1915 Olayları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1915 Olayları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ocak 2015 Cumartesi

1915 Olayları ve Soykırım yalanı!.





1915 Olayları ve Soykırım yalanı!.



ARAŞTIRMA / 2008-12-15 10:22:16






Araştırma: Mustafa ERTEKİN


Her yıl ısıtılarak Türkiye'nin önüne konan Ermeni sorunu, yine sahnelenmeye başladı. Dışarıdan yapılan tahrik ve dayatmalar, içeride de dillendirilerek, dış güçlerin taşeronluğunu üstlenen bazı kendini bilmezler tarafından tekrar gündeme getiriliyor.
Son günlerde başlatılan özür kampanyaları da bu çırpınışın sonucudur.
Türkiye Barış ve kardeşlik için zeytin dalı uzatmayı sürdürmektedir.
Türk Devletinin "çözümü tarihçilere bırakalım" önerisini ret eden Ermeni diasporasının yalandan siyasi sonuç çıkarma oyununu araştıran ve tarihi gerçekleri gözler önüne serecek, gerçek tarihi belge ve anlatımlarla meseleye ışık tutacak…
Bu meselede sadece tarihi veriler değil, tarihi gerçeklerin olaylarla birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir…
Böyle bir yazı dizisiyle amacımız gerçeği değiştirmek değil, bu iddiaların tarihçiler tarafından, olaylarla birlikte araştırılmasını sağlayıp diasporanın iftiradan "siyasi sonuç" çıkarma oyunu gözler önüne sermektir.
Tüm yaşananların özeti ise Diasporanın "Büyük Ermenistan" hayalinden kaynaklandığı görülmektedir.
Bu yazı dizisi kısa bir araştırmanın özeti olup, sadece bu araştırmadan oluşan kanaatin yansımasıdır…

Emperyalist oyunun figüran oyuncusu ERMENİSTAN

Büyük Ermenistan hayali kuran Ermeni diasporasının sözde soykırım yalanı ile amaçlanan, tüm dünyaya seslerini duyurmak, kamuoyunu yanıltmak ve mesnetsiz iddialardan siyasi sonuç çıkarma çabasıdır.
Dünyayı ayağa kaldırma gayretindeki diaspora tarihi gerçekleri çarpıtıp ABD-AB parlamentolarından siyasi kararlar çıkarma oyununu sürdürmektedir…
1915 tarihinde yaşanan olayları sebepleriyle değerlendirmekten kaçınan önyargılı yaklaşımlarla Osmanlıyı bölmeyi amaçlayan Emperyalist oyun sürdürülmek istenmektedir…
Ermenilerin o dönemde egemenlik haklarının ihlal edildiğini söylemeleri zaten bir hayal değil mi?
İddialarda yer alan köklü bir yer ve tarih yoktur.
Zaten Ermenistan diye bir bölgenin zabıtlara geçmesi Ayastefanos anlaşmasıyla olmuştur.
1877-1878 Rus savaşı sonrasında Rusların boşalttığı bölgede yaşam alanı oluşturmuştur… Ermenilerin bağımsızlık hayalini başlatan süreçte bu tarihte başlamıştır.
Berlin anlaşması ile de Rus ve İngilizler tarafından kullanılan Ermeniler hep kullanılan taraf olmuşlardır.
Sözde Ermeni soykırımı yalanı ile başlayan süreçte bu propagandanın ürünü olup gerçekte böyle bir mesele bulunduğu söylenemez…
Ermeni sorunu dedikleri aslında Emperyalizmin Osmanlı devletini yıkma ve paylaşma politikasının uzantısından başka bir şey değildir…

Ermeni tarihi nedir?

