransa Elçiliği İşgüderinin bir raporu üzerine düşman taraf olan 3’lü İttifak devletleri (İngiltere, Fransa ve Rusya) hükümetleri bir bildiri yayınlayarak Osmanlı Devleti’ni kınadılar. Bu devletleri böyle bir bildiriye zorlayan ana kaynak tabii ki İstanbul patriği, yani dinsel kaynaklar olmuştur.  İngiltere, Fransa ve Rusya devletlerinin Ermenileri mağdur ve mazlum gösteren Nota’sı, 24 Mayıs 1915 günü Havas ajansı vasıtasıyla Osmanlı Devleti’ne verildi. Notanın özeti şöyleydi:
“Rusya, İngiltere, Fransa devletleri aşağıdaki beyanın yayınlanması konusunda ittifak etmişlerdir. Hemen bir aydan beri Türk –İslâm ahali Osmanlı Hükümeti memurlarıyla birlikte ve çok zaman bunların yardımıyla Ermenilere soykırım uygulamaktadırlar. Adı geçen katliamlar özellikle Nisan’ın yarısına yakın zamanda Erzurum, Tercan, Bitlis, Muş, Sason, Zeytun ve bütün Kilikya çevresinde olmuştur. Van çevresinde yüze yakın köylerin Ermenileri katledildiği gibi aynı zamanda Osmanlı Hükümeti İstanbul’da oturan zararsız Ermenilere de musallat oldu. Türkiye’nin insanlık ve medeniyete karşı (bu kelimeler Hıristiyanlık ve medeniyete karşı idi, Hıristiyan olmayan ülkelerden tepki alır diye insanlığa çevrildi) yapa geldiği bu yeni cinayetlerden ötürü gerek Osmanlı Hükümeti üyelerinin ve gerek bu gibi katliamlara katılmış ve katılacak olanların şahsen sorumlu olacakları itilaf hükümetleri Bâb-ı Aliye açıkça tebliğ eder.” (2)
Osmanlı Hükümeti bu Nota’ya derhal sert ve açıklayıcı bir cevap vermiş. Ermenilerin yaptıklarını ve alınan tedbirlerin her devletin kendi toprakları içinde yapmak mecburiyetinde olduğu polisiye tedbirler olduğunu belirtmeye çalışmıştır.(3)
Bu sözlerde çok açık mesajlar mevcuttur. Anadolu Ermenilerinin isyan ve ihanetini geçmiş bölümlerdeki yazılarımızda açıkça izledik. Bu tarihte yüz binlerce Türk ve Müslüman’ın kanları Ermeni çeteler tarafından oluk gibi akıtılırken Osmanlı Devleti’nin aldığı yasal emniyet tedbirleri bile haksız işlem kabul ediliyor ve suçluların yakalanması hemen en güçlü batılı ülkeler liderleri arasında bile “Soykırım” olarak adlandırılabiliyordu. Bu kelimenin dünyada “bu kadar ucuz bu kadar kasıtlı ” bir şekilde kullanıldığı, bir başka örnek göstermek mümkün değildir. Bundan böyle Türklerin yaptığı her hareket, her savunma tedbiri, haklı da olsa, haksız da olsa sadece ve sadece “soykırım” olarak adlandırılacaktır. Bu Ermenilere dış dünyanın desteğini sağlamanın ve savaş sonunda dev bir Ermenistan yaratabilmenin tek yoludur.
Bu konuda fazla bir şey söylemek istemiyoruz, o tarihte bu Nota’yı veren ülkeler Van’ın Ermeniler vasıtası ile Ruslara teslim edildiğini ve Van ili ve çevresindeki 509.707 Müslüman’dan (4) sadece 1500 kadın ve çocuğun kaldığını bilmiyorlar mıydı? Tabii ki biliyorlardı. Ama Nota’da Van için kullanılan “Van çevresinde yüze yakın köyde yaşayan Ermenilerin katledildiği”  ifadesine dikkatinizi çekmek isteriz.
Bu Nota bize Talat Paşanın sözlerini hatırlatıyor: “Ordu Göç ettirme kanununun uygulanmasını yeniden gündeme getirdi ve ısrar etti. Ben yine karşı çıktım. Birçok acı durumlar bana göstermiştir ki, Hıristiyanların Müslümanlara yaptıkları zulümler Avrupa’da büyük bir hoşgörüyle, sessiz karşılandığı halde, Müslümanların en ufak bir hareketi gereğinden fazla büyütülüyordu. Bu bakımdan, Rusların bu savaşta Ermenilerin yanı başında bulunması yüzünden çıkacak olan düzensizliklerin bize karşı kötüye kullanılacağını önceden biliyordum.”(5)
          Ermeni faaliyetleri Mayıs ayı sonuna doğru dayanılmaz bir seviyeye geldi. Başkumandanlık 26 Mayıs 1915 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na, Ermenilerle ilgili bir yazı göndererek, bir ay önce Rusların bölgede yaşayan 100.000’e yakın Türk ve Müslüman halkın Türk hudutlarından içeri sürülmesine benzer şekilde Ermenilerin Rusya’ya değil fakat Osmanlı sınırları içinde bir bölgeye göç ettirilmesini talep eden aşağıdaki yazıyı göndermiştir.
“Ermenilerin Doğu Anadolu vilayetlerinden, Zeytun’dan ve buna benzer yoğun bulundukları yerlerdeki Diyarbakır Vilayeti, güneyine, Fırat nehri vadisine, Urfa, Süleymaniye yakınlarına gönderilmeleri şifahen kararlaştırılmıştı. Yeniden fesat yuvaları meydana getirmemek için Ermenilerin göç ettirilmesinde şu düşünceler esas alınmalıdır:
1-Ermeni nüfusu, gönderildikleri yerlerdeki aşiret ve İslâm sayısının % 10 nispetini geçmemelidir.
2-Göç ettirilecek Ermenilerin kuracakları köylerin her biri elli evden çok olmamalıdır.
3-Ermeni göçmen aileleri seyahat ve nakil suretiyle de olsa, yakın yerlere ev değiştirmemeli. Gereğinin yapılmasını ve sonucunun bildirilmesini rica ederim.” (6)
         Bu gelişmeler üzerine Osmanlı Hükümeti; 14 Mayıs 1331 (27 Mayıs 1915) tarihinde geçici bir kanun çıkarmıştır. (Geçici denmesinin nedeni, Meclis’in o günlerde kapalı olmasıdır.)
Bu geçici kanun “Savaş zamanında Hükümete karşı gelenler için askeri birlikler tarafından alınacak tedbirlerle ilgili geçici kanun” adını taşımaktadır. Bu kanuna göre;
1-Savaş halinde Ordu, Kolordu, Tümen ve müstakil mevkii komutanları, yurt savunması, asayişin korunması ve hükümet emirlerine karşı halk tarafından karşı koyma, direnme veya silahlı tecavüz vaki olursa buna karşı derhal askeri kullanarak hareketi bastırmaya, tecavüz ve direnmeyi yok etmeye yetkili ve mecburdur.
2-Ordu, Kolordu ve Tümen komutanları askeri gerekler karşısında casusluk, hıyanet halinde görecekleri kasaba ve köy halkını, teker teker veya toplu halde diğer yerlere sevk ve iskân ettirebilirler.
3-Bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren yürürlüğe girer.(7)
Bu kanunun kabul edildiği günlerde, 26 Mayıs 1915 tarihinde verilmiş olan bir teklif 30 Mayıs 1915’te Bakanlar Kurulu tarafından görüşülmüş ve kabul edilmiştir. Buna göre, savaş bölgelerinde bulunan Ermenilerden bir kısmının düşman saflarına katılmaları, Osmanlı askerini arkadan vurmaları ve casuslukta bulunmaları nedeniyle cephe gerilerine sevk edilmeye başlandığı, görevlilere yardımcı olunarak, Devlet’in menfaatlerine uygun olarak devam ettirilmesi istenmiştir. Bunun yanında göç ettirilen Ermenilerin iaşe ve iskân masraflarının göçmenler için ayrılan ödenekten sağlanması, mali ve ekonomik meselelerinin halli, Ermenilere ait gayrimenkul ve diğer değerlerin tespit edilip korunması İstenmektedir.” (8)

Yine Talat Paşa’nın anılarına dönüyoruz. 