Kısaca bakalım; Ansiklopedik ve bazı yazılı kaynaklarda Erivan,Nahcıvan ve Rumiye gölü çevresi ile Mako bölgesine yukarı memleket anlamına gelen Ermenia, bu yörede konuşlanmış halka ise Ermeni denildiği yer almaktadır…
Ermeni tarihçilerin bir kısmı Hititlerden olduklarını savunurken, diğer kısmı ise Nuh'un oğlu Hayk'a dayandırmaktadır.
Ermeni tarihçilerin bile kökenleri konusunda fikir birliği sağlayamadıkları görülmektedir.
Böyle bir çelişki elbette Tarihte yaşamış Ermeni nüfus rakamları konusunda da çelişkiler ortaya çıkmaktadır.
Tarihsel kesitlere bakınca, Ermenilerin sırasıyla, Pers, Makedon, Selefkit, Roma, Part, Sasani, Bizans, Arap ve Türklerin hâkimiyeti altında yaşadığı bilgisine ulaşılmaktadır…
Ermeni Halkının insanca yaşama hakkına erişmesi Selçuklu Türkleri döneminde olmuştur.
Fatih Döneminde Din ve vicdan hürriyeti verilerek, cemaatin din işleri için patriklik kurulup, din adamlarının kendileri tarafından seçilmesine izin verildiği görülmektedir…
Anadolu'nun Türk idaresine girmesiyle İnsani yaşam standartları gelişmeye devam etmiştir.
Mesela; kendi dillerini tam serbestlikle konuşmaya devam etmişlerdir.
Ermeni adlarının serbestçe kullanılmasına izin verilmiştir.
1567 yılında İstanbul'da Sivaslı bir Ermeni olan Akpar adlı bir papaza matbaa kurma izni verilerek 1910 yılına gelinene kadar Ermenice 5 gazete ve 7 dergi çıkarılmasına kadar özgürce yaşam süren Ermeniler Osmanlı hoşgörüsünden memnun kalmışlardır…
O dönemde Askerlik ve Vergiden kısmen Muaf olan Ermeniler ticaret sanat ve tarım alanında önemli görevlere bile yükselmişlerdir.,.
Osmanlı döneminde Ermeniler, bu hoşgörüye karşılık vermiş oldukları hizmetten dolayı "millet-i sadıka" olarak adlandırılmıştır…
Günümüze gelinceye kadar geçen süreçte Ermeni halkının hiçbir sorunu olmadığı gibi Türkiye'de çözüm bulamadıkları hiçbir meselede olmamıştır.
Ermeni diasporasının iftiradan sonuç çıkarma oyunu sürerken, Soykırımı yalanı konusunda bazı parlamentoların aldığı tanıma kararlarının da oralarda içi siyaset malzemesi yapıldığı açıkça görülmektedir.
Yani Diasporanın ince hesapları Ermeni halkının kullanılmasına sebebiyet vermektedir…
Ermeni sorununun çıkışı!
Yıl 2008…
Ermeni soykırım yalanı ile hortlatılan sorunun ortaya nasıl çıktığına göz atalım…
Çünkü, bu meselenin ne tür çıkar kaygılarıyla ortaya çıkarılıp, mesnetsiz iftiraların nasıl ortaya atıldığına ışık tutmak için Türk-Ermeni ilişkilerinin tarihsel sürecine göz atmak gerekmektedir…
Osmanlı döneminde misyoner okullarının kurulması için Avrupa'nın müdahalesine maruz kalınınca ilk ciddi ilişki bozukluğuna sebep olmuştu.
O dönemin Avrupalı yöneticileri Ermenileri Türk toplumundan koparma sevdasına düşmüş, "Islahat" adlı proje ile Osmanlının içişlerine karışmayı ve Ermeni komitelerini Osmanlıya karşı kışkırtmayı silahlanmaya hatta karşı koymaya dönüştürmeye kalkışınca Ermeni meselesi denen sorun ortaya çıkmıştır…

Diasporanın sözde iddiaları…

1- Ermeni topraklarının ellerinden alındığı söylenmektedir…
2- Türkler, 1877-78 savaşından itibaren Ermenileri sistemli olarak katletmiştir…
3- Talat Paşanın gizli katliam emri verdiği yalanı iddia edilmektedir.
4- Soykırıma uğrayan nüfusun 1,5 milyon olduğu iddialar arsındadır.
5- Türkler, 1915 yılından itibaren planlı soykırımı yapmıştır. İftirası ise sürdürülmektedir…
Ermeni nüfusu?
Ermeni patrikhanesine göre, 2,5 milyondu…
Lozan konferansı heyetine göre 2,2 milyondu…
Fransız sarı kitabına göre 1,5 milyondu…
Britannica'ya göre 1,5 milyondu…
İngiliz klasik yıllıklarına göre 1 milyon…
Osmanlı resmi arşivi1893 sayımına göre 1.001 milyon kişidir…
1906 sayımında 1.120 milyon,1914 istatistikînde ise 1,221 milyondur.
Bu resmi sonuçlara göre, Ermeni halkının tüm dönemlerde 1,250 milyon nüfusu geçemediğine göre Ermeni diasporasının 1,5 milyon ermeni soykırımına uğradı diye yaygara yapması kocaman bir yalan değil ise nedir?
Kaldı ki Tüm sayımları yapan İstatistik kurumun başında bulunan kişi ise1897-1903 yılları arasında Mıgırdiç Şınapyan isimli ermeni bir vatandaştır…
1903-1908 yıllarındaki istatistik ise Robert isimli bir Amerikalı uzman tarafından yapıldığı söylenmektedir…
Olmayan nüfusun katledildiğini iddia etmek bilime mantığa aykırı bir durumdur.