“Göç uygulamasına önce Erzurum’dan başlandı.(2 Haziran 1915) Erzurum Valisi Tahsin Bey, Dâhiliye Nezareti’ne, Ermenilerin gönderilmeleri sırasında Kürt aşiretlerin saldırısına uğradığını bildirdi. Vali’yi telgraf başına çağırarak yardım için orduya başvurmasını ve saldıranların şiddetle cezalandırılmasını emrettim. Nitekim Ordu Komutanlığı bir tabur asker gönderdi ve ele geçirilebilenler kurşuna dizilerek cezalandırıldılar.” (9) 
Bu zorunlu göç olayının Osmanlı yöneticilerine çok pahalıya mal olacağı daha ilk andan, itibaren belli olmuştu. Dost, düşman binlerce gözetmenin denetiminde, savaşılan ülkelerin dışında, tarafsız kalmış ve müttefik diğer Hıristiyan toplulukların da dikkatle izlediği, en ufak bir sertlikte hemen “Soykırım” damgası vurulacak bir emniyet tedbiri almak bile neredeyse cesur, vatansever bir iki insan olmasa imkânsız hale gelecek gibi görünüyordu. Haksızlıkların önlenmesi, adil davranışlar, soygun, rüşvet, hırsızlık, intikam hırsı, Eşkıyalık ve hatta zalimlerin şerrinden kadın, erkek, çoluk, çocuk, yaşlı genç pek çok insanı mümkün olduğu kadar en az zararla gitmeleri gereken bölgeye ulaştırmak çok zor olacaktı. 
Yine de Osmanlı devleti bundan sonra ard arda yayınladığı talimatlarla bu göç olayını emniyetle ve düzenli bir şekilde yapmaya çalıştı. İşte Ermenilerin günümüzde her fırsatta “1915 soykırımı” diye adlandırdığı olay bu “zorunlu göç” olayıdır. Aslında o güne kadar ve Osmanlı himayesinde, hemen hemen 800-900 yıldır savaş, kaçma, göçme gibi talihsiz olaylarla Türkler gibi karşı karşıya gelmemiş, çocuklarını savaşlara göndermemiş ve acısını tatmamış, ticaret ve sanayii elinde bulundurma nedeni ile daha müreffeh bir yaşam sürdüğü bilinen Ermeni Cemaati, ilk defa savaş ve getirdiği zorlukların gerçek yüzü ile karşılaşınca paniğe kapılmış ve bu olayı görüp gördükleri en büyük felaket olarak vasıflandırmışlardır.     Göçmenlere her türlü yardım yapıldı, koruyucu, denetleyici, yerli ve yabancı yardım ekipleri yer yer onlarla beraber yürüdüler. Oysa daha bir ay önce Van ve çevresinden göçen yüz binlerce Türk ve Müslüman’ın yanında Tanrı’dan başka hiç kimse yoktu. Üstelik geçtikleri yollarda canlarını ve ellerinde kalan son mallarını çalmaya kararlı Ermeni cinayet örgütleri pusuda bekliyorlardı. Ayrıca Ermenilerin acısı, göç bölgesine vardıklarında bitiyor veya yeni şartlara adapte olabildikleri ölçüde yeni bir yaşama geçiliyordu. Türk ve Müslümanların acısı ise Ermenilerden evvel başlamasına rağmen bu bölgelerde 1921 yılı, Batı Anadolu ve Trakya’da 1922 yılı son aylarına kadar devam edecekti. 
Ermeniler ve Ermeni taraftarı kişilerin “planlı ve kasıtlı olarak bir Toplumu toptan yok etme” amacı taşıdığı yolundaki iddialarını çürüten en önemli belgeler, Osmanlı Devleti’nin bu olayla ilgili değişik zamanlarda yayımladığı bildiriler ve verdiği talimatlardır. İkinci bir neden Ermenilerin en çok yaşadığı İstanbul – İzmir gibi büyük şehirlerde zorunlu göç olayı yaşanmaması ve bu kişilerin tehcir’e tabi tutulmaması ve en önemli belge de bizzat göçen insanların, büyük bir çoğunluğunun göç bölgesine ulaşıp, kendilerine sağlanan imkânlarla yaşamlarına devam etmeleridir. 

      DİPNOTLAR:

(1) Kamuran Gürün,Ermeni Dosyası ., s.218-219( TTK Ankara-1983)
(2) A.Alper Gazigiray,Osmanlıdan Günümüze Vesikalarla Ermeni Terörünün Kaynakları, s.325( İstanbul-1982); Ermeni Komitelerinin Amal ve İhtilaliyesi., s.307( Ankara-1983)
     Ulrich Trumpener, Germany and The Otoman, Empire 1914- 1918 adlı kitabının 210’ncu sayfa dip not 26. aynen şöyledir. “Rus Dışişleri tarafından hazırlanan memorandum Sır Edward Grey tarafından da onaylandı. Fransız hükümeti orijinal metindeki “Hıristiyanlık ve medeniyete karşı suç” ibaresini “insanlık ve medeniyete karşı suç” olarak değiştirilmesini istedi ve kolonilerdeki Müslümanları rahatsız etmemek için değiştirtti. 
(3) Esat Uras: Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi., s.606-609( İstanbul-1987).
(4) Justin Mc Carthy The Population of The Otoman Armenians; Armenions in late Ottoman Period, s.70 (Edited by Türkkaya Ataöv, The Turkish Historical Society, Ankara – 2001). 
(5) Talat Paşa’nın Anıları, s.82-83 (Bas. Haz. Mehmet Kasım, Say Yayınları, İstanbul – 1986). 
     (6) Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir olayı, s.110 (Van 100 ncü Yıl Üniversitesi -1990); Genelkurmay ATASE Arşivi, nu 1/1, KLS 44, Dos. 207. Fih. 2-3.
(7) Azmi Süslü, a.g.e., s.111; Cemalettin Taşkıran, Osmanlıdan Günümüze Ermeni Meselesi, s.215 (Editör, Hasan Celâl Güzel Yeni Türkiye yayınları, Ankara – 2001). 
(8) A.Süslü, a.g.e, s.111.
(9) Talât Paşa’nın anıları, s.83.

Dr. M. Galip Baysan
mgalipbaysan@yahoo.com.tr

http://haberguncel.blogspot.com.tr/2013/06/27-mayis-1915-hukumet-nihayet-tehcir-karari-aldi.html

..

Nisan - Mayıs–1915– 5 Düşüş sonrası Van



Nisan - Mayıs–1915– 5 Düşüş sonrası Van  



Galip Baysan,
Pazartesi, Haziran 17, 2013


 Bu yazı serisi içinde, bu güne kadar değişik şekillerde ele alınan “Tehcir” yani “Zorunlu Göç” olayının arifesindeki birkaç ay içinde, Doğu Anadolu’da, özellikle Van Bölgesinde cereyan eden olayları gerçek belgelerin ışığında, hemen hemen hiçbir katkı yapmamaya gayret ederek açıklamaya çalıştık. Osmanlı hükümetinin tehcir kararı almasına neden olan olayları incelemeye devam ediyor ve Van’ın düşüşü olayını değişik bir yorumla bir Ermeni yazarın kaleminden izliyoruz:  
“Varentsov- Dashkov’un teklifini kabul eden Milli Büro, gönüllü birliklerin harekâtını sevk ve idare için özel bir komite seçti. Tiflis, Alexandropol ve Erevan’da faaliyet gösteren komite, kısa bir zamanda tam kapasiteye sahip olan dört gelişmiş birlik hazırladı. Gönüllülerin askeri rolü, Kafkasya’daki toplam Rus kuvvetleri içinde önemsiz bir sayıda olmasına rağmen öncelikle kılavuzluk, öncülük, Rus birliklerine arızalı arazilerde yol göstermek ve öncü rolü oynamaktı. 1000 kişilik ilk grup Antranik tarafından yönlendiriliyordu. Bu grup Balkan Savaşı’na (Bulgarlar yanında) Ermeni gönüllülerle katılmış tecrübeli ihtilalcilerden müteşekkildi. Diğer üç grup Türk hududuna doğru ilerlerken Antranik Kuzey İran’da Rus kuvvetlerine katıldı. İkinci grup yardımcısı eski bir Osmanlı parlamenteri olan Dro tarafından yönetiliyordu. Erevan bölgesinde, Iğdır üzerinden Van’a doğru ilerliyordu. Hamazp ve Keri komutasındaki üçüncü ve dördüncü birlikler Sarıkamış’tan Oltu’ya batı hududu boyunca ileri (karakol) pozisyonunda bulunuyordu.
Türk gemileri Ekim sonunda Rus limanlarını bombalarken, Ermeni gönüllüleri zaten Osmanlı hudut ihlalleri için techiz edilmişlerdi ve hazırdılar. Gerçek oydu ki muvazzaf Rus ordusunda 150.000 Ermeni asker mevcuttu ve bunların bir kısmı Avrupa Cephesine transfer edildiler.” (1)
“Van’daki çatışma haberleri Kafkasya’ya ulaştığı ve acil destek isteği duyurulduğu zaman, 4’ncü Rus Kafkas Kolordu’su Van ve Malazgirt istikametinde taarruza başladı. Bu harekata katılan 2,3,4 ve 5’nci gönüllü Ermeni birlikleri Vardan’ın komutasında “Ararat Lejyonu” olarak savaşa katıldı. 28 Nisan’da Erivan’dan yola çıkan Lejyon, General Nikalayev’in birliklerine katıldı. Bu birlik hudutları 4 Mayısta geçti. İki hafta sonra Ermeni birlikleri ve onları takiben Rus birlikleri Van’daki isyancılar tarafından tezahüratla karşılandı. Van valisi Cevdet Bey güney yolu ile Voston istikametinde Van’ı terkederden Ermeni gönüllüleri IV. Kolordu Komutanı General Oganovski’nin takdirlerine mazhar oldu. Kendisi de “Katolik” olan Komutan, Ermeni gönüllüleri methetti. Rus askeri otoriteleri “Aram Monukyan”ı (Van’daki Ermeni Savunmasını organize etmişti) isyan bölgesinin Valisi tayin ettiler.
Ermenistan’ın siyasi varlığı artık şekillenmeye başlamıştı... Rusya’nın kontrolünde bağımsız bir Ermenistan beklenen ödüldü. Zaten yerli teşkilat Militia ve Polis Van gölü çevresinde tesis edilmişti. Tıpkı 2000 yıl önceki gibi. Haziran sonunda Ermeni lejyonu General Trukhin’in özel kuvvetlerine katılmıştı. Bu kuvvetler Van gölü güneyini temizleyecekler ve Bitlis’te kurtarılmayı bekleyen 100.000 Ermeni’ye ulaşılacaktı.” (2)