Ermeni çeteci isyan ve katliamlar

Berlin anlaşmasını izleyen dönemde Ermeni örgütler Batılı güçlerce silahlandırılıp desteklenerek Anadolu ve Çukurova'da yer altı faaliyetleri sergilemiştir.
Batılı devletlerde Osmanlı hükümeti üzerinde baskı kurmaya başlamışlardı.
Rus kışkırtmaları artınca İngiliz ve Fransızların Ermeniler üzerindeki ilgisi artmıştı.
Doğu Anadolu'daki batılı diplomatların misyonerlik faaliyetleri armış, oralara Protestan misyonerler gönderilmişti.
Tüm bu faaliyetler ve kışkırtmalar Osmanlının hoşgörü ve güvencesinde yaşayan Ermeni nüfus tarafından destek görmeyince isyan yanlısı komitacı çeteler başarılı olamamıştır.
Bu plan tutmayınca Rus Ermenilerine kurdurulan Hınçak ve Taşnak komiteleri birbirini izleyen bir dizi ayaklanma girişiminde bulunmuştu.
Yakıp yıkma faaliyetleri artmıştı. Askerde olan kişilerin aileleri taciz edilmekteydi.
İlk İsyan 1890 da Erzurum'da gerçekleşti. 1892-93 de kayseri, Yozgat, çorum ve Merzifon olayları olmuş.
1894 Sasun isyanı ile izleyen zamanlardaki Van isyanı ve Osmanlı bankasının işgalini, 1905 Sultan Hamit suikast girişimi ve 1909 Adan isyanı izlemiştir…
Bu isyanların tümünün Osmanlı kuvvetlerince bastırılması propaganda maksatlı olarak "Müslümanlar Hıristiyanları katlediyor" mesajıyla verilince sorun boyut değiştirerek iftira ve yalan dönüşmüş müdahale çağrıları yapılmıştır.
O dönemde Ermeni propagandasının Batıya yayılmasını sağlayan misyonerlerin şimdi de piyasaya çıkması bu oyunun bugün de sürdüğünü göstermektedir…
24 Nisan 1915 süreci nedir?
24 Nisan 1915 tarihi neyi ifade etmektedir.
Soykırım yalanına "baz" tutulan bu tarih neden önem kazanmıştır…
Osmanlı hükümeti çetecilerin çıkardığı Dışarıdan desteklenen isyan ve katliamlar karşısında, Ermeni din adamları ile Ermeni halkının sözcülerine bu tutumu sürdürmeleri halinde önlem alınacağını önceden duyurmuştu…
Bugün olduğu gibi Olayları tırmandırmayı sürdüren çetecilere karşı cephe gerisinde kalan çoluk çocuk ve yaşlı halkın can güvenliğini temin etmek için 24 nisan 1915 de Ermeni komiteleri kapatılarak, 2345 kişi Devlet aleyhinde faaliyet göstermekten tutuklanmışlardır…
Ermeni diasporasın her 24 Nisanda ortaya attığı inanılmaz iddianın sebebi budur.
Tehcir kanunu nedir?
Osmanlı hükümetin kanuna dayandırdığı bu uygulama aslında keyfi değil zorunluluktan ortaya çıkmıştır.
Bu kanunun özü Savaş hallerinde iç güvenliğin temini ve yönetime karşı tutum izleyenlere karşı alınacak askeri tedbirleri içermektedir.
Bazı Ermeni çeteciler tutuklanınca 24 Mayıs 1915 de Rusya, İngiltere ve Fransızların yayınladı ortak bildiri ile Anadolu'da Ermenilerin öldürüldüğünü iddia etmiş bu olaylardan Osmanlı hükümetini sorumlu tutacakların açıklamışlardır.
Konunu böyle bir boyut kazanmasıyla Daha önceden taslak haline getirilen Tehcir kanunu Metni Talat Paşa Tarafından Başvekâlete gönderilmesiyle bu metin Mecliste usul-ü karara bağlanmıştır.
Böylece 27 Mayıs 1915 günü çıkan "yer değiştirme kanunu" 1 Haziran 1915 günü dönemin Takvim-i vakayi gazetesinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Kanunun içeriğine bakınca herhangi etnik grup ve zümrenin zikredilmemiş olması kanun kapsamının devlete karşı gelen kim olursa olsun uygulanacağı teminatını vermiştir…
Kanunun;
1. Maddesi: Devletin güçlerine ve kurulu düzenine karşı muhalefet, silahla tecavüz ve mukavemet görülürse şiddetle karşı konulması ve imha edilmesi.
2. Silahlı güçlere yönelik "casusluk ve ihanetleri tespit edilen köy ve kasabaların" başka bölgelere yerleştirilmesi,
3. Kanunun yürürlülüğü ve uygulanmasıdır…
Görüldüğü gibi bu kanun devletin güvenliğini sağlamak amaçlı bir yetki kanunudur…
Tehcir neden yapılmıştır?
1 Haziran1915 tarihinden sonra yer değiştirme kanunu olarak uygulanan Tehcir aslında saldırgan tutumun sürmesi sonucu uygulanmıştır.
Yakıp yıkan çetecilerin halka zarar vermemesi ve sakince yaşayan insanların saldırıya maruz kalmaması için yapılan bir önlemdir…
Dünya savaşı sürerken halkının güvenliğini tesis eden bu uygulama aslında güvenlik gerekçesiyle yapılmış bir uygulamadır.
Hatta Hasta özürlü ve Devletine sadık kalan Bankacı, subay, görevli hiçbir Ermeni vatandaş zorunlu göçe tabi tutulmamıştır.
Van Bitlis, Erzurum'dan çıkarılan Ermeniler güney ve batı ya gönderilmiş, bu göç sırasında ise kimse ölmemiştir.
Batılı istatistikçilerin o dönemde ortaya koyduğu Ermeni nüfusunun tamamı 1,2 milyon civarındayken Tehcir sırasında soykırım yapıldığını iddia edenlerin "1,5 milyon kişi katledildi" yalan ve yanılgısını göstermektedir…
Yer değiştirme sırasında soykırım maksadı ile Osmanlı ordusu tarafından öldürülen tek bir ermeni vatandaşının olduğu tarihin hiçbir kesitinde yoktur…
Öldüğü iddia edilenlerde isyana kalkışan çetecilerdir…
Yer değiştirmeye tabi tutulan nüfus; 82,800 İstanbul, 60.100 Bursa, 4548'i Kütahya, ve 20,237 si Aydın olmak üzere Toplam 167,778 kişidir.
Tüm bu göçler sırasında yabancı diplomatik gözlemciler bulunmuştur. Ve usulüne uygun yapılmıştır.
Amerika'nın Mersin Konsolosu Edward Natan'ın 30 Agustos 1915 de Amerikan Büyükelçisine gönderdiği raporda, Tarsus'tan Adana'ya kadar olan güzergâhın Ermenilerle dolu olduğunu; Kalabalığın olağan sıkıntılar yaratmasına rağmen Hükümetin son derece intizamlı tutumu sayesinde şiddet ve düzensizlik olmadığını yoksullara yardım edildiğini raporunda belirtmiştir.

Talat paşanın Telgrafı?

Sözde Ermeni soykırımı iddiasını ortaya atan Diaspora ve cahiliye takımı Talat paşanın gönderdiği şu telgraf metnini iddialarına kaynak yapmaktadır;
İşte telgrafın metni; " Ermenilerin bulundukları yerden çıkarılarak tayin edilen bölgelere sevklerinden hükümetçe takip edilen gaye, bu unsurun hükümet aleyhine faaliyette bulunmalarını ve bir Ermenistan hükümeti teşkili hakkındaki emellerini temin edemeyecek hale getirilmelerini temin etmektir.
Bu kimselerin "imhası" söz konusu olmadığı gibi,sevkiyat esnasında kafilelerin güvenliklerinin sağlanması ve muhacirin tahsisatından sarfiyat yapılarak iaşe ve her türlü tedbir alınmalıdır…Talat paşanın emri budur…
Talat paşaya atfedilen başka sahte belgeler bir soykırım suçlusu yaratmak için üretilen sahte belgelerdir…


..

24 Aralık 2014 Çarşamba

1915 Olayları: Genel Bakış





1915 Olayları: Genel Bakış

Osmanlı İmparatorluğu’nun son yılları tüm İmparatorluk halkı için trajik bir dönem olmuştur. Türkler, Ermeniler ve diğer milletler büyük acılar yaşamışlardır. Bu dönemin, tüm yönleriyle anlaşılması ve yaşanan çok sayıdaki can kaybının hatırasına gereken saygının gösterilmesi gerekmektedir. Bunun yapılabilmesi için ise güvenilir bir bilgi temeline, açık bir yaklaşıma ve duygudaşlık kurulmasına ihtiyaç vardır.


Ancak, Ermeni tarafının tarihe bakışı, seçici bir şekilde sadece Ermenilerin acısını ele almakta, yaşananları çeşitli şekillerde çarpıtmakta ve bunu Türklerin Ermenilere yaptığı ve esasen uluslararası hukukta açıkça tanımlanmış bir suç olan soykırım olarak takdim etmektedir. Böyle bir tarih yorumunun başkaları tarafından da kabul edilmesi Ermenistan ve Ermeni Diasporası içindeki radikal gruplarının ulusal amacı olagelmiştir. Ermeni anlatımına yapılan meşru itirazlar, bilimsel çalışmalara ve kişisel tarihçelere dayanıyor olsalar dahi, propaganda yakıştırması ile geçiştirilmekte, bastırılmakta veya “inkârcılık” olarak saldırıya tabi tutulmaktadır. Bu yaklaşım aynı zamanda Türk karşıtı bir dil kullanmakta ve Türk tarihi ile ecdadını şeytanileştirmektedir. Bu tür milliyetçi gayretkeşlik, 1970’ler ve sonrasında, 31 Türk diplomatı ve aile mensubu ile Türkiye ve diğer ülke vatandaşlarından 43 kişinin terörist saldırılarda öldürülmeleri, daha büyük sayıdaki kişilerin yaralanmasıyla sonuçlanmıştır.



Bunun sonucu olarak, genellikle dostluk, hoşgörü ve barış içinde bir arada yaşama tecrübesine dayanan Türk-Ermeni ilişkilerinin sekiz yüz yıllık geçmişi unutulmuştur. Bunun yerine, sözkonusu tarihi ilişki, sadece 1915 olaylarının tek taraflı ve suçlayıcı yorumuna dayandırılarak algılanır olmuştur. Böylesine bir ortamda, bu iki ulusun bir araya gelip, I. Dünya Savaşı’nda neler yaşandığıyla açıkça yüzleşmeleri, ortak tarihlerinden husumet değil doğru dersler çıkartılabilmeleri ve tarihi dostluklarını tekrar kurmaları güçleşmektedir. Türkiye, bu sebeple Ermenistan ile dürüst ve açık bir diyaloğu amaçlayan bir süreç başlatmak yönünde inisiyatif almıştır. Bu sürecin başarıyla sonuçlanması, sadece iki halkın çıkarına olmayacak, aynı zamanda bölgesel barış ve istikrar ile uzlaşmaya kültürüne de katkıda bulunacaktır.



Türkiye, Ermenilerin I. Dünya Savaşı sırasında çok sayıda masum hayata mal olan acısını inkâr etmemektedir. Ancak, Savaşa varan dönemde ve Savaş sırasında daha fazla sayıda Türk hayatını kaybetmiştir. Türkiye, herhangi bir grup için bu dönemin trajik sonuçlarını küçümsemeden, sözkonusu trajedinin tek taraflı bir şekilde bir grubun diğerine karşı işlediği soykırım olarak takdim edilmesine karşı çıkmaktadır.