Tebriz’de 6 Mayıs 1915’te harekete geçen General Şarpantiye Komutasındaki Rus Süvari tümeni Van ve Adilcevaz üzerine harekete geçti. 12–16 Mayıs arasında Savuşbulak’a geldi. 18 Mayısta Başkale’ye yaklaştı, Türk birlikleri batı’ya doğru çekilmek zorunda kaldı. General Truhin komutasındaki birlikler Van’a girdiler. Türk birlikleri her tarafta çekilmeye başladılar. Türkler’in Van’ı boşalttıkları 14 Mayıs’tan iki gün sonra Ruslar şehre Ermenilerin büyük coşkusu ve şenliklerle girdiler. İyice cesaretlenen Ermeniler bölgede Türkleri imha etme kararıyla büyük bir “imha harekâtı” başlattılar.(3)
Türklerin, Van’ı boşaltması üzerine Van’da Ermeni dönemi başlamış ele geçen Türkler akla gelebilecek en feci şekilde, bazı köy ve kasabalarda son ferde kadar yok edilmişlerdir. Van’ı baştanbaşa yakan Ermeniler bu şehri elde tuttukları bir iki yıl içinde, yüzlerce yıllık tahribat yaptılar.(4)
Ermeniler Van’da soykırım uygularken kendi gençlerinin beynini vahşet hikâyeleriyle dolduruyorlardı. Bunlardan biri daha sonra Sait Halim Paşa ve Polis Müdürü Cezmi Bey’i öldürecek olan Arşavir Şıracıyan’dır. Anılarında bu dönemle ilgili sahte anılarla kininin nasıl beslendiğini anlatmaktadır.
“24 Nisan 1915’ten bir gün sonra, Sivas Valisi Muammer’in kendi bölgesindeki 20.000 Ermeni askerini katlettiğini öğrendik... Yaklaşık 120.000 soydaşımız çalışma taburlarında istihdam edilmişlerdir. Bunlar birbiri peşi sıra katledildiler...” (5)
“Kaçaklar İstanbul’da “dam taburu” olarak adlandırılıyordu. Soydaşlarıyla beraber başkent’in en iğrenç mahallerinde haddinden fazla kalabalık sefil barınaklarda yaşamaktaydılar... Jön Türkler onları bir tehdit vasıtası olarak gördüler Türk Polisi bir gecede beş bin kişiyi topladı ve bir daha kendilerinden haber alınamadı... Teşkilat-ı Mahsusa adındaki kıyım ve katliamlardan sorumlu özel organizasyon.. Kaşarlanmış sabıkalıları hapisten çıkararak oluşturuldu.” (6)
“Kaçaklar dünyasının bir adı vardı, tavan taburu. Gerçekten de onlar tavan araları, mahzenler ile gizli geçitlerin askerleriydiler... Tavan arasına mensup 15.000 nefer savaş boyunca hayatta kalmayı başardı. Jön Türkler Ermeni meselesini kökünden halledemediler ama kendi isimlerini sonsuzluğa dek ‘katil’ soykırımcı ve barbar kelimeleriyle eşdeğer hale getirdiler.” (7)
Böylece bir tarafta gerçek cinayetler işlenirken diğer tarafta vatanlarını savunma gibi en asil görevden kaçan ve düşmanla işbirliği yapan bazıları da Lafla seri halde cinayetler üretiyorlardı.

Aynı günlerde Van’dan gönderilen ve daha sora Amerika’da yayınlanan Ermeni gazetesi “Gosnak” ta yayınlanan bir mektup Van’ın gerçek durumunu anlatıyordu;
“Birçok silahlar ile birlikte 810 top ele geçirdik. Hükümete ait bütün binaları ve kışlaları yaktık. Van’da 1500 kadar kadın ve çocuktan başka Türk kalmadı. Bunlar Amerikan bölgesinde muhafaza ediliyor. Bazılarına da Rus Ordusu tarafından bakılıyor, yemek veriliyor. Bu gün Van Valisi Aram’dır. Bütün davalar artık Ermeni lisanı ile görülüyor. Köylere ve kasabalara Ermeni memurlar gönderiliyor.”(8)
            _ 900 yıllık bir Türk vilayeti olan Van, kendi vatandaşlarının isyanı ile ele geçirilmiş ve düşman ülke Rusya’ya teslim edilmiştir. İhanetin böylesi tarihte ender kaydedilmiştir.

Bu gün dahi ne Türk, ne de Batı Dünyası, Van ili ve çevresindeki 509.707 Müslüman’dan (9) sadece 1500 kadın ve çocuğun kaldığını bilmiyorlar. Vanı ele geçiren Ermeniler bütün Türk mahallelerini yaktılar. Şehirde kalanları ve yollarda yakaladıkları kişilerin yaşlarına bakmadan toptan kitle halinde katlettiler. Bundan maksatları, Van’daki Türklerden bir iz bırakmamak ve bölgede sayısal üstünlük sağlamak istemeleriydi. (10) 


DİPNOTLAR:

(1) Richard G.Hovannasian: Armenia On The Road of to İndependence, s.44 (University of The Californian Pres Ltd. USA- 1967),
(2) Aynı Eser, s.55
(3). Ergünöz Akçora: Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları, s.127 (İstanbul-1994)
(4) Hüseyin Çelik: Görenlerin Gözüyle Van’da Ermeni Mezalimi s.26 (Yüzüncü Yıl Üniversitesi) 
(5) Arsavir Şıracıyan, Bir Ermeni Teröristin İtirafları s.54 (Kastaş Yayınevi- 1997). 
(6) Aynı Eser, s.52.
(7) Aynı Eser, s.79.
(8) Abdullah Yaman, Ermeni Meselesi v eTürkiye, s. 326- 327 (İstanbul – 1973). 
(9) Justin Mc Carthy The Population of The Otoman Armenians; Armenions in late Ottoman Period, s.70 (Edited by Türkkaya Ataöv, The Turkish Historical Society, Ankara – 2001). 
    (10) Fevzi Çakmak: Büyük Harpte Şark Cephesi Hareketleri, s.96 ( 1935 Yılında Harp Akademisinde Verilen Konferanslar, Ankara–1936) 

Dr. M. Galip Baysan

http://haberguncel.blogspot.com.tr/2013/06/nisan-mays19155-dusus-sonras-van-galip.html

.

Nisan - Mayıs 1915 - 4 - ( Tehcir kararına doğru )




Nisan/Mayıs 1915 -4- ( Tehcir kararına doğru ) 


Galip Baysan,
Cuma, Haziran 07, 2013


24 Nisan’da İstanbul’da Ermeni İsyanlarının elebaşlarının tutuklandıkları gün, Rusya’nın Eçmiyazin Katolikosu’ndan ABD Cumhurbaşkanına şu telgraf gönderildi.
“Sayın Başkan, Türk Ermenistan’ından aldığımız son haberlere göre, orada ‘katliam’ başlamış ve organize bir tedhiş Ermeni halkının mevcudiyetini tehlikeye sokmuştur. Bu nazik anda Ekselanslarının ve büyük Amerikan milletinin asil hislerine hitap ediyor, insanlık ve Hıristiyanlık inancı adına, büyük Cumhuriyetinizin Diplomatik temsilcilikleri vasıtasıyla derhal müdahale ederek, Türk Fanatizminin şiddetine terk edilmiş Türkiye’deki halkımın korunmasını rica ediyorum. 
Kevork Başpiskopos ve bütün Ermenilerin Katalikosu (1) 
Katalikos’a paralel olarak Rus Hükümeti, 27 Nisan günü İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na, Eçmiyazin Katolikos’unun Türkiye’deki Ermenilerin katledildiğini iddia ettiğini söylemiştir. Rusya’nın Washington ve Roma Elçilerine de Ermeni protesto hareketlerinin desteklenmesi yolunda talimat verilmiştir.  (2) 
Bu olayın perde arkasında bir dostluk gösterisi vardı. Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, 24 Nisan’dan hemen önce, eski arkadaşı Ermeni Milletvekili Vartkes’e İstanbul’u terk edip gitmesini tavsiye etmiş, sıkıntısı varsa para yardımı yapabileceğini bile söylemişti. Fakat Vartkes Efendi yerinden kıpırdamamayı tercih etti. Daha sonra yapılan soruşturmalar sırasında Vartkes efendi’nin Taşnak Komitesinden aldığı talimat nedeniyle İstanbul’da kaldığı anlaşılmıştır.”(3) 
Eçmiyazin Başpiskoposu’nun tevkif olaylarının başladığı aynı gün harekete geçmesi bu nedenle sürpriz değildir. Talat Paşa ve İttihatçıların dostlarını koruma arzusu, Ermeniler için uyarıcı olmuştur. Ermenilerin tehcir kararı ile ilgili yorumları bu uyarılara dayandırılarak daha sonraki yıllarda bakın nasıl farklı bir temel’e oturtulacaktır.
“Hükümetin Mayıs 1915’te aldığı karar esasen uygulanmakta olan geçmişte yapılmış bir olay için çıkarılmış bir karardı. Çünkü Kilikya’da tehcir ve soykırımlar başlamıştı.” (4)
  Ermeniler için alınacak tedbirler polisiye bir tedbir olmaktan çok askeri bir tedbir olacaktı. İlk olarak Başkent’teki komite ve militan üyeler yakalandı ve yargı karşısına çıkarıldılar. Askeri tedbir için Komutanlar baskı yapıyordu. Harbiye Nazırı Enver Paşa 2 Mayıs 1915’te İçişleri Bakanı’na şu yazıyı yolladı.
“Van gölü etrafında ve Van Valiliğince bilenen belirli yerlerdeki Ermeniler isyanlarını sürdürmek için daima toplu ve hazır bir haldedirler. Bu toplu halde bulunan Ermenilerin buradan çıkarılarak isyan yuvasının dağıtılması düşüncesindeyim.3ncü Ordu Komutanlığı’nın verdiği bilgiye göre, Ruslar 20 Nisan 1915’de kendi sınırları içindeki elli bini aşkın Müslüman’ı, sefil ve perişan bir halde sınırlarımızdan içeri sokmuşlardır. Hem buna karşılık olmak ve hem yukarıda belirttiğim amacı sağlamak için, ya bu Ermenileri aileleriyle beraber Rus sınırı içine göndermek yahut bu Ermeni ve ailelerini Anadolu içerisinde çeşitli yerlere dağıtmak gereklidir. Bu iki şekilden uygununun seçilmesiyle yapılmasını rica ederim. Bir sakınca yoksa isyancıların ailelerini ve isyan bölgesi halkını sınırlarımız dışına göndermeyi ve onların yerine sınırlarımız içine dışarıdan gelen İslam halkın yerleştirilmesini tercih ederim.” (5) 
           (Mareşal) Fevzi Çakmak da hatıralarında Van isyanından şu sözlerle bahsetmektedir: 
“5.6.7 Mayıs tarihlerinde Rusların saldırıları (kuzey kesimde) durdurulmuş X. Kolordu, İslâm –Kötek – Stenis hattını savunmak üzere tertibat almıştır. Bu sırada Van isyanı devam etmiştir. Asi Ermeniler sayıca az buldukları yerlerdeki, jandarma, memur ve ahaliyi, kadın, çocuk, yaşlı demeden öldürmüşler, genç kız ve kadınlara tecavüzlerde bulunmuşlardır. Van şehrini kan ve ateş içinde bırakmışlardır.” (6) 
          Tebriz’de 6 Mayıs 1915’te harekete geçen General Şarpantiye Komutasındaki Rus Süvari tümeni Van ve Adilcevaz üzerine harekete geçti. Olaylar gün geçtikçe Ermenilerin lehine ve Türklerin aleyhine gelişmeye başladı. 8 Mayıs günü Ermenilerin bir Türk mahallesine hücum ederek birçok evi yaktıkları bildirildi. İşte bu durum üzerine Van Valisi Cevdet Bey halkın başka yerlere göçmesine ve Van’ın yavaş yavaş terk edilmesine karar verdi. 