Türkiye’nin görüşleri, eldeki arşiv belgelerine, bilimsel araştırmalara, sözlü tarihe, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında Avrupa’daki büyük güçler arasında yaşanan çekişmenin bilinen dinamiklerine, İmparatorluğun çok-uluslu dokusunu oluşturan farklı etnik gruplar arasında milliyetçiliğin yayılmasının malum etkilerine, çok sayıda Türk’ün kişisel tarihçelerini de içeren toplu ulusal hafızasına dayanmaktadır. Bunlar Ermeni anlatımıyla örtüşmemektedir. Eldeki veriler, çökmekte olan ve varlığını sürdürebilmek için pek çok cephede savaşan bir İmparatorluğa, Avrupa’nın büyük güçlerinin, yıkılması beklenen Osmanlıdan ganimet kapma hesaplarıyla etnik grupların manipülasyonu dâhil 1870’lerden itibaren geliştirdikleri stratejilere, Osmanlı topraklarında siyasi saiklerle faaliyet gösteren misyoner hareketlerine, radikalleşen ve silahlanan milliyetçi Ermeni gruplara ve bunlardan bazılarının işgalci Rus ordusuyla etnik açıdan mütecanis bir Ermeni anavatanı kurma çabasına işaret etmektedir. Ömrü kısa süren bağımsız Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti’nin ilk Başbakanı olan dönemin Ermeni lideri Kaçaznuni, 1923’te yaptığı bir konuşmada şunları ifade etmiştir: “1914 yılının sonbaharında Ermeni gönüllü komitacıları Türklere karşı birlik oldular ve savaştılar….Savaşın, Müttefiklerin tam ve kesin zaferiyle sonuçlanacağından şüphemiz yoktu; Türkiye yenilecek ve parçalanacaktı….”



Buna karşılık olarak, Osmanlı Hükümeti 1915 yılında savaş bölgesinde ve yakınlarında yaşayan Ermeni nüfusunun, yaklaşmakta olan Rus ordusunun levazım güzergâhının ve silah nakil yollarının uzağında kalan güneydeki Osmanlı vilayetlerine tehcir edilmesi talimatını vermiştir. Savaş bölgesi dışında yaşayan ama işbirlikçi olduğundan korkulan veya haklarında buna yönelik raporlar bulunan bazı Ermeniler de zorunlu nakle dâhil edilmişlerdir.



Osmanlı Hükümeti tehcir sırasında Ermenilerin güvenli bir şekilde nakledilmeleri için çeşitli önlemler almıştır. Ancak, iç isyanlarla daha da şiddetlenen savaş koşullarında, intikam peşindeki mahalli gruplar, çeteler, açlık, salgın hastalıklar ve çökmekte olan bir devlet düzeni, (emir komuta zincirinin dışına çıkan yetkilileri de içermekte olup, bu kişiler 1916 yılında, savaşın sona ermesinden önce Osmanlı Hükümeti tarafından kurulan Örfi İdare Mahkemelerinde yargılanarak ölüm cezasına çarptırılmışlardır) gibi etkenler bir araya gelmiş ve bir trajedi yaşanmıştır. Osmanlı Hükümeti’nin Ermenileri katletmeye yönelik önceden tasarlanmış bir planı uygulamaya koyduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmamaktadır. Bunun yanısıra, Osmanlı sosyo-kültürel dokusu, böylesine korkunç bir suçun yolunu yapacak ırkçı eğilimlere tarihin hiçbir döneminde sahip olmamıştır. Can kayıpları, sayılar ve kurbanların işlemiş olabilecekleri suçlardan bağımsız olarak trajiktir ve hatırlanmalıdır. Ancak, yaşananları “soykırım” olarak nitelendirmek, gerçeklikle ilişki ve ahlaki bakımdan sorunlu, hukuki bakımdan da temelsizdir.



Ulusal hafızalar önemlidir, ancak tek başlarına gerçeği teşkil etmemektedir. Türkler ve Ermenilerin ulusal hafızaları birbirini desteklememektedir. Dolayısıyla, güven inşa etmek ve ortak, güvenilir bir bilgi temeline ulaşmak daha da önem arzetmektedir. Türk ve Ermeni tarihçilerinin oluşturacağı ortak bir komisyon aracılığıyla, Türkiye, Ermenistan ve ilgili diğer ülke arşivlerinde 1915 olaylarının araştırılması ve bulguların uluslararası kamuoyuyla paylaşılmasını Türkiye teklif etmiştir. Ayrıca, 2009 yılında imzalanan protokoller Türkiye ile Ermenistan’ın; “iki ulus arasında güvenin yeniden tesis edilmesine yönelik olarak, mevcut sorunların tanımlanması amacıyla tarihi kayıt ve arşivlerin tarafsız ve bilimsel şekilde incelenmesi ve öneriler oluşturulmasına yönelik, tarihsel boyuta ilişkin bir diyalog geliştirme”sini öngörmektedir. Bu, suçlayıcı ulusal inanç dili yerine tarafsız bilgi diline geçmek için bir fırsat sunmaktadır. Protokollerin Türkiye ve Ermenistan’da onaylanmasıyla yürürlüğe girdiği takdirde gerçekleşmesi öngörülen bu ortak çalışmada, Türkiye’deki durumdan farklı olarak, hala yabancılara kapalı durumda bulunan bazı kritik Ermeni arşivlerinden de istifade edilebileceği ümit edilmektedir. Ermeni Diasporası’nın bu sürecin yürütülmesine ve ortak/uluslararası bir araştırma gerçekleştirilmesine karşı gösterdiği güçlü tepki açıklayıcı olduğu kadar düşündürücüdür.



Meselenin, her iki tarafta saygın tarihçilerinin yer aldığı meşru bir akademik tartışmanın konusu olduğu aşikârdır. Geçmişinde acı yaşamış bir toplulukla dayanışma gösterme gibi iyi niyetli amaçlarla da olsa, Ermeni görüşlerine ayrıcalık tanınması ve ağırlık verilmesi, çok sayıda insanın yaşadığı vahamet için adalet sunmamaktadır. Merhamet duygusu, seçici olarak ortaya konduğunda sorunlu hale gelmektedir.



Konunun insani yönü ağır basıyor olsa dahi, hukuki boyutu tartışmanın odağında yer almaktadır. Soykırım, tanımı açıkça yapılmış bir suçtur. Soykırım, herhangi bir vahşet olayını kabaca nitelendirmekte kullanılabilecek, jenerik bir kelime değildir. Suçların en ağırıdır. Böylesine bir suçlama siyasi hesapların insafına bırakılmamalıdır. Bu anlamda, Parlamentolar, mahkemelerin yerini almamalı ve konuya ilişkin hüküm vermemelidir. Aynı şekilde, Parlamentoların ve diğer siyasi kurumların tarih hakkında yargılarda bulunmak suretiyle tarihi siyasete alet etmemeleri gerekmektedir. Bu durum, konunun özü tarihçiler arasında hâlâ tartışılmakta iken bilhassa sorunlu bir yaklaşım teşkil etmektedir.


Türkler ve Ermeniler ortak geçmişlerindeki zor dönemi unutmaksızın, tarihi dostluklarını yeniden inşa etmelidir. Ancak, bu yöndeki çabalarda herkes dürüst ve açık fikirli olmalıdır. Üçüncü ülkeler buna, Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme sürecini destekleyerek ve kendi tarih yorumlarını tartışmasız gerçek olarak kabullenilmesinde ısrar eden çevrelere direnerek katkıda bulunabilirler.

http://www.mfa.gov.tr/1915-olaylari-ve-turk_ermeni-uyusmazligi-genel-bakis.tr.mfa

Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 1915 olaylarına ilişkin mesajı, 23 Nisan 2014

“Ermeni vatandaşlarımız ve dünyadaki tüm Ermeniler için özel bir anlam taşıyan 24 Nisan, tarihi bir meseleye ilişkin düşüncelerin özgürce paylaşılması için değerli bir fırsat sunmaktadır. 

Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarının hangi din ve etnik kökenden olursa olsun, Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve diğer milyonlarca Osmanlı vatandaşı için acılarla dolu zor bir dönem olduğu yadsınamaz. Adil bir insani ve vicdani duruş, din ve etnik köken gözetmeden bu dönemde yaşanmış tüm acıları anlamayı gerekli kılar. 