VAN BÖLGESİ TAHLİYE EDİLİYOR

Bu çekilme Türkler için inanılmaz zor şartlar altında yapılmaya başlandı. Göç sırasında erkeklerinin çoğu, uygulanan bölgesel seferberlik nedeni ile cephede Ruslarla savaşan Ordu’ya katıldığı için, yetersiz kuvvetlerle savunulmaya çalışılan Türk Halkı, yollarda Ermenilerce soykırıma ve akıl almaz işkencelere maruz bırakıldılar. Böylece bölgede 15-20 gün içindeki ikinci Tehcir (Zorunlu Göç) olayı Ermenilere değil fakat yine Türk ve Müslümanlara karşı bu sefer Ruslar tarafından değil ama Türkler tarafından uygulandı. Nedense Ermeni taraftarı yazarların hemen hemen tümüne yakın bir kısmı bu olaya temas etmedikleri gibi, olayı tamamen ters yüz ederek Van’da Türklerin Ermenilere kıyım uyguladıklarını, hatta rakam olarak 60.000 Ermeni’nin öldürüldüğünü beyan etmişlerdir. Bununla birlikte biraz daha ileri giderek Ermenilerin Türklerin zulmüne karşı kahramanca direndikleri ve Türkleri ağır bir yenilgiye uğrattıkları yolunda taraflı yayınlar yapmışlardır.(7)
Aynı günlerde Van Bölgesinde yaşayan Türk ve Müslüman halk büyük bir sorunla baş başa kalmışlardı. Tatvan ve Bitlis’e giden bütün yollar asi Ermeni çetelerin kontrolü altındaydı.
Türk ve Müslümanların çekilme yolları sınırlı idi:
1.Van Gölü kuzeyinden geçen Van-Erciş –Ahlat –Bitlis yolu,
2.Van Gölü güneyinden geçen Van-Gevaş-Bitlis yolu ve
3.Uygun vasıtalar temin edildiği takdirde Van-Tatvan deniz yolu idi.
O tarihlerde karayolu için motorlu ve motorsuz araç pek mevcut değildi. Gölde 2000 kadar insan taşıyabilecek 70 kadar yelkenli gemi mevcuttu ve muhtelif köylerin iskelelerinde bağlı bir durumda bulunuyorlardı. Göçe zorlanan Türk ve Müslümanlar için en büyük talihsizlik, bu gemilerin hemen hemen tümüne yakın bir kısmının Ermeniler tarafından çalıştırılıyor olmasıydı. 
Karayollarını büyük bir bölümü asi Ermeni Çetelerinin elinde bulunuyordu. Bu nedenle bu yollardan gidenlerin çoğu Ermeni asilerin saldırılarına hedef oldular. Göçmenler tümü ile savunmasız olduklarından bin bir türlü vahşi işkencelere maruz kalarak çok büyük zayiat verdiler, en talihlileri katledildi.
Gemilerle gidenlerin büyük bir kısmı yolculukları veya dinlenmeleri sırasında Ermenilerin yaşadığı adalarda ve bilhassa Çarpanak adasında ve kıyıdaki köylerde çocuk, kadın yaşlı ve hasta demeden hunharca öldürüldüler.(8) Van Gölü kan gölü oldu ve askerler uzun süre Van Gölü kıyılarından, masum Türk insanının cesetlerini toplayıp gömmekle meşgul oldular. 


DİPNOTLAR:

(1) Kamuran Gürün: Ermeni Dosyası, s.210–211( TTK, Ankara-1983)
(2) Salahi R.Sonyel: The Great War and The Tragedy of Anatolia, Turks And Armenians in The Maelstrom of Major Powers.122–123 (TTK; Ankara-2000) 
(3) Yılmaz Akbulut: Ermeniler ve Bingölde Ermeni Tehcirleri, s.71 ( Kültür Bakanlığı, Ankara-1998)
(4) Richard G.Hovannasian: Armenia On The Road of to İndependence, s.51(University of The Californian Pres Ltd. USA- 1967) 
(5) Genelkurmay, No 1/1, KLS 44, Dosya 207, F.2–1.
(6) Fevzi Çakmak, Büyük Harpte Şark Cephesi Hareketleri, s.86-87 (Şark Vilayetlerimizde, Kafkasya’da ve İran’da, 1935 de Harp Akademilerinde verilen Konferanslar, Ankara –1936); E. Akçora, a.g.e., s.126.
(7) Ermeni Komitelerinin A’mal ve Harekatı İhtilaliyesi ,s.263-281( Ankara-1983) 
(8) Ahmet Hulki Saral: Ermeni Meselesi, s. 142 (Ankara-1970/1985); Ergünöz Akçora: Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları, s.192 (İstanbul-1994) Van’da Ermeni Mezalimi, s.60-67, Hüseyin Çelik, Görenlerin Gözüyle Van’da Ermeni Mezalimi, s.29-97 (Yüzüncü Yıl Üniversitesi) 

Dr. M. Galip Baysan


.

( Ermeni İsyanı ) 3 Nisan/Mayıs 1915





Nisan/Mayıs 1915 -3- ( Ermeni İsyanı ) 