Tabiatıyla ne bir acılar hiyerarşisi kurulması ne de acıların birbiriyle mukayese edilmesi ve yarıştırılması acının öznesi için bir anlam ifade eder. 

Atalarımızın dediği gibi ‘ateş düştüğü yeri yakar’. 

Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı herkes gibi Ermenilerin de o dönemde yaşadıkları acıların hatıralarını anmalarını anlamak ve paylaşmak bir insanlık vazifesidir. 

Türkiye'de 1915 olaylarına ilişkin farklı görüş ve düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi; çoğulcu bir bakış açısının, demokrasi kültürünün ve çağdaşlığın gereğidir. 

Türkiye’deki bu özgür ortamı, suçlayıcı, incitici, hatta bazen kışkırtıcı söylem ve iddiaları seslendirmek için vesile olarak görenler de bulunabilir. 

Ne var ki, tarihi meseleleri hukuki boyutlarıyla birlikte daha iyi anlamamız, kırgınlıkları yeniden dostluklara dönüştürmemiz mümkün olacaksa, farklı söylemlerin empati ve hoşgörüyle karşılanması ve bütün taraflardan benzer bir anlayışın beklenmesi tabiidir. 

Türkiye Cumhuriyeti hukukun evrensel değerleriyle uyumlu her düşünceye olgunlukla yaklaşmaya devam edecektir. 

Fakat 1915 olaylarının Türkiye karşıtlığı için bir bahane olarak kullanılması ve siyasi çatışma konusu haline getirilmesi de kabul edilemez. 

Birinci Dünya Savaşı esnasında yaşanan hadiseler, hepimizin ortak acısıdır. Bu acılı tarihe adil hafıza perspektifinden bakılması, insani ve ilmi bir sorumluluktur. 

Her din ve milletten milyonlarca insanın hayatını kaybettiği I. Dünya Savaşı esnasında, tehcir gibi gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve davranışlar sergilenmesine engel olmamalıdır. 

Bugünün dünyasında tarihten husumet çıkarmak ve yeni kavgalar üretmek kabul edilebilir olmadığı gibi ortak geleceğimizin inşası bakımından hiçbir şekilde yararlı da değildir. 

Zamanın ruhu, anlaşmazlıklara rağmen konuşabilmeyi; karşıdakini dinleyerek anlamaya çalışmayı; uzlaşı yolları arayışlarını değerlendirmeyi; nefreti ayıplayıp saygı ve hoşgörüyü yüceltmeyi gerektirmektedir. 

Bu anlayışla biz Türkiye Cumhuriyeti olarak 1915 olaylarının bilimsel bir şekilde incelenmesi için ortak tarih komisyonu kurulması çağrısında bulunduk. Bu çağrı geçerliliğini korumaktadır. Türk, Ermeni ve uluslararası tarihçilerin yapacağı çalışma, 1915 olaylarının aydınlatılmasında ve tarihin doğru anlaşılmasında önemli bir rol oynayacaktır. 

Bu çerçevede arşivlerimizi bütün araştırmacıların kullanımına açtık. Bugün arşivlerimizde bulunan yüzbinlerce belge, bütün tarihçilerin hizmetine sunulmaktadır. 

Türkiye, geleceğe güvenle bakan bir ülke olarak tarihin de doğru anlaşılması için ilmi ve kapsamlı çalışmaları her zaman desteklemiştir. Etnik ve dini kökeni ne olursa olsun yüzlerce yıl bir arada yaşamış, sanattan diplomasiye, devlet idaresinden ticarete kadar her alanda ortak değerler üretmiş Anadolu insanları, yeni bir gelecek inşa edebilecek imkân ve kabiliyetlere bugün de sahiptir. 

Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla, 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz. 

Aynı dönemde benzer koşullarda yaşamını yitiren, etnik ve dini kökeni ne olursa olsun tüm Osmanlı vatandaşlarını da rahmetle ve saygıyla anıyoruz.”

http://www.mfa.gov.tr/basbakan-sayin-recep-tayyip-erdogan_in-1915-olaylarina-iliskin-mesaji_-23-nisan-2014.tr.mfa
..