Galip Baysan,
Salı, Mayıs 28, 2013


Ermeni isyanı, 15 Nisan 1915 günü Van’ın bütün bölgelerine yayıldı ve genel bir havaya girdi. O günleri yaşayan Em. Tümgeneral Ahmet Hulki Saral, şahit olduğu olayları şu sözlerle anlatıyor: 
“15 Nisan 1915 günü Van bölgesinde kendini gösteren ilkbaharın parlak güneşli bir gününde gök gürültüsünü andıran silah sesleri ile uyandık. Sokakların ve evlerin arasından yansıyarak geçen mermiler, acı bir inleyiş gibi vızıldıyordu. Her taraf toz duman içinde ve her yerden ağır bir barut kokusu geliyordu. Herkes heyecan ve endişe içinde idi. Bütün Vanlılarda adeta derin bir ölüm sessizliği vardı. 
Van, Ermenilerin ilk önce ele geçirmek istedikleri bir şehirdi. Bir noktada şansları da kendilerine yardım ediyordu. 33.Piyade Tümeni savaş dolayısıyla Erzurum’a gönderilmişti. Van şehrinde böylece hiç bir askeri kuvvet kalmamıştı. Sadece Jandarma kuvveti kalmıştı. Böylece Ermenilerin şehri işgalleri nispeten daha kolay bir hale gelmişti. Fakat her ihtimale karşı Rus Ordularının Türk topraklarına girmelerini ve (İklim şartlarından rahatsız olmamak için) baharın gelmesini beklemişlerdi. Bu suretle Ruslarla müşterek hareket ederek daha başarılı olacakları inancındaydılar. 
Uzun yıllardan beri silahlanan, tüfek, tabanca ve el bombaları gibi türlü silahlarla donanmış olan Ermeni çeteleri Van’da toplanmışlardı. Köylerde aynı şekilde silahlandırılmış, harekete hazır hale getirilmişlerdi. (1) 
Bir Rus Generali’nin (Maflofiski) bu isyanla ilgili anıları şöyledir: 
“Van mıntıkasında vaziyet karışık bir hal almıştı. 14 Nisan’da, Van’da kıyama başlamışlardı. Ermeniler Van’daki küçük Jandarma kıtasını katl ve tard etmişlerdi. Bunun üzerine Türkler Kazım Bey’in 5. Mürettep Fırkası’nı göndermişler ve iç kalede ve şehirdeki Ermenileri muhasara etmişlerdi. Aynı şekilde Van’daki Ermenilere yardım için General Truhin komutasında bir birliğin Van’a sevk edilmesi Kolordu’ya bildirilmişti” (2) 
20 Nisan’da Ermeniler karakollara ve Türk hanelerine silahla taarruz ederek isyanlarını genişletmişlerdi. Van içinde Vali Cevdet Bey Ermenilerle kıyasıya bir mücadele’ye girmişti.(3) Artık Van ve çevresinde, Rus Cephesi’nin hemen yanı başında Ermeniler kendi anavatanlarına karşı tam bir iç isyan hareketi içindedirler. Rafael de Nogolis adlı bir yazar “Hilal altında dört yıl” adlı eserinde isyan hakkında şunları söylüyor: 
“Nisanın sonuna doğru başlayan isyan gelişmeye yüz tuttu. Vilayet merkezinde çok kuvvet yoktu. Ancak Türk jandarmaları ile birkaç eski top vardı. Van’da fazla kuvvet bulunmadığını bilen Ermeniler Van’ı yakıp yıkmaya başladılar. Ermeni mahallerinde jandarma ve polis kuvvetlerine ateş açtılar. Kışladaki erleri şehit ettiler.” (4) 
Nisan ayının ikinci yarısından itibaren hem Van ve Doğu Anadolu Bölgesinde hem de Gelibolu Yarımadasında çok ciddi olaylar gerçekleşmektedir. Osmanlı Hükümeti sık sık toplanarak gelişen olumsuz durumlar için acil kararlar almaktaydı. Doğu Anadolu Bölgesinde iç ve dış tehditlerin nasıl geliştiğini zamanın Başbakanı Talat Paşanın anılarından izliyoruz. 
“Van’daki olayları dâhildeki öteki isyan hareketleri izledi. Kıtalarına katılmak üzere gönderilen bazı münferit askeri birliklerin bu isyankâr Ermeni çeteleri tarafından öldürüldüğü anlaşılmıştır. Kumandanların genel karargâha gönderdikleri rapordan anlaşıldığına göre, Müslümanlara karşı şehir, köy ve yollarda yapılan kıyım ve saldırılar, Rus Cephesindeki o çevre halkından oluşan askerler üzerinde çok kötü etkiler bırakmaktadır. 
Ordu Göç ettirme kanununun uygulanmasını yeniden gündeme getirdi ve ısrar etti. Ben yine karşı çıktım. Birçok acı durumlar bana göstermiştir ki, Hıristiyanların Müslümanlara yaptıkları zulümler Avrupa’da büyük bir hoşgörüyle, sessiz karşılandığı halde, Müslümanların en ufak bir hareketi gereğinden fazla büyütülüyordu. Bu bakımdan, Rusların bu savaşta Ermenilerin yanı başında bulunması yüzünden çıkacak olan düzensizliklerin bize karşı kötüye kullanılacağını önceden biliyordum. 
Bu görüşmeler sırasında meslektaşlarımdan bazıları beni duygusuzluk ve vatana ihanetle suçlayacak kadar ileri gittiler. Gerçekte de Ordu, son derece tehlikeli bir durumda bulunuyordu.” (5) 
Aynı günlerde çok yakınlarda 1878’den beri Rusların elinde kalan Kars-Ardahan bölgesinde seri cinayetler işleniyordu. Sarıkamış Harekâtı sırasında, 37 yıllık bir esaretten sonra kurtuluş ışıkları gören Kars ve Ardahan halkı sevinçlerini gizleyemediler. 4 Ocak 1915 günü Ardahan’ı baskınla alan Kazak Sibir alayı, Çıldır’dan Göle’ye kadar Türk köylerinde “Türklerin gelişini alkışladınız” diye silahsız ahaliyi, çoluk çocuk demeden katliama başladılar. 1915 başından itibaren üç ay Ruslar, Kars ilindeki silahsız Türk-müslüman ahaliyi kırıp sindirmekle uğraştılar. Bakû’daki “İslâm Cemiyeti Hayriyesi” nin “Felâket ve Harbzadelere Yardım Şubesi” Çardan resmen izin alıp 1915 Nisan başında yardıma gelinceye kadar, pek vahşice yapılan bu Rus mezalimi devam etti. En az 40.000 Türk katledildi. Bu cemiyet; resmen kayıtlı “22.000 harbzade” Karslıya 1917 sonlarına kadar yardıma devam edip ölmekten kurtardı. (6) 
Van ve çevresindeki Ermeni isyan ve cinayetleri Kuzey ve Doğu’daki Rus Ordusu ilerleyişi ile işbirliği içinde, bazen onlara paralel ve bazen de davet eder tarzda büyümüştür. 
“Ermeni ekseriyeti olan yerlerde çekilmek isteyen memurların, memur ailelerinin ve masum çocukların kanları ile dereler boyandı. 23 Nisan’da isyan devam etti. Her taraftan Van’a mümkün olan kuvvet ve bir kaç toptan başka Türkleri savunacak bir kuvvet yoktu. Ancak kuzey’deki Rus baskısı ve harekâtı gittikçe artarken onlarla birleşip Türkleri katletmek isteyen Ermeniler daha önceki planları gereği Van’daki isyanları ve kıyamları başlatmışlar (ve geliştirmişler)’dir.”(7)

Sivas Valisi 22 Nisan 1915 günü İçişleri Bakanlığı’na aşağıdaki telgrafı yollamıştı. 
“Vilayet içinde Ermenilerin toplu olarak bulundukları yerler Şebinkarahisar, Suşehri, Hafik, Divrik, Gürün, Gemerek, Amasya, Tokat ve Merzifon’dur. Şimdiye kadar Suşehri’ni Türk köyleriyle civarında ve Hafik’in Tuz hisar, Horasan köylerinde ve Merkeze bağlı Olaraş nahiyesinde yapılan aramalarda pek çok yasak silah ve dinamit bulundu. Ermenilerin bu vilayetten 30.000 kişiyi silahlandırdıkları, bunlardan 15.000 kişinin Rus Ordusuna katıldığı, 15.000 kişinin de, Türk Ordusunun başarısızlığı halinde, ordumuzu gerisinden tehdit edeceği yakalanan sanıkların ifadeleriyle kesinleşmiştir. Ermeni Taşnak Komitesinden Murat’ın sığındığı Tuz hisar köyüne gönderilen güvenlik birlikleriyle Ermeniler arasında çarpışmalar olmuştur, kaçanlar takip edilmektedir.” (8) 
Diyarbakır Valisi de şu bilgileri veriyordu: 
“Diyarbakır’da asker kaçağı, silah ve mermi araması yapılmıştır. Sonucunda pek çok silah, cephane, askeri elbise, patlayıcı madde bulunmuştur. Ermeni komitacılardan yalnız merkezde 1.000’den fazla asker kaçağı ele geçirilmiştir.” (9) 
Aynı günlerde Zeytun ve Muş’da da isyanlar devam etmekteydi. Ermenilerin Ruslarla işbirliği içinde olduğu açıkça biliniyordu. Doğudaki bu hareketlerin yanında, Batıda Çanakkale bölgesinde İngiliz ve Fransızlar İmparatorluğun başkentini ele geçirmeyi hedef alan büyük bir çıkarma harekâtı hazırlığı içindeydiler. İç ve dış baskılar yöneticileri ağır bir baskı altına almışlardı.
Bütün bu gelişmeler üzerine İçişleri Bakanlığı 24 Nisan 1915’te bir genelge yayınladı. Bu genelge ile Ermeni parti, komite merkezi ve şubelerinin kapatılması, evraklarına el konması, elebaşlarının gözaltına alınması, gerekenlerin askeri mahkemeye verilmesi ve suçluların cezalandırılması isteniyordu. Bunun üzerine 2345 kişi tutuklanarak mahkemeye verildi. İşte Ermenilerin soykırım günü olarak kutlanmalı diye bastırdığı “24 Nisan” günü, bu yasal tedbirlerin başlatıldığı gündür.(10) 
O gün, İstanbul’da yaşayan 77.735 Ermeni’den 235’i eyleme geçtikleri için tutuklanmışlardır. Bu tutuklananlar arasında 1908 II. Meşrutiyet Meclisi’nde Kozan Milletvekilliği yapan Kamparsum Boyacıyan Murat, Erzurum Milletvekili Karakin Pastırmacıyan, Armen Garo, Van Milletvekili Vohan papazyan... Takma adlar kullanarak “çetebaşılık” yaptıkları için tutuklanmışlardır.” (11) 
       

DİPNOTLAR:

(1) Ahmet Hulki Saral, Ermeni Meselesi s.135–136 (Ankara –1970). 
(2) General Maflofski, Umumi Harpte Kafkas Cephesi’nin Tenkidi, s.194–195 (Çeviren Kaymakam Nazmi, Ankara, 1935). 
(3) Ali İhsan Sabis, C.2, s.218–219.
(4) Refael de Nogolis, Hilal Altında Dört Sene ve Buna Cevap, s.73 (Çeviren Kaymakam Hakkı, İstanbul, Askeri Matbaa, 1931)
(5) Talat Paşa’nın Anıları, s.82–83 (Bas. Haz. Mehmet Kasım, Say Yayınları, İstanbul – 1986) 
(6) Kırgızoğlu, M. Fahrettin, Kars Tarihi, Cilt –1, s.553–554 (Taş Çağlarından Osmanlı İmparatorluğu’na Doğru, İstanbul–1953); Ahmet Ender Gökdemir, Cenüb-i Garbi Kafkas Hükümeti, s.14–15 (Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara –1988)
(7) Aziz Samih, Büyük Harpte Kafkas Cephesi, Hatıraları (Zivin’den Peteriç’e); s.41 (Ankara, Büyük Erkân-ı Harbiye Matbaası, Ankara- 1934). 
 (8) Genelkurmay, No.4/3671, KLS 2820, Dosya 69, F–3–45. 
 (9) Genelkurmay, No.4/3671, KLS 2820, Dosya 69, F–3–82.
(10) Yılmaz Akbulut, Ermeniler ve Bingöl’de Ermeni Tehcirleri, s.68 (Kültür Bakanlığı, Ankara – 1998); K.Gürün a.g.e., s.213.
(11) Nurşen Mazıcı, Belgelerle Uluslararası Rekabette Ermeni Sorunu’nun Kökeni, 1878 – 1918, s.80 (İstanbul–1987)

 Dr. M. Galip Baysan


http://haberguncel.blogspot.com.tr/2013/05/nisan-mays-1915-3-ermeni-isyani-galip-baysan.html


..

Ermeni İsyanı Büyüyor - 2 Nisan/ Mayıs–1915




 Ermeni İsyanı Büyüyor - 2    Nisan/ Mayıs–1915


Galip Baysan,
Pazartesi, Mayıs 13, 2013


Şubat 1915’te Timor nahiyesi merkezinde çıkan isyanla artık olaylar önüne geçilemez bir duruma girdi. Burada civardan katılanlarla birlikte ellerine Rus silahları olan asilerin sayısı bini aşmıştı. Müslüman köylere saldırmaya başladılar. İsyan Gevaş ve Çatak kazalarına da yayıldı. Komitenin hazırladığı “Müdafaayı Şahsiye için Talimat” adındaki belge hükümlerine (1) uyularak Müslüman köylerinde yaşayan Ermeniler hemen Ermeni köylerine göçe başladılar. Kısa zamanda Saray ve Hoşab kazalarındaki Müslüman köylerinin arasında kalan Ermeni köylerinde eli silah tutan bütün Ermeniler buralardan ayrıldılar. Buna karşılık Ermeni köylerinde yaşayan Türkler bu gelişmelerden habersizdiler ve sadece resmi elemanların verdiği talimatlara uymakla sorumlu oldukları bilinci ile hareket ediyorlardı. Askerlik çağındaki Ermeni gençlerin tümüne yakını “asker kaçağı”, “silahlı” ve “bir teşkilat içinde” bulunmalarına rağmen, Türk ve Müslüman gençlerinin askeri görevle dışarıda bulunmaları nedeni ile bu gibi isyankâr faaliyetlere karşı tamamen müdafaasız bir durumda bulunuyorlardı. 
İsyanla birlikte çetelerle devriyeler arasına silahlı çatışmalar başlayınca, saldırılar hemen Müslüman köylerine ve yolculara yöneldi. Rastladıkları bütün Müslümanları çocuk yaşlı demenden imha etmeye başladılar. (2) Resmi belgelerde yeminli ifadelerle bu olaylar detaylı olarak açıklanmaktadır. Meselâ Mehmet Hulusi adlı bir zatın yeminli ifadesinde Ermenilerin yaptıkları katliamlar ve Rus Ordusu ile Ermeni faaliyetleri arasındaki ilişkiler şu sözlere özetleniyordu: 
“Saray bölgesinin Ruslar tarafından işgali sırasında Ermeni çeteleri 200 kişilik Köprüköy köyüne saldırdılar. Kadınlar, erkekler, çocuklar ve yaşlılar katledildi, evler yakıldı. Ayrıca Van Gölü’nü aşmak için Ebriren köyüne geçen askerlerin cesetleri Van Gölü kıyılarından çıkarıldı.”(3) Aynı günlerde Van’daki durumu, Van valisi Cevdet Bey’in 2 Mart–1915 Tarihli mesajından öğreniyoruz: 
“Van’ın yukarı mahallelerindeki isyancı Ermeniler şehrin her tarafından saldırılar ile bütün mahallelere yayılmak istemişler ancak püskürtülmüşlerdir. Türk taarruzu karşısında askerlerimize kale gibi evlerinin mazgallarından ateş açılmış askerlerimiz de bu kesimlere girememişlerdir. Bu çatışmada 23 şehit, 27 yaralımız olmuştur.” (4) 
Bu satırlardan ve Ermeni yazarların aynı konuda verdikleri bilgilerden de açıkça anlaşılacağı şekilde, Ermenilerin yıllardır hazırladıkları ve bekledikleri gün gelmiştir. Sadece Van’da değil bölgede yaşayan bütün Ermeniler isteseler de istemeseler de kendi devletlerine isyan halinde ve düşman ülke orduları ile işbirliği içine girmişlerdir. Askerden silahlarıyla (veya silahsız olarak) kaçan Ermenilerin sayıları 30.000 – 40.000 ‘i aşmaya başlamıştır. Bölgede yaşayan Türk ve Müslüman köylerinde çoğunlukla yaşlılar, kadın ve çocuklar vardır. Savunmasız bu insanların yaşamları tamamen devletin koruyucu kanatlarına ve Ermeni çeteleri ve Rus gücünün merhametine kalmıştır. Ancak devlet güçleri isyanları bastırmak için yetersiz, Ermeni ve Ruslar çok zalimdir. 
Van isyanı da, Van Valisi’nin elindeki küçük kuvvetlerle bastırılacak kadar küçük değildi. Rusların Van istikametindeki taarruzları karşısında Van seyyar jandarma Fırkası (Tümeni) 4 Mart’ta geri çekilmişti. Bu tümenin kumandanı Binbaşı Kazım Bey (General Kazım Özalp) vakit geçirmeden Birinci Kuvve-i Seferiye’nin Van tarafına yürümesini tavsiye etmiştir.(5) 
Cephedeki gelişmeler Rusların Van istikametinde ilerleyerek Van’ı işgal ve bölgedeki bütün Ermenilerin tam bir ayaklanmaya başlayacaklarını işaret ediyordu. Ermenilerden kalan isyana katılmayanlar da vardı ve hükümet bölge resmi organlarına gönderdiği bildirilerde isyana katılmayanlara karşı dikkatli olunması” isteniyordu. 12 Mart 1915 tarihli telgrafta 3. Ordu Komutanlığı, isyana katılmayanlar için, isyana katılanlar ile bir tutulmaması, onlara zarar verilmemesi, onların korunması ve adaletle hareket edilmesini istiyordu. (6) 
Olaylar geri bölge emniyetinin sağlanması için cepheden önemli bir savunma gücünün ayrılmasını gerektiriyordu. Bu durum, tam da Rus ordusunun ve onlara destek veren Ermeni isyancıların hedefledikleri bir olgu idi. 24 Mart’ta Van Seyyar Jandarma Tümen Komutanlığı’nın 3.Ordu Komutanlığı’na gönderdiği mesajın özeti şöyledir: 
“Van bölgesindeki bazı köylerde Ermenilerin çıkardıkları olaylar, Tümenin Van bölgesinde yaptığı harekâtı sonuçlanıncaya kadar mevcut kuvvetler ile idare edilmeli, Ermenilerin hareketlerini kıracak önlemler alınmalıdır. Mutlaka yardım gönderilmesi lâzımsa Tümenin yarısından fazlasını bu göreve ayırmak gerekir, bu ise Kafkaslardaki harekâtı aksatır. Bu nedenle hangi hareketi yapacağımızın bildirilmesi” (7) 
Bölgede alınan tedbirlere gelince, her tedbir Ermeniler ve olayların gerçek nedenleri olan misyonerler ve kilise mensuplarınca İstanbul ve dış dünyaya ters bir şekilde yansıtılacak, ülkesine isyan etmiş, düşmanla sıkı bir ilişki içinde olan asi kütleler, Devlet baskı ve zulmüne uğramış masum insanlar olarak gösterilecektir. Bölgedeki durum zannederiz ki Van’ın Mahmudi Kazası Kaymakamı Kemal Bey’in 4 Mart 1915 günü İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği telgraf’tan daha iyi anlaşılacaktır. 
“Yüzyıllardan beri Osmanlı Devleti’nin koruyuculuğu altında yaşamlarını sürdüren Ermeni vatandaşlarımızı kendilerine bu günkü durumu sağlayan Müslümanlara karşı yaptıkları ve örneğine hiç rastlanmamış olan faciaları belirten şu bilgileri okurken boğulacak kadar ızdırap duyuyorum. 
Yirminci asrın nefretle tarihe kaydedeceği bu lekeli sayfalarını, vatanımız içinde hükümetimiz sayesinde güvenli ve mutlu bir hayat yaşayan Ermeni vatandaşlarımız yazmışlardır. 
Bu şahısların masum ve bakir kızlardan başlayarak yetmiş yaşındaki erkeklere kadar Türkler hakkındaki uyguladıkları alçakça hareketlere karşı hükümetimiz, her çeşit intikam ve kinden sıyrılmış olarak düzeni sağlamaya çalışmaktadır. 
Ermeni komitelerinin hükümetin bu durumundan faydalanarak tek veya toplu, fakat devamlı olarak yabancılara ve hükümete başvurmalarının nedeni, komitelere katılan Ermenilerin faaliyetlerini örtmek ve kapatmak için olduğu kesindir.” (8) 


DİPNOTLAR:

(1) Ermeni Komitelerinin Köylere kadar yayılan teşkilatları ve değişik direktif ve talimatlarla ilgili bilgi için bknz. Ermeni Komitelerinin Amâl ve Harekatı İhtilaliyesi; s.177–194, 200–216. 
(2) Faiz Demiroğlu: Vanda Ermeni Mezalimi (1895-1920), s.59 ( Ankara-1985)
(3) Ergünöz Akçora:    Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896- 1916), s.166 (İstanbul – 1994).  
(4) ATASE Arşivi, No–4/3671, Kls.2820, Des 69-A, F.3–87.
(5) Ali İhsan Sabis, Harp Hatıralarım C.2, s.186.
(6) Askeri Tarih Belgeleri Dergisi Sayı 8/1 No.18/8.
(7) E. Akçora, s.169.
(8) ATBD, Sayı 81, No.1819. 

Dr. M. Galip Baysan


http://haberguncel.blogspot.com.tr/2013/05/nisan-mayis1915-ermeni-isyani-buyuyor-2-galip-baysan.html


..

Van İsyanı - 1 Nisan/ Mayıs–1915




Van İsyanı - 1  Nisan/ Mayıs–1915


Dr. M. Galip Baysan , 
Salı, Mayıs 07, 2013


Birinci Cihan Savaşı’nın ilk aylarında Osmanlı cephelerinde iki büyük saldırı harekâtı planlanmıştı. Birisi o dönemin ünlü görüşü “Pan Turanizm” ideali için yapılan “Sarıkamış Harekâtı” diğeri ise “Pan İslam” ideali için yapılan “Kanal Harekâtı”dır. Her ikisi de ustaca ve büyük düşünülerek hazırlanmış planlar olmasına rağmen, uygulama safhasında hazırlık ve kapasite yetmezliği nedenleriyle başarısızlığa uğramıştır. Sarıkamış harekâtı 23 Aralık 1914 ile 2 Ocak 1915 arasına cereyan etmiş 60.000 ‘e yakın zayiata sebep olmuş, bir askeri felâket halini almış ve Ordu’nun taarruz gücü’nün eksilmesi bir yana, savunma gücünü de etkilemiştir. 
Bu olay sırasında Türk Bölgesi’nde yaşayan Ermenilerin, her türlü imkânı kullanarak Rus birliklerine istihbarat topladıklarını inkâr etmenin bir faydası yoktur. Bu muharebeler süresinde bölgede yaşayan Ermeniler düşmanla tam bir işbirliği içinde, kendi anavatanlarına ihanet suçu işlemekteydiler. Bu konuda, Van şehrinde geçen olaylar, insanlık adına ibret alınacak ve Türk-Ermeni sorunu tartışılırken asla hatırdan çıkarılmaması gereken olaylar olarak dikkatle incelenmelidir. 
1915 yılının ilk aylarında Van’daki Ermenilerin, Rus taarruzunun arifesinde başlattıkları isyan hareketi, aynı zamanda isyanın en güçlü olduğu Nisan ve Mayıs aylarında Ermenilerle ilgili radikal kararların alınmasının en önemli nedenlerinden biri olacak ve “Tehcir Olayı”nın, “Ermeni İsyanı nedeniyle Devlet tarafından bir tedbir olarak mı ortaya çıktı? Yoksa tam tersi “Ermeni isyanları” mı “Tehcir” nedeniyle başladı şeklindeki tartışmalarına açıklık getirecektir. Bu arada okurlarımızın dikkatini, günümüzdeki PKK olayları ile benzerlikler üzerine çekmek isteriz.

1915 VAN İSYANI

Meşrutiyetin ilânından sonra, Ermeni komitecileri, hem Ermenilerin sırtından geçiniyorlar hem de kendilerine birer mevki hazırlamayı ihmal etmiyorlardı. Ermeniler üzerinde büyük etkinliği olan çoğu dışarıdan gelmiş bu grubun, tıpkı günümüzün PKK militanları gibi bazıları milletvekili, bazıları da komisyoncu, ihtilâl kışkırtıcısı ve silah kaçakçısı oldular ve büyük paralar kazandılar (1) İngiliz, Rus ve Fransız konsolosları, Van’daki komitecilerin akıl hocalığını yapıyorlardı. (2) En önemli konulardaki görüşmeler ve plânlamalar Rus konsolosluğunda yapılmaktaydı. Seferberliğin ilanına kadar meydana gelen olaylar, komitecilerin tertipleriyle çıkarılmış “siyasi cinayetler” den başka bir şey değildi. 
Osmanlı Devleti’nin 1330 (1914) yılı nüfus istatistiğine göre Van nüfusu 259.141’di ve bu nüfus içinde Ermenilerin sayısı 67.792 olarak belirtilmiştir. (3) Bu rakam, Toplam nüfusun %26’ya yakın bir kısmının Ermeni olduğunu, yani bu ilde Ermenilerin oldukça yoğun bulunduklarını ifade etmektedir. Rus ve İran hududuna yakın olması nedeniyle de isyancı ve anarşist faaliyetler için oldukça cazip bir bölgedir. 1896 Haziran’ında patlak veren birinci Van isyanından beri de hareketli bir ihtilâl merkezidir. (4) Bölgeyi yakından inceleyen İngiliz Yüzbaşı Norman’ın raporunda (5) ve İngiliz Konsolosu Williams’ın daha sonra ünlü Mavi Kitapta da yayınlanan raporunda Ermeni isyanı ile ilgili şu görüşler yer almaktadır: (6) 
“Gazetelerde yayınlanan Ermeni sorunu konusundaki yazılar doğru değildir. Bunlara ait yazılanların hepsi yalandır...” 
Osmanlı İmparatorluğu’ndaki bazı yabancı görevliler ve bazı batılı gazetecilerin Ermeni Meselesi hakkına doğru bilgi vermelerine rağmen, özellikle İstanbul’daki yabancı ülke elçilerinin ve bu elçilerin ait olduğu ülkelerin dış politikası ve Osmanlı topraklarında yoğunlaşan çıkarları nedeniyle gerçekleri ters yüzü ederek, kendi kamuoylarına böyle yansıtmalarına sebebiyet vermiştir. Durumun bu şekli almasında, tabii ki Misyonerlerin de büyük rolü olmuştur.(7) Van’da 1890’larda başlayan bu hareketlenme ve örgütlenme; Cihan Savaşı’nın başlaması ile birlikte silahlı isyan hareketlerine dönüşmeye başlamıştı. 
Hınçak ve Taşnak örgütlerinin talimatıyla bölgede köylere kadar muntazam teşkilatlar kurmuş olan (8) Ermeniler; Savaşla birlikte önce silahsız ve daha sonra silahlarıyla birliklerinden kaçarak Rusya ve İran’a geçtiler. Ünlü komiteciler Antranik, Muşlu Simpat, Rusya’da yerleşmiş olan Vanlı Hamazosp gibi liderlerinin yanında üçer, dörder yüz kişilik taburlar teşkil etmeye ve Hoy ve Dimon bölgesinde Rus Subayları’nın nezaretinde savaş eğitimi görmeğe başladılar. Hatta savaş ilanından önce bile bu çetelerle sınır muhafızları arasında çeşitli çarpışmalar başlamışdı.(9) 
29 Kasım 1914’de Van isyanına ilişkin ilk işaretleri belirten haber Jandarma Tümen Komutanı Kazım (Özalp) Bey’den geldi.(10)  Kazım Bey mesajında: “yakalanan iki casusun ifadesine göre bu günlerde Van Vilâyetinde bir isyan çıkarılacağı anlaşılıyor. Düşman ele geçirdiği bölgelerdeki Müslümanların silahlarını toplayıp Ermenilere veriyor, onlardan kıtalar kuruyor, Tümende silahları alınan Ermenilerin tamamı kaçmıştır” diyordu. 
Bir gün sonra 30 Kasım’da Van Valisi Cevdet Bey, telgrafında, “Ermenilerin bir olay çıkarmamalarına çalışıyorum. Rus kuvvetleri Kotur’dan ilerlemektedir. Jandarma Tümeninin bu kuvvet karşısında uzun süre direneceğini sanmıyorum. Aileleri Bitlis’e göndermeye başlayacağım” diyordu.(11) 
Van vilayetinden 2 Aralık 1914’te İçişleri Bakanlığına gönderilen telgrafta “Selmas bölgesindeki bütün Ermeniler Ruslarla birlikte çalışıyorlar. Sınır boyundaki çetelere kumanda eden, vaktiyle Taluri (İkinci Sasun) isyanını yapan meşhur Antranik ve arkadaşlarıdır.”(12) deniyordu. 
Erzurum Valisi Tahsin Bey’in 20 Aralık’ta Başkumandanlığa yolladığı rapor da şu bilgiler vardı:
“Van’ın Karçıkan ve Gevaş kazalarında yaşayan Ermenilerde isyan emareleri vardır. Bölgedeki telgraf telleri kesilmiştir... Bitlis’ten bu bölgeye jandarma ve Milis gönderilmiş ve çarpışmalar başlamıştır. Kuvvetlerimiz az ve Milislerin silahları yetersiz olduğundan takviye kuvvetlerine ihtiyaç vardır.” (13) 
Ermeni komiteleri Van ve diğer il temsilcilerine şu tebligatı gönderdiler: “Ruslar Başkale ve Saray istikametlerinde ilerleyecekler, arkadaşlarımız beraberdir. Yaklaştıkları mahallelerde bütün taraftarlarımız silahlı olarak onlara katılacaklardır. Rusların tam olarak galip gelmesi halinde istediğimizi yapabiliriz. Merkezde kuvvet toplandı, şimdiden başlarsak fazla kan dökülecek ve yolların karla kaplı olması nedeniyle seri müdahalelere yapamayacak ve dâhildeki taraftarlarımızı da tehlikeye düşürebileceğiz. Bu nedenle Rusların yaklaşmasını beklemeliyiz.”(14) 
Bu tebligatı vaktinde alamayan ve daha önceki talimatı vaktinden önce uygulayan bazı köyler hemen harekete geçerek Havosar nahiyesindeki birkaç jandarmayı, Gevaş Kadısı İsmail Hakkı Efendiyi şehit ettiler. Gevaş ve Bitlis sınırındaki Karçkan’da jandarma karakollarına taarruz edip, telgraf tellerini kestiler. Önemli yol ve yerleri işgale kalkıştılar. Bu şekilde komitecilerin vaktini bekledikleri olaylar kararlaştırılan zamandan önce başlamış oldu.(15) 
25 yıla yakın bir süreden beri çok iyi bir şekilde hazırlanan ve teçhiz edilen çetelerin ve Doğu Anadolu’da yaşayan Ermenilerin büyük çoğunluğunun bu günlerde sabırsız davranmalarının en büyük nedeni Türk Ordusu’nun Ruslar karşısında Sarıkamış’ta aldığı ağır yenilgidir. 60.000 den fazla insan gücü, silah ve malzemeyi soğuk kış şartlarına ve Ruslara terk eden Türk Ordusu, 3’ncü Ordu; ancak 20.000 kişilik bir kuvvete inmişti. Bu ordunun yeniden teşkilatlanması için Hafız Hakkı Paşa görevlendirildi. O da 1915 Mart’ında Erzurum’da Tifüs’ten öldü. 1915 Şubatında uygulanan Bölgesel Seferberlik nedeniyle; askerlik çağındaki bütün erkek nüfusun askere alınması kararlaştırılmış ve bu nedenle Doğu’daki Türk Köyleri erkeksiz ve savunmasız kalmıştı. 


DİPNOTLAR:

 (1) Faiz Demiroğlu, Van’da Ermeni Mezalimi (1895–1920) s.57 (Ankara – 1985); Ermenilerin Yaptıkları Katliamlar, Rus Generali Mayevski, s.26 (Azmi Süslü), Ankara Üniversitesi –1986). 
(2) F. Demiroğlu, a.g.e., s.57, Mayevski, s.32.
(3) E.Uras, s.142–144, Osmanlı Ülkelerinin 1330 yılı Nüfus İstatistiki, Dahiliye Nezareti Sicil Genel İdaresi Müdürlüğü, İstanbul Hilal Matbaası, 1336. 
(4) Ergünöz Akçora, Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896- 1916), s.XVI, (İstanbul – 1994). 
(5) C.B. Norman: Ermenilerin Maskesi Düşüyor, s.12-13 ( Ankara Üniversitesi-1993)
(6) Aynı Eser, s.14.
(7) Aynı Eser, s.14–15.
(8) Ergünöz Akçora a.g.e, s.6–10; Hulki Saral Ermeni Meselesi, s.180 (Ankara –1970).
(9) Em.Alb. Faiz Demiroğlu, Van’da Ermeni Mezalimi (1895–1920) s.57–58 (Ankara – 1985).
(10) Genelkurmay, Arşiv No: 4/3671, KLS 2818, Dosya 59, F–2–54 ve 2–55.
(11) Genelkurmay, Arşiv No. ½, KLS.4, Dosya 23, A.F-4, Gürün a.g.e., s.203.
(12) Kamuran Gürün : Ermeni Dosyası, s.203 ( TTK, Ankara- 1983)
(13) Genelkurmay Arşiv No.1/1, KLS. 4, Dosya 23A, F.5.
(14) Ermeni Komitelerinin Amâl ve Herakât-ı İhtilaliyesi, s.260–261.
(15) Faiz Demiroğlu, a.g.e., s.58-59.


Dr. M. Galip Baysan


http://haberguncel.blogspot.com.tr/2013/05/nisan-mayis1915-van-isyani-1-galip-baysan.html

..

Ermeni iddialarına karşı görüşler




Ermeni iddialarına karşı görüşler  



Galip Baysan
Pazartesi, Şubat 17, 2014



2015 yılı yaklaşırken basından aldığımız bilgilerle sadece Fransa’da değil, dünyanın değişik ülkelerindeki Ermeni faaliyetleri, örgütlenmeleri, Batı ülkelerinden gördükleri destek, bu desteğin ışığında Ermenilerin Türkler hakkındaki korkunç ithamları ve bu ithamlarını siyasi harekete dönüştürme yolundaki gayretlerini dikkatle izliyoruz. Bunun yanında Türk Devleti ve Türk toplumunun sesini duyurma imkânı bulamadan hemen hemen her batı ülkesinde ön yargılarla mahkûm edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bu noktada okuyucu olarak aklımıza bazı sorular gelmeli.
—Acaba neden Ermeniler bu kadar atak bu davada haklı olabilirler mi? Ancak çok acı çekmiş insanlar bu kadar büyük bir kini 70–80 yıl ötesine taşıyabilirler. Acaba Türk kamuoyunun bilmediği bir şeyler mi var?
—Acaba neden Batılı ülkeler Ermenilere destek veriyorlar da Türk görüşlerine ne basında ne resmi araştırmalarda yer verme gereği duymuyorlar? Ermenilerin sadece Hıristiyan olması ile bu soru cevaplanabilir mi? Yoksa onlar da Ermenilere 1890–1920 yılları arasında bir soykırım uygulandığından emin midirler?
—Ermenilerin iddiaları çok büyük, acaba 1,5–2 milyonluk bir insan kitlesinin bilinçli olarak imha edildiğini iddia ederken bu iddialarını kanıtlayacak çok ciddi belgelere mi sahipler?
—Ermenilerin bu iddiaları neden Osmanlı arşiv, belge, hükümet ve itham edilen kişi ve kurumlarca işgal kuvvetlerinin kontrolü altında bulunduğu (daha doğrusu olayın şahitlerinin hayatta bulunduğu) 30 Ekim 1918 ila 6 Ekim 1923 tarihleri arasındaki 5 yıllık süre içinde ve sonrasında yapılmamış da, 40 yıl sonra ortaya atılmıştır?
—Ermeni Meselesi’ni yaratmış, beslemiş, büyütmüş ve Ermeni olaylarında birinci derecede sorumluluk taşıyan Rusya ve İngiltere neden bu tip iddialara iltifat etmiyor da, ikinci, üçüncü derecede rolü olan ve hatta ABD, Arjantin gibi hiç rolü olmayan ülkelerde bu faaliyetlerin ve verilen desteğin yoğunlaştırılabildiğini görüyoruz? Bunun nedeni nedir?
—Günümüzde, şahsi haksızlığa uğramış bireyler bile Uluslararası İnsan Hakları Mahkemeleri’nde hak ararken, Türk Devleti, Türk halkı neden bu ve benzeri uluslar arası hukuk yolları ile “haksız itham”lara karşı kendilerini savunamıyorlar, acaba gerçekten suçlu oldukları için mi?
—1915 Olayları bir soykırım kabul edilir mi? Türk iddiası “Zorunlu Göç” olayını Osmanlı Devleti’nin yapmaya hakkı var mı? Bir ülkenin kendi vatandaşlarını zor kullanarak bir yerden bir yere göndermesi bir soykırım mıdır? Yoksa bir savunma hakkı mıdır?
—Batılı tarihçiler olaylara ne diyorlar? Bilim adamları olayı nasıl değerlendiriyorlar, Türkleri haklı bulan var mı? Varsa neden siyasileri etkilemek için bir şey yapmıyorlar?
Bu ve benzeri soruları istediğimiz kadar çoğaltabiliriz. Bizim okuyucudan beklediğimiz, önyargılara iltifat etmeden, akıl ve bilimin gerektirdiği soruları sorarak, bizden cevap beklemeleri ve cevapların da pozitif verilere, yani belgelere dayandırılmasıdır. Bu noktada biz de Ermeni ve diğer uluslar gençlerinin kendi insanlarına, yazarlarına, çizerlerine aynı soruları sormalarını beklemek hakkına sahibiz.
Batı dünyasında Ermeni görüşlerine karşı çıkma büyük yürek ve cesaret ister. Bilgili olmanız, inanmanız yeterli değildir. Ermeni örgütleri ve militanlar sizi kazanmak için her türlü fedakârlığı göze alırlar, eğer bunu başaramazlarsa, sizi baskı ile tehditle ve gerekirse terörle susturmak için faaliyete geçerler (Bu konuda pek çok örnek vardır ve sırası geldikçe bazılarına temas edilecektir.).
Bu isimlerden biri Amerikalı Ortadoğu ve Türk Tarihi uzmanı Profesör Justin Mc Carthy’dir. Türk-Ermeni ilişkileri ve Tehcir olayı ve sonuçları hakkında önemli çalışmalar yapmış ve birbirinden güçlü ve değerli eserler vermiştir. Profesör Mc Carty ile 1998 ve 2000 yıllarında kendisi ile Milliyet Gazetesi muhabirleri arasında ilginç görüşmeler yapılmıştır. Biz bu görüşmeleri ve bundan sonra Prof. Bernard Lewis, Prof. Standford Shaw ve Ezel Kural Shaw gibi Orta Doğu Tarihi konusunda isim yapmış bilim adamlarının görüşlerini sıra ile yazmaya çalışacağız.   Bunun yanında bu yazı serisi içinde başka Ortadoğu ve Osmanlı Tarihi uzmanlarının görüşlerini de sunmak istiyoruz.
İnanıyoruz ki; ister Türk ister Ermeni, ister Fransız ve isterse Amerikan genci olun bu bildirileri okuyunca sizin de kendi insanlarınıza bazı soruları sormanız zamanı gelmiş demektir. Önyargılardan dogmalardan sıyrılmak kolay değildir, doğru ama gerçekler “kör inanışlara saplanıp kalmakla” değil, araştırmalarla, incelemelerle, sorular ve cevaplarla bulunabilir.

 Dr. M. Galip Baysan

http://haberguncel.blogspot.com.tr/2014/02/ermeni-iddialarina-karsi-gorusler-galip-baysan.html

..